BiRİNCİ oturum açılma Saati: 10. 48 Başkan : Sait AÇBA BaşkanvekiLİ : Mehmet Atlan karapaşAOĞlu (Bursa)



Yüklə 2,83 Mb.
səhifə18/38
tarix30.12.2018
ölçüsü2,83 Mb.
#87960
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   38

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.52

BAŞKAN: Başkanvekili Mehmet Atlan KARAPAŞAOĞLU

Sözcü: Sabahattin YILDIZ (Muş)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, Bankacılık Kanunu Tasarısıyla ilgili görüşmelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

110 uncu maddeyi okutuyorum:

(Madde 110 okundu)

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz talebi?..

Sayın Kumkumoğlu, buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önce, Sayın Fon Başkanına bir soru sormak istiyorum: İhlas Finans, şu anda nasıl tasfiye ediliyor Sayın Başkan?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

AHMET ERTÜRK – Sayın Başkan, değerli üyeler; İhlas Finans Kurumunun tasfiyesi, şu anda, normal bir ticarî şirketin iradî tasfiyesi şeklinde yürütülmektedir. Yani, şirketin genel kurulunun tespit ettiği bir tasfiye kurulu, kendi kendisini tasfiye ediyor.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, madde üzerine konuşmak istiyorum.

Şimdi, biz, burada, özel finans kuruluşlarını banka haline dönüştürdük, bankacılığın bütün menfaatlerinden veya onlara sağlayabilecekleri imkânlardan yararlanacaklar. Tek yönlü bir düzenleme olamaz. Bu ülkede, nihayetinde, vatandaşın mevduatlarını batırdığı için, vatandaşın mevduatlarını kendi şirketlerinin lehine kullandığı için, insanların bütün mal varlıklarına el konuldu. Daha iki gün önce, bu ülkede, işte, Cumhurbaşkanlığı yapmış bir kişinin yeğeni nedeniyle bütün ailesinin mal varlıklarına el konuldu. Bunun yadırganacak bir tarafı yok; ama, uygulamanın bir tarafı böyle işlerken, onbinlerce tasarruf sahibinin, üstelik, benim üzerinde ısrarla durduğum, esas itibariyle vatandaşın kutsalını kullanarak daha yoğun bir güven ortamı içerisinde vatandaşın mevduatlarını toplamış ve sonuçta, faaliyetlerinin bir kısmını çok rahatlıkla devam ettirirken, mesela, borçlarının bir kısmını devletin sağladığı bir imkândan yararlanarak, 80 küsur milyon dolarlık, hemen öde, yarısını öde imkânından yararlanıp, mesela, devletin bir başka birimine olan borcunun 40 küsur milyon dolarını peşin para olarak öderken, öbür tarafta, mağdur ettiği onbinlerce yurttaşın mevduatlarının biraz önce Sayın Başkanın kullandığı, söylediği ifadeler biçiminde, kendi şirketi, kendi borçlarını, kendi istediği, kendi keyfince tasfiye edeceği bir modele, bu Meclisin, bu yaşananlar dikkate alındığında müsaade etmemesi lazım. Bir şekilde, İhlas Finansın mağdur ettiği yurttaşların o mağduriyetleri, İhlas Finansın da üstelik ekonomik faaliyetlerini başka alanlarda hiçbir sınırlamaya, kısıtlamaya gerek kalmaksızın sürdürebildiği bir anlayışla, onun kendi inisiyatifine, kendi keyfine veya ticarî anlamdaki değerlendirmelerine bırakılması kesinlikle mümkün olamaz. Bu komisyon, başta bu komisyon, bu mağduriyeti giderebilecek bir düzenlemeyi, madem tasfiyeleri konuşuyoruz, fona devirleri konuşuyoruz, elbette, onun, bu kavramlar içerisine ÖFK’ların alınmadığı sürecin getirdiği bir problem olduğunu da dikkate alan bir anlayışla; ama, hiç olmazsa bundan sonrasının, devletin denetiminde, devletin birimlerinin denetiminde, diğer bankalar, bundan sonra özel finans kurumlarıyla ilgili olarak ortaya konabilecek değerlendirmeler biçiminde bir anlayışla, mutlaka bu metnin içerisine yerleştirilmelidir. Ben, bunu, kendi kanaatim olarak seslendiriyorum; ama, ben, arkadaşlarımın da, yetkililerin de, Sayın Bakanlığın da, bu soruna, dolayısıyla ortaya çıkmış bu onbinlerce yurttaşın mağduriyetine, bu düzenlemeler vesilesiyle, doğru, sağlıklı bir çözüm bulacağına inanıyorum. Birileri hapiste yatacak, birileri devletin en üst noktalarında, en üst itibarı görecek, bütün ticarî faaliyetlerini devam ettirecek ve onbinlerce yurttaş, bu mağduriyeti, tamamen mağdur edenlerin inisiyatifindeki bir anlayışla yaşamaya devam edecek; bu, kabul edilebilir bir şey olamaz değerli arkadaşlarım.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kumkumoğlu.

Mustafa Bey, buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan; şimdi, belki, bazı bilgilere daha ihtiyaç var, eğer bu İhlas konusuna değiniyorsak; acaba, ne kadarlık bir portföyü konuşuyoruz; yani, ne tasfiye ediliyor. Bu, benim, tabiî, bütünüyle gazete bilgisi olarak söylüyorum, sanki, İhlas Finans tasfiyesini bir ölçüde tamamladı, oraya para yatıranların paraları da ödendi, ödeniyor, tekrar faaliyete geçti, yoluna devam ediyor falan gibi, uzaktan bilgim var. Ne kadarlık bir zarar söz konusuydu; bu, gerçekten tasfiye edildi mi, önemli bir meblağ ödendi mi? Fonun buradaki rolü, fonksiyonu, sorumluluğu nedir ve hangi yasal dayanakla bu konuda bir sorumluluğu var? Bunları da öğrenebilirsek daha sağlıklı bir değerlendirme yapmış oluruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Buyurun Sayın Tamaylıgil.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli katılımcılar; tabiî, madde üzerinde değerlendirme yaparak hem burada fon tarafından el konulmuş bankaların ortakları veya bu bankaların sahip oldukları mal varlıklarının TMSF tarafından değerlendirilmesi yönündeki bazı gelişmeleri sorgulamakta fayda olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki; bilindiği üzere, geçtiğimiz dönemde turizm merkezimiz olan önemli bir bölgede Akdeniz’de bir otel fon tarafından devralma sürecinde ekspertiz raporuyla 50 milyon dolar borca karşılık sayılmış, ancak, satış gerçekleştiğinde 25 milyon dolar civarında bir bedelle satılmıştır. Rakamlarda netlik olmazsa Başkanımın düzeltmesini rica ederim. Ben bununla ilgili TMSF’nin web sitesini inceledim. Bir açıklama yapılmış ve açıklamada o günkü ekspertiz değerinin 50 milyon dolar civarında olduğu, ancak yeni bir ekspertiz yapılıp, ihaleye çıkılıp satıldığında 25 milyon dolarlık bir değer biçildiği ortaya çıkmış. Peki, şimdi sormak gerekiyor. Burada iki tane ekspertiz varsa hangi ekspertiz raporu yanlıştır? Hangisi doğrudur? Eğer böyle büyük bir fark oluştuysa bu tür bir farkı ortaya çıkaran iki raporun sorumluları hakkında nasıl bir bakış açısı ortaya konulmuştur, yani, son işlemde böyle bir fiyata satılırken? Bunun gerçeği nedir? Bir değerleme olarak baktığınızda o gün 50 milyon olarak sayıldığında işlemi kimler yapmıştır, nasıl yapmıştır? Bunu değerlendirmek ve buna göre bir sonuç çıkarmak gerekir diye düşünüyorum

Diğer taraftan yine hatırlanır. Fonun elinde olan mal varlıklarından, yani, bu taşınır taşınmazlarla ilgili olarak el konulan mal varlıklarından bir tanesi ihaleye çıkmıştır. Fonun bankası olan Bayındır Bank ihalede fiyat artırma eylemini gerçekleştirme amacıyla ilgili gayrimenkulün fiyatını öyle bir noktaya çekmiştir ki satalım derken Bayındır Bankın üstüne kalmıştır. Böyle işlemler varken, kamuoyunda bu tür gelişmeler yaşanırken bunlarla ilgili detaylı bilgi vermek ve aydınlatmak yönünde neden eksiklik kalınma tercihi ortaya çıkmıştır? Tabiîdir ki, bakıldığı zaman TMSF fon olarak kendi aslî işlevini yerine getirecek görevlerin ötesinde o kadar büyük başlıklarda mal sahibi, iş sahibi, yönetici konumuna geçmiştir ki, bu tür uygulamaların gerçekleşen ihalelerin satış sürecinde ortaya çıkan başlıkları farklı farklı değerlendirmenin ve irdelemenin faydası olduğuna inanıyorum.

Diğer taraftan, görüşmelere başladığımız ilk gün de el konulan şirketlerin yapısıyla ilgili bir soru sormuştum, ama, tam bir cevap hâlâ alabilmiş değilim. O da şudur. Bu şirketlerin yönetimine sahip olunmuştur, fonun üstüne geçmiştir. Bu şirketlerin üçüncü kişilere karşı borçları ne kadardır? Bu şirketlerin üzerinde ipotekli borçlar var mıdır, bu şirketlerin yükümlülükleri nedir, bankalara, üçüncü kişilere? Böyle bir rakam çıkmış mıdır, böyle bir sonuç elde edilmiş midir? Bunlar tabiî idare edilecektir. Dediğim gibi, inşaatçılık yapılmaya kalkılmaktadır. Bunlar fonun aslî görevleri değildir ve belli bir süreçte bu işin gerçek anlamda meslekî, diyelim ki bir satışsa veya gayrimenkulse farklı birimlerde değerlendirirken bütün görevler üstlenilmiş ve çözüme ulaştırılmaya çalışılmaktadır.

Nihaî olarak şunu sormak istiyorum: Bu otelin satışını, daha doğrusu ekspertizini 50 milyon dolara açıklayan ekspertiz raporu mu doğrudur, diğer satışında bedel olarak biçilen 25 milyon mu doğrudur?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Buyurun Akif Bey.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

110 uncu maddenin ikinci fıkrasında bir düzeltme yapılması gerekiyor. Burada “fon, mal beyanı istemeye yetkilidir” şeklinde bir hüküm var. Ama, mal beyanı isteyeceği kişiler bankanın hâkim ortaklarıyla bunların üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci dereceye kadar kayın hısımlarına kadar uzanıyor. Bu kadar geniş kapsamlı bir kitle için tek bir kişiden mal beyanı istemek doğru değil. O nedenle, ilgililerin her birinden ayrı ayrı mal beyanı istemek daha doğru olur, hem pratik olur hem de uygulanabilir olur. Sanıyorum o konuda bir önerge olacak.

Bir diğer konu, biraz önce değinilen özel finans kurumlarından bir tanesi İhlas finansla ilgili. Sanıyorum kurumun TMSF’nin, Sayın Başkanın açıklamalarından öyle anladım, bu konuda, yani, onun tasfiye tarihi itibariyle herhangi bir yetkisinin olmadığını, kendi görev alanına girmediği şeklinde bir açıklama aldım. Bu grup büyük bir grup. Bu grubun içerisinde sadece bir finans kurumu tasfiyeye tabi tutulmuş ve buraya fonlarını, tasarruflarını yatıran vatandaşlarımızın da bu tasarruflarını geriye alabilmesi mümkün olabilmiş değil. Belki kısmen birtakım ödemeler yapılabilmiş; ama, ödemelerin önemli bir kısmı zamana yayılmış ve tasarruf sahipleri bu şekilde mağdur olmuş durumda. TMSF’nin hem bu tasarıyla hem de halen yürürlükte olan hükümlere göre çok geniş yetkileri var, olağanüstü yetkileri var. Bunları biliyoruz. Hatta, bu yetkilerin bir kısmının Anayasaya uygunluğu tartışılıyor. Anayasaya uygun mu değil mi tartışmaları var. Bu kadar geniş yetkileri kullanan bir kurum öte tarafta istikrar programının uygulandığı 2000 sonrasında tasfiyeye girmiş olan bir finans kurumunun tasfiyesi nedeniyle mağdur olan tasarruf sahipleri hakkında neden yetki kullanamıyor? Neden kanun koyucu bu kuruma böyle bir yetkiyi vermiyor? Benim önerim, bu konuda da kuruma TMSF’ye burada yapılacak bir düzenlemeyle yetki vermek. Bir yandan tasarruf sahipleri mağdur, bir yandan her sabah ben kahvaltı ederken dinlediğim radyoda Armutlu tatil köyünün reklamlarını dinliyorum, neredeyse üç dakikada bir. Yani, gideyim Armutlu’dan bir yer alayım diye düşünüyorum, o kadar sık tekrarlıyor ki o reklamı. Televizyonda o reklamlar, basında o reklamlar. Bir yanda binlerce insan tasarruflarını geri alamamış, öte tarafta tatil köyü pazarlayan, hatta açılışını yanılmıyorsam Sayın Başbakan yaptı o tatil köyünün. Sayın Başbakan yaparak bir yerde daha bir toplum üzerinde etkili olmuş oluyor. Sayın Başbakanın açılışını yapmış olduğu bir tesis ister istemez bütün vatandaşlar üzerinde etkili olur. Tabiî ki, Sayın Başbakan ülkede açılan tesislerin, bu ülke ekonomisine kazandırılıyor olması nedeniyle, düşüncesiyle tesis açabilir, gidebilir, yapabilir, ama, o kişi yönünden, o grubun yöneticileri, sahipleri yönünden bizim düşünmemiz gereken konu burada bir tatil köyü pazarlanırken öte tarafta o grubun bir finans şirketi nedeniyle binlerce tasarruf sahibini de mağdur ettiğidir. Tam bu tasarı bunun yeridir. Bu soruna çözüm bulmanın, TMSF’nin bu konuda müdahale etmesine engel olan yasal eksiklikleri neyse onları burada gidermeyi öneririm değerli arkadaşlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Tütüncü, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli katılımcılar; gerçekten son derece önemli maddelerden bir tanesini görüşüyoruz. Aslında, bu maddenin teknik bir madde olmasının ötesinde siyasî yansımalarının kamuoyunda çok çok konuşulacağı, şimdiye kadar konuşulduğu gibi, bir yönünün de olduğuna dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bu madde BDDK’nın kabul ettiği kanun taslağında yoktu. Orijinal kanun taslağında yoktu. Çerçeve kanunda olacağı düşüncesiyle alınmamıştı, ama, sonra –bize dağıtılan metinde de görüyoruz- kırmızı yazıyla metne monte edilmiş.

Ben şimdi şunu öğrenmek istiyorum: Çerçeve kanunda da özel finans kurumlarıyla ilgili bir düzenleme öngörülmemiş. İhlas finans –isim zikredildiği için ben de rahatlıkla ifade edeyim- özel hukuk hükümlerine göre tasfiye ediliyor. Öte yandan, bankacılıkla ilgili, bankalarla ilgili böyle bir düzenlemeyi buraya getiriyoruz. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan, bunu anlatmakta çok zorlanır AKP iktidarı. Bu çifte standart niye? Bunun makul, anlamlı bir açıklamasının olması gerekiyor. Efendim, işte, daha önceden başlanmıştır tasfiyesi falan filan… Burası yasa koyucu. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde hiçbir irade yoktur. Eğer burada bir sıkıntı varsa –ki, vardır- burada bir çifte standart uygulamasına dönük bir görüntü varsa –ki, vardır- o zaman bunu düzeltmek herhalde bizim görevimizdir diye düşünüyorum.

Benden önce konuşan arkadaşlarım da sanıyorum söylediler. Bu İhlas finansın büyüklüğü nedir? Faturası nedir ve kaç kişi mağdur olmuştur? Bu konuda bizim bilgilendirilmemizin kaçınılmaz olduğuna inanıyorum. ÖFK’larla ilgili bu sıkıntının aşılması açısından hepimize büyük bir sorumluluk düşmektedir. Sanıyorum ki, bu sorumluluğun yeri de burasıdır. Bu konuda bizim duyarlılıklarımızı en az bizim kadar daha doğrusu AKP’li milletvekillerinin de duyduğunu, hissettiğini, duyumsadığını biliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

110 uncu madde nedeniyle tartışmalar İhlas finans kurumu üzerine birleşmiş vaziyettedir. 110 uncu maddede faaliyet izni kaldırılan veya fona devredilen bankalara ilişkin ortak hükümler düzenlenmektedir. Madde metni açıktır. Ama, burada vurgu yapılan bazı noktalar var. O noktalarda görüşlerimi belirtmek istiyorum.

Birincisi, mal beyanıyla ilgili olarak o kadar geniş bir mal beyanı zorunluluğunun düzenlenmesi gerçekten kapsamı çok genişletmektedir. Sayın Hamzaçebi’nin belirttiği gibi, bunu sınırlandırılmasında fayda var. Sayın milletvekillerinin de buna yönelik önergesi var, anladığım kadarıyla. Bu çerçevede tekrar ele alınacak.

Diğer taraftan Sayın Kumkumoğlu söze girerken yeğeni nedeniyle bir işlemden bahsettiler. O aslında yeğeni nedeniyle olmaktan öte, doğrudan kendileri kaynak kullanmış olmaları nedeniyle kurulan bağlantıdan doğan bir husustur, belirtmekte fayda var.

Diğer taraftan İhlas finansla ilgili olarak şu bilgileri vermek lazım: İhlas finansın faaliyet izninin kaldırıldığı tarih 12.2.2001’dir. Faaliyet izninin kaldırıldığı tarihteki buraya yatırılan para, mevduat kavramı tam yerine oturmaz niteliği gereği ama biz yine de mevduat olarak nitelendirecek olursak verilen katılım hesapları toplamı ve diğer cari hesaplar dahil 1 milyar 200 milyon dolar civarındadır. Bunun bir kısmı ödenmiş, ama, büyük bir kısmı şu anda tam rakamlar yok, çünkü, iradi tasfiyeye göre tasfiye edildiği için önemli bir kısmı henüz ödenmemiştir. Arkadaşlar bazı rakamlar verdiler, ama, bu rakamlar kendi kayıtlarından çıkarılan rakamlar olmadığı için, burada da tutanaklara geçtiği için ben bu rakamları kullanmayı gerekli görmüyorum, ama, büyük bir kısmının henüz ödenmediği anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda ne yapılabilir veya diğer bankalar için, diğer bankaların hâkim ortakları için kullanılan yöntem niçin kullanılamamıştır? Bu, doğrudan doğruya yasadan kaynaklanıyor.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Yasa yapalım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Tabiî, yasa yapmak gerekiyorsa yaparız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – 5020’yi getirirken niye yapmadık?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Önerseydiniz o zaman düşünürdük. Ama şimdi önerdiğinize göre düşünelim.

29.5.2001 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulunda Bankalar Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin 4672 sayılı Kanun çıkarılmıştır. 2001 yılının 29 Mayısında Bankalar Kanununda değişiklik yapan bir kanun Meclisten geçmiştir. 4672 sayılı Kanunla özel finans kurumlarının tasfiyesine ilişkin değişiklikler getirilmiştir. Ancak, yine bu kanunun geçici 2/a maddesinin bu kanunun yayımı tarihinden önce faaliyet izni kaldırılan özel finans kurumları hakkında bu kanunla özel finans kurumlarının tasfiyesine ilişkin olarak getirilen hükümler uygulanmaz dediği için Bankalar Kanunu hükümleri çerçevesinde tasfiye ve diğer işlemler İhlas finans hakkında uygulanamamıştır. Bu düzenleme nedeniyle uygulanamayınca, süreç, normal gelen hükümlere göre iradî tasfiyeye girmiştir. Ancak, bu tasfiye süreciyle ilgili olarak bir önergeyle düzenleme yapılabilir. Bu noktada bazı hassas noktalara dikkat etmek lazım. Çünkü, faaliyet izni kaldırılırken diğer bankalardaki uygulamalar İhlas finansta uygulanmamıştır. Yani, bir fona devralma, fonun devralışından sonra bu hesapları fonun ödemesi gibi bir süreç uygulanmamıştır, yaşanmamıştır. Yani, işin başından beri farklı bir sürecin içindedir İhlas finans. Ama, şu noktadan sonra yapılması gereken bazı düzenlemelere ihtiyaç duyulabilir. Onunla ilgili bir önerge olursa bu önergeyi heyetiniz tartışabilir. Ama, maksadı hâsıl edecek bir düzenleme olması gerekir diye düşünüyorum. Yeri belki bu madde olmayabilir, geçici maddeler arasında yer alabilir. O arada değerlendirebiliriz.

Çerçeve kanunda özel finans kurumlarıyla ilgili bir düzenleme yok tabiî, Sayın Tütüncü’nün belirttikleri gibi. Zaten, özel finans kurumları hakkında çerçeve kanunda bir düzenleme olamaz. Çünkü, üst kurullarla ilgili çerçeve kanun mevcut üst kurullarla ilgilidir. O üst kurullardan birinin düzenleme ve denetleme yetkisi altında olan kuruluşlarla ilgili hükümler çerçeve kanunun içerisinde yer almaz. Yani, kanunun niteliği gereği de bunu bekleyemeyiz. Ama, belirttiğiniz şey doğrudur. Burası yasama organıdır. Yasama organında çifte standartları ortadan kaldıracak –sizin ifadenizle- düzenlemeler elbette yapılmalıdır, dikkate alınmalıdır diyorum.

Bu arada Sayın Tamaylıgil’in bir otelin bedel takdir edilirken, borçların mahsubu hesaplaşması yapılırken 50 milyon dolar olarak görülüp sonra bunu ancak satılırken 25 milyon dolar oluşuyla ilgili ekspertiz raporları ve bu raporları düzenleyenlerin ne anlama geleceği sorusu var. Bir gayrimenkulün Bayındır Bank tarafından fiyat artırmak için devreye girişi veya üzerinde kalışı var. Fark etmez zaten. Bayındır Bank da TMSF’nin bankası olduğuna göre icraen satış yaparken satışı yapan da TMSF demek ki, eğer öyle bir olay varsa, bilmiyorum. Alışı yapan da TMSF demek ki. Yani, burada zararlı kârlı kimse yok. Sonuç itibariyle yeniden bir satışa ihtiyaç var demektir.

El konulan şirketler konusu var. Bu şirketlerin ayrıntılı hesabını soruyorsunuz. Üçüncü kişilere karşı borçları var mı, yükümlülükleri var mı diye. Bu birinci soruyla üçüncü sorunun cevabını Sayın Bakana bırakırsak daha yerinde olacak gibi. Takdir sizin.

BAŞKAN – Buyurun.

TMSF BAŞKANI – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanımın yaptığı İhlas finansla ilgili açıklamaya bir ekleme yapmak istiyorum. 4672 sayılı kanun finans kurumlarıyla ilgili özel bir tasfiye rejimi getiriyordu. O özel finans kurumları güvence fonu, daha önce burada tartışılan, bir tür TMSF’ye denk gelen güvence fonunun bu tasfiyeyi yapacağı; yani, o kanunun yayımından sonra tasfiye edilecek finans kurumları güvence fonu tarafından tasfiye edilecektir. Ama, bu kanunla, 4672 ile böyle bir istisna getirildi. İhlas finans, böylece, güvence fonunun tasfiyesinden dışarıda bırakıldı. Aksi takdirde güvence fonu tarafından tasfiye edilecekti.

Otelle ilgili olarak Sayın Tamaylıgil’in sorusuna cevap vermek isterim. Burada mahsup yapılırken iki tane ekspertiz raporu düzenlenmiş. O raporlar 2001 yılında yapılan ekspertiz raporları. O tarihte değerler o şekilde. 50-52 milyon dolar şu anda hatırladığım. Daha sonra biz bu otel bildiğiniz 49 yıllığına tahsisli oteller bunlar ve her yıl bunların süresi azalıyor. Bu her yıl doğal bir değer düşüklüğü getiriyor, çünkü, tahsis süreleri kısalmış oluyor. İkincisi, bu değer düşüklüğünü kendimce yaptığım bir açıklama bu, bir kısmına cevap verebiliyoruz; ama, hepsine cevap veremiyoruz. Onun için de hepsine cevap vermek üzere bir denetim, inceleme yaptırıldı. Şu anda aşağı yukarı bitmiş durumda inceleme. Neden bu farklılık doğdu, sorumlular var mı, kimlerdir? Ama, biz satışımızla ilgili, ki,bildiğiniz gibi, bu satış fon tarafından yapıldı, fonun iştiraki tarafından yapıldı, bu satış üçüncü satışta ancak satılabildi. Kamuya açık yapılan satışlar hatta basında biz ekstradan bir reklam çalışması yaptık ki, muhabirlerle arkadaşlarımız, bizim basın ve halkla ilişkilerimiz özel çalışmalar yaptı, onları aldılar, otele götürdüler, resimler çektirildi ki biraz müşteri kızıştıralım, talep artıralım. Üçüncü satışta ancak bu şekilde bir talep geldi. Bu talepten de bir ara vazgeçildi. Sonra biz her yıl bunun değeri düşüyordu, bu yıl satamasaydık önümüzdeki yıl bu değeri de bulamayacaktık. Çünkü, her yıl değer düşüyor ve biz kiralamak suretiyle onu değerlendirebiliyorduk. Bu nedenle, bu 25 milyon civarında ortaya çıkan değer tamamen kamuya açık, şeffaf bir ihale sonucunda ortaya çıkan bir değerdir ve üçüncü ihalede ortaya çıkan bir değerdir, piyasa değeridir. Ama, bu konuda bir soruşturma yapılıyor. Onun sonuçlarını kamuoyuyla paylaşırız.

İkincisi, Bayındır Bankın ihaleye neden girdiği. Bayındır Bank orada tamamen bir değeri muhafaza etmek açısından girmiştir ve bugün aldığımız teklifler Bayındır Bankın uhdesinde kalmayacaktır. Sayın Bakanımın belirttiği gibi, yeniden bir satış yapılacaktır. Şu anda aldığımız teklifler Bayındır Bankın bu işlemden ciddî ölçüde kâr edeceğini göstermektedir bize. O konuda yakında bir satış gerçekleştirilecektir. Yoksa, normal şartlarda fonun satışlarında böyle bir usul olmamaktadır. Ama, gerçekten, o anda o ihalede ortaya çıkan değer eğer düşük kalıyorsa fon burada bu değeri muhafaza için böyle bir şeye girmeyi Bayındır Banka izin vermiştir. Çünkü, fonun kendisi girmedi. Bayındır Bank fonun yüzde 100 şirketi; ama, özel bankalar kanununa tabi olarak çalışan bir bankadır. Bu nedenle, şu anda bu işlemden bir kâr elde etmeyi bekliyoruz. Gelen talepler de onu göstermektedir.

Fonun uhdesindeki şirketlerin üçüncü kişilere karşı borçları ne kadardır diye sordunuz. Fonun iki tür şirketinden bahsedebiliriz. Bir, fonun doğrudan doğruya iştiraki olan şirketler vardır, yüzde 50 ve daha fazla hissesine sahip olduğu iştirakler. Bir de fonun Bankalar Kanununun 15/7-a maddesi gereği geçici olarak yönetim ve denetimini devraldığı şirketler. Bu, kamuoyunda konuşulan şirketler ikinci grup şirketlerdir. İkinci grup şirketler tabiî ki çok sayıda piyasa borcu, çok miktarda piyasa borcu olan şirketlerdir. Bu şirketlerin piyasa borçları, normal, cari, bizim fon yönetimi altında, fonun atadığı yöneticilerin yönetiminde normal olarak, cari borçları ödenmektedir, yeniden borçlanılmaktadır; çünkü, yaşayan şirketler bunlar. Yani, bir Telekom Şirketi yaşayan bir şirket. Bunun piyasaya borcu var. Bu borçlar zaman içinde ödenebilmekte, yeni borçlar yapılabilmekte, normal herhangi bir ticarî şirket gibi. Dolayısıyla, bunların belli bir konsolide borç rakamı… Şu anda, tabiî ki, konsolide bilançoları çıkmaktadır; ama, şu anda o rakamlar elimizde yoktur. Dilerseniz, onları size takdim edebiliriz. Ancak, fonun doğrudan iştiraki olan şirketlerin herhangi bir borçları yoktur, piyasaya ya da başka bankalara herhangi bir yükümlülükleri yoktur. Bunlar ya satılmaktadır ya da satılacak değerler yoksa tasfiyeye sokulmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Önergeleri okutuyorum:

Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu Tasarısının 110 uncu maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi hususunu arz ederiz.

“Fon faaliyet izni kaldırılan veya fona devredilen bankaların hâkim ortaklarından ve tüzelkişi ortakların sermayesinin yüzde 10’undan fazlasına sahip gerçek kişi hissedarlarından ve yöneticilerinden, bunların eşlerinden, üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci dereceye kadar kayın hısımlarından, evlatlıklarından ve kendilerini evlat edinenlerinden, kendilerine ait taşınmaz ve iştiraklerini, hacze caiz olan taşınır hak ve alacaklarını ve menkul kıymetlerini, her türlü kazanç ve gelirleri ile yaşayış tarzına göre geçim kaynaklarını ve ayrıca, bildirimden önceki iki yıl içinde ivazlı veya ivazsız olarak iktisap ettikleri veya devrettikleri taşınmaz, haczi caiz taşınır, hak, alacak ve menkul kıymetlerini gösterir birer mal beyannamesini vermelerini istemeye yetkilidir. Mal beyannamesinin en geç 7 gün içinde fona verilmesi zorunludur. Bu mal beyanının hüküm ve sonuçları hakkında 2004 sayılı İcra İflas Kanununun ilgili hükümleri geçerlidir.

Halil Aydoğan

Afyonkarahisar

BAŞKAN – Hükümet katılıyor mu Sayın Bakan?..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Burada sadece “kendilerine” sözcüğü mü çıkacak?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Neyi çıkardığını takip edemedim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – “Kendilerine” sözcüğü çıkmış.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Fon daraltıyor değil mi mal beyanını?

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Şöyle: Daraltmıyor Sayın Bakanım da…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) –Önergelerin bir örneğini bize gönderebilirseniz takip etme imkânımız olur.

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Madde, örneğin, hâkim ortağın üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci dereceye kadar kayın hısımlarının hepsi için mal beyanı vermesini öngörüyor. Oysa, o kişi, üçüncü dereceye kadar olan insanın malını bilmeyebilir. Tek kişinin mal beyanı vermesini istedik. Halbuki, önerge, her kişiden fonun tek tek mal beyanı almasını sağlamaya yönelik.

BAŞKAN – Bizzat ilgilisinden istenecek.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Evet, herkes kendi malını beyan eder, bir başkasının malını beyan etmek mümkün değil.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Pratik olarak, bu, böyle daha uygun olabilir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Evet, katılıyoruz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Ama, burada, metinden çıkardıkları “yöneticilerinden kendilerine, eşlerine…” Bu “kendilerine” sözcüğü niye çıktı?

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Bunların çıkmış olması bunlardan istenmediği sonucunu yaratmıyor. Yazım öyle diyor; ama, yine de yazan arkadaşlar bilgi versinler.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Hayır, ibarede kendileri istisna edilmiş gözüküyor. Ben dikkat ettim demin, metni takip ettim, “kendilerine” sözcüğü çıkmış oluyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Ama, kulaktan dinlemeyle kaçırmış olabilirsiniz, onun için…

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Şimdi, yazım şöyleydi: “Hâkim ortakların kendisine, eşine, şuna şuna, üçüncü dereceye kadar kan hısımına kadar…”

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Eyvallah, üçüncü şahıslara eyvallah, dediğiniz doğru.

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hayır, şimdi herkes kendi vereceği için, yönetici diyor; “kendisi” demek durumunda değil orada.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Ama, burada “kendisi” sözcüğünü kullanmamızın hiçbir mahzuru yok. Böyle, sanki dışarıda kalıyor gibi bir görüntü….

BAŞKAN – Herkes kendisi vereceği için ona gerek kalmıyor.

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yine de, önergeyi yazan arkadaşlarımız bilgi versin.

BAŞKAN – Bir açıklama alalım, evet.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Maksat anlaşılmıştır Sayın Başkan.

BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ – Şimdi, izin verirseniz -bu fıkrada var- “yöneticilerinden, bunların eşlerinden…” Yani “yöneticilerinden mal beyanını fon istemeye yetkilidir.” Burada cezaların şahsîliği prensibi nedeniyle bu önergenin bu şekilde düzeltilmesinin doğru olacağını düşünüyoruz Bankalar Birliği olarak; çünkü, cezalar şahsîdir ve her bir mal beyanının ilgilisinden istenmesi gerekir. Yöneticilerinden sonra “kendilerinden” demenin de fazla olacağını düşünüyoruz; yani, kapsadığını düşünüyoruz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Evet, bu bir ceza değil aslında, cezaların şahsîliği ile bağlantı kurmak biraz zor; ama, mal beyanını herkes kendisi bilir, bir başkasının malının ne olduğunu nereden bilecek? Onun için, bu düzenleme doğrudur Sayın Başkanım; katılıyoruz.

BANKALAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ – Tabiî, mal beyanında bulunmamanın bir ceza hükmü var İcra İflas Kanununda, bir de 158 inci maddede eksik verilirse, yine iki yıldan beş yıla kadar cezası var. Yaptırımı var.

OSMAN SEYFİ (Nevşehir) – Ama, mal beyanını vermemek ayrı, yanlış vermek ayrı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Mal beyanını vermek ayrı, yanlış verene ceza vermek ayrı bir şey.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Şimdi, ikinci derecede sıhrî hısım kim oluyor?

OSMAN SEYFİ (Nevşehir) – Kayınbirader, baldız, onlar…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Birinci mi, ikinci mi o?..

OSMAN SEYFİ (Nevşehir) – Onlar ikinci. Kayınpeder, kayınvalide birinci; onların çocukları, kayınpederin, kayınvalidenin çocukları ikinci.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Benim kayınbiraderimin benimle hiçbir ilgisi yoktur.

OSMAN SEYFİ (Nevşehir) – Canım, seninkilerin ilgisiz olur da, başkalarınınki ilgili olur.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Bırak biraz bu cemaat yapsın.

OSMAN SEYFİ (Nevşehir) – Hayır, cemaat şeyi değil; zaten, istenilen sadece mal beyanı. Mal beyanında bir şeyler bulunursa, onu delilleri sürme manasına isteniliyordur. Başka türlü bir amaçları yok zaten.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Şimdi, geçtiğimiz dönemlerde -yani, gündeme geldiği için hatırlanacak- bir maliye bakanımızın kayınbiraderi halen yurt dışında; eski bir maliye bakanımız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Onu bir şey yapmıyor mu?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Ama, şimdi, misal; yani, demek ilişki olabiliyormuş.

OSMAN SEYFİ (Nevşehir) – Mustafa Bey, şu anda Yüce Divanda yargılanan bir bakanın kaynına, eniştesine para trafiğini bankalar vasıtasıyla tespit edildi ve delil olarak da kullanılıyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Kayınbiraderi olması şart değil, arkadaşına filan da…

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Tabiî, ona da verebilir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Oradan hareketle, artık, binlerce kişi üzerinde…

OSMAN SEYFİ (Nevşehir) – Tabiî, başlangıç olarak…

BAŞKAN - Sayın Özyürek kayınbiraderine pek yüz vermiyor herhalde.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Onun ne yaptığını ben bilmem.

BAŞKAN - Hükümetin kabul ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yapılan değişiklik çerçevesinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

(Madde 111 okundu)

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Büyükkaya, söz mü talep etmiştiniz?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Evet; ama, bir sonraki maddede konuşayım.

BAŞKAN – Bir sonraki maddede söz verelim.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

(Madde 112 okundu)

BAŞKAN – Madde üzende söz talebi?..

Sayın Büyükkaya’ya söz verecektik; buyurun.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, ben, tabiî, bu maddeden çok, 111 inci madde için konuşmak istemiştim. Gerçi, oylandı ve kabul edildikten sonra söylenecek sözün çok fazla anlamı olmadığını biliyorum; ancak, ben, fon tarafından banka kurulmasının… Fon, zaten, başka bir şey için kurulmuştur; yani, eğer fon bankacılığa başlarsa, biliniz ki, bu işte yanlışlıklar da başlayacaktır. Ben, doğru olmadığı kanaatindeyim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Bir önerge olsaydı “katılıyorum” diyecektim. Önerge vermediğiniz için geçti madde.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Evet, önerge vermediğimiz için geçti; doğru söylüyorsunuz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Tekriri müzakere talep ederiz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Yani, ben, doğru olmadığını bildirmek için söz almıştım. Teşekkür ederim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Bakan, önergeyi Genel Kurul için hazırlayabiliriz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Hazırlayalım Genel Kurul için; doğru bir madde değil çünkü.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tamaylıgil.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; aslında, biraz önceki birtakım örnekleri de verdikten sonra, bankacılık faaliyetleri ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun işlev ve temelleriyle karşılaştırdığımızda, gerçekten, ben de Sayın Milletvekiline katılıyorum; bir bankanın ihdas edilip orada bir faaliyet verilmesi ne derecede doğru?

Bu şahsî sorumluluğa geldiğimizde, biraz önce tartıştığımız İhlas Finans Kurumu ile aslında çok örtüşen bir noktaya geldik. Bu maddeyle birleştirilip nasıl bir geçici madde haline dönüştürülür; ona, tabiî, komisyon üyeleri beraberce karar verecektir; çünkü, bu kanunla bir katılım bankacılığı ortaya konulurken, Türkiye’de özel finans kurumları açısından yatırımcıya çok büyük bir güvensizlik veren örneği biz İhlas Finansta yaşadık ve çok enteresandır, ben pek çok mağduruyla direkt görüşüyorum; işte, orada, malumunuz, cari hesap, katılım hesapları var ve katılım hesaplarının ödenmesiyle ilgili son derece direnç gösterilen bir yapıyla karşı karşıya kalınıyor; ama, diğer taraftan, sayın TMSF yöneticilerinin kampanyalı tahsilat sürecinde bir el konulan bankaya olan borç hemen ödenmiştir.

Şimdi, burada şahsî sorumluluk gerçekten çok önemli ve ilgili finans kurumunun ortaklığının da bu şahsî sorumluluğa bağlantılı bir şekilde mevcut borçlarının ödenmesinde bir yaptırım içinde olmalarının gerekliliğinin altını bir daha çizmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) –Sayın Başkan, yalnız, alt komisyon bu demin Alaattin Beyin üzerinde konuştuğu 111 inci maddeyle ilgili baştaki mütalaada, bu maddenin geniş bir şekilde üst komisyonda tartışılması temennisinde bulunmuş. Şimdi Halil Bey tabiî aramızda yok. Sayın Bakanımız da “eğer Genel Kurula getirilirse biz bunu değerlendirmeye alırız” dediler. İsterseniz, hemen sıcağı sıcağına bir tekriri müzakereyle meseleyi ele alalım. Genel Kurula da indirmeyelim. Bizim biraz gözümüzden de kaçtı. Aslında, zatıâlinizin bizzat bunu açması gerekiyordu. Baştaki mütalaada var; diyor ki: “111 inci madde Genel Kurul…”

BAŞKAN – Ama, arkadaşlardan söz talebi olmadı.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Ama, burada böyle bir talebin olduğuna işarette bulunulması lazım zannediyorum. Kanaatimce -ben arz ediyorum; isterseniz oylamaya sunun- tekriri müzakere için bu maddeye hemen bir dönelim.

BAŞKAN – Geriye döneceğiz zaten; bazı maddeler var, bıraktığımız maddeler var, onları görüşürken tekriri müzakere talebi olursa değerlendireceğiz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Tekriri müzakere yapalım Sayın Başkan. Bunun için, gerekiyorsa önerge de verebiliriz.

BAŞKAN – Tamam, atladığımız maddeleri görüşürken, bu maddede de tekriri müzakere önergesi olursa görüşürüz.

113 üncü maddeyi okutuyorum:

(Madde 113 okundu)

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

114 üncü maddeyi okutuyorum:

(Madde 114 okundu)

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

115 inci maddeyi okutuyorum:

(Madde 115 okundu)

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

116 ncı maddeyi okutuyorum:

(Madde 116 okundu)

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?..

Buyurun Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; şimdi, burada “Fon Kurulu Başkan ve üyelerinin görev süreleri dolmadan herhangi bir nedenle görevlerine son verilemez; ancak, ciddî hastalık veya sakatlık nedeniyle iş göremeyecekleri…” Yani, buradaki mazeret sadece hastalık ve benzeri nedenler oluyor. Tabiî, usulsüzlüğü burada tamamen yargıya mı havale ediyoruz yani buna son verilemez derken? Diyelim ki, bir usulsüzlük görüldü, iddialar var, şaibeler var ve güven sarsılıyor. Bu güven sarsılmasında biz bu altı senesinin dolmasını mı bekleyeceğiz kişinin veya kişilerin veyahut da Türkiye’de böyle çok sürüncemede kalan -itham etmek için söylemiyorum- yargı sürecini mi bekleyeceğiz? Bu büyük bir güven kaybına neden olmaz mı? Sağlık dışındaki, dedikodu, şaibe, hakikaten birkısım bilgiler, belgeler, bulgular; bir yargı sürecine mi tabi olacağız, yoksa, başkan ve üyeleri bir ahval içerisinde atayan yol atadığı yoldan alabilir mi? Düzenlemenin metninde böyle bir hüküm yok.

Sadece bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Terzibaşıoğlu.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) – Sayın Başkanım, hastalıkların hepsi ciddîdir. Bu “ağır hastalık” olabilir; çünkü, bütün hastalıklar ciddîdir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Başkan, ben de ciddî bir şey söyleyeceğim.

Şimdi, BDDK’da benzer bir düzenleme var. Bu düzenlemede, bu şekilde “hastalık olduğu zaman Başbakanın onayıyla görevine son verilir” düzenlemesi vardı. Ben o zaman itiraz etmiştim; demiştim ki, bir görevli hangi yöntemle atanıyorsa o yöntemle görevden alınır. Sayın bakan “ama, ciddî bir hastalık filan olduğu için, kararnameye gerek olmadan Başbakanın onayıyla halledilir” demişti. Ya onu düzeltelim ya bunu düzeltelim Sayın Bakan. Bu çelişki oldu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Evet, 86 ile bu maddenin uyumlu olması lazım.

Yalnız, Sayın Uzunkaya’nın bir sorusu vardı. Şimdi, yargıya intikal etmiş olabilir bir üye ve yargı süreci kesinleşmediği sürece alınamaz mı? Bu düzenlemeye göre alınamıyor, şu andaki mevcut duruma göre de alınamıyor; ama, yargıya intikal eden ve belli ithamlarla yargılanan bir üyenin çalışmasında da güçlük var. Aslında, hükümet tasarısında böyle bir düzenleme vardı, altkomisyonda çıkarmışlar. Neden çıkardılar, bilmiyorum.

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Bir bilgi verebilir miyim.

BAŞKAN – Tabiî; buyurun.

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Şimdi, altkomisyon çalışmaları sırasında düzenleme çıkarıldı. Çıkarılma gerekçesi şu: Birincisi, bunlar bağımsız kurumlar. Her ne kadar, yeteri kadar bağımsız olmadığını söylüyorum ben; yani, gerek bu tasarıda gerek düzenleyici ve denetleyici kurullarla ilgili çerçeve yasa tasarısında, bütün bu kurumların idarî ve malî özekliğe sahip olduğu söyleniyor. İşte, bu tasarıda da o hükümlerin tekrarı var. İşte, hiçbir makam, kişi, kurum bunlara emin veremez, talimat veremez, görevlerinde bağımsızdır. Bu kadar bağımsızlıkla donattığımız bu kurumların bağımsızlıkla donatılmasının temel gerekçesi, ilgili sektörden, hâkim güçlerden ve siyasetten uzak, bunların etkilerinden uzak bir şekilde çalışabilmesi, böyle bir çalışma ortamını kendilerine sağlamak. Doğal olarak, bu kurumlar hakkında, bu kurumların yöneticileri hakkında birçok iddia olabilir, birçok şikâyet olabilir. Hükümet değişikliklerine paralel olarak, belki, zaman zaman, ilişkili bakanların bazı tasarrufları söz konusu olabilir, bazı düşünceleri söz konusu olabilir. Bütün bunlardan bu kurumları uzak tutmak gerekir. Sonuçta, yargı karar verene kadar bütün iddialar birer iddiadır; yani, hakkında iddia olan kişileri bu iddia nedeniyle ilgili bakan veya ilgili mekanizma savcılığa gönderdiği anda, bu kişiyi suçlu addedip görevinden almak, uzaklaştırmak doğru değil. O zaman, bu kurumların bağımsızlığını zedelemiş oluruz. Biz, şimdi şöyle bakıyoruz: Efendim, hakkında ciddî iddialar var, yargıya gönderildi; demek ki, kalmaması gerekir. Ama, değerli arkadaşlar, bu bir iddia sadece; bilemiyoruz. Bu iddiaların hepsinden beraat edebilir; efendim, beraat ettiyse de yine bir şey vardır dememek gerekir; yargı kararına hepimiz saygı duyacağız.

Ben, bu düşüncedeyim. Farklı düşünceler olabilir; ama, benim samimî düşüncem, inancım budur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben yine bu kanaatimi yinelemek istiyorum. Yani, burada, Sayın Akif Hamzaçebi’nin dediği doğru; ama, bir anlamda doğru. Şimdi, bir kere, bu kurumların öteden beri hep bağımsızlığını talep ediyoruz ve iddiamız da bu doğrultuda; ama, bir önceki hükümetin bürokratı olan çok değerli Sayın Akif Hamzaçebi de çok iyi bilir ki… O dönemdeki uygulamalarda kendilerinin çok dürüst hizmet yaptığına inanan birisiyim. Ben parlamenterdim, zatıâliniz bürokrattınız; buraya zaman zaman geliyordunuz gidiyordunuz, değişik birimlerde bir araya geliyorduk. Neticede, zatıâliniz de çok iyi gördünüz ki, grubunuz da çok iyi gördü ki, bu gibi olayların eksikleri, bürokratik kanalla, ister tamamen bağımsız olsun ister bağımlı olsun, herhangi bir Maliye elemanı gibi; yani, doğrudan doğruya bakanın resen önerisiyle alınabilecek vesaire olsun, sonuçta faturalar -açık söyleyeyim, demokratik parlamenter sistemin özelliği de bu- hükümetlere çıkar. Yani, batan 22 bankanın… Ben, şimdi, geçmişte, ta 1980’li yıllarda İstanbulbank’tan alınız, Öğretmenbank, Töbank, geldik, geldik, geldik, ta en sonuna giden Pamukbank; hepsi pamuk oldu, uçtu gitti ve milletin üzerine bir yük geldi.

Şimdi, bunların bedellerini geçmişte siyasîler ödedi; kısmen ödedi. Bakın, bürokratlar ödedi demiyorum; ama, siyaset ödedi.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Niye?.. Eskilerden kimse kalmadı Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Yani, ayrı bir konu. Zaten, zaman her şeyi alıp götürüyor; bizi de götürecek zaman bir yerlere doğru.

Dolayısıyla, benim burada söylediğim şey şu: Siz her ne kadar bunun bağımsız kurum olduğunu iddia etseniz de, tabiatı itibariyle hükümet atayacak; bunda hiç kimsenin itirazı yok. Altı sene önce (X) hükümeti atayacak, altı sene süreyle devam edecek. Muhtemeldir ki, o arada bir hükümet değişimi olabilir, ben buna bir şey demiyorum. Böyle bir basit bir ithamla da alınsın demiyorum. Hattı zatında, bu gibi konularda sübjektif iddialar da olabilir, ben buna da bir şey demiyorum; ama, bu kurumun yıpranması -hükümetlerin değil kurumun yıpranması- kurum güvenliği açısından sıkıntı doğurur. Biz, bazı şeyler oluyor; diyoruz ki, tahkikatın selameti açısından ilgili görevinden alınmalı. Bunun en güzel örnekleri Avrupa’da var; birkısım bakanlarla ilgili iddialar olduğunda -bunu hep örnek olarak vermiyor muyuz- kişiler hemen boşaltırlar yerlerini; derler ki, tahkikatım bitene kadar ben burada değilim veya ilgili bakan onu görevden alır -konumuna göre, neyse, alır- inceleme yapılır.

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – O zaman, hem onu yapalım burada hem de bizim siyasîlerimiz, bakanlarımız için bu hükmü getirelim Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Efendim, zatıâlinizin topladığınız milyonlarca imzanın, hangi anlamda, ne şekilde toplandığını biliyorum; yani, hanım kollarınız, gençlik kollarınız, yoğun bir şekilde, bu dokunulmazlıkla ilgili çalışıyor; ama, bu da bir dokunulmazlık zırhı oluşturuyor, farkında değilsiniz ve bence, bu töhmet, hükümetlerden çok, o müesseseleri ilzam eder; çünkü, malî konudur, oranın bir güvenliği sarsılırsa, piyasalarda bugün uygun bir zemin var; ama, yarın, zayıf olan hükümetler döneminde böyle bir şaibe, o sektördeki güveni alt üst eder. Benim kanaatimce, burada bunu kaldırmanın sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Yani, diyelim ki, hakkında bir itham var. Adam, bütün bu ithamlara rağmen, o ilgili bakanla yüz yüze gelecek, o hükümetle yüz yüze gelecek ve devam edecek. Onun sağlıklı çalışma sıkıntısı olabilir diye düşünüyorum. Bu, ister BDDK’da olsun ister TMSF’de olsun ister diğerlerinde olsun. Onun rahatı açısından da bunun gerektiğini düşünüyorum. Benim kanaatim bu. Keşke hükümetin bu önerisi nazarı itibara alınmış olsa.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özyürek, buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Bakan, Sayın Başkan; tabiî, her şeyi tekriri müzakere edersek, takdir sizin; ama, bu kanun bitmez.

Şimdi, bu, tabiî, çok önemli bir konu, çok zor bir konu. Tabiî, bana göre, atanma yöntemini bütünüyle Bakanlar Kuruluna bırakmak yanlış. Belki, bazı tarafsız kuruluşlar, diyelim, Yargıtay, Danıştay, TOBB falan, iki katı, üç katı adaylar belirlense ve Bakanlar Kurulu da onlar arasından seçse, tabiî, bağımsızlık açısından daha uygun olur; ama, şimdi, bu yol kapalı, hükümet atıyor. Şimdi, hükümetin atadığını kolay bir şekilde görevden alırsanız, tabiî, bağımsızlık ve özerklik sözde kalır. O bakımdan, belli bir süre bir güvence verilmesi lazım. Sizin dediğinize de katılıyorum. Müthiş bir şaibe altındaysa, hakkında davalar açılmışsa, büyük iddialar varsa, onun görevde kalmasında sakınca var; ama, bunun, artık, biraz da bu düzeydeki insanların kendini takdir etmesi lazım. Hakkında böyle ciddî davalar açılmış, yolsuzlukları halkın diline düşmüş bu düzeydeki bir insanın kendiliğinden istifa edip, kimseyi zora sokmaması lazım; fakat, tabiî, dava meselesine güvenmek kolay bir iş değil; çünkü, insanlar hakkında çok kolay dava açılıyor. Ben, uzun süre bürokraside bulundum, hakkımda çok davalar açıldı, hepsinden de beraat ettim. Dava açıldığı zaman, gazetelerde sekiz sütuna manşet oluyor, beraat ettiğiniz zaman, sekizinci sayfada iki sütun şey ediliyor.

İddiaların çok eften püften nedenlerle de birisi hakkında dava açılıyor. Dava açıldı, aldık görevden. Böyle bir görevden alma uygulamasına da muhatap olduğu zaman, âdeta, kendisinin de o suçlamaları kabul ettiği gibi bir sonuç doğuyor. Yani, bu, çok hassas bir şey. Yani, benim kanaatimce, bu düzeye gelen bir insanın, gerçekten, ağır, ciddî bir itham ve iddia varsa, özellikle bir dava açılmışsa, artık, kendisi istifa ederek, bu makamı boşaltması lazım. Keşke çok sağlıklı bir kriter bulabilsek, çok sağlıklı bir kriter olsa, ona göre de görevden alabiliriz; ama, çok hassas, bağımsızlık ve özerklik açısından belli bir güvencenin olması gerekiyor benim kanaatime göre.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Geçmişte, bu kurullardaki birisiyle ilgili ciddî bir itham vardı, yıllarca tartışıldı ve istifası istendi; ayrılmadı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Devam ediyor mu hâlâ?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Hayır, hayır, geçmişte dedim.

BAŞKAN – Sayın Sali, buyurun.

ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; eğer yanlış anlamadıysam, Sayın Bakan, 86 ncı maddeyi 116 ncı maddeye uydurmak lazım, Bakanlar Kurulu kararıyla olsun gibi bir düşünce belirtti; doğru anlamış mıyım Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Yok; Başbakan daha pratik...

ALİ OSMAN SALİ (Devamla) – Ben de onu diyeceğim. İlkin öyle dediniz gibi geldi bana. Bunu Bakanlar Kurulu kararıyla görevden almak doğru değildir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Paralellik kuralım dedi Sayın Bakan.

ALİ OSMAN SALİ (Devamla) – Paralelliği 86 ncı madde çerçevesinde kurmak lazım. Bunlar için tam görevden alma kararı değil, sona erdirme, tespit anlamında bir şeydir. Hakkında mahkûmiyet kararı var, Bakanlar Kurulu kararıyla görevden alınır derseniz, alınmayabilir de anlamı çıkar. Yani, sona erdirilir şeklinde olması lazım. Onun için söz aldım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Tütüncü, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani, burada, gerçekten, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulunun bağımsızlığı ve özerkliği önemli. Ben, değerli arkadaşlarıma belirli ölçüde katılıyorum, duyarlılıklarına katılıyorum. Buradaki ince ayar herhalde şu olması lazım. Özerklik ve bağımsızlık burada ne kadar önemli? Çünkü, öylesine önemli bazı kararlar alacaklar ki, zülfü yare dokunacak, iftira atılır, şu atılır, bu atılır… Burada, bağımsızlık ve özerklik olarak büyük sorumluluk veriyoruz arkadaşlarımıza. Bu nedenle, bana kalırsa, alt komisyondaki bu düzenlemeye sahip çıkmak lazım. Kaldı ki, buraya atanan insanlar, mutlaka ve mutlaka, ince eleyip sık dokunarak atanacaklardır. Yani, olağanüstü bir şey olmazsa, istisnalar kuralı bozmaz. Yani, birtakım sıkıntılar yaratabileceğini ben düşünmüyorum. Kaldı ki, ben, Sayın Bakanımızın, bu hükümet tasarısında vardı şeklinde ifadesi üzerine hükümet tasarısını inceledim…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – 86 ncı madde…

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – 86 ncı maddede var, 116 ncı maddede öyle bir şey yok.

Yani, burada, bu kurumlar için, daha doğrusu, bu kurul için, bağımsızlık ve özerkliğin ne kadar önemli olduğunu bir daha şöyle bir irdeledikten sonra, düşündükten sonra karar vermekte yarar var diye düşünüyorum; çünkü, kendine özel sorumluluğu olan, kendine özel işlevi olan bir kuruluşla karşı karşıyayız. Normal kamu işleyişinde herhangi bir kurulun bağımsızlığı ya da sorumluluğuyla karşı karşıya değiliz. Bu çerçevede bakarsak, bu altı yıllık sürenin, gerçekten, burada alt komisyonun öngördüğü şekilde korunmasında yarar olduğuna inanıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kumkumoğlu, buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.



Bir defa, bu kurumlar bağımsız kurumlar değil. Bu kurumlar siyasî kurumlar. Bu kurumların kadrolarını hükümetler atayacak. Hükümetler de tercihlerini yaparken, doğal olarak kendi siyasî tercihlerinin, eğilimlerinin doğrultusunda yapacaklar. Yani, hükümetler, eğer, kendileri gibi düşünmeyen, siyaseten kendilerine yakın olmayan müsteşarlar atıyorlarsa, bu kurullara da üye atarlar. Müsteşar atamadıklarına göre, bu kurullara da üye atamazlar. Bu, çok doğaldır ki, altı yıl bittiğinde, atama sırası hangi hükümetteyse, o hükümet, daha sonraki süreçlerde bu kurumlardaki varlıklarını devam ettirebilmek için bu kurumlara tam kurşun asker niteliğinde eleman atayacaktır, tam kurşun asker. Yani, bürokratı belki öyle yapmayabilirler, hani, hükümet değişir, onu değiştirir filan diye; ama, burada böyle bir koruma olduğu için, bir defa, ben, bu kurulların bu haliyle bağımsız kurullar olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Türkiye’de böyle bir uygulama yoktur. Birçok hükümet -yani, ben, her hükümet diyeceğim de, yani, istisna sayalım- bu kurullara kendilerine en yakın buldukları unsurları atayacaklar; bu da yadırganacak bir şey değildir. Şimdi, eğer, farklı bir şey düşünecek olsaydık zaten, bu kurullara, üst kurullar yasa tasarısı görüşülürken -gerçi, fon onların dışına çıkarıldı; ama- gerek alt komisyonda gerek komisyonumuzda, hiç olmazsa, burada otokontrolü gerçekleştirebilmek adına, farklı kurumlardan, gene, çoğunluk, hükümetin istediklerinden olsun; ama, orada, o mekanizmanın içerisinde, hani, kol kırılır yen içinde kalır denemeyecek bir otokontrol mekanizmasını gerçekleştirebilecek bir iki elemanı da ilgili kurumlardan, meslek odalarından, meslek kuruluşlarından alalım önerisine hükümet sıcak yaklaşacak; hayır, hükümet bunların hepsini reddediyor. Ne dedi; hayır kardeşim, bunların bütün üyelerini hükümetler atayacak. Niye? Gerekçe şu: Bu kurullar her ne kadar bağımsız kurullar olarak algılansa da, bu kurumların aldıkları kararların ortaya çıkardığı sonuçlardan, esas itibariyle, kamuoyu gözünde, bu kurumların yöneticileri değil, hükümetler sorumlu tutulmaktadır. Dolayısıyla, iktidar partisinin bu kuruluşlarda kurulların yönetim kurullarına, yönetimlerine atanacak kadrolarla ilgili tercihi çok net, ortada, diyor ki, bunların yapacakları uygulamalardan hükümetler sorumlu olacağına göre, bunlar, hükümetin politikalarıyla uyumlu; dolayısıyla, hükümetle siyaseten örtüşen unsurlar olmak zorundadır. Şimdi, böyle bir kurul, bir defa, bağımsız kurul olamaz. Yani, biz bunu atadık, ondan sonra bunu görevinden almazsak, bu kurum, bağımsız kurum olur; hayır, bu kurum bağımsız kurum olmaz; bu, olsa olsa, iktidar değiştiğinde, kendinden sonra gelen iktidara kısmen zorluklar çıkarabilen bir kurul olur. Eğer bu kurullar böyle atanacaksa, bunları hükümet atayacaksa, bana sorarsan, her hükümetin bu kurulları yeniden atama inisiyatifi olmalı. Eğer bunu bir defa hükümet atıyorsa, her hükümetin bu kurulları yeniden atama hakkı olmalı. Şimdi, sen atayacaksın, iki yıl sonra, başkası iktidara gelecek, kanun var, bunlar bağımsız kurullar, bunları kimse değiştiremez. O zaman, bağımsız kurul oluşturalım, olması gerektiği biçimiyle kurul oluşturalım. Yani, meslekle ilgili, odalarla ilgili, neyse, burada, buranın bağımsız kurul olabilmesi için ne olması gerekiyorsa, ona göre bir düzenleme yapalım; ondan sonra da, bu korumaların hepsini alalım. Hayır, bunu hükümet atayacak; bundan sonra gelen hiçbir hükümette bunları alamaz. Niye; bunlar bağımsız kurullar. Hayır, bir defa, bu anlayışla yapılan bir düzenleme hiçbir şekilde bağımsız kurul anlayışıyla örtüşemez, hiç böyle bir şey olamaz.

İkinci bir konu: Şimdi, burada diyoruz ki: Mahkûmiyet kararı kesinleşene kadar… Arkadaşlar, Türkiye’de, bir mahkûmiyet kararı kaç yılda kesinleşiyor?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – 2 yıl, 3 yıl, 4 dört yıl…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Çok uzun bir zaman. Yani, bu mahkemelere inanmamak, itibar etmemek filan anlamında değil; ama, diyelim ki, üç yıl sonra, bütün iddia edilen şeyleri bir kurul başkanının yaptığı tespit edildi, kanıtlandı. Üç yıl boyunca bu görevli, bu sorumluluğu üstlenmeye devam etmiş oluyor. Doğrudur; bir taraftan bu kurulların hiç olmazsa kısmen bağımsızlığını koruyabilmek, siyasetin etkisinden hiç olmazsa kısmen sakınabilmesini sağlayabilmek açısından, bu kurullardaki görev yapanları, kurulda görev yapanları korumak lazım; ama, kamuyu da korumak lazım. Bunlar çok özellikli insanlardır, işte, yapmazlar; hayır, yaparlar. Bir sürü milletvekili var. Milletvekili özellikli insan değil midir; işte, her gün tartışıyoruz, dokunulmazlıklar kaldırılsın… Bugün Genel Başkan söyledi, işte, zimmet, irtikap, evrakta sahtecilik, bilmem ne, bilmem ne, her şey var. Doğrudur, yanlıştır; o ayrı bir şeydir; ama, her şey var. Yani, şuraya gelen insan nitelikli insandır; bu, yanlış yapmaz; böyle bir ölçü yok, böyle bir ölçü koyamayız. Yani, burada, hiç olmazsa, mahkemenin görevden alınmasını talep etmesi gibi bir şey, bir düzenleme olabilir mi? Arkadaşlar, teknik olarak mümkün olamayacağını söylediler; ama, böyle bir düzenleme sanki olabilir gibi geliyor bana. En azından, hükümetin değil de, mahkemenin önüne gelen delilleri, önüne gelen belgeleri dikkate alarak mahkemenin böyle bir şeyi talep etmesi ve hükümetin ondan sonra önünün açılması biçiminde bir düzenleme olabilir mi? Böyle bir düzenleme olursa, sanıyorum, her hükümetin, tek başına, işte, ben geldim, seni görevden alıyorum demesinin de önüne geçmiş olur; ama, eğer çok ciddî belgelerle mahkemenin önüne gidilebilmişse, bu defa, bu belgelere rağmen, o kişinin o görevde hâlâ kalıyor olmasının, hem o kurum üzerinde yapacağı tahribat hem kamuoyunda yaratacağı olumsuzluklar açısından bir ara çözüm olabilir; ama, öyle bir imkân var mıdır; onu bilemiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumkumoğlu.

Sayın Bakan, 86 ncı maddeyle arada uyum sağlayacaksak, tabiî, farklılıklar var orada.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Önerge var mı?

BAŞKAN – Bir önerge yok; ama, önerge de yazılabilir. Şimdi, Bakanlar Kurulu atıyor…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Bu atama görevden alma değil, bir durum tespiti gibidir; onun için, 86 ncı maddedeki gibi, Başbakan…

BAŞKAN – O farklı, bundan farklı. 86 ncı maddede, Başbakanın onayıyla görevden alınıyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Aslında, 86 ncı maddede de görevden alma değil, görevin sona ermesi… Mahkeme kararı verildi miydi zaten, bu görevi sürdürmeyle ilgili nitelikleri düşmüş oluyor; düştüğü için de, görevi sona eriyor. Yani, bir durumu ilan anlamına geliyor Başbakanın yaptığı işlem. Dolayısıyla, burada da Bakanlar Kurulu yerine, Başbakanın kararıyla sona erer demek lazım. 86 ncı maddede de aynı şey var.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, hangi sebeple?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Mahkeme kararı vermiş, suçlu bulmuş; artık, o görevi taşıması mümkün değil. Onu ayrıca düşünelim diyorum, yargıda devam edeni ayrıca düşünelim; ama, sadece şu anda bu maddeyle ilgili bir redaksiyon veya bir önergeyle…

BAŞKAN – Yani, mahkûmiyet kararı kesinleşen fon kurulu başkan ve üyelerinin süreleri dolmadan Başbakanın onayıyla görevden alınırlar…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – 86 ncı maddeyi okudunuz.

BAŞKAN – 86 ncı maddeyi buraya adapte etmek suretiyle okudum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Yalnız, kararıyla sona erdirilir ifadesi, yani, 116 ncı maddedeki üslup daha doğru; ama, bunu 86 ncı madde gibi, Bakanlar Kurulu olarak düzeltmemiz lazım. 86 ncı maddeyi zaten milletvekillerimiz, sayın üyeler takdir ederse, yeniden bir tekriri müzakerede bulunurlarsa memnun olacağız.

BAŞKAN – 86 ncı maddeyi mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Evet, 86 ncı maddeyi. Burada, son cümlede mükerrerlik de var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Tartışma bitti; ama, bardağa dolu diye de bakabilirsiniz, boş diye de bakabilirsiniz. Yani, bu kurul üyeleri arasından, kurulların üyeleri arasından suç işleyen çıkmaz mı; çıkabilir tabiî ki; ama, genel kural, genel bakış, suç işlememesidir, yani, işlemeyecek kişilerin oraya seçilmesidir. Dolayısıyla, ben, o kişiler hakkında bir mahkûmiyet kararı verilene kadar, onların suç işlemeyeceklerine inanırım kişisel olarak. Yani, hakkında bir iddia varsa, birden…

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Ama, bu kurullar, güvenilir olma açısından çok önemlidir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Şimdi, eğer bağımsızlığına inanıyorsak bu kurulların, idarî ve malî açıdan özerktir diyorsak, hukuka da inanacağız. Mahkûmiyet kararı verilene kadar, kesinleşene kadar herkes masumdur.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Sayın Başkan, böyle bir önerge de yok zaten, olmayan bir şeyi tartışıyoruz.

BAŞKAN – Tabiî.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) – Tutuklanırsa…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Efendim, ben size örnek vereyim: Bir ara, bürokraside birkaç genel müdür tutuklandı. Bilmem ne operasyonları, bir sürü operasyon yapılıyordu. Birden Dış Ticaret Müsteşarını, bir genel müdürü… Şaşırdım gerçekten, Allah Allah dedim… Sonra, bunların hiçbirisinin hiçbir şeyle ilgisi olmadığı ortaya çıktı.

ORHAN SEYFİ (Nevşehir) – Şimdi, en bağımsız saydığımız bir hâkim suç işlese, tutuklansa bile, geçici olarak görevden alınır. Biz, burada hâkimlere vermediğimiz şeyi kurullara veriyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hâkimlere vermediğimiz şeyi kurullara veriyoruz diye değil, hâkimlere veya devlet memurlarına vermediğimiz bir şeyi kurullara tabiî ki vereceğiz; bunlar, piyasaları düzenleyecekler, denetleyecekler. Bunlar her türlü etkiden, her türlü korkudan uzak olarak çalışmak zorundalar.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, burada tamamlıyoruz.

86 ncı maddeye uyumlu bir şekilde, redaksiyon yetkisiyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) – Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) – Şimdi, buna benzer hüküm, düzenleyici, denetleyici kurullarla alakalı çerçevede kanunda da var. İkisinin de birbirine uyumlu olması lazım.

BAŞKAN – 86 ncı maddeyi tekriri müzakere yapacaksak, orada değerlendirir, yine ikisini uyumlu hale getiririz.

117 nci maddeyi okutuyorum:

(117 nci madde okundu)

BAŞKAN – Maddeyle ilgili?..

Sayın Özmen, buyurun.

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı)- 87 nci maddede, bu bir yılı iki yıl yaptık, redaksiyon yetkisiyle yaptık. Burada da aynı şeyi yapmamız gerekiyor, bir yılı iki yıl yapmamız lazım. Bunu söylemek istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tamaylıgil.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, burada, ikinci paragrafta, fon kurulu başkan ve üyelerinin yatırımlarıyla ilgili belli sınırlandırmalar söz konusu. Hazine tarafından çıkarılan borçlanmaya ait senetlerin dışındaki bu kanun kapsamındaki kuruluşlar ve bunların doğrudan dolaylı ortaklıklarına ait her türlü sermaye piyasası araçlarını, seçildikten sonra devredilecektir diye, elden çıkartacaktır diye bir kısıtlama var. Şimdi, burada, baktığınızda, bu kuruluşların sonuçta, yatırım fonu başlıklı sermaye piyasası araçları var. Bu yatırım fonlarını almamak üzere de böyle bir katı kısıtlamaya gidilmesi, bence, pek doğru değil. Artı, eğer manipülatif birtakım, yani, insider trading düşüncesiyle ortaya çıkan bir bakış açısını sergiliyorsa, yani, bugün, bu sayılan kişilerin dışındaki hesaplarda kullanılarak, eğer, o niyetle olursa, saklanmış bir yatırım kendini gösterebilir. Halbuki, kendi adına bir hesap olduğunda, yapılan işlemlerin çok daha net olarak görme imkânı söz konusudur. O yüzden, burada bu yatırım, sermaye piyasası araçlarının daha belirginleştirecek bir yaklaşımın olmasını daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Özyürek, buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Başkan, şimdi, fon kurulu başkan ve üyeleri aslî görevlerini aksatmayan, bilimsel amaçlı yayın, ders ve konferans ile telif hakları hariç… Şimdi, başka ne gibi faaliyette izin veriyoruz; buradan çok anlaşılmıyor. Şimdi, yayın yapabilir, ders verebilir, konferans verebilir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Telif hakları hariç, bunlar dışındakileri diyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Hayır, bunlardan şey alıyorsa, diyelim, konferans karşılığı filan bir ücret alıyorsa, bu telif ücretidir. Kitabı nedeniyle aldığı bir ücret varsa, bu, telif ücretidir.

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) – Alması da normaldir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Tamam, normal. Telif hakları hariç derken, yani, daha başka neleri yapmayı… Film yapabilir, televizyona program yapabilir filan diye herhalde onu düşünmüyoruz. Yani, burada telif hakları hariç, biraz kapsamı çok geniş bir ifade olarak… Şimdi, daha önce, ders vermeyi de yasaklayan bir şey vardı, zannediyorum, ders de veremiyordu; hatta, yazı da yazamıyorlardı. Onu genişletmişiz. Buna bir de telif hakları gibi bir genişlik getirince, doğrusu, hangi işleri daha yapabilirler noktasında, ben, tereddüt içindeyim. Bu konuda bir açıklama olursa…

BAŞKAN – Sayın Özyürek “telif hakları hariçle ilgili bir tereddüdüm var” dedi.

Buyurun Sayın Kinay.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Üçüncü fıkrada, fon kurul başkan ve üyeleri görevlerinden ayrılmalarını izleyen bir yıl içinde yönetim ve denetimleri fona devredilen kuruluşlarda ve bunların doğrudan veya dolaylı ortaklıklarından görev alamazlar gibi bir hüküm konulmuş. Bu, bizim, alt komisyonda gözümüzden kaçmış. Burada küçük bir redaksiyon yapılması gerekir diye düşünüyoruz. Sanki şöyle anlaşılıyor: Görevlerinden ayrılmalarını izleyen bir yıl içinde eğer fona bir kuruluş devredilirse, orada görev alamazlar gibi değerlendirilebilir; ondan öncekinde yok gibi değerlendirilebilir. Biraz önce bir tartışma yaptığımız için, dolayısıyla, fona devredilen kuruluşlar yerine, yönetimi fonda olan…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Şöyle yazalım onu, Sayın Kinay’ın tereddüdünü gidermek açısından şöyle diyebiliriz: Fon kurulu başkan ve üyeleri, yönetim ve denetimleri fona devredilen kuruluşların, bunların doğrudan ya da dolaylı ortaklıklarında görevlerinden ayrılmalarını izleyen iki yıl içinde görev alamazlar.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Doğru.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Peki, bunu biraz daha farklı şümullendirmek doğru değil mi? Yani, yarın bir gün hangi bankanın fona devredileceğini Allah’tan başka kimse bilmiyor. Yani, üç gün sonra devredilecek bir bankanın yönetiminde olursa ne olacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Onu da tabiî…

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – İki yıl içerisinde hiçbir türlü hiçbir bankada görev alamazlar desek daha doğru olmaz mı?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yok, yok; o, görev alanında değil artık.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) – Sayın Hamzaçebi, görevden ayrıldıktan sonra görev alamazlar; ama, görevdeyken görev alabilir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Bankanın fona devir kararını fon almıyor ki…

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – BDDK karar veriyor; ama, neticede, her trafiğe çıkanın sakatlanma, kaza yapma ihtimali varsa, her bankanın da böyle bir ihtimali, riski var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Uzunkaya, siz, geçmiş maddelerdeki düzenlemelerden fona daha bir miktar banka devredileceğini düşünüyorsunuz zannediyorum; o nedenle, böyle bir…

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Ben, hep endişe ediyorum, açık söylüyorum. Bugün böyle bir şey var demiyorum, ekonomist değilim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hayır, fona devir seçeneği açık tutuldu biliyorsunuz o maddede; dolayısıyla, sizin endişenize hak veren düzenleme tasarıda yer aldı.

BAŞKAN – Sayın Kinay, devam ediyor musunuz?

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Hayır, ben, 3 üncü maddede, biraz evvel üstadın kurmuş olduğu cümlenin daha doğru olduğunu düşünüyorum ve böyle bir redaksiyon yetkisiyle oylayabiliriz diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Sayın Seyfi, buyurun.

OSMAN SEYFİ (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben, gerçekten, bu cümledeki maksadı bir türlü anlayamadım. Buradaki amaç, fona devredilen hâkim ortaklarının diğer kuruluşlarında görev almamak mı? Fona devredilmiş zaten, fonun bünyesinde onun başkanlığını yapmış, onun üyeliğini yapmış ve ondan sonra da bu kurumdan ayrılmış ve üstelik de bunu bir yıllık bir şeyle sınırlıyorsunuz…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – İki yıl…

OSMAN SEYFİ (Devamla) - Bir veyahut da iki yıl, onun sebebi hikmeti nedir, bu bir yılın iki yılın? Buraya geçmişte idaresinde bulunmuş yöneticiliğini yapmış acaba prestijini korumak için mi yapıyoruz biz bunu, başka bir amaç mı var, nedir bu? Ben, bir türlü bunu anlayamadım.

BAŞKAN – Sayın Açıkalın, buyurun.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) – Şimdi, açıkçası bu yasa ben bir tartışmaya açmak istiyorum şu anlamda tartışmaya açmak istiyorum: Şimdi, görevden alındıktan sonra yönettiği şirkette görev almamasının bir esprisi var. Nedir o; diyelim, fondaki bir şirketi x kişisine veya kuruluşa satmıştır; bu kuruluşa satarken herhangi bir suiistimal yapmışsa, diyelim bedelini düşük bedelle satmışsa, orada görev almak suretiyle, orada yaptığı, başlangıçta satarken yaptığı tabiri caizse hizmetin bedelini tahsil ediyor denir, yasağın esprisi budur; ancak, şimdi, fona devretmişsiniz bir kuruluşu. Bu kuruluşun yönetiminden, denetiminden, iyi işlemesinden, satılmasından birinci derecede sorumlu kim; fon kurulu. Nasıl bu sorumluluğu yerine getiriyor fon kurulu; bizzat getirtmiyorsunuz da, işte, fon diyorsunuz, bu şirkete yönetim kurulu tayin etsin diyorsunuz. Kendisi burada yönetim kurulu üyesi olarak görev alamaz mı? Yani, üçüncü bir kişi tarafından sorumluluğu yerine getirirken üstlendiği mecburiyetle, bizzat kendisinin burada görev alarak getirdiği idare şekli farklı olmaz mı veya bunun ne mahzuru var? Bunu ben şununla irtibatlandırmak istiyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Denetim yönünden mahzuru var.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) – Hayır, denetim değil, denetim açısından da yok. Şimdi, siz bir bankayı fona devretmişsiniz. Fon bu bankayı nasıl yönetiyor; işte, yönetim kurulu alıyor, tayin ediyor. Peki, kendisi fon kurulu başkanı veya yönetim kurulu üyesi buradayken görev almasında ne mahzur var?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın milletvekilinin yaklaşım tarzına göre, şöyle bir mahzur var: Görev süresinin biteceğini hesaplayarak, fonun görevi bunları elden çıkarıp, kamu alacaklarını tahsil etmektir. Yedekte bekletir, işlemleri yapmaz, bıraktığı zaman kendine hazır bir yer hazırlar, eğer o mantıkla düşünüyorsanız.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) – Sayın Bakanım, genel idarede şu anda görev alan, yönetimde, denetimde görev alan, … önemli ölçüde, hazinede, maliyede bir şirkette yönetim kurulu üyeliği yapıyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Görev yaparken değil, bu madde, görev bittikten sonrası için.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) – Hazine adına niye görev yapıyor şirkette?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Bir katkı yapabilir miyim.

Şimdi, biraz daha şöyle değerlendirmemiz gerekir; Sayın Seyfi önemli bir noktaya değindi; şimdi, fonun yönetiminde olan kuruluşlarda, fon başkanı veya üyeleri, işte mensupları, fondan ayrıldıktan sonra görev alamaz diyor. O zaten zor, yani, fonun yönetiminde bu. Aslında, asıl yasağı, fon bunları elinden çıkardıktan sonra… Fon bu şirketleri sattı, çimento fabrikasını x kişisine sattı, orada görev almamalı aslında. Bu yasak dursun yine; ama, buna ilave olarak, onu da kapsama alıp, onu yasaklamalıyız, asıl hedef o olmalı. Yani, fonun satış tarihinden itibaren iki yıl içinde de, ona öyle bir şey diyebiliriz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Değerli arkadaşlarım, 2531 sayılı Kanun çıkarken de bu çok tartışılmış bir konudur. Aslında, sektörde iki yıl görev almamasıdır.

Şimdi, düşünebiliyor musunuz, BDDK’ya getirdiniz, fona getirdiniz; bu sektördeki saygın isimleri getiriyorsunuz. Bunlar, sürekli bir tasarrufta bulunuyorlar. İşte, o bankaya el koyuyorlar, el konulan bankayı yönetiyorlar, o bankanın iştiraklerini birilerine satıyorlar, tasfiye ediyorlar ve bu sektörde çok önemli görevler yapıyorlar ve ister istemez de, toplumun gözü, bunların üzerinde. Bir süre sonra, elden çıkarılmış bir şirkete gidip, bir fon başkanı, bir fon kurulu üyesi, görev alırsa, bu demek ki, görevi sırasında oraları kolladı, niye başkasını değil de onu yönetici yaptılar… Şimdi, bu, çok ahlakî bir şeydir. Mesela, ben, hiçbir zaman, ayrıldığım sektörde çalışmadım. Petrol Ofisinden ayrıldım, petrol işinde ticaret yapan, iki kargo mal satsanız köşeyi dönersiniz, hiç petrol işi yapmadım. Maliye Bakanlığından ayrıldım, hiç müşavirlik yapmadım, hep değişik işler yaptım; çünkü, ister istemez, herkesi tanıyorsunuz, bir kargaşa yaşanıyor. Bir de, buralara, artık öylesine olgun, belli düzeye de gelmiş insanlara görev vermeliyiz ki, gidip, aynı sektörde biraz itilip kakılacağı bir noktada bunlar çalışmasın, hiç yoksa iki yıl, bir uzak kalsınlar demiş. Bu, çok ahlakî bir düzenlemedir. Bu 2531 sayılı Yasadan da buraya aynı çerçevede aktarılmıştır. Yani, ben, bu düzenlemeyi doğru buluyorum; ama, kapsamı açısından yeteri kadar geniş ifade yoksa, biraz genişletilmesinde yarar vardır bana göre.

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, son sözü size veriyoruz; buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, bakınız, bazı maddelerle ilgili eleştirilerde bulunuyoruz, somut önerilerimiz olmadığı için, tartışıyoruz; ama, geçiyoruz. Bir kere, usul açısından bir şey söylüyorum; ilgili kurumların çok değerli yetkilileri burada. Gerçekten, bu konu, sizleri, yasa olarak, geleceğe dönük olarak yapılacak hizmetlerde sıkıntıya sokabilecek bir şeyler varsa, ya öneri hazırlanması konusunda bize katkı sağlayın veyahut da biz burada konuşuyoruz, eleştiriyoruz ve geçiyoruz; hakikaten, bunun getireceği sıkıntı ne?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Önerge yetkisi sizde.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Onu söylüyorum, Başkanıma özellikle söylüyorum; burada, zannediyorum, Plan ve Bütçenin bugüne kadar yaptığı kanunlar içerisinde en önemli bir kanunu yapıyoruz. Benim kanaatime göre, senelerdir bu komisyondayım, en önemli kanunlardan birisi yapıyoruz. Neticede, buradan gidenler, öyle, ufak tefek gitmemiş. Bunun tedbirini alacak bir baraj kuruyoruz biz. Bu barajdan, afedersiniz, balıkları kaçıracak mıyız, suyu tutabilecek miyiz, tutmayacak mıyız, meselemiz bu.

Şimdi, ben, ta ilk günkü eleştirimde bir şey söyledim; burada, mesela, bir yıldı, ikiye çıkarıldı, eski yasada da iki yıldı zaten. Haddizatında, bir iki arkadaşımın kanaatine ben de katılıyorum, bu iki yıl niye? Mesela, şimdi Sayın Seyfi söyledi; niye bu arkadaşlarımız yetenekliyse, suçlanmamışlarsa, bu ilgili kurumlarda, yarın ayrıldıktan sonra, hükümetlerimiz, bunları, hangi hükümet gelirse, müşavirlik statüsü versin, onore etsin, ayrılacaksa oralarda kalsın, bilgilerinden yararlanalım; ama, niye, dün denetlediği, dün izlediği, dün takip ettiği bir kurumda, yarın, bir sene sonra… Yani, ben şimdi şeytanın avukatlığını yapıyorum. Benim bu; ayda nedir, 10 000 YTL, 20 000 de verir adam; çünkü, gidenler, milyar dolarlarla gidiyor, öyle ufak tefek gitmemiş, işte, rakamlar ortada, bilançolar ortada, milyar dolar… Yani, her bir bankanın, bir fona devredilenden, bir kurum milyar dolar götürüyorsa, yüz milyon dolar götürüyorsa, o adama açıktan, yani, ben farazi olarak söylüyorum, açıktan 200 000 dolar, 300 000 dolar vermesi, iki yıl onu dışarıda besleyip, iki yıl sonra almasının hiçbir manisi yok ki, eğer böyle bir tersinden bakılacak olursa. Bence, ahlakî olarak, belki Sayın Özyürek’in, ben ayrıldığım hiçbir kurumun benzeri şeylerde çalışmadım dediği gibi, ayrılmak durumunda olanların, yarın, neden ille fonda, yani, bu fonlar, fona devredilen veya fonun sattığı, üçüncü şahıslara verdikleri kurumlarda niye bu arkadaş ille görev almak zorunda hissediliyor?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – İşte, ona yasak getiriyor.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Yasak getirmiyor, iki yıllık mühlet veriyor. Bir yıldı, iki yıla… Ben iki yılda 200 000 dolar verdim, bitirdim; iki yıl ben evde yatarım, iki yıl sonra da giderim aynı kurumun başına, eğer birkısım kötü ilişkilerin içine girmişsem.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Hiç görev almasın diyorsunuz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ben, hiç görev almamasının doğru olduğu kanaatindeyim; ama…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hakkıyla adam çalışmış iki yıl, ayrılmış, iki yıl da görev yasağı var, başka hiçbir işten de anlamıyor; hiçbir yerde çalışmasın mı?!

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bakanlık, diyorum ki, onlara müşavirlik, dolgun maaşıyla, gerekirse yasaya koyalım… Bakanlık müşavirlik versin, madem bunlardan yararlanmış bir dönem, hükümet onlara görev versin. Kaç kişi bunlar dönemlerinde, on kişi, yirmi kişi. İlgili birimlerinde görev versin, kamuda.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Bakanım, ilave edeceğiniz husus varsa…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Sayın Başkan, buradaki bir yılı, iki yıla çıkarıyoruz.

BAŞKAN – Bazı cümleleri de redakte ediyoruz, Sayın Hamzaçebi’nin ifade ettiği cümleleri düzeltiyoruz.

Biz redaksiyon yetkisi alalım “fonun devrettiği kuruluşlar da dahil, iki yıl görev alamaz…”

Redaksiyon yetkisiyle birlikte, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 118…

(Madde 118 okundu)

BAŞKAN – Sayın Kumkumoğlu…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, fon kurulu her hafta toplanmazsa ne olur? Yani, bir zorunluluk var herhalde “her hafta toplanır” denildiğine göre.

Şunun için soruyorum; şimdi, daha önceki bir maddeyle ilgili ilişkilendirerek, fon kurulunun üç üyesi bir sebeple tutuklandı, dolayısıyla, fon kurulu da toplanamıyor, nasıl olacak?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Onu çözdük.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Çözmedik. En fazla bir ay. ..

Hakikaten, olmayacak bir şey söylemiyorum.

BAŞKAN – Evet, Sayın Başkan, Sayın Kumkumoğlu’nun sorusuna ne cevap veriyorsunuz.

AHMET ERTÜRK – Sayın Başkan, burada, aslında, tabiî, Sayın Kumkumoğlu’nun söylediği gibi, bazen, her hafta mutlaka toplanmayı gerektiren bir iş olmayabilir; ama, burada bir çalışma disiplini, amaç o. Bütün çerçeve kanunda da var. Bir çalışma disiplini sağlamak, mutlaka her hafta bir mesai yapmalarını zorlamak, biraz amaç aslında o burada daha çok.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 119…

(Madde 119 okundu)

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 120…

(Madde 120 okundu)

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Bu maddede ikinci fıkranın çıkması gerekiyor, daha önce 114 üncü maddede aynı konu düzenlendiği için.

Bunun çıkarılmasıyla ilgili yetkiyle birlikte, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 121…

(Madde 121 okundu)

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 122…

(Madde 122 okundu)

BAŞKAN – Maddeyle ilgili, Sayın Tütüncü, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada, fonda, ana hizmet birimi olarak, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı kuruluyor. Bu, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığının görevleri ne olabilir; ne şekilde bir strateji geliştirilecek, strateji geliştirme hangi konularda olabilecek; bu çerçevede bir ufuk turu yapmanızı, bizi aydınlatmanızı rica edeceğim.

BAŞKAN – Buyurun Başkan.

AHMET ERTÜRK – Sayın Başkan, Sayın Tütüncü’nün sorusuna cevabı, aslında, üst kurullar çerçeve yasa tasarısından gelen bir şablonun buraya da uygulanmasıdır bu; oradaki şablonun önemli öğelerinden biridir ve hatta, bu daire zaten şu anda kuruldu, biz o şablona çok erken uyum gösterdik. Dairenin tanımında şöyle söylüyoruz: “Fonun uzun ve orta vadeli strateji ve politikalarını belirleyerek, kurulun onayına sunmak, fonun görev alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliştirmek, öneriler hazırlamak, fon yönetimi ile fon hizmetlerinin geliştirilmesi, performansla ilgili bilgi ve verileri toplamak, analiz etmek, yorumlamak ve bu konularla ilgili raporlar hazırlamak.”

Burada aslında, günlük operasyonun dışında duran ve kurumun, gelecekteki izleyeceği politikaları belirlemek, biraz daha kuşbakışı, daha yukarıdan görebilen bir daire amaçlanmış durumda. Burada, fon açısından bakarsak, fon bağlamında bakarsak, burada, strateji geliştirmenin şu aşamada en önemli görev alanı, fonun elindeki varlık tasfiyesine ve alacak tasfiyesine yönelik gelecekteki stratejilerin ne olabileceğine dair bir çalışmalar yapmak olabilir ya da önemli bir fonksiyon sigortacılık, mevduat sigortacılığı; o konuda çalışmalar olabilir. Yani, sonuçta, kurumun günlük operasyonel işlerinin dışındaki, daha stratejik tercihlerini ve önceliklerini belirleme görevi, fonksiyonu diye düşünebiliriz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 123…

(Madde 123 okundu)

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?...

Buyurun.


MALİYE BAKANLIĞI TEMSİLCİSİ – Efendim, bu madde daha önce üzerinde görüşülmeyen 93 üncü maddenin paralelindedir. Anayasa Mahkemesi 20 Kasım 2003 tarihli kararında tütün kuruluyla ilgili olarak vermiş olduğu bir kararda bu kurullarda çalışan personelin kadro unvanlarının kanunla belirlenmesi gerektiği yönünde bir Anayasa Mahkemesi kararı bulunmaktadır. Eğer bu haliyle geçtiği takdirde bu Anayasa Mahkemesi kararı göz önüne alınmamış olacaktır.

İkincisi, eğer heyetiniz bu haliyle geçmesine karar verirse ikinci fıkranın tekrar düzenlenmesi gerekecektir. Çünkü, ikinci fıkranın birçok bölümü gereksiz hale düşüyor.

Arz etmek isterim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, 93’ü görüşmemiştik. Geriye bırakmıştık. 93 ile bunun arasında bazı benzerlikler, paralellikler kurulması lazım. Onun için bu maddeyi bırakıyorum. Daha sonraki maddeyi okutuyorum:

(Madde 124 okundu)

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer maddeyi okutuyorum:

(Madde 125 okundu)

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bugünkü çalışmalarımız tamamlanmıştır. Kalan kısma yarın 10.30’dan itibaren devam ediyoruz, bitinceye kadar çalışmalarımız yarın devam edecek.

Kapanma Saati: 23.08




Yüklə 2,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin