BiRİNCİ oturum açılma Saati: 10. 48 Başkan : Sait AÇBA BaşkanvekiLİ : Mehmet Atlan karapaşAOĞlu (Bursa)



Yüklə 2,83 Mb.
səhifə19/38
tarix30.12.2018
ölçüsü2,83 Mb.
#87960
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   38
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.30

29 Haziran 2005 Çarşamba

BAŞKAN : Sait AÇBA

BAŞKANVEKİLİ : Mehmet Altan KARAPAŞAOĞLU (Bursa)

SÖZCÜ : Sabahattin YILDIZ (Muş)

KÂTİP : Mehmet SEKMEN (İstanbul)

------0------

BAŞKAN – Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri, değerli bürokratlar; çalışmalarımıza devam ediyoruz.

126 ncı maddeyi okutuyorum:

(Madde 126 okundu)

BAŞKAN – 126 ncı maddeyle ilgili olarak söz talebi?..

Madde üzerinde önerge var; önergeyi okutuyorum:

Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 126 ncı maddesinin ilk fıkrasında yer alan “denetimi” ibaresinin “iç ve dış denetimi” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Halil Aydoğan

Afyonkarahisar


BAŞKAN – Önergeyi dinlediniz herhalde…

Önergeye katılıyor musunuz Sayın Başkanlar?..

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Katılıyorlar…

AHMET ERTÜRK (TMSF BAŞKANI) - Katılıyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Maddeyi, önergeyle yapılan değişiklik…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Madde başlığı “Fonun hesap ve harcamalarının denetimi”…

BAŞKAN – Evet “…nın” redaksiyonla değiştiriyoruz. Bir de son satırında “toplantı” dan sonra “ile” sözcüğünü koyuyoruz; “toplantı ile bilgilendirilir.”

Redaksiyon yetkisiyle birlikte, önergeyle yapılan değişiklikle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

(Madde 127 okundu)

BAŞKAN – Madde ilgili söz talebi?..

Ahmet İnal, buyurun.

AHMET İNAL (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, efendim, biz, Fonun idarî ve malî özerkliğinden bahsediyoruz; beri taraftan da, maaşlarını tespit etmeye çalışıyoruz. Bir de, son bir iki gündür de şahit olduğumuz gibi, şu an, Türkiye’de, üst kurullar içerisinde, hatta, idarî birimler içerisinde en fazla tehdit ve riziko altında olan bir kurumdur. Şimdi, böyle bir tahlil de getirdiğimiz zaman, buradaki, Fonun üst kurul üyeleri ve yöneticileri, bu kadar bir, eski bir cumhurbaşkanının bile tehdidine maruz kaldığına göre neden böyle bir cüzi bir para karşılığı bur rizikoya girsinler ve çalışsınlar. Ben, doğrusu, diğer üst kurullarda bir ücret düzenlemesi yapılmayana kadar, bu ücret düzenlemesini Fonun kendi yetkisine bırakalım düşüncesindeyim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Başka söz talebi?..

Mustafa Bey, buyurun efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gerçekten, burada, çalışan personelin özlük hakları son derece önemli. Bir örgütün etkili olabilmesi için, yasal çerçeve kadar, hatta ondan daha önemlisi kadrolardır ve kadroların da yeterli derecede ücret almalarıdır. Eğer, siz, yeteri kadar ücret vermiyorsanız, o insanların etkin çalışması açısından önemli sorunlarla karşı karşıya kalırsınız ve herkes de, her zaman, sırf vatan millet aşkına, bu kadar ağır yükü taşımaz. O nedenle, daha tatminkâr bir ücret düzeyi yakalamak için, burada çaba harcamalıyız.

Bir diğer önemli nokta, Başbakanlık Müsteşarına ödenen ücret, bizim personel sistemimizde, müthiş bir endeks, belirleyici bir şey, her şey ona bağlı; milletvekili maaşı ona bağlı, her şey ona bağlı. Nedir bu?.. Yani, bunun dışında bir gösterge, bir emsal tespit edemiyor muyuz? Yani, oturalım, bu kurullar için, tabiî, bunu Fon nedeniyle konuşuyoruz; ama, BDDK dahil, Fon dahil, bunun için mutlaka bir gösterge bulalım, bir mertebe tayin edelim. Ne olabilir bu; işte, şeyde olduğu gibi, Devlet Personel Yasasında olduğu gibi, bir göstergeyi buraya yerleştiririz, o gösterge, her yıl bütçe kanunlarındaki katsayıyla çarpılmak suretiyle bulunabilir; ama, buradaki amaç, Başbakanlık müsteşarından daha fazla ücret ödemektir. Başbakanlık Müsteşarınınkini az diyorsanız, yeri gelince, onu da düşünelim; ama, burada, önümüze gelen, gündemimizdeki konu, Fon başkanının veya oradaki personelin ücretleri konusudur. O bakımdan, eğer, bu yönde, hükümetimiz, değerli arkadaşlarımız bir yaklaşım sağlıyorlarsa, bunun yöntemini bulmak çok kolaydır. Benim aklıma gelen, bir gösterge rakamını buraya koyarız, onun katsayıyla çarpılacağını söyleriz.

Şimdi, o kadar, tabiî, bir şeyle kendimizi âdeta onu bir mit haline getirdik, Başbakanlık Müsteşarının maaşı temel gösterge, aman, onun dışına çıkmayalım. Onun için de, işte, ona ödenenler vergisizse buna vergisiz ödenir filan gibi, çok karmaşık bir yöntemi, bir sistemi birlikte getiriyoruz. Ben, burada, mutlaka bir farklı yöntem, bir farklı sistem getirilmesinden yanayım. Bu sistemden hareket ettiğimiz zaman gene zaten elimiz kolumuz bağlı kalacak. Gerçekten de, bu kadar önemli görevleri yapan insanlara yeterli ücret veremeyeceğiz. Gerçekten, bu görevler, yani, bir devletteki elbette bütün makamlar, bütün görevler yerine göre önemlidir; ama, bu, hem ticaretin içindeler hem kamunun çıkarlarını, haklarını sağlamak zorundadır. O bakımdan, biraz daha fazla almalarında hiçbir sakınca yoktur. Şimdi, bir de, müsteşar verilen görevleri kanun çerçevesinde yapar. Onun, müşteriyle, ticaret alemiyle filan karşılaşması çok nadirdir. O devlet memurları veya olsa olsa başkan veya başka bakanlıkların müsteşarlarıyla muhataptır. Oysa bir BDDK başkanı, bir Fon başkanı, kendisinin 10 misli fazla para alan banka genel müdürüyle oturup, müzakere yapmak, çözüm bulmak zorundadır. Onun için, onun karşısında ezilmeyecek bir ücret verelim. Bu ücreti de, Başbakanlık göstergesine bağlamayalım.

Ben, bunu milletvekilleri için de düşünüyorum. Nedir yani; milletvekili maaşı, ille Başbakanlık maaşına bağlı olacak; bu da son derece yanlış bir anlayıştır. Yani, yetki bizdeyse, millî irade, burada, oturur, yeni bir sistem kurar. O sisteme göre de ücretleri belirleriz. Birinci mesele, bunun, Başbakanlık maaşını gösterge olmaktan çıkarmalıyız ve şu anda aldıklarının oldukça üstünde bir maaş almalarını sağlayacak bir göstergeyi getirip buraya koymalıyız. Benim önerim budur. Bu yönde bir genel temayül varsa çözümünü buluruz; ama, siz, uğraşın, önergeyi getirin, biz de reddedelim deniliyorsa, o zaman da boşuna yorulmayalım diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyoruz.

Şimdi, efendim, söz vereceğim de, biz, bu maddeyi oylamayacağız; önerge hazırlanıyor, onlar hazırlansın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Önerge hazır galiba…

BAŞKAN – Bilmiyorum, daha hazır değil herhalde…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yok, yok hazır, görüşmeler bitene kadar gelir.

BAŞKAN – Musa Beye söz vereceğiz; buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabiî, ben de, Sayın Özyürek’in ve Ahmet Beyin söylediği gibi, bu çok önemli malî sorunlarla sorumlu olan kurumların madden tatmin edilmesinin gerektiğini düşünüyorum. Yani, insanlara, yetki vereceksiniz, imkân vereceksiniz ve ondan sonra sorumluluk yükleyeceksiniz; yani, yetkisi yoksa, imkânları kendi açısından malî olarak yeterlilik ifade etmiyorsa, sorumluluğu da o nispette yükleyebilirsiniz ve sorumluluktan sürekli kaçar; dolayısıyla, biz, eğer, bu kurumlardan, gerçekten, yanlış yaparlarsa hesap soracaksak, eksik yaparlarsa hesap soracaksak, malî yönden de çok rahat bir noktada olmalarının gerektiğini düşünüyorum.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – “Daha ne istiyorsun vicdansız, her şeyi verdik” demek için…

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – İmkân vermek zorundayız diyorum; bu imkândır. Yani, ben yine katılıyorum; doğru, bazı şeyleri Başbakanlık Müsteşarına endekslemek, hatta, hatırlayın, şurada Pamukbankı görüşürken, Pamukbankın çok değerli, muhterem pamuk gibi yöneticileri Halkbanka geçtiler; Başbakanlık Müsteşarının maaşından, üç katından fazla olmamak üzere diye bir madde geçti burada. Hatırlıyorsanız, ben de dedim ki, çok mütevazı bir talep bu. Pamukbankı maşallah barikallah ne güzel yönettiler, bu yönetmelerinin ödülü olarak, biz de, Başbakanlık Müsteşarının üç katını verdik. Şimdi, bu bankaları denetleyen arkadaşlara da Başbakanlık Müsteşarının muadilini vereceğiz… Pamukbank’tan Halkbanka transfer ettiğimiz yöneticilere Başbakanlık Müsteşarının üç katını geçmemek üzere… Hatırlayın, burada, o zaman çok ağır tenkit ettim. Başbakanlık Müsteşarının maaşının üç katından az olmamak üzere bunu değiştirelim dedim ironik olarak. Sebebi; bir bankayı yönetmiş, yönetememiş bu insanlar, kusura bakmasınlar, şimdi, bunlar, Halkbankta çok önemli, üst düzeyde görev aldı, çok değerli arkadaşlarımız. Kişisel olarak hiçbirisiyle benim herhangi bir meselem yok; ama, çok iyi yöneticiler idiyse Pamukbank niye devletin elinde böyle kaldı, niye böyle bir izdivaca, Halkbankla evliliğe ihtiyaç duyduk. Bu yöneticilere üç kat maaşın öngörüldüğü bir zeminde, ki, o gün, ilgili Bakan arkadaşımız, bunu, gerekçeleriyle savundu. O günkü gerekçesinden bana göre BDDK’nın ve TMSF’nin çok daha haklı gerekçeleri var. Bana göre, bu maaş, açık söylüyorum, hak etmesi bakımından, o Pamukbanka öngörülen neyse o olmalıdır. Pamukbankı yönetim göklere çıkaranlara ne verilmişse o verilmelidir diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Kumkumoğlu, konuşacak mısınız; ama, maksat hasıl oldu herhalde

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Bir cümle söyleyeyim.

BAŞKAN – Tabiî, buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, gerçekten, bu Başbakanlık Müsteşarlığının maaşta ölçü olarak alınması, her anlamda eksik. Daha önce, üst kurullarla ilgili konu görüşülürken, bu maaş sorunu gündeme geldiğinde, ben, bu kurul üyelerinin de kendi aralarında mutlaka, başkanlarının ve üyelerinin, eşitlenmesi gerektiğini gerektiğini, birinin işte bir şekilde kurumun imkânlarını kullanarak kendilerine olağanüstü iyi koşullar hazırladığını, öbürlerinin bunu yapmadığı için, işte, kiralarda, otel odalarında kaldığı filan gibi çok farklı, dengesiz şeyler var. Yani, bu, sadece maaşla ilgili bir şey değildir ki… Ben merak ediyorum, şimdi, Başbakanlık Müsteşarının bugün kaldığı evde, kiralamaya kalksak, bir milletvekili maaşıyla bu ev kiralanabilir mi? Yani, bunu, sadece maaş diye algılamayalım. Arabası, işte, bilmem seyahatleri, yani, hizmetinde bulunanlarıyla vesairesiyle bir Başbakanlık Müsteşarının herhalde devlete aylık maliyeti birkaç yüz milyardır; olması da çok doğaldır. Bir Başbakanlık Müsteşarının maliyetinin bu noktalarda bir rakama yükselmesi doğal bir şeydir. Neyi biz ölçü olarak alıyoruz: Maaşı ne… Bu, sadece maaşla ilgili bir şey değil ki. Önemli olan, bu devletin ona sağlamış olduğu yaşam standardıdır. Yani, bize de hiç maaş vermesinler, bir kart versinler… Bu kartla biz ihtiyaçlarımız kadar harcayabilelim, mesele yok, maaş filan istemeyiz.

BAŞKAN – Aynı standartları versinler yeter, değil mi…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Yani, üste para biriktirelim falan diye bir iddiamız yok. Sanıyorum, Sayın Başkanların da öyle bir iddiası yok; ama, bulunduğu kurumu temsil etmenin getirdiği zorunlulukları hiç olmazsa asgarî düzeyde veya temsil ettiği kurum düzeyinde yerine getirebilmesinin koşullarını mutlaka hazırlamak lazım. Başbakanlık Müsteşarlığının burada kamuoyuna yansıyan biçimiyle gösterilen, ortaya konulan göstergesi doğru bir gösterge değildir. Bu gösterge, belki, Başbakanlık Müsteşarının aylık gelirinin beşte 1’idir, altıda 1’idir; çünkü, o, sadece maaşla ilgili olan kısmıdır; dolayısıyla, o ölçüden hareketle bu tür düzenlemeleri yapmak yanlış olur.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Kılıçdaroğlu söz istemişti; buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.



Komisyonda daha önce neler konuşulduğunu bilmiyorum. Biz, diğer arkadaşlarla beraber Sosyal Sigortalar Kurumu ve genel sağlık sigortasıyla ilgili alt komisyonda çalıştığımız için, ancak, ben, konuşmaya başlamadan önce, Akif Beye, acaba Bankalar Yeminli Murakıplarının durumu ne oldu diye bir soru sormuştum. Sayın Hamzaçebi, Bankalar Yeminli Murakıplarının artık kapatıldığını söyledi. Şimdi, değerli arkadaşlar, ülkeler, devletler, kurumlarıyla her zaman ayakta kalabilir. Eğer o kurumları birileri istiyor diye, bıçağın altına yatırıp kesmek her zaman doğru sonuçlar vermez. Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu, Maliye Bakanlığının, kuruluş aşamasında, en güzide kuruluşlarından biriydi. Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu ve Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu, aşağı yukarı, Türk yükseköğretim sisteminin, sosyal alanda eğitim veren okullarından mezun olan en nitelikli elemanları kendi bünyelerine çekmek için yarışır, çaba harcarlardı; ama, buradan ayrılıp Hazineye geçmesi, daha sonra BDDK bünyesinde kendi varlığını koruması, maalesef, bugün geldiğimiz noktada da bu kurulun tamamen yok edilmesi, sadece IMF istiyor diye bunun yapılması, gerçekten de üzüntü verici bir olay. Nasıl oluyor da, bir kurumu, uluslararası bir kurum istemiyor diye, hangi gerekçeye dayanırsa dayansın, bunun makul ve kabul edilebilir hiçbir özrünün olacağını sanmıyorum. Nasıl oluyor da yok ediyoruz; yani, IMF yarın istese Başbakanlığı kapatın diye kapatacak mıyız? IMF istedi diye, Merkez Bankasını kapatın dediği zaman kapatacak mıyız? Nasıl oluyor? Ben, bu kurulun, elbette hataları olabilir, yanlışları olabilir, her şeyi olabilir. Bir insanın, nasıl hataları, yanlışları olabilirse, bir kurumun da hataları, yanlışları olabilir. Siz, bunları düzeltmek yerine, tamamen kapatalım, IMF bunu istiyor, biz bunu yerine getirdik ve dolayısıyla da, yerine getirdiğimiz için de huzur içindeyiz diyebilecek misiniz? Şimdi, geldiğimiz noktada, bir kurumu yok ediyoruz, bununla da övünüyoruz; yani, yok ettik diye. Arkadan, geliyoruz, şimdi, acaba, personelin aylığı ne olacak, kamu çıkarlarını nasıl koruyacağız… Elbette, bir kurumda çalışan personelin, onun çalışma gücüne, çalışma kapasitesine, verdiği emeğe dayanarak, onun muhatap olduğu kitlelerin, muhatap olduğu kişilerin gelir düzeylerini de dikkate alarak, elbette belli şeyleri yapmalıyız. Fatih Terim’e 110 milyar lira ödüyoruz değil mi; 110 milyar lira aylık ödeyeceğiz. Bugün, gazeteler öyle yazıyor. Sayın Mehmet Ali Şahin’in aylığı ne kadar bilmiyorum ben; ama, 110 milyar lirayı Sayın Fatih Terim’e ödeyeceğiz, bundan herhangi bir şekilde gocunmuyoruz. Geliyoruz, efendim, Başbakanlık Müsteşarının maaşı ne olur, ona bağlayalım mı, bağlamayalım mı?.. Başbakanlık Müsteşarı niçin her zaman ve her konuda ölçü oluyor, neden ölçü alıyoruz. Anayasaya bile koymuşuz. Anayasa hükmü haline bile getirmişiz biz bunu. Bu, bir parlamentonun, kendi iradesini sınırlaması için getirdiği bir kural. Bir parlamentonun kendi iradesini sınırlaması için başka sağlıklı bir ölçü bulamaz mı acaba? Bu, bir anlamda da, Anayasayı, 1982 Anayasasını yapanların Parlamentonun iradesine güven duymamalarının getirdiği bir başka sonuç. Aslında, tamamen, hüzün verici bir tablo. Bu tablo içerisinde biz kamu çıkarlarını koruyacağız. Eğer, siz, bu iki koşulu getirip Anayasaya koyuyorsanız ve Parlamentonun iradesine güven duymuyorsanız, kamu çıkarlarını koruma konusunda Parlamentonun iradesine de güven duymuyorsunuz anlamına gelir. Geldiğimiz noktada bu ve güven duyulmaması, çok olağan bir şey mi? Olağan bir şey olmadığını hepimiz kabul ediyoruz; ama, geçmişte, Parlamentonun yaptığı hatalar, özellikleri milletvekillerinin aylıklarının düzenlenmesiyle ilgili olarak Anayasanın vermiş olduğu, ısrarla vermiş olduğu kararların, her seferinde gözardı edilerek, sen Anayasa Mahkemesisin, önemli değil, ben bunu yaparım, sen kabul edersin… O bozuyor, biz yapıyoruz, o bozuyor, biz yapıyoruz; sonunda kim galip geldi; hukuk her zaman galip geldi. Biz, şimdi, hukukun verdiği kararların getirdiği bir noktadayız.

Şimdi, burada, Fon yöneticilerinin malî ve sosyal haklarının, elbette, bakın RTÜK Başkanıyla ilgili bir düzenleme yaptık. Herhangi bir sınırlamaya da tabiî tutmadık. Belli ölçüler içerisinde; ama, burada, getiriyoruz, BDDK ve Fonla ilgili olarak sınırlamalar getiriyoruz. Bu sınırlamaların da, bana göre, daha, orada çalışan insanların, görevlilerin hak ettikleri belli bir ücreti elde etmeleri için gerekli standarda uygun bir düzenleme yapmak gerekiyor.

Sayın Başkan bir önergenin hazırlandığını söyledi; eğer, o önerge ihtiyacı karşılarsa, elbette, doğru bir uygulama; ama, değerli arkadaşlar, gerçekten de, IMF istedi diye, Türkiye Cumhuriyetinin saygın bir kurumunu kapatmayı, bu Parlamentonun reddetmesi gerekirdi. İktidar kanadının reddetmesi gerekirdi; eğer, kamu çıkarlarının korumak istiyorsanız, reddetmesini de bilmeniz gerekir; ama, benim anladığım kadarıyla, bu hükümet, edilgen yapısını, IMF karşısındaki edilgen yapısını sürdürüyor. Bizim, bu kadar, bu maddeyi, bu yasa tasarısı üzerine bu kadar uğraşmamız, çaba harcamamız, gece 11’lere kadar çalışmamız, iki yasayla ilgili olarak, niçin yapıyoruz biz bunu; IMF’nin verdiği takvime uyalım diye; çünkü, o kadar edilgen bir yapı sergilemiş ki hükümet, IMF karşısında dik durmayı dahi bilemiyor. Dik durmayı bilemeyen bir hükümetin, ülkenin çıkarlarını korumak için dik duracağını da hiç zannetmiyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Akif Bey söz istemişti…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – İstemiyorum.

BAŞKAN – Peki, Cemal Bey buyurun.

CEMAL UYSAL (Ordu) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, çok değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kemal Beyin konuşması üzerine ben de birkaç kelime söyleme ihtiyacını hissettim. Ben Ziraat Bankası Teftiş Kurulunda 1968-1975 arasında yedi sene çalıştım; yani, müfettiş muavinliği ve müfettişlikte. Şimdi, tabiî, bazı kurumların, hakikaten kapanmasına insan üzülüyor; ama, acaba, zamanın şartlarına göre ne yapmak gerekir? Bakın, ben, Ziraat Bankasında bulunduğum zaman, benim teftiş kurulumda, aynı anda 27 genel müdür vardı; Tariş, Fiskobirlik, Çukobirlik, bütün birlikler, Halk Bankası, Emlak Bankası, Vakıflar Bankasının genel müdür yardımcıları ve Genel müdürleri, büyük ölçüde, Ziraat Bankasından giderdi. Bir bankacılığın bir ekolüydü, Mithat Paşa tarafından 1867 veya 1893’te kurulmuş bir bankaydı; ama, ne oldu: Bizden önceki hükümet, benim de kalmış birkaç arkadaşım, dağıtıldı teftiş kurulu, 230, 240 civarında kişi MTA’ya gönderildi, Bağ-Kur’a gönderildi, hiç ilgisi olmayan kurumlara gönderildi.

Şimdi bu niye yapıldı: Bizden önceki hükümet zamanında yapıldı, o zaman yapıldı. İhtiyaç olduğu için yapılmıştır; yoksa, IMF’nin demesiyle falan ilgili değil. Yani, bürokrasi değişiyor, dünya değişiyor, Türkiye değişiyor, kamunun yapısı değişiyor; bakın, düne kadar çok önemli denilen kurumlar bizden evvel de özelleştirildi, şimdi de özelleştiriliyor, bir kısmı da kapatılıyor. Bu bir dönüşümdür, bunu IMF’ye falan bağlamanın doğru olmadığı kanaatindeyim.

Teşekkür ederim.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Sizin şahsî kanaatiniz mi?!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, 127 nci maddeyi atlıyoruz; maddeyle ilgili önergeler hazırlanıyor, önergeler gelince bu maddeye tekrar döneceğiz.

128 inci maddeyi okutuyorum:

(Madde 128 okundu)

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteyen?..

Sayın Kumkumoğlu, buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, tabiî, bu tavanla ilgili sınırlamayı kısmen rahatlatınca, bu başkan ile başkan yardımcılıkları arasındaki dengeyi de daha doğru biçimde düşünmek lazım. Yani, burada, başkana hem BDDK’da hem TMSF’de olağanüstü sorumluluklar, yükümlülükler veriyoruz, başkanın görevlerini ayrıca tarif ediyoruz, tanımlıyoruz; her şeyden o sorumlu, yani çalıştırılmasından, gündeminden, takibinden, denetiminden, performansından, her şeyinden o sorumlu. Dolayısıyla, tavan farklılaşınca, başkan ile başkan yardımcısı arasındaki yüzde 95’ine kadar biçimindeki dengenin de mutlaka makul bir ölçüye indirilmesi lazım. Başkan ile diğer yönetim kurulu üyelerinin farklılaşmasında yarar var diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Mustafa Bey, buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Başkan, şimdi, burada bir düzenleme yapılıyor; kamudan Fona gelenler, oradaki görev süreleri bitince kamuya tekrar dönüyorlar. Bu sürenin uzaması halinde, Fon, onların ücretlerini vermeye devam ediyor. Yalnız burada diyoruz ki: “Bu maddede belirtilen nedenlerle üyeliği sona erenlere Fon tarafından yapılacak ödeme üç ayı geçemez.” Şimdi, peki, atanmazsa, geciktirilirse ne olur; çünkü, buna kamuda biz çok rastlarız, özellikle yurt dışından gelir arkadaşlarımız, yurt dışına gitti diye içeride kalanlar zaten biraz kızgındırlar, bir husumetleri vardır, “boşver onun kadrosu gecikirse geciksin” der ve insanlar gerçekten büyük zorluklar yaşarlar. Nereden ne alacaklar, bazen hiç maaş alamadan… Şimdi, “üç ay” dediğiniz zaman, eğer bu eski kurumu da herhangi bir görev vermezse, bir atama yapmazsa, o arkadaşımız bütünüyle açıkta kalır ve hiçbir şey almaz. O nedenle, bu sınırlamayı buraya koymaya lüzum yok; ikisi da kamudur, böyle bir görev de vermişiz yasayla, o zaman atasın; atamazsa, bu parayı Fondan almaya devam etsin diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Başka söz talebi?..

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Uysal’ın bir açıklaması oldu; ama, Sayın Uysal ayrıldı galiba. Ülkeler, kurumlarına her zaman sahip çıkarlar benim bildiğim kadarıyla, sahip çıkmak zorundadırlar da. Aykon Doğan Gelirler Genel Müdürlüğü yaptığı zaman, damga pullarını yurt dışında bastırırdı ve damga pulunu basan matbaa bir İngiliz firmasıydı; firma 1800’lerde kurulduğundan ötürü, sürekli bunu her konuşmada, her ortamda dile getirir, eski, köklü, gelenekleri olan bir kurum olarak bize lanse ederdi ne kadar güven veren bir kuruluş olduğunu belirtmek için. Sayın Aykon Doğan Türkiye’ye döndüğünde şunu söylemişti; acaba, biz de 1800’lerde kurulup da hâlâ yaşayan kaç tane firma var, kaç tane kuruluş var diye. Doğrudur, bir ülkede kalıcılığı sağlayan, devlette kökleşmeyi sağlayan kurumlardır. Ben, bankalar yeminli murakıplarının kapatılmasını bu bağlamda ele almıştım ve gerçekten de hazin bir tablo olarak ifade etmiştim. IMF’in bunu istediğini… Sayın Uysal diyor ki, zaman değişir, kurumlar değişir; dolayısıyla, bunlara ihtiyaç kalmayabilir. Bankalar olduğu sürece, bankaların denetimine her zaman ihtiyaç duyulur. Acaba banka denetimine ihtiyaç duymayan başka bir ülke siz biliyor musunuz; yok böyle bir ülke. Bırakın kamunun denetlemesini, her bankanın kendi içinde ayrıca denetim grupları vardır, her bankanın kendi teftiş kurulu vardır, kendi bankasını denetler. Siz de, kamu olarak, çıkardığınız yasaya uygun olarak bankaların çalışıp çalışmadığını, bilançolarını denetlemek zorundasınız. Kaldı ki, bu denetimle yetinmiyorsunuz, ayrıca bağımsız dış denetime de ihtiyaç duyuyorsunuz. Bakın, bizde Emlakbank kaldı mı, kalmadı; Sümerbank kaldı mı, kalmadı; Etibank kaldı mı, kalmadı. Daha pek çok kamu kuruluşu tamamen sanki bir sömürge devletiymiş gibi rüzgâr bir taraftan esiyor, tamamı yok olup gidiyor. Nasıl oluyor, hangi mantıkla, hangi süreçle belli değil.

Dolayısıyla, bunun IMF’nin istemediği söyleniyor; kadının aldattığını en son kocası duyarmış. Israrla söylüyoruz, IMF bunu dayatıyor diye; ama, Sayın Uysal, ısrarla, hayır IMF dayatmıyor diyor. Ya, IMF’nin sitesine girin, gazeteler okunmuyor mu, haberler yer almıyor mu; bu kurumlarda çalışanlar bunu söylemiyor mu, bankalar yeminli murakıpları bunu söylemiyor mu; nasıl olur da bir insan bunları duymaz diye gerçekten de hayret ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Keleş.

BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Örneği düzelteyim efendim; kadının aldatmasıyla ilgili verilen örnek ters olsa gerek; kocasının aldattığını en son karısı duyar; bu çok doğrudur da, Kemal Beyin söylediği örnek pek görülmemiştir; onu düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Doğru.

BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – İkincisi, Fonla ilgili olarak konuşuyoruz. Niçin çıktı ortaya Fon: Bankalarda yolsuzluklar olduğu için, banka sahipleri uygunsuz işler yaptıkları için; yani, her halükârda kontrol edilmesi gereken, daha başlangıçta kontrol edilmesi gereken şeyler ortaya çıktığı için kuruldu ve çalışmalar yaptı. Şimdi, biz, bankaları denetlemek ve düzenlemekle görevli olan kuruldaki kontrol mekanizmasını ortadan kaldırıyoruz.


Yüklə 2,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin