Biz bu araştırmamızda kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerimde yer alan temsilleri çeşitli yönleriyle ele alıp, bu konuda bilgi vermeye çalışacağız



Yüklə 0,74 Mb.
səhifə14/41
tarix02.11.2017
ölçüsü0,74 Mb.
#27821
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   41

18-Sağlam Kulpa Yapışanlar


Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir".(Bakara,2/256)

Artık kim tağutu ve onun yolunda gidenleri reddedip Allah'a O’nun istediği şekilde iman ederse o kimse kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulp olan İslam’a yapışmıştır. Şüphesiz Allah gizli-açık her şeyi işiten ve her şeyden haberdar olandır.

Tağut, şeytan ve Allah’tan başka tapılan her şey demektir. İnsanın nefsi yani kötü arzuları şeytanın saptırmasına kanar. Onun için nefsine uymayan kimse kolay kolay günah işlemez. Aslında dinin koyduğu kaidelere uymamıza mani olan, içimizdeki kötü arzulardır. Bu arzuları eğitmek suretiyle insan kendini kötülüklerden koruyabilir. İslam insanları, din duygularını uyandırmak ve akıllarını doğru yönde işletmek suretiyle kendisini davet etmektedir. Kur’an’ın açıklamalarıyla doğru eğriden ayırt edilir hale gelmiştir. Bu irşadın ışığında İslam’a ilk adımı atmak, hür iradeleriyle insanlara aittir.216

Elmalılı ki: “Fakat dinde zorlama yoktur. Allah onu zorla kimseye vermez. Dini, kişinin kendi tercihi ile dilemesi gerekir. Dinde zorlama kanunu yoktur. Bunu böyle anlamalıdır. Çünkü "fi'd-dîn" (dinde) ifadesi, "ikrah"a müteallik değil (zorlama ile ilgili değil) haberdir. Mânânın aslı "zorlama, dinde yoktur" demek olur. Yani sadece dinde değil, her neye olursa olsun, zorlama cinsinden hiçbir şey, hak din olan İslâm dininde yoktur. Din çerçevesinde zorlama kaldırılmıştır. Dinin konusu, zorunlu fiiller, davranışlar değil; isteğe bağlı fiiller ve davranışlardır. Bunun için isteğe bağlı hareketlerden birisi olan zorlama dinde yasaklanmıştır. Kısaca kaldırılan veya yasaklanan zorlama, yalnız dinde zorlama değil; herhangi bir şeye olursa olsun, zorlama türünün hepsidir.”217


19-Zulümattan Nura


Allah iman edenlerin yardımcısıdır, onları zulümattan nura çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise tağutlar olup onları aydınlıktan karanlıklara götürürler. İşte onlar Cehennemlik kimselerdir ki orada ebedi kalacaklardır”(Bakara, 2/257)

Zulümat ve nur Kur’an’da bir birine mukabil olarak kullanılır. Bir yönüyle zulümat batılı; Nur hakkı temsil eder. Mesela küfür bir karanlık iman ise nurdur. İman nurunun girdiği kalpte, küfür karanlığı artık barınamaz. Ancak zulümat ve nur, küfür ve İslam2dan ibaret değildir. Bütün günahlar, isyanlar, şek ve şüpheler hep birer zulmettir. Yakîne ulaşmak ve gerçeği ayan beyan görmek ise birer nurdur.218

Zulümat ve nurdan bahseden ayetlerde karanlığın çoğul, aydınlığın ise tekil olarak getirilmesi de manidardır. Çünkü küfür ve dalalet türlü türlüdür. İslam dini ise tekdir ve hiçbir zaman değişmez. Kısaca batıl çok hak ise tekdir.219

20-Kemik Yığını Olan Merkebe Et Giydirilmesi


"Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.” (Bakar, 2/259)

Bu ayeti kerimede yüce Allah öldükten sonra dirilme ile ilgili insanların gözünde ve hayalinde canlandırabileceği bir yaşanmış olayı zarif ifadelerle tasvir etmiştir. İnsan bir anda sanki kendisi olayın içinde yaşıyormuş veya olayı görüyormuş gibi oluyor. Bir an kendini tarihin sayfaları arasında buluyor.

Ayet hakkında Ateş şu açıklamaları yapar:“Bu âyette öldükten sonra dirilme olayına tanık olan kişinin adı belirtilmemiştir. Âyetin içeriğinden, bu zâtın mü'min bir kişi olduğunu anlıyoruz. Müfessirlerden çoğuna göre bu zat, İsrâîl peygamberlerinden biridir. Uzeyr, Hilkiya oğlu Yeremya veya Hızır olduğu hakkında görüşler vardır. Abdullah ibn Abbâs, 243. âyetin tefsîrinde, bu âyette anlatılana benzer bir olay anlatır: "İsrâîl peygamberlerinden Hezekiel, ölmüş olan bir kent halkının yanından geçti, bunları diriltmesini Allah'tan diledi. Kemikler bir araya toplandı, toplanan kemiklere et giydirildi" der. Kitabı Mukaddes'in Hezekiel: 37/1-14. âyetlerinde bu olay anlatılır. Orada bu zât, Hezekiel'dir. Önemli olan, bu zâtın, ya da gördüğü yıkık kentin adı değildir. Kur'ân, 258 ve 259. âyetlerinde iki şahsı karakterize etmektedir. Birincisi Allah'a inanmayıp, kendisini tanrılaştıran, gördüğü delîller karşısında şaşırıp kaldığı halde kibir ve inâdı yüzünden inkârında direnen kâfir; ikincisi de virâne bir ülkeyi görüp bunun dirileceği hakkında umutsuzluğa düşer. Fakat Allah’ın diriltici gücünü görünce bütün içtenliği ile O’na yönelen mümin bir insan karakteridir.Teferruata dalmak Kur’an’ın ruhuna aykırıdır.” 220

Elmalılı ise şu bilgileri verir:” Âyet metninde yer alan "Arş" kelimesi, aslında tavan demek olup, üzeri damla örtülü olan yerlere ve her yana gölge veren şeylere de dendiğinden burada birkaç tasvir (bakış açısı) mümkündür.Hz. Ali, İbnü Abbas, İkrime, Ebü'l-Âliye, Said b. Cübeyr, Katâde, Rebi, Dahhâk, Süddî, Mükâtil, Süleyman b. Büreyde, Nâciye b. Ka'b, Sâlim el-Havâs demişlerdir ki: "Âyette kastedilen kişi Hz. Uzeyr idi." Fakat Vehb, Mücâhid, Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr, Bekr b. Muzar: "Hz. Ermiyâ idi." demişler. İbnü İshak da Ermiyâ'nın Hızır olduğunu söylemiştir. Bunlardan başka Lût (a.s.)'ın kölesi veya Şa'ya dahi denilmiş. İlk başta bir kâfir kişi ve fakat dirildikten sonra mümin olduğu da söylenmiştir.

Âyet metninde yer alan "Karye"ye gelince, Vehb, Katâde, Dahhâk, İkrime, Rebi' buna "İlya" yani "Beytü'l-Makdis" demişler, Dahhâk'tan "Beyt-i Makdis"e iki fersah uzaklıkta, "Karyetü'l-İneb" veya "Arz-ı Mukaddes", bazılarından Mü'tefike, İbnü Zeyd'den yukarda sözü edilen ölümden kaçan "Binler şehri", İbnü Abbas'tan Dicle kıyısında "Deyr-i Hirakl", Kelbî'den, "Şabur-âbâd", Süddî'den Selâmâd diye de nakiller vardır. Bunların içinde en meşhuru bu şahsın Hz. Uzeyr b. Şerhiya, "Karye"nin de İsrail oğulları devletinin yerleşip kurulduğu yer olan Kudüs şehri olmasıdır ki, Buhtünnassar'ın savaşı ile işgal edilmiş ve tamamen yıkılmış ve bütün İsrail oğulları üç bölüme ayrılıp, bir kısmı baştan başa öldürülmüş, bir kısmı Şam'da yerleştirilmiş, bir kısmı da esir edilip götürülmüştü. Uzeyr bu esirlerin arasında olup, daha sonra kurtulmuş ve bir gün eşeği ile Kudüs'e uğrayıp Kudüs'ü bu hâlde görmüştü. İbnü Abbas'tan, âyetin iniş sebebinin bu olduğu tafsilatıyla rivayet olunmuştur.”221


Yüklə 0,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   41




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin