İlkokuma Yazma Öğretiminde Kullanılan Yöntemlerin Serbest Okuma Dönemi Üzerine Etkisi
İlkokuma yazma öğretiminde ilk iki hafta hazırlık çalışmaları yaptırılır. Bu zamanda çocuklar çeşitli öyküler içinde, çevrede bulun nesne ile ilgili resimler, ilerde harfleri karşılar nitelikte olmalıdır. “S” harfi için yılan resmi yapmak, “E” harfi için tarak resmi yapmak gibi. Bu amaçla, çocuklara, çevrede bulunan tekerlek, yaprak, tırmık, pencere, ev, şemsiye, ayakkabı gibi nesnelerle çeşitli kilim desenleri yaptırılabilir. Özellikle kenar süsleri böyle olur(Binbaşıoğlu, 1998, s. 110).
Bu güne kadar ülkemizde ilkokuma yazma dersinin öğretiminde çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Bu yöntemlere kısaca değinerek, yaygın olarak kullanılmakta olan çözümleme yöntemi üzerinde durulacaktır. Burda yöntemler üzerinde durulmasının nedeni okuma faaliyetinin gerçekleşmesindeki etkisindir. Öğrenciye uygun kitap verip ona okuma alışkanlığı kazandıracağız bunun için önce okuma yazma öğretmemiz gerekiyor. Okuma yazma öğreticeğiz fakat hangi yöntem çocuğa daha uygun ya da genel kabul gören yöntem hangisi ya da mevcut durum nasıl, bu soruların cevabını bulmak için yöntemlerden kısaca bahsedilecektir.
1.7.1. Bireşim( Sentez, Harf) Yöntemi’nin Serbest Okuma Yazma Dönemi Üzerine Etkisi
Bu yöntemde harfler ve bu harflerin sesleri öğretilerek okuma yazma öğretimine başlanır. Öncelikle ünlüler (sesli harfler) kavratılır, bunların önüne ünsüzler( sessiz harfler) getirilerek seslendirme yapılır. Böylece heceler ve sözcükler öğretilir. Bu yolla öğretilen hece ve sözcüklerden cümle çözümleme çalışmaları yapılır. Ardından cümle çözümleme çalışmalarına geçilir (Kavcar, Oğuzkan, Sever, 1997, s. 29).
Bireşim yönteminde çocuğun dikkati anlamaya değil, sözcüğe yönelmiştir. Bu biçim bir öğretimde çok kez çocuk, geriye dönerek heceleri yineleyerek okur. Ne anladığı sorulduğunda da hiçbir şey söyleyemez. Çünkü, hiçbir şey anlamamıştır. Bu yöntemle öğretim yapanlar, çok geç ve güç öğrenirler. Anlamaları gibi, bunların okuma hızlarıda çok gerilere gider. Bu hatalı öğretim yönteminin acısını çocuk yıllarca çeker.
“Bireşim yöntemi, çocuğun özelliklerine göre değildir. Bu yöntem olsa olsa yetişkinlerin yanlış kanılarının sonucu olarak uygulanmaktadır (Binbaşıoğlu,1998, s. 111)”.
“Araştırmalar harf yönteminin çocuk psikolojisine uygun olmadığını ortaya koymuştur(Karagöz, 1976, s.4)”.
“Anlamsız uzun süreli hece tekrarı çocuğu bıktırmakta, okuma zevkinden uzaklaştırmaktadır(Çelenk, 1999, s. 27)”.
Bireşim yöntemi ile okuma yazma öğrenen çocuk, henüz mekanizmayı tam kavrayamadığı için serbest okuma dönemine gelindiğinde öğrenciden hızlı ve anlayarak okuması beklenemez. Çünkü öğrenci bu şekilde okuma yazma öğrenene kadar sürekli harf ve heceleri ezberlemiştir. Yani kelimeleri seslendirmeyi öğrenmiştir. Okuma işi salt seslendirme değildir. Okunan kelimenin çocuğun beyninde bir anlam ifade etmesi gerekmektedir. Çocuk bu dönemde sıksık yapılan tekrarlardan, ezberlenen hecelerden sıkıldığı için okuma zevkinden uzaklaşmıştır. Bu gibi olumsuzluklarla çocuğun karşılaşmasını önlemek için uygun yöntemle okuma yazma öğretmek gereklidir.
1.7. 2. Karışık Yöntem’in Serbest Okuma Yazma Dönemi Üzerine Etkisi
Bu yöntemde önce cümle ve sözcükler öğrencilere verilir. Sözcük, hece ve harflerin tanıtılmasına hemen geçilir. Böylece çocuk, cümleyi, sözcüğü, heceyi ve harfi birlikte öğrenmiş olur. Bu yöntemle amaçlanan, okumanın kısa bir sürede öğretilmesidir. Ancak okuma kısa sürede öğretilse bile; hızlı, sürekli ve anlamlı okuma becerisi ve alışkanlığı kazandırılımaz(Kavcar, Oğuzkan, Sever, 1997, s.29).
“Öğrenci çok çeşitli uyarıcıların etkisi altında kaldığından tam bir karmaşa yaşamaktadır(Çelenk, 1999, s.29)”.
Çocuktan serbest okuma dönemine geldiğinde biryandan okuması, biryandan da okuduğu metin ya da kitapla ilgili sorulara cevap vermesi beklenecektir. Aile, okul ve yakın çevre çocuğun kısa sürede okuma yazma öğrenmesinin mutluluğunu yaşarken, çocuk, kendisinden beklenenleri gerçekleştiremeyeceği endişesiyle bocalayabilir. Bunu önlemek için çocuğa biranda herşeyi öğretmek yerine kalıca birtakım bilgiler vermek yerinde olacaktır. Çünkü çocuk herşeyi öğrettiğimizi zannettiğimiz o dönemi, çabucak unutabilecek özelliklere sahiptir. Serbest okuma dönemine gelindiğinde bu tür olumsuzluklarla karşılaşmamak için öğretmen, uygun yöntemi bulmalı ve o yöntemi kullanarak okuma yazma öğretmelidir.
1. 7. 3. Cümle(Çözümleme) Yöntemi’nin Serbest Okuma Yazma Dönemi Üzerine Etkisi
“Çözümleme, bir bütünü oluşturan parçaları, bilimsel bir amaçla birbirinden ayırma işlemidir(Önder, 2000, s.31)”.
Bu yöntemde çocuğun yaşantıları, çevresi ve sözcük dağarcığı göz önüne alınarak, kısa emir cümleleri öğretilerek ilkokuma yazma çalışmalarına başlanır. Bu, cümleden yola çıkarak, sözcük, hece ve harflere doğru giderek okuma yazma öğretme yoludur. Bu yöntem, çocuk psikolojisine çok uygundur. Çünkü çocuk, toptan algılama özelliğine sahiptir. Bir şeyi bütün olarak kavrar. Okuma yazma bu yöntemle öğretildiği zaman, çocuk doğru, hızlı ve anlamlı okuma becerisini daha kolay kazanır(Kavcar, Oğuzkan, Sever, 1997, s. 30).
Ülkemizde çözümleme yöntemi kullanılmaktadır. İlköğretim programıda bu yöntemin kullanılmasını öneriyor. Programın “İlkokuma Yazma “ bölümünde:
“İlkokuma yazma öğretimine öğrencinin anlayabileceği kısa cümlelerle başlanmalı, zamanla bu cümleler kelimelere, kelimeler hecelere, heceler ise harflere bölünmeli; bu çözümlemeler sonunda elde edilen kelime, hece ve harflerle yeni yeni cümle ve kelimeler kurulmalıdır.”
Huey, bu yöntemin belli başlı özelliklerini şöyle özetlemektedir: Bu yöntemler gerçek dil bilimini oluşturan, ne kelime ne de harftir; sadece cümledir; zira cümle düşünce birimleri olan tam fikirleri ifade eder. Eğer cümle doğal dil birimi ise, okuma ve konuşmanın doğal birimi yine cümledir. Nasıl bir kelime sadece seslerin ve harf adlarının bir bütünü değilse, cümle de basit bir takım ses ve kelime ifadelerinden daha başka bir şeydir(Öz,1999, s.7).
1.7. 3.1. Yöntemin Sakıncaları
-
Okuma-yazma öğrenmeyi kavramak zaman aldığı ve geciktiği için öğrenci, aile, okul idaresi hatta zaman zaman sınıf öğretmeni endişe ve paniğe kapılabilmekte bu da insanları psikolojik olarak olumsuz etkilemektedir.
-
Yönteminin devrelerinin hatalı uyguladığı durumlarda yöntemden beklenen fayda elde edilememektedir.
-
Cümleden sözlüğe, sözcükten heceye, heceden harfe geçiş öğretmene bırakıldığı için, uygulamada karışlığa neden olmaktadır(Çelenk, 1999, s. 28).
-
Cümleler iyi seçilemediği ve öğrencinin dikkatlerinin toplanamadığı durumlarda öğrenme başarısızlıkla sonuçlanmaktadır.
1. 7. 3. 2. Yöntemin Faydaları
Cümle yönteminin birçok yaraları vardır. Bilgi edinme sürecinin genel anlayışına uygundur. Metinleri anlaşılması üzerinde ısrarla durulmalıdır; böylece öğrenciye anlayacağı bir şekilde okuma alışkanlığı kazandırır ve okuma zevkini aşılar. Schonell “cümle yönteminin en büyük yaralarından, metinde ifade edilen düşünce zinciri vasıtasıyla öğrenciye yardım etmesidir.” der. Anderson ve Dearborn’a göre, okumanın “kelime kelime gerçekleşmesinin önüne geçilmesinde cümle yöntemi etkilidir.” Ayrıca bu yöntem, çocukta söylenişini bildiği kelimeleri hecelere ayırmasına yardım etmek suretiyle, kelimeleri doğru olarak tanıma yeteneğini geliştirir. Bu, okuma öğretiminin başlıca amacı değil; fakat bilinçli okumanın ilk koşuludur (Öz, 1999, s.8).
Bu yöntemin faydaları kısaca şöyle özetlenebilir:
-
Göz sıçramasına uygun bir yöntem olduğu için öğrenciler hızlı ve anlamalı okuyabilmektedir.
-
Öğrenciler okuduklarını anlama becerisini, kısa sürede kazanabilmektedir.
-
Öğrencilerin bilişsel, duyuşsal ve psikomotor özelliklerine uygundur.
-
Türkçenin yapısına uygundur.
-
Öğretim ilkelerine ve öğrencilerin dil becerilerine uygundur.
-
Öğrenci psikolojisine uygundur(Cemaloğlu, 2000, s. 69)
Çözümleme metodu, aynı zamanda çocuğun ana dilini öğrenme sürecine uygundur. Konuşmaya başlayan çocuğa hiçbir zaman harf öğretilmemiştir. Çocuk, kelimeleri işite işite, göre göre taklit ederek öğrenir. Çözümleme metodu ile okuma yazmayı öğrenmiş bulunan öğrenciler daha hızlı okuyabilirler. Doğru olarak anlarlar. Doğru olarak anlatabilirler(Tan, 1997, s.33).
Cümle yöntemi uygun tekniklerle uygulandığı taktirde, öğrenci için gerekli olan tüm davranış ve becerileri geliştirir; öğrenciyi, okuduğunu düşünmeye, metni iyi anlamaya, tanımaya, bilinçli bir şekilde tepki göstermeye, kazanılan bilgilerden yararlanmaya, okuma ile ilgilenmeye alıştırır(Öz, 1999, s.8).
Serbest okuma ve yazma döneminde öğrenci kendisi verilecek olan hikaye kitabını, uygun okuma yazma yöntemi ile okuma yazma öğrendiği için, istenilen düzeyde okuyabilecektir. Fakat bu okuma ne yavaş ne de salt seslendirme olarak karşımıza çıkmayacaktır. Tabiki bazı öğrencilerde bireysel farklılıklardan dolayı bir takım yetersizlikler görülecektir. Ancak öğretmen alanında başarılı ise bu yöntemi kullanarak okuma yazma öğrettiği taktirde öğrenciler kendi seviyelerine uygun hikaye kitaplarını anlayarak ve hızlı okuyacaklardır.
1.8. Bu Yaş Çocuğunun Genel Özellikleri ve Gelişimi
Okuma-yazma bir yaşam boyu insanın elindeki en değerli beceridir. Bu becerinin de geliştirilmesi de sanıldığı gibi hemen ilk öğretimden sonra bitmez. Çünkü gerek okuma gerekse yazma sürekli geliştirilen bir davranıştır. Böyle bir kazanımın temelinde ilkokuma yazmanın öğrenilmesi bulunmaktadır. Böylesine önemli ve değerli bir kazanımın elde edilmesinde okul koşullarının kazanılması kadar, çocuğun gelişim sürecinin bilinmesi büyük önem taşır.
Öğretmen, ilkokuma yazma öğreteceği öğrencilerin bedensel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimini bilmesi gerekir. Öğretmenin, hedef grubunun özelliklerinin tanımadan yapacağı eğitsel uygulamalarda başarılı olması imkansızdır(Cemaloğlu, 2000, s. 14).
Serbest okuma ve yazma dönemine gelindiğinde öğretmen öğrencilerine hikaye kitaplarını verecektir. Sadece öğretmen değil ailede kitap seçimi konusunda çocuk üzerine etkilidir. Öğretmen ya da aile kitapları öğrenciye sunarken öğrencinin bedensel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimini bilmesi gerekir. Öğrencinin bu tür özellikleri bilinmeden zorla ya da bilgisizlikle gelişi güzel kitap sunulduğunda çocuk kitap okumak istemeyecek ve uzun süre çevresindeki yetişkinlerin yaptığı hatayı belki hayatı boyunca okuma alışkanlığı edinememiş nice birey gibi toplumda yerini alarak ödeyecektir. Bu sebeble bu tür olumsuzluklarla karşılaşılmaması için çocuğa her ne şekilde olursa olsun bir materyal sunulacaksa önce çocuğun gelişim özelliklerini bilmek hem toplum için hem aile için hemde öğretmen için faydalı olabilir.
Çocuk gelişimi belli başlı dört bölümde incelenebilir:
-
Bedensel ve Fiziksel Gelişim( Biyolojik Gelişim)
-
Zihinsel Gelişim( Zeka Gelişimi)
-
Psikolojik Gelişim(Ruhsal ve Duygusal Gelişim)
-
Sosyal Gelişim
1. 8. 1. Bedensel ve Fiziksel Gelişim
Okuma yazmayı öğrenmek, çocuğun belli bir olgunluk düzeyi istemektedir. Bu olgunluk, özellikle göz ve ele egemen olan sinirlerle kaslar arasında görülür. Aksi halde, çocuk, baktığı bir yazıyı gözleriyle izleyebilecek; kalemi tutarak yazı yazabilecek bir duruma gelmemiştir. Çocuğun bu olgunluk düzeyi, geniş ölçüde, takvim yaşına bağlı olmakla birlikte, 5-6 yaşlarından sonra, çocuğa, büyük ve küçük kaslarını geliştirmek için yaptırılacak alıştırmalar yaralı olur(Binbaşıoğlu, 1998, s. 105).
Büyüme bu yaş döneminde çok hızlı değildir, fakat büyüme süreci devam etmektedir. Bu dönemde boy uzaması yavaştır. Yıllık boy artış oranı yaklaşık 5.5 cm’ dir. Erkek öğrenciler cinsel olgunluğa ulaşıncaya kadar, aynı yaşlardaki kız öğrencilerden daha kısa boyludur.
Çocukların göz ve kulak yapısı bakımından şekilleri kavrayacak ve sesleri anlayıp ayıredebilecek durumları olmaları gerekmektedir. Öğretmen çocukların bu durumda olup olmadıklarını saptamak zorundadır( Köksal, 1999, s. 23).
Göz hareketleri, sinir-kas eşgüdümünün görme organı üzerindeki durumudur. Herhangi bir dizedeki yazıyı okuyabilmemiz ile gözlerimizin dize üzerindeki hareketleri arasında bir ilişki ya da bağ vardır. Görme ve işitme sorunu olan çocukların, mümkünse muayene ettirilerek gözlük yada işitme cihazı almalarını, değilse bu çocukların tahtaya daha yakın oturmalarını sağlamak gerekir(Binbaşıoğlu, 1998, s.105).
Bu yaş çocukları ev dışı oyunlardan hoşlanırlar. Uyku ve dinlenmeye ihtiyaçları üst yaşlara göre fazladır. Diğer yandan bazı bulaşıcı hastalıkların görüldüğü bir dönem olan bu çağda onları bu hastalardan koruma ve ileride alışkanlık yapabilecek oturma, kalem kullanma ve gözü ayarlama gibi hareketlerden doğabilecek bazı bedeni çarpıklıkları düzeltme üzerinde durulmalıdır.
Öğretmen öğrencinin bedensel gelişim özelliklerini bilmelidir. Bunun yanında çocuklarda aynı yaşta olmalarına rağmen bedensel gelişim açısından bireysel farklılıkların olabileceğini gözönünde bulundurmalıdır. Örneğin diğer arkadaşlarına göre kısa boylu olan bir öğrenci olabilir. Bu öğrencinin boy konusunda komplekse girmemesi için öğretmenin bu konuyla ilgili olarak bilgi vermesi ve diğer arkadaşlarınında öğrencinin bu durumuyla ilgili olarak alay etmesini önlenmesi gerekir.
Serbest okuma ve yazma döneminde öğretmen, öğrenciden okunan hikaye kitabına ait soruları cevaplamasını isteyebilir. Eğer çocukta işitme problemi varsa hikaye kitabı okunduğunda bazı yerleri anlamamış belki eksik anlamış olabilir. Çocuk bu durumun sonucunda istenilen cevapları veremiyecek ve başarısız olduğunu düşünecektir. Öğretmenin bu noktada öğrencinin bu durumunu bilip, gerekli önlemi alması uygundur. Yine serbest okuma döneminde öğretmen öğrencilere verdiği hikaye kitaplarının ya da metinlerin bir bölümünü sesli okuma yapmalarını isteyebilir. Bunun içinde yine öğrencilerin görme problemi olup olmadığını saptaması gereklidir. Eğer bu konuda önceden bir araştırma yapmışsa bu özelliğe sahip öğrencilere hikaye kitabı verirken yazıların punto büyüklüklerine dikkat etmesi gereklidir.
1. 8. 2. Zihinsel Gelişim
Öğrencilerin zihinsel gelişimi denilince dil gelişiminin yanısıra, özellikle eğitim açısından önemli olan algı, öğrenme, akıl yürütme, problem çözme gibi yeteneklerin gelişimlerinden söz etmek gerekir.
Bu dönemde çocuklar eşya ve olaylarla karşı karşıya gelerek, yaparak yaşayarak daha kolay öğrenirler. Varlıkları ve olayları bütün halinde algılayan çocuk, dikkatini ilgi duyduğu şeyler üzerinde daha uzun süre tutabilir. Çocuklar bu dönemde daha soyut düşünmedikleri için araç-gereç yardımıyla ve yaşayarak öğrenmeye yönelik etkinliklere yer verilmelidir(Köksal, 1999, s. 23).
Bu dönemde problemin çözülmesi somut nesnelere, “burada” ve “şimdi” gibi anlık durumların olmasına bağlıdır. Çocuklar bu dönemde korunum ilkesini anlayabilirler, çünkü işlemleri tersine döndürebilirler. Bu dönemdeki öğrencilere soyut düşünce henüz tam gelişmemiştir. Piaget’ göre, somut işlemler döneminde olan çocuklar yeni bir dizi kural geliştirirler; gruplandırma adı verilen bu işlemin özel mantıksal bir niteliğide vardır. Okul çağındaki bir çocuğun düşünüşünün başlıca özelliği de bu gruplama yeteneğine sahip oluşudur. Bundan “sınıflama, sıralama, serileme, değişmezlik, sayı ve mekan” kavramları oluşur. Sınıflama ve sıralama gibi gruplamalarla aynı zamanda çocukta organize etme ve bir sistem kurma yeteneği gelişir(Yavuzer, 1987, s. 114).
Birinci sınıf öğrencileri sayıları kavramaya başlar. Yüze kadar sayabilir. Sayılar arasındaki ilişkileri sezen çocuk basit toplama ve çıkarma işlemleri yapabilir. Yarım, dörtte bir, üçte bir gibi kesir kavramalarını kazanabilir.
Zeka gelişimleri normal olduğu halde, okumada başarı gösteremeyen çocuklar bulunduğu gibi, oldukça donuk zekalı oldukları halde, rahatça okuyan çocukların sayısız örnekleri vardır. Ancak genel olarak zekanın, okulla ilgili konularda, özellikle okumanın öğrenilmesinde, önemli faktörlerden biri olduğu düşüncesi hayli yaygındır(Oktay, 1983, s. 11-12).
Bu yaşlardaki çocukların yaşları hızla geşilmekterdir; bazen bir dili bir yetişkin gibi kullandıkları görülür. Okumaya başlayan çocuğun sözcük dağarcığı hızla gelişir ve doğru cümle yapılarına alışmaya başlar. Altı ve yedi yaş grubu çocuklar, kısa cümleleri doğru kurabilme yeteneğini kazanmış olur.
Bireysel ayrılıklar dışanda 6-7 yaşındaki çocuk okuma yazmaya zihinsel olarak hazır durumdadır. Dramatize ve hayal oyunlarından hoşlanan birinci sınıf öğrencileri hayalle gerçeği kısa sürede ayırt etmeye başlar ve gerçekleri öğrenmek için çok soru sorarlar.
Çocukların ilgileri kısa süreli ve dağınıktır. Özellikle hayvan masalları, çocuk hayvan dostluğunu içeren hikayeler, hayvanlarala ilgili şarkılar, oyunlar ve filmler onların ilgisini çeker(Köksal, 1999, s. 24).
Serbest okuma döneminde öğrencilere verilecek hikaye kitaplarında öğrencinin zihinsel gelişimi dikkate alınmalıdır. Öğrencinin yakın çevresiyle alakalı olmayan ya da ilgisini çekmeyen kitaplar öğrenciyi okuma zevkinden uzaklaştırır. Bir sınıfta kırk öğrenci varsa kırkınında ilgileneceği kitap türü aynı olmayabilir. Önemli olan bu farklılığı anlamak, değişik türde, konuları farklı olan kitaplar sunmaktır. Bu dönemde verilecek hikaye kitaplarının öğrencinin sözcük dağarcığını geliştirecek düzeyde ve doğru cümle yapılarına sahip olmasına dikkat edilmelidir.
-
8. 3. Psikolojik Gelişim
Birinci sınıf, çocuğun okul yaşamının ilk yılıdır. Çocuk, henüz altı yaşındadır, yaşantıları azdır; okula gelince yeni bir çevreyle karşılaşmıştır; bu nedenle ürkektir. Çocuk, aile ortamının sıcak çevresinden ayrılmış, yeni bir çevrenin disiplinli yaşamı içine girmiştir. Öğretmen bütün bu durumları dikkate almalı, çocuğun okuldan soğumaması için elinden geleni yapmalıdır. Öğretmen okulun öğrencinin evinin bir uzantısı gibi görmesini sağlamalıdır.
Bu yaş çocuğunun en önemli duygusal ihtiyacı sevilmek, benimsenmek ve değer verilmektir. Onun çevresinden aldığı ilgi ve şefkat, ruh sağlığını düzenler; hem kendine olan güveni sağlar hem de okula ve öğretmene karşı olumlu bir tutum içine girmesinde etkili olur.
Okula yeni gelen çocuk, bir ders saatini sıkılmadan çalışarak geçirebilir. Yeter ki öğretmen, çocuğa gördüklerini ve hayat deneylerini serbestçe anlatabilme olanaklarını sağlasın. Çocuk devamlı olarak yaparak yaşayarak öğrenmek ister. Çok hareketlidir, yerinde durmak istemez. Her an bir iş yapma gereksinmesi duyar. Eli, ayağı, bütün duyu organları hareket halindedir. Bu yaş çocuğu masal dinlemeyi sever. Masaldan ve resimli öykülerden hoşlanır. Duygularını serbestçe anlatmaya olanak arar. Güven içinde yaşamak ister. Öğrenmek ve bunun içinde konuşmak ister(Tan, 1997, s. 8).
Duygusal olgunluğun öğeleri: Sevgi, sevecenlik, sevinecek yerde sevinmek, üzülecek yerde üzülmek. Bu belirtiler her yaşta görülecek duygusal olgunluğun öğeleridir. Her yaşta, kişide bunlardan bir parça bulunur. Okula başlama yaşında olan çocuklarda da bunlardan bir parça bulunmalıdır. Her yaşın kendine özgü duygusal bir olgunluğu vardır. Psikolojide duygusal olgunluk, zeka yaşının tespit edilmesine benzer bir yöntemle tespit edilmektedir. Bizde, henüz bu konuda yeterli araştırma yapılmamış olduğundan, okula yeni başlayan çocuğun yukarıdaki öğelere ne derece sahip olması gerektiğini belirten bir ölçüt yoktur. Fakat, fazla korku, ürkeklik ve coşku belirtisi gösteren çocukların okula başlama için yeterli duygusal olgunluğa eriştikleri söylenemez. Çocuk, okul için heves göstermeli ve bir yerde, bir süre, sessizce oturabilmeli ya da bir iş yapabilmelidir. Bu belirtileri gösteren bir çocuğun, okula başlamak için, duygusal olgunluk bakımından yeterli olduğu ileri sürülebilir(Binbaşıoğlu, 1995, s.24).
Çocuklar sürekli olarak yaptıkları bir etkinlik kesildiğinde, eleştirildiğinde, başka çocuklarla kıyaslandığında, kendisine uzun süre nasihat verildiğinde öfkelenirler. Çocuklar büyüdükçe küçüklüğünde neşe uyandıran aynı şeylerin çoğu yine onda hoş duygular yaratır. Yine yersiz ve mantıksız durumlara, kuralların ve adetlerin bozulmasına, saçmalıklara, basit felaketlere, beklenmedik ani gürültülere ya da içinde bulundukları durumun dışında gibi görülen durumlara gülmekten geri kalmazlar.
Öğrencilerin olumlu ve olumsuz duygularını sınıfta dile getirmelerine fırsat verilmelidir. Olumsuz duygulara sert tepki gösterilmesi, başka sorunlarında ortaya çıkmasını sağlayacağından, sorunun çözümü zaman yaymakta yarar vardır.
Öğretmen öğrencilerine değerli birer birey olduklarını hissettirmeli, onların başarısızlıklarını ve olumsuz yönlerini değil, başarılarını ve olumlu yönlerini konuşmalıdır(Köksal, 1999, s. 25).
Serbest okuma ve yazma döneminde öğrenciye hikaye kitabı verilirken öğrencinin bireysel seçimi dikkate alınmalıdır. Öğrenciye istemediği bir kitap zorla okutulmamalıdır. Öğrencinin okuduğu kitapla ilgili konuşmasına fırsat verilmelidir. Bu hem öğrencinin dil gelişimini sağlar hemde sınıf içinde kendini ifade etmesine yardımcı olabilir. Yine okunan bir hikaye kitabından yola çıkılarak sınıfta istenmeyen bir durumun giderilmesi için paralellikler kurulabilir. Bu yaş çocuğu taktir edilmeye, övülmeye, sevilmeye ihtiyaç duyar. Öğrencilere verilecek hikaye kitaplarını okuyanlar sınıfta taktir edilmeli ve diğer öğrencilerde okumaya heveslendirilmelidir. Öğretmen öğrenciyi herhangi bir durumla ilgili olarak ödüllendirmek isterse kitap almalıdır.
1. 8. 4. Sosyal Gelişim
Okula gelen çocuğun sosyal yapısı gelişmiştir. Arkadaş edinmek ve arkadaşlarıyla oynamak ister. Başkasına yardım etmeyi çok sever. Acıma ve sevme duygusu gelişmiştir. Başkasını takdir eder. Kendisininde taktir edilmesinden hoşlanır. Güven duygusu gelişmiştir. Daima bir işi başarmak ister. Küçük bir başarı karşısında mutluluk duyar.
Ev çevresi, çocuğun yaşamının ilk beş yılında en önemli temel eğitim kurumudur. Bu kurum çocuğa sağladığı olanaklar ve kazandırdığı deneyimlerle onu aynı zamanda, evden sonraki ikinci en önemli eğitim kurumu olan okul hakkında aydınlatma konusunda da tek sorumlu durumundadır(Oktay, 1983, s.14).
Çocuk, sıcak bir aile çevresinden ve anne baba sevecenliğinden koparak okula gelmiştir. Bu çocuğun okulda bir uyumsuzluk devresi geçirmesi olağan karşılanmalıdır. Evinde serbestçe hareket etmeye alışmıştır. Dolayısıyla çocuktan, ders boyunca kıpırdamadan oturmasını beklenmemelidir. Fırsatlar yaratılarak sık sık tahtaya kaldırılmalıdır(Tan, 1997, s. 9). Örneğin serbest okuma döneminde okuduğu hikaye kitabın bir bölümünü tahtada sesli okumasına fırsat verilmelidir.
Çocuklar okula gelmeden önce kendi çevreleri içinde konuşmayı öğrenmişlerdir. Hatta bir kısmı, resmi ya da özel, okul öncesi kurumlardan eğitim almışlardır. Okul yaşamını, hatta ilkokuma yazmanın alt yapısını tanımışlardır. Özellikle bugün en yaygın şekilde tüm dünyayı dolduran televizyonla iç içe yaşanılan hayatı yaşayan çocuklar da vardır. Bir anda çok renklenen, tüm dünyayı anında ve varabildiğine en yüksek teknolojik getirileriyle çocuğun önüne seren programlar karşısında çocuklar olsun büyükler olsun tam bir teslimiyet içindedirler. İyisi, kötüsü, zararlısı, zararsızı, ruhsal ve sosyal yapıyı etkileyen her türden yayın bu kanallardan beyinlere akmaktadır. İşte çocuklar bu kargaşa ve karmaşa içinde okullara sığınmaktadırlar. Ve öğretmenlerin elinde mükemmel bir kaynak bulunmaktadır(Önder, 2000, s. 13).
Öğretmen çocuğun bütün ihtiyaçlarını saptamalı, ona göre hareket etmelidir. Sevecen öğretmen, davranışlarıyla çocuğu okula bağlar. Kendini sevdirir. Öğretmen sınıftaki bütün öğrencilerden aynı başarıyı beklememelidir. Her öğrencinin yetiştiği sosyal çevre, yetenekleri, gereksinmeleri farklıdır. Öğrencilere ekonomik, sosyal ve fiziksel farklılıklarından dolayı farklı davranmak eğitsel olarak uygun bir davranış olmadığı gibi, etik olarakta doğru değildir.
Bu yaş çocuğu, ailesinden, arkadaş çevresinden ve oyunlarından uzak kalmaktadır. Bu durumda öğretmen çocukların yalnızlık duygusundan kurtulmalarına yardım etmelidir. Öğretmen, öğrencinin kendisini, ailesini tanımalı, öğrenciye güven vermelidir.
Duygusal olgunluk gibi sosyal olgunluk da belli bir yaşta gerçekleşmez. Her yaşın kendine özgü bir olgunluk düzeyi vardır. Okula yeni başlayan bir çocukta aranacak sosyal olgunluk düzeyi şöyle olabilir: Çocuk başkalarıyla iyi ilişkiler kurabilir, arkadaş grubuna uymakta fazla güçlük çekmez, eleştirilere fazla kızgınlık göstermez, öfke ve hoşnutsuzluklarını fazla açığa vurmadan denetim altında tutabilir, aile hayatında tabi olan ana ve babaya sıkı bağlılık biraz gevşemiştir. Çocuk artık başkalarıyla birlikte çalışmanın gereğine inanmıştır, bunun için okula gitmekte olduğunun bilincine varmıştır(Binbaşıoğlu, 1995, s. 25).
Öğretmen, öğrenciye rehberlik yaparak toplumsal onay görmeyen davranışlarının yerine toplumsal kabul görebilecek davranışlar kazanmasına yardımcı olmalıdır.
Serbest okuma döneminde öğrencilere hikaye kitabı verilirken öğrencinin geldiği sosyal çevre dikkate alınmalıdır. Öğrencinin anlayabileceği düzeyde kitaplar verilmelidir. Öğrencinin bilgi düzeyine uygun olmayan ya da yakın çevresini kapsamayan kitaplar, öğrenci üzerinde tesirli olmaz.
-
Dostları ilə paylaş: |