-214-
ları yeni baştan yaşayacağını söyledi. Zavallı sevgilim, geçmişin bir bölümünü kastediyordu, ama sanırım henüz zamanı algılaya-mıyordu ve aylar bir yana, yılları da kanştı-nrsa hiç şaşırmam.
Eh, hayatım, ne söyleyebilirdim? Ona yalnızca dünyanın en mutlu kadını olduğumu, ona kendimden, hayatımdan ve güvenimden başka verecek bir şeyim olmadığını ve bunlara yaşamım boyunca duyacağım sevgi ve görev duygularının eşlik edeceğini söyledim. Ve hayatım, beni öptüğünde, zavallı, zayıf elleriyle beni kendine çektiğinde aramızda ciddi bir yemin edilmiş gibi oldu...
Lucy, hayatım, bütün bunları sana neden anlattığımı biliyor musun? Yalnızca bana karşı hep çok tatlı olduğun için değil, aynı zamanda benim için çok değerli olduğun için. Senin dostun olmak ve okuldan geldiğinde seni hayata hazırlamak benim için bir ayrıcalıktı. Şimdi de çok mutlu bir eşin gözleriyle, görev duygusunun beni nerelere getirdiğini görmeni istiyorum; böylece kendi evlilik hayatında sen de benim kadar mutlu olabilesin. Canım, bütün hayatının umduğun gibi olması için Yüce Tanrı'ya dua ediyorum; gün ışığıyla aydınlanan uzun bir gün, hiç sert rüzgârlar esmeksizin, görevleri unutmaksızın ve şüphe olmadan. Senin için acısız bir ömür dilememeliyim çünkü böyle bir şey asla gerçekleşmez; ama umarım sen de her zaman benim şimdi olduğum kadar mutlu olursun. Hoşça kal, canım. Bu mektubu hemen yollayacağım ve belki sana çok
-215-
kısa bir zamanda tekrar yazacağım. Burada bitirmeliyim, çünkü Jonathan uyanıyor, kocamla ilgilenmeliyim! Seni her zaman seven,
Mina Harker
Mektup, Lucy Westenra'dan Mina Harker'a
Whitby, 30 Ağustos
Sevgili Mina,
Sana okyanuslar dolusu sevgi ve milyonlarca öpücük yolluyorum, umarım kısa bir süre sonra kocanla birlikte kendi evinde olursun. Keşke burada bizimle kalabilecek kadar çabuk dönebilseniz. Buradaki temiz hava Jo-nathan'ı çabucak iyileştirirdi. Karabataklar kadar iştahım var, hayat doluyum ve iyi uyuyorum. Uykumda yürümeyi neredeyse bıraktığımı öğrenmek seni sevindirecektir. Sanırım, bir haftadır yatağımdan kıpırdamadım, yani gece yattıktan sonra demek istiyorum. Arthur şişmanladığımı söylüyor. Bu arada, Arthur'un burada olduğunu söylemeyi unuttum. Birlikte yürüyüşe çıkıyor, arabayla ya da atla geziyor, kürek çekiyor, tenis oynuyor, balığa çıkıyoruz ve onu her zamankinden daha çok seviyorum. O da şimdi beni daha çok sevdiğini söylüyor, ama ben bundan kuşku duyuyorum, çünkü başta, beni o an sevdiğinden daha çok sevemeyeceğini söylemişti. Ama bu saçmalık. İşte, bana sesleniyor. Seni seven dostundan şimdilik sadece bu kadar,
Lucy
-216-
Not: Annem de sevgilerini gönderiyor. Daha iyi görünüyor, zavallı anneciğim...
Not: 28 Eylül'de evlenmemiz kararlaştırıldı.
DR. SEWARDIN GÜNLÜĞÜ
20 Ağustos - Renfield vakası gittikçe daha da ilginçleşiyor. Şu ana kadar sessizdi, öyle ki, öfke nöbetleri arasında durgunluk nöbetleri olduğunu söyleyebilirim. Geçirdiği krizden sonraki bir hafta boyunca sürekli hırçındı. Sonra bir gece, tam ay yükselirken sessizleşti ve kendi kendine mırıldanmaya başladı: "Şimdi bekleyebilirim; şimdi bekleyebilirim." Bakıcı gelip bana söyledi, bu yüzden ben de ona bakmak için hemen aşağıya koştum. Hâlâ deli gömleği içinde ve duvarları pamuk korumalı odadaydı; ama yüzündeki öfke gitmişti ve gözlerine o eski yalvaran -hatta "yaltaklanan" diyebilirim- yumuşaklık geri gelmişti. O anki durumu beni tatmin etti ve salınmasını emrettim. Bakıcılar önce tereddüt ettiler, ama en sonunda itiraz etmeden isteğimi yerine getirdiler. Hastanın onların tedirginliklerini görebilecek bir ruh halinde olması garipti; çünkü yanıma geldi ve durmadan bakıcılara kaçamak bakışlar atarak fısıltıyla şunları söyledi:
"Sizi incitebileceğimi düşünüyorlar! Düşünsenize, ben sizi inciteceğim! Aptallar!"
Bu zavallı deli adamın gözünde bile diğerlerinden ayrı tutulduğumu görmek nedense avuntu vericiydi; ama aynı zamanda adamın aklından neler geçtiğini de kestiremiyorum.
-217-
Bunu aramızda ortak bir şeyler olduğu, bu yüzden aynı yerde durduğumuz yolunda mı yorumlamalıyım; yoksa benden o kadar muazzam bir çıkan mı var da benim iyiliğim onun için gerekli? Daha sonra bunu öğrenmeliyim. Bu akşam konuşmayacaktır. Bir kedi yavrusu hatta büyük bir kedi teklifi bile onu baştan çıkarmayacaktır. Sadece şöyle diyecektir: "Kedilerle ilgilenmiyorum. Şimdi düşünecek başka işlerim var ve bekleyebilirim; bekleyebilirim."
Bir süre sonra yanından ayrıldım. Bakıcı şafak vaktinden biraz önceye kadar sessiz kaldığını; ama sonra huzursuzlanmaya başladığını, sonra şiddetle dolduğunu, nihayet onu bitkin düşüren bir kendinden geçmişliği-ğe düştüğünü ve sonunda bir tür komaya girdiğini söyledi.
Üç gecedir aynı şey oluyor -bütün gün öfkeli, sonra ay doğumundan gün doğumuna kadar sessiz. Keşke bunun sebebiyle ilgili bir ipucu bulabilsem. Öyle görünüyor ki, gelip onu etkileyen ve sonra da geçen bir şey var. Güzel düşünce! Bu gece yine deliliğe karşı aklıbaşmdalığı oynayacağız. Daha önce yardımımız olmadan kaçtı; bu gece bizim yardımımızla kaçacak. Ona bir şans vereceğiz ve gerekirse onu takip etmeleri için adamlan hazır bulunduracağız...
23 Ağustos - "Her zaman beklenmeyen olur."* Disraeli hayatı ne kadar iyi tanıyormuş.
* 1874 ile 1880 yıllan arasında başbakanlık yapmış olan Benjamin Disraeli'nin Egymion adlı eserinin II. Kısım, 4. bölümündeki bir satıra gönderme yapılıyor. "Tahmin ettiklerimiz nadiren olur; hiç ummadıklarımız ise çoğunlukla olur."
-218-
Kuşumuz, kafesin kapısını açık bulduğu zaman uçup gitmedi, dolayısıyla yaptığımız bütün ince hazırlıklar boşa gitti. Yine de bir şeyi kanıtlamış olduk: Sessizlik nöbetleri belli bir süre devam ediyor. İleride, bağlannı her gün birkaç saat gevşetebileceğiz. Gece bakıcısına, sessizleştiğinde, gün doğumundan bir saat öncesine kadar onu yumuşak duvarlı odaya kapatmasının yeterli olacağını söyledim. Aklı bunu takdir edemese bile zavallıcığın bedeni rahatlayacaktır. Bir ses geliyor! Yine beklenmeyen! Beni çağınyorlar; hasta yine kaçmış.
Daha sonra - Yine bir gece macerası. Ren-field kurnazca bakıcı onu denetlemek için içeri girene kadar beklemiş. Sonra adamın yanından fırlayıp koridordan aşağı doğru koşmuş. Bakıcılara onu izlemeleri için haber yolladım. Yine terk edilmiş evin bahçesine girdi ve onu yine aynı yerde, eski şapelin kapısına yaslanmış olarak bulduk. Beni gördüğü zaman öfkeden deliye döndü, bakıcılar onu tam zamanında yakalamasalardı beni öldürmeye kalkışabilirdi. Biz onu tutarken tuhaf bir şey oldu. Aniden elimizden kurtulmak için iki kat güçlü bir şekilde çaba sarf etti ve sonra yine aniden sakinleşti. İster istemez çevreme bakındım, ama hiçbir şey göremedim. Sonra hastanın bakışını izleyip nereye baktığına dikkat ettim, ama ay ışığıyla aydınlanan gökyüzüne baktığı için hiçbir şey göremedim; sessiz bir hayalet gibi batıya doğru kanat çırpan büyük bir yarasa dışında. Yarasalar çoğunlukla havada çemberler çizip süzülürler, ama bu yarasa sanki nereye gittiği-
-219-
ni biliyormuş ya da kendine has bir amacı varmış gibi dümdüz gidiyordu. Her geçen saniye, hasta daha da sakinleşti ve biraz sonra şunları söyledi:
"Beni bağlamanıza gerek yok; sessizce geleceğim!" Hiç sorun yaşamadan eve geri döndük. Sakinliğinde uğursuz bir şeyler olduğunu hissediyorum ve bu geceyi unutmayacağım...
LUCY WESTENRA'NIN GÜNLÜĞÜ
Hülingham, 24 Ağustos - Mina'yı taklit etmeli ve her şeyi yazmalıyım. O zaman, buluştuğumuzda uzun uzun konuşabiliriz. Acaba ne zaman bir araya geleceğiz? Keşke yine yanımda olsaydı, çünkü kendimi çok mutsuz hissediyorum. Anlaşılan, dün gece yine Whitby'deki gibi rüyalar gördüm. Belki hava değişikliğinden ya da yine eve dönmüş olmamız yüzündendir. Her şey benim için çok karanlık ve korkunç, çünkü hiçbir şey hatırlayamıyorum. Ama içim belirsiz bir korku ile dolu ve kendimi çok zayıf ve bitkin hissediyorum. Arthur öğle yemeğine geldiğinde beni görünce çok üzülmüşe benziyordu ve benim de neşelenecek halim yoktu. Acaba bu gece annemin odasında uyuyabilir miyim? Bir bahane uydurup deneyeceğim.
25 Ağustos - Yine kötü bir gece. Annem teklifimden pek hoşlanmış gibi görünmedi. O da iyi görünmüyor ve şüphesiz, beni endişelendirmekten korkuyor. Uyanık kalmaya çalıştım ve bir süre başardım da; ama saat on ikiyi vurduğunda uyandım; demek ki, dalmış olma-
-220-
lıyım. Pencereden bir tür ürmalama ya da kanat çırpma sesleri geliyordu, ama önemsemedim ve başka bir şey hatırlamadığıma göre o sıra tekrar dalmış olmalıyım. Yine kötü rüyalar. Keşke bunları hatırlayabilseydim. Bu sabah kendimi korkunç zayıf hissediyorum. Betim benzim atmış ve boğazım acıyor. Akciğerlerimde bir sorun olmalı; çünkü hiçbir zaman yeteri kadar nefes alamıyormuşum gibi geliyor. Arthur geldiğinde neşelenmeye çalışacağım, yoksa beni öyle gördüğüne çok üzülecek.
Mektup, Arthur Holmwood'dan Dr. Seward'a
Albermarle Oteli, 31 Ağustos
Sevgili Jack,
Senden bana bir iyilik yapmanı istiyorum. Lucy hasta; yani belli bir hastalığı yok, ama korkunç görünüyor ve her geçen gün daha da kötüleşiyor. Ona bunun bir sebebi olup olmadığını sordum; annesine sormaya cesaret edemiyorum, çünkü sağlığı bu durumdayken zavallı kadını kızı konusunda huzursuz etmek ölümcül sonuçlara yol açabilir. Bayan Westenra bana gizlice, sonunun geldiğini -kalp hastalığı- söyledi, ama zavallı Lucy bunu henüz bilmiyor. Sevgilimin zihnini kemiren bir şeyler olduğundan eminim. Onu düşündüğümde delirecek gibi oluyorum; ona bakmak bana acı veriyor. Senden onu görmeni rica edeceğimi kendisine söyledim, başta itiraz etti -neden olduğunu biliyorum, sevgili dostum- ama en sonunda razı oldu. Senin
-221-
için acı verici bir görev olacak, biliyorum, eski dostum, ama bu onun iyiliği için ben ricada bulunmaktan, sen de yerine getirmekten kaçınmamalıyız. Bayan Westenra'yi kuşkulandırmamak için yarın, saat ikide Hilling-ham'da öğle yemeğine bekleniyorsun ve yemekten sonra Lucy bir fırsatını bulup seninle yalnız kalacak. Ben de çaya geleceğim, böylece oradan birlikte ayrılabiliriz. Endişe doluyum ve sen onu gördükten sonra, seninle mümkün olan en kısa zamanda görüşmek istiyorum. Lütfen ihmal etme!
Arthur
Telgraf, Arthur Holmwood'dan Seward'a
1 Eylül
Babamın yanına çağrıldım, durumu kötüleşmiş. Bu yüzden, yazıyorum. Bana her şeyi yazıp bu gece Ring'e gönder. Gerekirse, telgraf çek.
Mektup, Dr. Seward'dan Arthur Holmwood'a
2 Eylül
Sevgili, Eski Dostum,
Miss Westenra'nin bana göre, herhangi bir işlevsel rahatsızlığı ya da benim bildiğim bir hastalığı olmadığını bir an önce söyleyeyim. Bununla birlikte, görünüşünden hiç hoşnut kalmadım, onu son gördüğüm zamana göre üzücü derecede değişmiş. Tabii ki, istediğim gibi bir muayene fırsatı bulamadığım da aklında bulunsun; dostluğumuz, tıp bili-
-222-
minin ya da geleneklerin bile aşamayacağı, küçük bir güçlük çıkarıyor. Neler olduğunu sana tam olarak anlatsam ve böylece seni bir bakıma kendi sonuçlarını çıkarmaya bıraksam daha iyi olacak. Ne yaptığımı ve ne yapılmasını önerdiğimi daha sonra söyleyeceğim. Miss Westenra'yi görünüşte neşeli buldum. Annesi de yanımızdaydı ve birkaç saniye içinde annesini yanıltmak ve endişelenmesini önlemek için elinden gelen her şeyi yaptığı kararına vardım. Kesin olarak bilmese bile dikkatli davranması gerektiğini tahmin ettiğinden hiç kuşkum yok. Yemeğimizi yalnız yedik ve hepimiz neşeli olmak için kendimizi zorladığımızdan çabalarımızın bir ödülü olarak en sonunda aramızda, gerçek bir tür neşe doğdu. Sonra Bayan Westenra uzanmaya gitti ve Lucy de benimle yalnız kaldı. Lucy'nin özel oturma odasına gittik ve oraya varana kadar Lucy'nin neşesi yerindeydi; çünkü hizmetkârlar girip çıkıyordu. Ama kapıyı kapar kapamaz, yüzündeki maske düştü ve derin bir iç çekişle bir sandalyeye çöktü ve elleriyle gözlerini örttü. Neşesinin kaçtığını görünce, bir teşhiste bulunmak için tepkisinden yararlandım hemen. Bana tatlılıkla şöyle dedi:
"Kendimden bahsetmekten ne kadar nefret ettiğimi size anlatamam." Ona bir doktora verilen sırların kutsal olduğunu; ama senin, onun için çok endişelendiğini hatırlattım. Ne demek istediğimi hemen anladı ve tek bir sözle konuyu kapattı. "Arthûr'a dilediğinizi söyleyin. Ben kendimi değil, yalnızca onu düşünüyorum!" Bu yüzden oldukça özgürüm.
-223-
Biraz kansız olduğunu kolaylıkla görebiliyordum, ama sıradan anemi belirtileri yoktu ve şans eseri kanının niteliğini gerçek anlamıyla test edebildim, çünkü Lucy sıkışmış bir pencereyi açmaya çalışırken bir ip boşa-nıverdi ve kırılan cam elini hafifçe kesti. Aslında önemsiz bir meseleydi, ama bana gerçek bir şans verdi, birkaç damla kanını alıp analiz ettirdim. Niteliksel analiz oldukça normal bir sonuç verdi ve şöyle diyebilirim ki, sağlığının çok iyi olduğunu gösteriyor. Öbür fiziksel noktalarda da endişelenecek bir şey olmadığına inanıyorum; ama bir yerlerde bir sorun olması gerektiğinden bunun zihinsel bir şey olması gerektiği sonucuna vardım. Zaman zaman yeteri kadar nefes almakta güçlük çektiğini; derin uykusunda onu korkutan rüyalar gördüğünü; ama bu rüyalarla ilgili hiçbir şey hatırlamadığını söyledi. Çocukken uykusunda yürüdüğünü ve Whitby'deyken bu alışkanlığının geri döndüğünü, bir keresinde de geceleyin dışarı çıkıp Doğu Falezi'ne gittiğini ve onu orada Bayan Murray'in bulduğunu söyledi; ama son günlerde bu alışkanlığın tekrar etmediğine beni temin etti. Ben kuşkuluyum ve bu yüzden aklıma gelen en iyi şeyi yaptım: Amster-dam'daki eski dostum ve üstadım, Profesör Van Helsing'e yazdım; kendisi, gizemli hastalıklarla ilgili olarak dünyadaki herkesten daha çok şey bilir. Gelmesini rica ettim ve bütün masrafların sana ait olduğunu söylediğinden, ona senin kim olduğundan ve Lucy Westenra ile ilişkinden bahsettim. Bu,
-224-
sevgili dostum, yalnızca senin dileğin doğrultusunda yapıldı, çünkü ben Bayan Westenra için bir şeyler yapabilmekten ötürü zaten fazlasıyla gururlu ve mutluyum. Van Helsing'in kişisel bir nedenden ötürü benim için her şeyi yapacağını biliyorum. Dolayısıyla, hangi sebeple gelirse gelsin, isteklerini kabul etmeliyiz. Görünüşte keyfi davranan bir adam, ama bu, neden bahsettiğini herkesten iyi bilmesinden kaynaklanıyor. Kendisi bir filozof, metafizikçi ve günümüzün en iyi bilim adamlarından biri ve onun son derece açık görüşlü olduğuna inanıyorum. Bu, çelikten sinirler, buzdan bir ırmağa benzeyen bir mizaç,* yılmaz bir irade, kendi kendine hâkimiyet ve neredeyse kutsal erdemlerden taşan bir hoşgörü ve dünyadaki en nazik, en dürüst yürekle birleşince -bunlar, insanlık için yapmakta olduğu soylu çalışmaların araçlarını oluşturuyor- hem teoride hem de pratikte işliyor; çünkü görüşleri de her şeyi kucaklayan duyguları kadar geniş. Bunları, ona neden bu kadar güvendiğimi anlaman için söylüyorum. Ondan hemen gelmesini rica ettim. Bayan Westenra'yi yarın tekrar göreceğim. Benimle Harrod's'ta** buluşacak, böylece ziyaretimin bu kadar erken tekrarlanışıyla annesini telaşlandırmamış olacağız.
Her zaman senin olan,
John Seıvard
Bkz. Othello, 5, 2, 256.
* Orj. Stores, Londra'daki Harrod's mağazası için kullanılan argo sözcük.
-225-
Mektup, Abraham Van Helsing,
Tıp Doktoru, Felsefe Doktoru,
Edebiyat Doktoru, vs. vs.'den
Dr. Seward'a
2 Eylül
Sevgili Dostum,
Mektubunu aldım ve hemen sana geliyorum. Talihliyiz ki, bana güvenen bir kimseye haksızlık etmeden hemen yola çıkabiliyo-rum. Talih yüzümüze gülmeseydi, o zaman bana güvenenler için kötü olurdu. Bana değer veren dostlarım yardım istediklerinde hemen gelirim. Dostuna söyle, diğer dostumuzun, fazlasıyla gergin olması nedeniyle kaydırdığı neşterin bulaştırdığı kangrenin zehrini hemencecik yaramdan emerek, yardımlarıma ihtiyacı olan kişi için benden çok daha fazlasını yaptın, çünkü bana başvurmuş olman onun için çok büyük bir talih. Ama onun, yani dostun için bir şey yapmak benim için fazladan bir zevk; çünkü ben senin için geliyorum. Büyük Doğu Oteli'nde benim için oda ayırt, böylelikle yakınlarda olurum; genç hanımı yarın çok geç olmadan görmemi sağla, çünkü o gece geri dönmem gerekebilir. Ama gerekirse, üç gün içinde yine gelirim ve zorunluysa daha uzun kalırım. O zamana kadar hoşça kal, dostum John.
Van Helsing
-226-
Mektup, Dr. Seward'dan Saygıdeğer Arthur Holmwood'a
3 Eylül
Sevgili Art,
Van Helsing geldi ve gitti. Benimle birlikte Hillingham'a geldi; Lucy'nin sağduyusu sayesinde, annesinin dışarıda öğle yemeği yediğini gördü, böylece onunla yalnız kalma imkânı bulduk. Van Helsing hastayı çok dikkatli muayene etti. Bana bilgi verecek ve ben de sana tavsiyede bulunacağım, çünkü elbette muayene sırasında yanlarında değildim. Korkarım, Van Helsing çok endişelendi, ama düşünmesi gerektiğini söylüyor. Ona dostluğumuzdan ve bu konuda bana ne kadar güvendiğinden bahsettiğimde: "Ona düşündüğün her şeyi söylemelisin. Tahmin edebilirsen ve istersen, ona benim düşündüklerimi de söyle. Hayır, şaka yapmıyorum. Bu şaka değil, ölüm kalım meselesi, belki daha da fazlası." Ona bununla ne demek istediğini sordum, çünkü çok ciddiydi. Bu, şehre geri döndüğümüz zaman oldu, Amsterdam'a dönmek üzere yola çıkmadan önce bir fincan çay içiyorduk. Bana başka bir ipucu vermedi. Ona kız-mamalısın, Art, çünkü suskunluğu bütün beyninin nişanlının iyiliği için çalıştığını gösteriyor. Zamanı geldiğinde yeterince açık konuşacaktır, buna emin olabilirsin. Dolayısıyla, sana sanki sadece Daily Telegraph için be-timleyici bir makale yazıyormuş gibi ziyaretimizin bir özetini yazacağımı söyledim. Fark etmemiş göründü, ama Londra'daki sanayi
-227-
sisinin öğrenciliğindeki kadar kötü olmadığını söyledi. Tamamlayabilirse, yarın raporunu alacağım. Her koşulda, ondan bir mektup bekliyorum.
Ziyarete gelince... Lucy onu ilk gördüğüm günden daha neşeliydi ve kesinlikle daha iyi görünüyordu. Seni o kadar üzen solgunluğu biraz geçmişti ve nefes alıp verişleri de normaldi. Profesöre karşı çok tatlı davrandı (her zaman olduğu gibi) ve onu rahat hissettirmeye çalıştı; ama ben zavallı kızın bunun için epeyce çaba harcadığını görebiliyordum. Bunu Van Helsing'in de gördüğünü düşünüyorum, çünkü gür kaşlarının altından, eski zamanlardan hatırladığım gibi, hızla bir bakış fırlattığını gördüm. Sonra, kendimiz ve hastalıklar dışında her şeyden bahsetmeye başladı ve bunu yaparken öyle canayakındı ki, zavallı Lucy'nin oynadığı neşeli rolünün gerçeğe dönüştüğünü görebiliyordum. Sonra, görünüşte hiçbir şey değiştirmeksizin, konuyu nazikçe ziyaretinin sebebine getirdi ve güler yüzle şunları söyledi:
"Sevgili küçükhanım, bu kadar seviliyor olmanız beni çok memnun etti. Bu iyi bir şey, canım, görmediğim şeyler olsa da. Bana senin ruh gibi olduğunu ve betinin benzinin attığını söylediler. Ben de onlara 'peh!' diyorum." Bana doğru parmağını şaklattı ve devam etti: "Ama siz ve ben onlara ne kadar yanıldıklarını göstereceğiz. O -bir zamanlar sınıfta ya da daha sonraları bana hatırlatmayı hiçbir zaman ihmal etmediği özel bir olayda yaptığı gibi aynı yüz ifadesi ve hareketle işa-
-228-
ret etti- genç hanımlar hakkında ne bilir ki? Onun oynayacağı, tekrar mutlu edip sevenleri arasına göndereceği delileri var. Yapacak çok şey demek bu; ama bunun ödülleri de var, insanlara böylesine mutluluk verebilmek gibi. Ama genç hanımlar! Ne karısı ne de kızı var ve gençler kendilerini gençlere değil, bir sürü acıyı tanıyan ve sebeplerini bilen benim gibi yaşlılara anlatırlar. Bu yüzden, hayatım, onu bahçeye, sigara içmeye göndereceğiz ve bu arada seninle ben de kendi başımıza küçük bir konuşma yapacağız." Ben işareti aldım ve yavaş yavaş oradan uzaklaştım. Biraz sonra, profesör pencereye çıkıp beni içeri çağırdı. Ciddi görünüyordu, ama şöyle dedi: "Ayrıntılı bir muayene yaptım, ama işlevsel bir sebep yok. Çok kan kaybettiği konusunda sana katılıyorum; kaybetmiş, ama son günlerde değil. Ancak şu anki durumu kesinlikle anemiden kaynaklanmıyor. Ondan hizmetçisini bana göndermesini istedim, bir iki soru sorabilir ve böylece hiçbir şeyi atlamamış olurum. Hizmetçinin ne söyleyeceğini çok iyi biliyorum. Ama yine de bunun da bir sebebi var; her zaman her şeyin bir sebebi vardır. Eve dönüp düşünmem gerekiyor. Bana her gün telgraf çekmelisin; gerekirse, yine geleceğim. Bu hastalık -çünkü tamamıyla iyi olmamak da bir hastalıktır- ilgimi çekti ve tatlı, genç hanım, o da ilgimi çekiyor. Beni büyüledi ve senin için ya da hastalık için olmasa bile, onun için geleceğim." Dediğim gibi bana başka bir şey söylemedi, yalnız kaldığımızda bile. Ve böylece, Art, artık
-229-
benim bildiğim her şeyi sen de biliyorsun. Lucy'yi sıkı gözetim altında tutacağım. Umarım, zavallı babanın durumu iyiye gidiyordur. İkisi de senin için çok değerli olan iki kişi arasında böyle bir durumda kalmak, senin için korkunç bir şey olmalı, sevgili, eski dostum. Babana karşı duyduğun sorumluluğu biliyorum ve buna bağlı kalmakta haklısın; ama eğer gerekirse, sana hemen Lucy'nin yanına gelmen için haber yollayacağım; bu yüzden benden haber alana kadar fazla endişelenme.
DR. SEWARDIN GÜNLÜĞÜ
4 Eylül - Zoofagus teşhisli hasta hâlâ ilgimizi üzerinde tutmayı başarıyor. Yalnızca bir patlama yaşadı ve bu da dün beklenmedik bir zamanda oldu. Öğlen olmadan biraz önce huzursuzlaşmaya başladı. Bakıcı belirtileri bildiğinden hemen yardım çağırmış. Neyse ki, adamlar koşup geldiler ve tam zamanında orada oldular, çünkü tam öğlen olduğunda o kadar saldırganlaştı ki, onu tutmak için bütün güçlerini kullanmak zorunda kaldılar. Bununla birlikte, aşağı yukarı beş dakika içinde gittikçe sakinleşti ve sonunda bir çeşit melankoliye gömüldü ve şimdi hâlâ bu durumda. Bakıcı kriz halindeyken attığı çığlıkların gerçekten de korkunç olduğunu söylüyor; içeri girdiğimde çok işim olduğunu gördüm, onun korkuttuğu diğer hastalarla ilgilendim. Gerçekten de, etkisini oldukça iyi anlayabiliyorum, çünkü uzaktan gelmelerine rağmen sesler beni bile
-230-
rahatsız etmişti. Şu anda tımarhanenin akşam yemeği sonrası ve hastam hâlâ bir köşede oturmuş, donuk, asık, kederli bir yüzle, kara kara düşünüyor; bu haliyle, doğrudan bir şey göstermek yerine ima ediyor gibi. Tam olarak anlayamıyorum.
Daha sonra - Hastamda yeni bir değişiklik... Saat beşte gidip ona baktım ve onu görünüşte, eskiden olduğu gibi mutlu ve hoşnut buldum. Sinekleri yakalıyor ve onları yiyordu ve pamuk kaplı duvarların arasındaki kapının kenarına tırnağıyla çentik atarak kaç tane yakaladığını not ediyordu. Beni gördüğünde yanıma gelerek kötü davranışı için özür diledi ve çok alçakgönüllü, yaltaklanır gibi bir tavırla kendi odasına dönmek ve not defterini tekrar alabilmek için izin vermemizi istedi. Suyuna gitmenin iyi olacağını düşündüm; bu yüzden şimdi odasında ve penceresi de açık. Çayının şekerini pencerenin pervazına serpmiş ve neredeyse bir sinek hasadı yapıyor. Şimdi onları yemiyor, ama eskiden olduğu gibi bir kutuya koyuyor ve bir örümcek bulmak için odasının köşelerini araştırmaya başladı bile. Onu son birkaç gün hakkında konuşturmaya çalıştım; çünkü ne düşündüğüne dair herhangi bir ipucunun bana çok büyük yaran dokunacaktı; ama böyle bir ipucu vermedi. Bir iki saniye için çok üzgün göründü ve sonra sanki benimle değil de kendi kendine konuşuyormuş gibi dalgın bir sesle şunları söyledi:
"Her şey bitti! Her şey bitti! Beni terk etti. Bunu kendim yapmadığım sürece, artık be-
-231-
nim için hiç umut yok!" Sonra aniden kararlı bir şekilde bana dönerek şöyle dedi: "Doktor, bana büyük bir iyilik yapıp biraz daha şeker almama izin vermez misiniz? Sanırım, bu benim için iyi olacak." "Ya sinekler?" dedim.
"Evet! Sinekler şekerden hoşlanıyor ve ben de sineklerden hoşlanıyorum, dolayısıyla şekerden de hoşlanıyorum." Bir de delilerin mantık yürütemeyeceğini düşünecek kadar cahil insanlar var. Ona istediğinin iki katı şeker verilmesini sağladım ve sanırım, yanından onu dünyanın en mutlu insanı yapmış olarak ayrıldım. Keşke aklından geçenleri okuyabilseydim.
Gece yarısı - Hastada yeni bir değişiklik oldu. Lucy'yi görmeye gitmiştim -onu çok daha iyi gördüm- hastaneye daha yeni dönmüş, giriş kapısında durmuş, güneşin batışını seyrediyordum. Hastanın bir kez daha bağırmaya başladığını duydum. Odası evin bu tarafında olduğu için, sabahkinden daha iyi duyabiliyordum. Parlak ışıkları, kapkara gölgeleri ve kirli suyun üzerine olduğu gibi, kirli bulutların üzerine yansıyan harikulade renkleriyle Londra'nın üzerindeki günbatımının puslu güzelliğinden uyanıp da soğuk taş binamın bütün o korkunç haşinliğini, içinde soluk alan sefalet bolluğunu ve bütün bunlara katlanmak zorunda olan kendi yalnız kalbimi fark etmek benim için tam bir şok oldu. Tam güneş batarken hastanın yanına vardım ve penceresinden kırmızı yuvarlağın batmasını izledim. Güneş batarken, hastamın çügın-
Dostları ilə paylaş: |