II ŞÎANIN TENKİDİ
Bahsi incelemeye başlamadan önce hemen ifade edeyim kî başlıkta kullandığım «tenkid» kelimesinden kasdım mutlak manada suçlamak ve mahkûm etmek değildir. Gaye, «Şîanın tenkidi» başlığı altında, gerçekten Şîadan olanla olmiyanları birbirinden ayırmak, samimi şîî olan gurupların tasvib edilecek taraflarıyla hatalı ve aşırı görülecek yönlerini ortaya koymak, sahte şîîlerin de kötü niyet ve rollerini göstermek ve sonunda bir neticeye ulaşmaktır. 13
A. Zeydiyye
Dünya-müslümanlarının büyük çoğunluğunu teşkil eden (%91-94) ehl-i sünnet (Selefiyye, Mâtürîdiyye, Eş'ariyye) Me mukayese edildiği takdirde Şîa üç guruba ayrılır: Zeydiyye, İmamiyye, Galiyye. Bunlardan Zeydiyye ehl-i sünnete en yakın olandır, İmamiyye fisnâ-aşeriyye) ortanın temsilcisidir, galiyye eğer Şîadan sayılırsa en uzakta kalandır.
Şiîliğin temel prensibi «Ehl-i Beyt» sevgisidir. Takdir ve tebcile şâyân bu asîl duygu, Şîa gurupları içinde istismar ve İfrattan en uzak bir şekilde Zeydjyyede mevcuddur. Zeydiyye, bu sevgileri yanında as-hâb-ı kirama dil uzatmaz, ilk halifelerin hilâfetini meşru kabul eder. Hz. Ali ile muhalifleri arasında meydana gelen hadiselerde Emîru'l-mü'minîn Ali'yi (kerremellahu vecheh) haklı bulur.
Bu görüşlerde Zeydiyye ile ehl-i sünnet arasında büyük bir fark yoktur. Tâ ashâb-ı kiramdan bu yana, İmâm-ı A'zam (v. 150/767) ve İmam Şafiî (v. 204/820) gibi büyük zevat dahil olmak üzere büyük İslâm çoğunluğu (cumhûM müsümîn) Hz. Ali ve evlâdına karşı sevgi ve saygı beslemişler, imametin sadece kendilerine münhasır olduğunu benimsememekle beraber pekâlâ buna ehil ve lâyık olduklarını kabul etmişler. Hz. Ali'yi, mücadelelerinde haklı bulmuşlardır. Bunun istisnası, ancak ruhlarına zulüm işlemiş bazı Emevî ve Abbasî* devlet ricali ile hırçın Havanc guruplarından (Nasibe) ibarettir. Zey-diyyenin Süleymaniyye, Cerîriyye ve Cârûdiyye guruplarının bazı müfrit görüşleri tarihin pek mahdud bir devresinde zuhur edip sönmüştür, varlığını devanı ettiren ve bugün de mevcudiyetini muhafaza eden Zeydîler bu aşırı görüşlerden uzaktır.
İlk halifelerin meşruiyetini kabi! ettikten ve ashâb-ı kirama dil uzatmadıktan sonra Hz. Ali'yi ashabın en faziletlisi kabul etmek İs-lâmî yönden büyük bir önem taşımaz. Zira Allah nezdinde daha değerli olma manasındaki üstünlüğün kimde mevcud olduğu ancak Allah taâlâ tarafından bilinir ve ancak onun tarafından mükâfatlandırılır.
Yerinde de belirttiğimiz üzere (bk. s. 204) Zeydiyye, akaid konularında Mu'tezileyî benimsemiştir. Bu bakımdan çeşitli itikadî meselelerde Mu'tezileye karşı yöneltilebilecek tenkidler Zeydiyye için de bahis konusudur. Ancak bu tenkidler Zeydiyyeyi hiç bir zaman İslâm dairesinin dışına çıkarmaz. Fıkıhta çoğunlukla Hanefî mezhebini takibederler.
Zeydiyye, islâm tarihi boyunca, gerek fikren, gerek bedenen müfrit guruplarla mücadele etmiştir. 14
B. İmamiyye
1. Sevenler, sömürenler:
Şüphe yok ki hâricîlik gibi şîîlikte dînî-ilmî bir sebepten ötürü değil, siyasî bir temayül yüzünden ortaya çıkmış bir cereyandır: Hz. Ali ve evlâdının devlet reisliği. Bu temayül Ehl-i Beyt sevgisiyle formüle edilmiştir. Yine şüphe yok ki bu sevgi başlangıçtan günümüze kadar bir çok samimi ve sâf gönlün en mutena köşesine yerleşmişken bir çok sahtekâr, korkak, dönek ve hain tarafından da istismar edilmiştir.
— Peygamber şehrinde hayatı felce uğrattıktan sonra halife Osman'ı şehid eden, sonra da tenkil edilmekten korkarak Emîru'l-Mü-minîn Ali'nin ordusuna sızan, Hakem Vak'asmı müteakip onu terke-dip yalnız bırakan, bununla da kalmıyarak karşısına çıkan kimlerdi?
— Şiîliğin en büyük fikrî kaynağını teşkil eden Nehcu'I-Belâğa kitabında görüldüğü üzere, Emîru'l-mü'minîn'in, kendilerinden şiddetle ve nefretle yakındığı dönekle kimlerdir?
— Rasûl-i müctebâ sallâllahu aleyhi ve sellemin gözbebeği Hz. Masan'ia Hüseyn'i önce hilâfete, hem de ısrarla teşvik eden, sonra da iş ciddileşince yüzüstü bırakan, birini hilâfetten feragat etmeye, öbürünü şehâdet şerbetini içmeye mecbur ve mahkûm eden kimlerdi?
— İmam Zeynelâbidîn'in oğlu Hz. Zeyd'e, Ehl-i Beyti kurtarsın, diye bey'at eden, sonra da savaş meydanında onu yapayalnız bırakıp kaçan kırk bin kişi kimlerdi?
— İslâm dünyasında ilk defa 10 Muharrem matemini icad ve icra eden Muhtar es-Sekafî ne derece samimi idi?
— Şah İsmâîl-i Safevî'den itibaren Anadolu'ya gönderilmeye başlanan «halife»ler ne derece siyasetten uzak, sâf ve hâlis Ehl-i Beyt mahabbetine müteveccihdi?
Nihayet günümüz ve aynı sorular?..
' Defalarca temas ettiğimiz üzere, şîîlik, islâm tarihinde çeşitli tezahürler arzeden siyasî bir mezhebdir. Ehl-i Beyti sevenler çok olduğu gibi sömürenler de çok olmuştur, İmamiyye gurupları fikrî dalgalanmalardan ancak hicrî dördüncü - beşîncî asırlarda, içtimaî dalgalanmalardan da onuncu asırda kurtulup istikrar kazanabilmişlerdir, İran'da devletleşen İmâmiyye-i İsnâaşeriyye Şiîliğin nihâî temsilcisi olmuştur. Bununla beraber İsnâaşeriyye gerek fikir ve gerek duygu bakımından önceki çalkantılı devirleri kaynak edinmek mecburiyetinde kalmıştır 15
Halis Şîanın islâm tarihi boyunca bazı iftiralara ma'ruz kaldığı şüphesizdir. Bunun başlıca âmilleri siyaset, taassub, aşırı gurupların mevcudiyetidir, sanırım. Bir çok haris insan gelip geçmiştir ki sâf, hassas, bağrı yanık, fakat heyecanlı, dinamik ve atılgan Şîa mensuplarını siyasî emellerine erişebilmek yolunda bir vasıta olarak kullanmak istemiştir. Bugün, Türkiyede, İmâmiyye-i îsnâaşeriyyenin fikir çapında en büyük yardımcılarından olan Abdülbâkıy Gölpınariı, eserinde. BÂTİNÎLİK başlığı altında şöyle diyor:
«İran ülkesi Safevîlerin eline düşünce bütün ülkede resmî mez-heb Ca'fert mezhebi olmuştu. Safevîler, İranda, kendilerini Caı'ferî mezhebinin mürevvici gösterdikleri halde, Anadolu Alevîlerine, kendilerini bir Sâhip-Zuhûr, hatta imam tanıtıyorlardı. Anadoluyu da nüfuzları altına alabilmek için gönderdikleri halifeler Erdebil şehrini âdeta Mekke'ye ve Kabe'ye muadil gösteriyorlardı. Siyaset alabildiğine dînî inançları istismara başlamıştı. Hem inançları yüzünden, hem-gördükleri takibat ve zulüm dolayısıyla bütün Alevîler, Erdebil ocağına bağlanmışlardı; Erdebil ziyaretini Hacc töreni sayacak kadar ileri gidiyorlardı»
Aynı müellif, eserinin bir başka yerinde, şîîliğe karşı yapılan iftiralarda, teşeyyuun çirkin gösterilmesinde siyasetin, Osmanlı,-Sa-fevt rekabetinin büyük rol oynadığını kaydettikten sonra şöyle devam eder: «...bunda Safevîlerin de büyük, hem de çok büyük sorumluluğu vardır» 16. Benim kanaatime göre memleketimiz dahit olmak üzere bazı islâm ülkelerinde, bugün, göze çarpan kargaşalıklarda aynı istismar büyük rol oynamaktadır.
Şîa dışında kalan ve tarihte olduğu gibi bugün de islâm dünyasının büyük çoğunluğunu teşkil eden diğer mezhep sâlikleri, taassubun şevkiyle, İmamiyyeye iyi bir nazarla bakmadıkları, aslında ga-liyyeye ait olan bazı fikir ve davranışları onlara yamadıkları da kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Tâ eski devirlerden günümüze kadar sünnî âlimler tarafından telif edilen ilgili eserlerin bir kısmında bu tarafgirliği görmek daima mümkündür
Gaiiyye dediğimiz aşırı gurupların halis Şîaya getirdiği zarar, onlar hakkında yanlış kanaat beslenmesinde oynadığı rol ise çok büyüktür. Tâ Emîru'l-mü'mlnîn Ali (k.v.) devrinden itibaren nesl-i pâk-i Peygamberi ağacının etrafında beliren bu parazitler sık sık o muhteşem âbideye nahoş görünümler vermeye yeltenmiştir. İmam Ali, kendi şahsı hakkında beşer-üstü iddialar ortaya atan kişileri yaktırârak cezalandırmıştır. Diğer imamlar da bu aşırı tipleri tel'in, tek-zib ve tekfir etmişler, kötülüklerinden Allah'a sığınmışlardır. İşte sekizinci imam Ali er-Rızâ nın (v. 203/818) duası: «Allahım! Bizim, yarattığımız bir takım şeyler olduğunu ve bizim rızık verdiğimizi iddia eden kimseden, İsâ b. Meryem'in hıristiyanlardan kaçışı gibi sana kaçar, sana sığınırız!» 17. Şu bir gerçektir ki gerek Zeydiyye, gerek İsnâaşeriyye söz konusu aşırı guruplarla mücadele etmişlerdir 1819
2. Ehl-i Beyt ve ötekileri:
Şia felsefesi Ehl-i Beyt üzerine kurulmuştur. «Ehl-i Beyt» kimlerdir? Rasûlüllah (s.a.) efendimizin kendileriyle muaşeret ettiği, oturup kalktığı aile efradı : zevceleri, kızları, torunları, amcaları, amcazadeleri. Hz. Ali de amcazadelerinden biri. Kur'ân-ı kerimde Ehl-i Beyte hitabeden âyet-i kerime Habîb-i Kibriya'nın bütün zevcelerine şâmil olduğu halde 20, Şîa, Hz. Âişe'yi ondan saymaz. Sade onu mu? Fâtıma validemizin dışındaki Peygamber kızlarını, Hz. Abbas'ı ve diğerlerini. Ehl-i Beyt sadece Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'dir, ondan sonra Hüseyin nesii ile devam eder. Peki, Hz. Hasan'ın nesli? Hayır, olamaz, Ya Hüseyin efendimizin yakın torunu Zeyd? O da olamaz.
Hepsi de mükerrem ve muazzez olan 12 imam akaidde selef yolunu benimsemişti. Oysa ki İsnâaşeriyye çoğunluğu bir çok akatd konusunda onlardan ayrılmış, bir kısmı galiyyeye katılırken ekseriyeti Mu'tezile mezhebine kaymıştır 2122
3. İmamet ve ashâb-ı kiram :
İ.mamiyyeye göre Hz. Ali (r.a.) Peygamber sallâliahu aleyhi ve sellemden sonra en faziletli kişidir, ona halife olmaya sadece o ve onun belirli evlâdları lâyıktır. Gerek ondan önceki üç halife ve gerek islâm tarihi boyunca Ali neslinin dışında hilâfete getirilen kişi-
ler gayr-i meşrudur, zâlimdir, kâfirdir; buna böyle inanmayan da kâfirdir 23
Kanaatime göre İmamiyye ile aramızdaki anlaşmazlık noktalarının en büyüğü budur. Burada bu görüşün ilmî tenkidini yapacak de-ğiiiz. Ancak bir kaç nirengi noktasına temas etmeden de geçemiye-ceğiz.
Hulefâ-i râşidînin ilk üçüne ve onlara bey'at eden ashâb-ı kiramın bütününe (aslında Hz. Ali de bunlar arasındadır) dil uzatmak, -onları gasb, zulüm ve küfürle İtham etmek, her şeyden önce Hz. Ali ve onun pâk evlâdının tutum, anlayış ve beyanlarına aykırıdır. Bunu isbat eden ve bizzat Hz. Ali İle diğer imamlardan nakledilen beyan-iar sünnî, Zeydî ve hatta bazı îmâmî kaynaklarda mevcuddur 24
İmamiyye tarafından, Hâtemu'l-enbiyâ Muhammed Mustafâ sallâliahu aleyhi ve sellemin ashabına yapılan bu itham, hiç bir pev-gamberin mensubu tarafından onun ashabına yapılmış değildir. Kur'ân-ı kerimin bir çok âyetinde bütünüyle ümmet-i Muhammed övüldüğü gibi, Muhacirin üe Ensâr da ayrı ayrı olarak medhedilmekte ve cennetle müjdelenmektedir. Bütün bu âyetlerin şümulü sadece Ehl-i Beyt ile Şîanın, ithamlarına dâhil etmediği Ammâr, Mıkdâd, Selmân-î Fârisî gibi bir kaç zattan mi ibarettir? İslâmı benimseyen, kucaklayan, savunan, neşreden, ülkeler fetheden, İslâm mirasını, nakilleri ve fiilleriyle müteakip nesillere aktaran kimlerdi? Bu örnek nesil, bu ideal nesil hangi nesildir?
Son peygamber Muhammed aleyhisselâmın getirip tebliğ ettiği şekliyle İslâm dini Allah nezdinde yegâne makbul olan, tam ve kâmil bir dindir. Onun getirdiği talimat Cenabı Hakkın insanlığa verdiği son talimattır. Bu tebligat ve bu talimat ashâb-ı kiranı tarafından benimsenmiş, Tebliğci'sinin Seadet Asrından itibaren müesseseleştirilmiş, etrafında islâm devletleri kurulmuş, islâm medeniye-yeti tesis edilmiştir. 15 asırlık bir islâm tarihi içinde, Hz. Ali müstesna, Şîanın belirlediği İmamların, devlet tesisi çapında bir rolü olmamıştır. Evet, tarihî bir vakıadır ki İmamlar haddi zatında muhterem zevat olmakla beraber «kendi evlerinin dışında bir kasabaya bile hükümranlık etmemişlerdir» 25 Bu realite karşısında bunca islâm devletini gayr-ı meşru kabul etmek, ilk üç halife dâhil bunca müslüman halifeyi zâlim ve gasıp ilân etmek vicdanların kabul edebileceği bir şey değildir.
Eski ve yeni müellifler kaydederler: Adaleti, cesareti ve dürüstlüğüyle cihâna ün salmış, ikinci halife Hz. Ömer'in, sabah namazını kıldırırken, İranlı bir Mecüsî köle olan Ebü Lü'lü' tarafından hançerlenerek şehid edildiği günü (9 Rebîu'l-evvel) Şîa, bayram kabul etmiştir; katile «Baba Şucâuddîn» unvanı vererek bayramlarına da o adı takmışlardır 26 Hicrî dördüncü asır ulemâsından Ebu'l-Hüseyn el-Malatî (v. 377/987) İmatniyye guruplarından birini anlatırken şöyle der: «Bunlar Kum halkıdır; görüşleri İsmâîliyyenin görüşüne benzer, şu kadar var ki bunlar cebir ve teşbihi benimserler. Öğle ile ikindiyi zeval vaktinin başında, akşamla yatsıyı da onlarca yatsı vaktinin sonu olan gece ortasında cem'edip kılarlar. Sabah namazını da kurt kuyruğu (fecr-i kâzib) diye İsimlendirilen ilk fecrin doğuşunda kılarlar. Abdestte çıplak ayaklarının üstünü ve altını su ile meshederler. Geçmiş müslümanlara aşırı derecede dil uzatıp söverler; öyle ki bazdan insan şekline benzer çuval gibi bir şey alır, onu saman veya yünle doldurur, adına Ebu Bekir, Ömer, Osman der, ha bire sopa ile vurup yere serer...» 27.
Bütün samimiyetimle ifade edeyim ki, gönlüm, bu nevi rivayetlerin hepsinin asılsız olmasını ister. Keşke şu satırları yazdığım günlerde aynı Kum beldesinden «Ömerden de zâlim!» sesi yükselmesey-di, hem de en mes'uliyetli zâtın ağzından! 28
4. İmamın vasıfları:
Yukarıda İmamiyyenin görüşlerinden bahsederken İmamın vasıflarına temas etmiştik (bk. s. 209 vd.). Onlara göre 12 imam gaybı bilir, tıpkı peygamberler gibi her türlü günahtan korunmuştur. Hakkıyla müslüman olmak için Allah'a ve Rasûlüne iman ettikten başka bütün «imamlar»a ve her asrın imamına îman etmek gerekir. İmamların «halleriyle ilgili bir hususta ismetlerini inkâr eden bir kimse onları
tanımamaktadır. Onları tanımayan (câhil) kimse ise kâfirdir» 29. Ehl-i sünnete göre imamlara bağlılığı «iman» derecesine çıkarmak, ayrıca onların gaybı bildiklerini ve ma'sûm olduklarını benimsemek, onlara bağlanmanın kurtuluş vesilesi olduğunu söylemek İslâmın ruhuna uymadığı gibi insanın fikir hürriyetine, mes'uliyet duygusuna sahib olmasına ve şahsiyetinin gelişmesine de mâni'dir. 30
5. His ve mantık :
Şiîlik Ehl-i Beyt sevgisi üzerine kurulmuştur. Ehl-i Beyti teşkil eden zevat, Hz. Ali, oğlu Hüseyn, onun torunu Zeyd b. Ali, onun oğlu Yahya, Hz. Hasan'ın zürriyyetinden çeşitli zevat Emevî ve Abbasî devlet ricaline karşı çıkmış, ya öldürülmüş, ya esir edilmiş. Öldükten sonra mezarından çıkarılıp asılanlar, cesedleri yakılanlar, başları diyar diyar dolaştırılıp teşhir edilenler var. Bu facialar Şîa guruplarını derin elemlere boğmuş, onlara ileri derecede bir hassasiyet getirmiştir. Onlar, münferid bir haricînin Hz. Ali'yi öldürmesiyîe fazla alâkalanmadığı halde devlet eliyle kanı akıtılan Hz. Hüsey'in şe-hâdetini teşeyyu' cereyanının temeli haline getirmiştir. Onlarda din uğrunda ıztırap çekme Önemli ve hakim bir unsur olmuştur. Tarihî ve siyasî bir rol oynamayan ve kendi ecelleriyle ölen imamların bile devlet ricalinin emriyle zehirlenerek şehid edildiğine inanırlar 31. «Kum âlimleri arasında misli görülmemiş» koca İbn Bâbeveyh (v. 381/991) bile şöyle diyor: «Kim imamların bir kısmının veya birinin hakikaten öldürülmeyip yerine başkasının öldürüldüğünü iddia ederse, her hususta bizim dinimizden değildir ve biz ondan uzaklaşırız» 32
Şîa-i İmamiyyenin bu hissiliği, belirtmek lâzım gelir ki, onları, bir taraftan, imamlarına insanüstü bir gözle bakmaya, diğer yönden de muhaliflerine karşı çok haşin davranmaya sevketmiştlr. Onlar için, dün olduğu gibi bugün de, soğukkanlılıkla düşünüp hareket etmek kolay olmamaktadır. Onlara ait şu ifade bu hissiliğin neticesi olsa gerektir: «Memleket küfür memleketidir, öyle ki bir okçu, müslüman topluluklardan birinin içine bir ok ftrlatsa isabet edecek bir müslüman bulamaz» 33
Abbasîlefin ilk devrinde fırsat bulan şîıier, Emevî halifelerinden Hişam b. Abdülmelik'in (v. 125/743) kabrini açıp henüz çürümemiş bulunan cesedini çıkarmışlar, 80 sopa vurduktan sonra yakmışlardır. Bütün beldelerde Emevî devlet ricaline ait ofmak üzere bulunabilen kemiklere aynı muamele yapılmıştır 34
İsnâaşeriyye âlimleri, İsnâaşeriyyeden olmayan Şia guruplarının ebedî kurtuluşu (necat) hakkında ihtilâf etmişlerdir. Bazılarına göre bunlar ebedî olarak cehennemde kalırlar. Bir kısmına göre ise cehennemde bir müddet yandıktan sonra çıkarlar, fakat cennete gir-meyip A'raf'ta kalırlar. Bazı âlimler de bunların, şefaate mazhar olarak cennete gireceklerine hükmetmişlerdir. Diğer islâltıî fırkalara gelince (ki bunlar dünya müslümanlarmın % 94 ünü teşkil eder), bunlar ebediyyen cehennemde kalır 35
«Ve (İmam Cafer es-Sâdık (a.s.) düşmanlarımızın ve bize karşı haksızlık edenlerin (zâlimler) küfründen şüpheye düşen kimsenin kendisi kâfirdir, demiştir» 3637
Netice :
Tarihler eski devirlerden beri sürüp gelen şîî-sünnî mücadelelerinden bahs eder: cami duvarlarına, dükkân kapılarına, taşlara ve benzeri yerlere, geçmiş İslâm büyüklerine söven sloganların yazılmasına kadar... 38 Bu, hiç arzu edilmeyen bir şeydir. Gönlünde iman taşıyan, İslâm İdealini benimseyen bir insanın, müslümanlar arasında çıkacak içe dönük bir mücadeleyi tasvib etmesine İmkân yoktur. Ehl-i sünnete göre bugünkü İsnâaşeriyye zahiren ve bâtınen müslümandır. İsnâaşeriyye çoğunluğunun akaid meselelerinde Mutezilenin" görüşlerini benimsemesi onlarj İslâm dairesinin dışına çıkarmaz, keza Hz. Ali'nin diğer bütün ashabdan üstün olduğunu söylemeleri de. Ancak özellikle ashâb-ı kiramı ve Şîa dışında kalan büyük islâm çoğunluğunu küfre nisbet etmek tehlikeli, çok tehlikeli bir şeydir, böylesine korkunç bir fikre sahlb olacak şîî müslüman kardeşlerimizin bulunmıyacağını umuyoruz. 39
Dostları ilə paylaş: |