6. Yorumsuz Habercilik Anlayışına Dayalı Liberal Gazetecilik Geleneğinin Altında Yatan Nedenler
Görüldüğü gibi, yazılı basın aşırı duygu yüklü ve uç noktalara kayan şiddet ve sapkınlık dolu olayları, nedensellik bağlarını göz ardı edecek biçimde yansıtırken abartma ve saptırmalara başvurmaktadır. “Böylesi bir tutum, çokça vurgulandığı gibi sadece kasıtlı bir bakıştan kaynaklanmamaktadır; kanımca işin içine bir çeşit mesleki deformasyon girmektedir. Habercilik mesleğinde ilgiye değer olan sıra dışı olaydır. Her şeyin tıpatıp bir önceki gibi gittiği ortamlar rutin ile eşanlamlıdır. Sözü edilmeye değmez, meslek üyelerince” (Uğur 1991: 13-22).
Sözü edilen hikaye ediş ve veriş biçimi, çağımız insanının yaşam üslubuna ve kültürüne denk düşmektedir. Zaten çağımızdaki insanın, yaşamı bir bütünlük içinde anlamlandırabilecek bir bütüncül yaşam olarak değil de, bölük-pörçük (fragmanlara ayrılmış) ve şokla şeklinde algılamak durumunda bırakılmış bir hayat olarak yaşamak durumunda kaldığı söylenebilir. İşte kitle iletişim araçlarının yaymış olduğu rapsodik/mozaik kültür türü, insanın yaşamı kendi gerçekliği içinde ve bir bütün olarak bilişsel düzeyde (ampirik algılama ve yanılsamadan uzak bir düzeyde yaşama eleştiriyel bir gözle bakabilme) algılamasına ve dışardan aldığı data/verileri, kendi yaşam-deneyimleri aracılığıyla özümsemesine engel olan sistemin yaşam üslubuna denk düşmekte ve desteklemektedir. Çağdaş iletişim araçlarının yaydığı bu kültürü oluşturan öğelerin ussal bir sıralamadan yoksun olduklarını ve birbiriyle bağlantısız bir yapı oluşturduklarını söyleyebiliriz” (Uğur 1991: 13-22).
“Bugün için kitle iletişim araçlarıyla ve bu araçlarda üretilen kültürle doğrudan sistem satılmaktadır... Hiç kuşkusuz kitle kültürü çerçevesinde demokratikleştirici ve özgürleştirici öğeler taşıyan yapıtlara da rastlanabilir. Gelgelelim, üretilen yapıtla alımlanan yapıt bambaşka şeyler olmuşlardır. Şu nedenle; aracın bütününde ürettiği ideoloji ve yapıtı sunuş biçimi, yapıtta içerilen düşünceyi kendiliğinden biçimde dönüştürür ya da çarpıtır” (Oktay 1990: 68-75).
Kitle iletişim araçlarının bu şekilde kullanılmasının gerisinde, bu sahanın hem kendi yapısından hem de işlevlerinden dolayı, bir yandan kitlelerin yönlendirilmesinde taşıdığı potansiyellerden diğer yandan da karlılıklarından ötürü (ve bu sahanın getirdiği ekonomik maliyetleri de göz önüne alarak) büyük sermaye/finans çevrelerinin egemen olma savaşları gizlidir. Bu durumda bilgilenme ve iletişim olanakları uluslar arası alanda çalışan tekellerin denetimine girmiştir. “Kaldı ki, çağdaş teknolojik gelişme de ideolojik araçların özellikle kitle iletişim araçlarının kolay ve etkili bir biçimde kullanabilmelerini olanaklı kılmıştır... Kitle iletişim araçlarının böylesine yaygınlaşıp gelişmelerinin nedenlerinden biri de onların ekonomik etkinlikleri ile ilgilidir. Çünkü, kitle iletişimi kısa sürede bir endüstri olmuş, yaygınlaşıp, tekellerin hegemonyası altına girmiştir” (Kazancı 1981: 415-436).
Böylece, uluslar arası yayıncılığın getirdiği teknolojik ve bunun ekonomik maliyetlerini karşılayabilecek güce sahip olan uluslar arası haber ajanslarının, her türlü haber ve bilgiyi kendi merceklerinden geçirerek verdikleri gerçeğini gözden uzak tutmamalıyız. Böyle bir “iletişim”de hatta, “Batı toplumlarındaki insanlar, üçüncü dünya ülkelerinde olup-bitenler hakkında bildikleri şeyleri genellikle Batı’daki gazeteciler aracılığıyla öğrenmektedir ve üstelik bunlar da son derece yetersiz kalmakta hatta çarpıtılmaktadır” (McPhall 1990: 141-164).
Dünya üzerindeki enformasyon aktarımının ileri enformasyon teknolojisine sahip ülkelerden, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere doğru dengesiz ve tek yönlü iletişim şeklinde aktarılarak gerçekleştirildiği ortadadır. Çünkü, “ ‘Beş büyükler’ olarak bilinen AP. UPI, Reuter, AFP ve TASS gibi beş uluslar arası haber ajansı, tüm dünyadaki haberlerin % 90’ının üretmektedir. Dünya çapında önemli gazete ve dergilerin tümü ABD, Fransa ve İngiltere’de yayınlanmaktadır. Televizyon haberlerinin çoğu, ABD’deki UPI ve VIS News ile İngiltere’deki BBC ve ITN (Independent Televısıon News) gibi tüm dünyadaki haber tekelini ellerinde tutan televizyon kuruluşları tarafından üretilmektedir” (McPhall 1990: 141-164).
Aslında bu dengesiz ve tek yönlü iletişimin temeli, uluslararasındaki eşit olmayan ekonomik, siyasi ve kültürel gelişmeden kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede Türk basını’nın haberde dışa bağımlılığını göstermesi bakımından birkaç istatistiki bilgi anlamlı olacaktır sanıyorum; “Dış haberlerin yüzde 83.5’inin kaynağı yabancıdır. Dış haberlerin yüzde 23.5’i AP, AFP, RTR ve TASS’dan oluşan dört büyük haber ajansına aittir. Türk basınının, yayımladığı dış haberlerde, kendi kaynaklarının payı sadece yüzde 16.5’dir. dış haberler içinde tüm gelişmiş ülkelerin payı yüzde 52.4, gelişme yolundaki ülkelerin payı yüzde 17.6. dış haberlerin yüzde 17.2’si sadece ABD ile ilgili gelişmelerden söz etmektedir” (Adil 1991: 136).
Bu yapı içinde, “Hangi yüksek ilkelere ulaşılmak istenirse istensin, okuyucuların, dinleyicilerin ve seyircilerin sayılar ve reklam ekonomisi, bu değerlerin ve onların belirlediği haberlerin biçimlenişinde önemli bir rol oynamaktadır” (Halloran 1983: 62-84).
Böylece bilginin ve haberin kar amacı karşısında ikincil bir konuma düştüğünü özellikle haber başlıklarında görmemiz mümkündür; Başlık haberin tamamlayıcısı olmaktan çıkarak kendi başına özerklik kazanmıştır. Böyle bir uygulama her şeyden önce okumak için fazla zamanı olmayan ve olayın nedenini değil, kendisini merak eden okuru, şöyle bir başlığa baktıktan sonra haberi okumak ihtiyacında olmayan bir boyuta indirgendiği söylenebilir. Böylesi bir sorunsalın çözümü, bu alanda çalışan personelin meslek etiği açısından pek öncelikli görülmemektedir. Bir yandan, “Kitle iletişiminde yer almış olanlar, halkın ne istediğini biliyor ve biz de onu sunuyoruz diyorlar. Kuşku yok ki, çokları haberlerinin, eylemlerle dolu, olaylara yönelik, canlı eğlendirici, hatta sansasyonel ve şiddet yer verici nitelikte olmasını arzu eder. Bu tür bir malzeme, çeşitli kimselerin türlü gereksinimlerin karşılar, fakat, toplumsal bakımdan önemli olan yerine, eylemin, göze çekici gelmenin ve acil olmanın vurgulanması, sadece temel insan gereksinmelerinden kaynaklanmaz. Kitle iletişim araçlarında da, pek çok destek ve güç alır” (Halloran 1983: 62-84).
Diğer yandan, meslek ideolojileri ile ve meslek rutinleri ile kendi toplumsal konumlarını savunan ve işledikleri mitolojileri ile başat/hegemonik kültürle entegre olan yayıncı kesimin, kitlelere dönük iletişiminde “Asil ‘sansürün’ kurum içi ilişkilerde (personelin kariyerde yer edinmek ve yükselmek arzusu ile kısa zamanda meslek ethics’ini benimsemesi gibi) oluştuğu da çeşitli araştırmalarla anlaşılmış bulunmaktadır” (Oskay 1982: 349).
Dostları ilə paylaş: |