Karacaoğlan için sizi ve Yücel beyi de dinledim, dönüp dolaşıp, doğduğu, öldüğü yer çizgisine geldiniz. Evrensel kurguda değişmez bir kuram vardır. Bireysellik, toplumsallık, evrensellik. Her üçüde kendi ölçülerinde anonim olgusuna doğru döner. “Bir ağaç diken adam faydasız yaşamamıştır” öz deyişinde, bu adam kimdir diye sormuyoruz? Düğmeye basınca yanan ışık, ahizeyi kaldırınca aldığımız ses, onları bulanın adından önce, toplumun malıdır. İdeal olan da, yani ideal insanın amaçladığı doğrultu budur.
Dinler de bu felsefeye göre mezar saltanatına karşıdırlar.
İnsanı insan eden zekadır, teni değil. Kalıcı olan evrensel insana katkıdır. Şimdi konuşabiliriz, Karacaoğlan hangi çizgidedir?
Karacaoğlan bireysel midir? Toplumsal mıdır? Evrensel midir?
Mut'taki relief panosu nedeniyle, bir Karaca oğlan tipi araştırdım, hiç olmazsa portre olarak. Eşek sırtında dağ taş gezdim, gezdikçe çıkmazlara düştüm. Görsel yapıdan uzaklaştım. Çünkü, Karacaoğlan duyumsallığa ulaşmış bir tipti. İşte Mut yöresinde, felsefesiyle, düşünce tarzıyla, davranış biçimleriyle birden çok Karacaoğlan'a rasladım, siz ne derseniz deyiniz, Karacaoğlan Mut'ludur. Pınarlara sordum içti dediler, çınarlara sordum geçti dediler.
Bir Cuma günü, namazdan çıkanlar pınar başına birikmişlerdi, biz taşları yontuyorduk, sordular, duvarı ne kazıyorsunuz? Hafif alaylı, Karacaoğlan'ı arıyoruz dedim, kalabalığa döndü, bu adamlar deli mi ne, Karacaoğlan'ı şu çınarlardan neye sormazlar acep dedi, bir diğeri de, onu da yoksunlaştıracaklar zahir dedi. İnancım odur ki, bu adamlar Karacaoğlan'ı tanıyorlar.
Adana'ya bir dönüşümde üç gün geçmiş çağların sanatına baktım, astekler mayaları onların totem anlayışlarını inceledim, sentezimi çağdaş bir anlatımla, halkın da hayal gücünü dağıtmadan, bir başka deyişle onu şartlandırmadan bu röliefi ortaya koyduk. Beğendiklerini de gözledik. Zaten sizler de bilirsiniz doğaçlama, akademizm'den burada fark atıyor. Son sözüm şudur, Atatürk, Edison, Yunus, Karacaoğlan bir portre değillerdir. Edim ve yankıdırlar. Saygılar, sevgiler.
E. Aydın, 25Eylül1992
ZODYAK (MUT) BİR ANMA GÜNÜ
On Mart'ta, Mersin'in Mut kazasında bir ödül töreni vardı.
Yazımın süregenliği içinde sizlerin de hak vereceği, dünyamız dışı bir olayın; ben ona “Zodyak” diyeceğim bir burçta bir araştırmacı gazeteci, Mut (Zodyak) belediyesi ve kaymakamlığıyla; beldeye kırk yıl önce kaysıcılığı ve turfandacılığı başlatan, Nail Türe'ye (ziraat öğretmeni) değişik kuruluşlarca onur belgesi verilmesini düşünmüşler.
Günümüzde bütün dünyada, sen ben kavgasının güncel uğraş olduğu, silah seslerinin özlü bir müzik melodisi gibi dinlendiği toplumumuzda; böylesine övülesi, özverili, insanca, insana doğru düşünceler, davranışlar ancak uzay ötesinde (Mut'ta) yani Zodyak’ta geçebilir.
Sıtkı Soylu, hıçkırıklarla toplantıyı açıyor. Belediye başkanı Selahattin Aslan'ın coşkulu ve açık anlatımıyla, Mut için kaysının turfanda sebzenin geçim düzeyini nerelere ulaştırdığını; Kaymakam ileriye dönük önerileriyle,somut örnekleriyle, daha nelerin yapılabileceğini; Sayın öncü ziraat öğretmeni Nail Türe'nin, kırk yıl önce başlattığı işin anotomisi ve aşamaları anılarıyla bezeyerek acı ve tatlı anlarını gönül kabarıklığı içinde dinledik.
Toplantının bitiminde o kadar Mut'la dolmuştum ki, ayrılışta büyük insan Nail beyi, o Mut'lunun gönlüne sığmayacak kadar büyümüş evliyayı öperek, otobüsüme döndüm. Yol boyu, ağırlığını yitirmiş bir dünyalı gibi Adana'ya geldim.
Ey Mut'lular, zamanların her kesitinde olduğu gibi ne kadar yücesiniz, bizler, o Mut ana'ya hizmette ne kadar eksik ve yoksunuz...
İnsana, insanlığa koşan Zodyak'lılara bin şükran.
E. Aydın
SOYLU DOST
Mut'tan ayrıldıktan sonra bütün yol boyu, senin çok içtenlikle anlattığın ansiklopediyi düşündüm. Aslında ben yükseklikleri hep severim. Böylece tabana değgin olacağını umduğum eylemlere gönül veririm. İsminden de anlaşılacağı üzere Yaver Efendi çok seçkin birisi imiş. Devletin üst düzey danışmanı.
O soydan tanyabildiğim kişiler de hep yaratma gücüne, ileri görüşe yatkın müteşebbis karektere sahip zatlardı. Okullara sığmayacak kadar zeki, şahsına özgü bir derinleşme özelliğiniz vardı. Bir de direnç gösterip üniversiteye uğrayabilseydin, hiç olmazsa Türkiye yönetici sıkıntısından kurtulurdu.
Yıllar önce Karaman'da işletmecileğe başladın, iyide gidiyordu, o sıralarda Yunus'u Karaman'a taşıdın, yerleştirdin, benimsettin, öyle büyük bir olay başlattın ki, hala Yunus Eskişehir'le Karaman arasında gezinir durur.
Mut'a taşındın yaralı bereli, Mut gibi küçücük bir yerde matbaayı kurdun, oturttun, şimdi bir fonksiyonu ve yeri var. Ne sıkıntılarla bu çizgiye matbaayı getirdiğini ben de biraz bilirim. Bugün senin sayende Mut'un gözü kulağı var.
Karacaoğlan'ı Mut'lu etmek için ne emekler verdin, kendini bile ikna ettin, Mut'a yerleştirdin, ev yaptın, bark yaptın, mezar yaptın, sevebileceği her şeyi getirdin, dört dörtlük ön çalışmaları yıllarca bilimsel çizgide ortaya koydun, binlerce sayfa tutar yayınlar oluşturdun, mevsim mevsim araştırmacıları Mut'a gelmeye özendirdin. Evet Karacaoğlan Mut 'ludur ibaresi dibağçeye geçeceği sırada, aradan çekiliverdin, Mersin'e taşınmaya kalktın Karaca oğlan'ı öksüz ettin ettin. Yaptıklarının yüceltisini hiçe sayarak particiliğe soyundun. Particilik hiç bir iş yapamayanların son yükseliş umarları değil midir?
Göz kendini görmez derler, sen de hiç mi hiç kendini göremiyorsun. Şimdi de bir ansiklopedi diye tutturmuşsun, lebideryalarda boğulmaya hazırlanıyorsun. Gardaş sana Mut'lunun gereksinimi var, lütfen yerini bil ve yaptıklarınla derinlemesine meşgul ol. Karacaoğlan'ı iyi yakalamıştın, onun üzerine yoğunlaş, kitaplığını kur, müzesini kur, derneğini kur, folklor ağırlıklı dernek kur, vakıf kur, Karacaoğlan'ı pınar başına getir, sevenler dağlarda aramasınlar pınar başında arasınlar. İnsanlar akla yatkın yalanları severler. Mut bir dergah olsun sen de piri, senede bir kaç gün sevenler gelip uğrasınlar. Yeterki sen isimsiz kahraman olmayı, anonim olmayı kabul et, üst tarafı kolay.!
Sana Sirono'dan bir tirat; Felsefeyi severdi, Fizikten'de anlardı, şairdi, musiki de bir hayli behresi vardı, yaman bir silahşördü, zavallının Sirana Dö Berjeraktı adı, herşey olayım derken, hiç bir şey olamadı.
Bu mektubu niçin yazdığıma gelince; Şunu bilelim ben çok akıllı birisi değilim, yıllarca öğrenci başarısını kendi başarısı gibi üstlenmiş bir hindiyim, seni sevdiğimi söyleyeceğim, içeriği beğenmeyeceksin, düşüne düşüne, bir başkasının yazamayacağı kadar öze inerek yazdığıma göre bunda bir iş var. Beni anlamayı dene. Öper işlerinde başarılar dilerim.
E. Aydın, 15Haziran1993
SAYIN BAŞKAN MERİÇ ALKAN
Mersin Lisleliler derneği bültenini hep alıyorum. Keyifle okuyorum. İçimde bir yücelti duyumsuyorum ayırımına varamadığım..!
Zamanımızda sevmenin bir ticaret aracı olmasından mı nedir, yaşayamıyoruz o eski sevgileri.
Bu düşüncelerle içli dışlı olurken, bakıyorsunuz evrensel insana doğru yekesini kırmış pupa yelken giden bir avuç gönül adamını, hemen yanı başınızda tanıdık, çağırgan gülümsediklerini duyumsuyorsunuz. Şaşırıyor içinizde anlatılmaz karmaşa, seyirlik bir dramaya dönüşüyor.
içten söylenen bir istiklal marşı veya
onuncu yıl marşını, her dinlediğimde dola dola ağlarım ben. Erkekler ağlamaz dense bile.! işte öyle bir şey.!
Hani zaman zaman radyolarda, televizyonlarda izlediğimiz T.E.M.A. vakfı reklamlarına da ağlarım. Hem de o kadar içten inanarak ağlarımki, güçsüzlüğüm nükleer güce dönüşür.
Ben Mersin’in Mut ilçesi doğumluyum. Çok su kaynaklarımız olmasına karşın, Mut’a giriş yeşil değildir, bozkırı andırır.
Geçen onüç şubat sevgililer gününde, Tarsus ’un Berdan barajında, İçel Sanat kulübünden gelen bir gurupla sofradayız, güle oynaya içiyoruz. Senihi Vural Mut’un antik kalıntılarında, o güzel anlatımıyla bizleri soluk tutumu gezdiriyor. Günün bitiminde ben orada konakladım ve sevgililer gününde Mut’a yeşil bir bürüncekiçerikli, orunlara gönderilmek üzere yazı, taslakları hazırladım.
Ardıl günlerde, başlangıç olsun diye 1000 ağaçlık başvuruda bulundum. Sağ olsunlar oluşturdular. Şimdi ikinci bin için sonyazı bekliyorum
Saha önce Mut’tan iki öğrenci okuttum. Şimdi resim öğetmeni oldular. Sizin bülteni, satır aralıklarına kadar okurken içimden bir ses neden olmasın dedi.
Olanaklarımı zorlayıp sizlere de ulaşmağı düşlüyorum. Böylece insanın insanda büyüdüğünü edimlerinizden esinlenerek geç de olsa algıladım.
Dünyamız bir tane. şimdilik gidecek başka bir yerimiz yok.! Çağlar boyu yetişmiş insan onu kemirdi, kemiriyor.! Kendi kendimi sorguluyorum. Acaba önce yedeği olmayan evimizi mi kurataralım, yoksa çoğuldaki insanı mı?
Önce beni okuduğunuz için, sonra bitmeyen ve bitmeyeceğine yürekten inandığım insana dönük çabalarınız için binlerce teşekkürler.
E. Aydın, 21Haziran2000
Dostları ilə paylaş: |