GENEL YAYIN YÖNETMENİ ORHAN ERİÇ
Cumhuriyet gazetesi okurlarından emekli Resim Öğretmeni Ethem Aydın, Adana'dan yazıyorum.
Bu denli idealist, düne, güne, geleceğe ışık tutan tek gazetenin okuru niçin aratmıyor?!!!
Düşüncesi bizleri kara kara düşündürürken, okulu kapanma tehlikesinde kalan öğrenciler gibi umar ararken, siz direksiyondakilerin,burnu kokuya alışmış, yorgun silahşörler gibi duruşunuz; doğrusu bizleri şaşırtıyor.!
Bir avuç okur, Adana Cumhuriyet gazetesi temsilciliği bürosu salonunda, enine boyuna neler yapabilir, neler yapabiliriz diye saatlerce konuşuyor, umar üretiyoruz, okulumuz kapanmasın diye.
Türkiye genelinde, Cumhuriyet okulundan aydınlanmış, özveri sahibi kişiler, sosyal yapının bir takım gereksinimlerini karşılamak için, varsılların maddi gücünü kanalize etmeye çaba veriyorlarken; okulumuzun başındakiler; bize bu hızı veren ve gösterenler, evdeki yangını görmüyorlarsa, denilebilir.
Sizler bana göre, topun arkasında koşuyorsunuz, topu koşturmayı, paslaşmayı düşünmüyorsunuz.
Ellibeşbin okurunuzla siz aslında, büyük bir güçsünüz, okurlarıyla bütünleşmeyen, meşveret yapmayan bir .!!
Eğer bu yazı, üsdüzeyde gündeme gelir, okunur ve birşeyler yapmanın gerekliliğine içten inanılırsa, umar olarak biz görev üstlenmeye hazırız (yüksek düşünmek koşuluyla).
Bayileri sıkıştırın, abone kaydedin demeyin
Adana, 'u kuramamış gözükür ama, okulunu kapanmaktan kurtarmak için; ilk özlü çaba veren, uzun uzun toplantılar yapan övülesi okurlar topluluğudur.
SaygılarSevgiler
Sivrisinek, E. Aydın, 12Aralık1997
LA GAZETTA
La Gazetta yazar çizerlerine günaydın.
Ebencet gelen gidenler gibi hoş geldiniz köhneleşmiş yıpranmış evrenimize.
Geçmişin belleğinin de sorumluluğunu yükleneceğinizin bilincinde olsaydınız (hepimiz için geçerli) seçer miydiniz veya seçer miydik bu meslekleri?
Hemen hemen her meslek dalı; öncekilerin yanılgılarıyla (bize öyle geliyor tabi) kördüğüm olmuş, işlevini ve gerekliliğini yitirmiş viraneyi düzeltmek, insanlık ve canlılar için yararlı hale getirmek umudu yalnız biz delilerin ütopyası ve idealidir.
Bizi büyük yapan da bu ideo’dur
Eskilerin dediği gibi: “Mal sahibi mülk sahibi, nerde bunun ilk sahibi !, mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan”..... Okudunuzsa eyer, bu tümceyi hemen siliyorum.
Gerçekde yaşamın bir anlamı felsefesi de var.
Öyleyse parkura hoş geldiniz.
Önce yıkıntıları temizleyeceğiz, sonra, şu güzel insanların uygarca yaşayabileceği, devineceği alanlar barınaklar üreteceğiz. Bu yüce işin size, siz mimarlara düştüğünün bilincinde ve sorumluluğunda mısınız? Sağlıklar için doktor ne ise, sosyal yerleşim için mimar odur. Daha da fazlasıdır.
Eh, artık oyun belli oldu. Nasıl oynanacağını hocalarınızla tartışınız.
Bütün üniter devletler, Türkiye’de dahil, mimarları büyük yetkilerle donatmışlar. Sizin onayınız olmadan bilhassa kentlerde bir klübe bile kurulamaz.
Öyleyse bu çarpık yerleşimin bir suçlusu olmalı.
Sakın siz olmayasınız.!
Dün Mersin treninde bir arkadaş bana derginizi verdi. Seve seve okudum. Çok da yorulduğunuz belli. Ama yaşamanın da bir bedeli olmalı.
Zorluklarınızın artarak sürmesini dilerim. Pes etmek yok. Sevgiyle yaklaşırsanız, zorlar eğlence olur. Size, bir mimar dosta yazdığım özgeçmişi de yolluyorum. Belki seversiniz.
Selamlar.
E. Aydın, 6Eylül1998
SAYIN İLHAN SELÇUK
Annem çok güzel, endamlı, bukleli, kumral saçlı, gamzeli, gülücüklü, dünya tatlısı bir hanımdı.
Önemli bulduğu bir çağrıya giderken azıcık allık kullanırdı. Kalabalık aile bireylerinin dudak kenarlarında alaycı bir gülücük oluşurdu. Sanırım gittiği yerlerde de aynı bakışların etkisini duyumsardı.
Bizler haklıydık. Annemin boyaya hiç gereksinimi yoktu. Yüzü bunu kabul etmiyordu.
Son zamanlarda Cumhuriyet biraz biraz renk kullanmağa başladı. Ama inanır mısınız sevimsizleşti. Albenisini yitirdi gibi geliyor bana.!
Haberiniz gerçekçi. Yorumlarınız akılcı. Araştırma ve incelemeleriniz sağlam. Karikatürleriniz çağdaş. Günboyu ilgiyle okunan, güçlü beyinlerin binbir emekle ürettiği bir tek gazetedir.
Yine bana göre, renk, bu yayına bir katkıda bulunmuyor.
Saygılar sevgiler
E. Aydın, 12Ekim2001
RESSAM AHMET AKATA'NIN ARDINDAN...
Yaşam özde anlamsız, ama körü körüne inanmışlığın , süregen gerçekliğinin karanlık yüzüdür.
Düşünce;Felsefenin de katkısıyla, bu doğal gerçeğin değişmezine umar arar durur.!!..
İyi bir insaniyi bir sanatçı artık aramızda yok.!
Yunus'un gerçeğimal sahibi, mülk sahibi, nerde bunun ilk sahibi,mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan...!
25Ekim2002 E. Aydın
CUMHURİYETİN SÖNMEZ IŞIĞI DOST
(Editörün Notu: Bu mektup vefatından 3 hafta önce Sn Kudret Sönmez’e yazılmıştır)
İsimsiz kahramanlar hep ilgimi çekmiştir.
Sizler Adana'mızın gören gözü, duyan kulağı, konuşan dilisiniz. İşiniz çok çok zordur. Bu yüzden beklentilerimiz de sonsuz olacaktır.
Genç kuşağın bir mantığı vardır: baktınız bir yerde çok işe var hiç birisini yapmayın.!!! Siz bu özellikte değilsiniz. Bu özellik ve güzelliğinize sığınarak şimdilik bir kaç konuya değineceğim:
Cumhuriyet bayramında işyerleri ve evlerde çok az bayrak asılmıştı.
Başta bankalar olmak üzere, marketler, yani para hareketinin çok olduğu yerlerde, para üzerlerini verirken yıpranmış paraları halka veriyorlar. Yırtık olanlar, eksik olanlar, Atatürk portrelerinde saygısızca oynanmış olanlar....
Eğer bir yerde bir eksiklik varsa, düzeltilmesini birilerinden bekliyorsak, o birileri biz olmamız düşüncesinden yola çıkrak bu yazıyı ele alıyorum
Eğer ilgili orunlara sizin dilinizle bir alo bile, başlatmak için yeterli olacağı umusuyla yazıyorum.
Televizyonda bir yurttaşın yaşam öyküsünü anlatmasından daha yararlı olacağını düşünüyor, ilginizi bekliyorum. Öperim kutlarım.
Cumhuriyet bayramınızı kutlarım
E. Aydın, 30Ekim2002
ŞEHİRCİLİK ÜZERİNE
TÜRKİYEMİZDE BİSİKLET YOLLARI
Bisiklet şehir içi ulaşımda büyük bir gereksinimdir.
Petrol kullanmaz, doğayı kirletmez, sağlık için ideal bir spordur. Her bütçeye uygundur. Kazası yok gibidir.
Gün geçtikçe şehiriçi yollar, sırat köprüsü gibi trafik canavarlarının insafına terk edilmiş. Sade vatandaşlar, çocuklar, sakatlar, yaşlılar bu curcunada telaşla koşuşturmakta. Ara sokaklar iki taraflı araçlarla tutulmuş, sokaklarımız apartumanların çöplüğü, yaşadığımız ülkenin insanları, sanki dışlamış gibi sokağa çıkmaktan bezmiş. Yetki sahiplerinden umar bekliyor.
Geçenlerde Adana'da sayın valiliğimizin katkılarıyla, Dr.Yusuf Erkişi'nin göz nuru ve emeğiyle, kuşe kağıda basılmış büyükçe bir kitap gördüm. Gurur duydum, sevinç gözyaşları döktüm.
Bu yapıtın fotoğraflarını sabah yürüyüşlerinde bisikletle ulaşabildiğim kadarını gördüm. Keşke; Aytaç Durak'ın başlattığı bu yollar tamam olsada, bütün Adana’lılar gelip görseler. İsimsiz kahramanlarımıza, eleştiriler yanında övgülerinide sunabilseler.
Dr.Yusuf Erkişi'nin yapıtının adını ben koyuyorum: "Aytaç Durak'ın yarattığı Adana"
E. Aydın, 8Aralık2001
BAŞLIKSIZ
Çok eski günlerde yolum İçel'in bir köyüne düşmüştü. Hindi yetiştiriyorlardı. İlgimi çekti, bir kaç hindi sürüsünü güden çocuklar vardı. Bu kadar hindiyi nasıl yetiştiriyorsunuz diye sorduğumda anlattılar.
Arazimiz dar ve sulak, her evin birkaç hindisi var. Hindiler yumurtlayacağı yeri bilmez, rastgeldiği yere yumurtlar. Çocuklar ve kadınlar bu yumurtaları toplar, muhtara teslim eder. Sayı yirmibeş olunca, ortalıkta öbül öbül gezen bir hindi yakalanır. Bir tas pekmez, acı biberle iyice karıştırılıp hindinin ağzına zorla boşaltılır. Daha önce hazırlanan bir folluktaki yirmibeş yumurtanın üzerine, içtiğinden sersemlemiş hindiyi korlar. Hayvancağız kendine gelince kendini gurk sanır, yirmibeş gün yatar, cülükler çıkınca muhtarda toplanan yeni yumurtalar için, hindiye yine pekmez, biber içirilip yatırılır. (Bu işlem bir hindi için, dört kere tekrar edilebilir. Sonra hırası çıkmış bu hindi, kesime kadar besiye alınır). Yeni bir anaç devreye sokulur. Her kuluçka sonu çıkan cülükler, bir önceki sürüye katılır. Yeni bir çobanın, gözeticinin eşliğinde büyütülür. Satış mevsimine kadar büyük bir üretim böylece sağlanırmış.
Şehrimizin çabuk büyümesine, başkanların farkına varamadan hizmet üretme sorunlarının arttığına bir gönderme.
Bisiklet severlere bir müjde, bu bir utopya değil.
E. Aydın
BUGÜN KONUMUZ ÇÖPLÜK
Şehirler büyüdükçe, insanlar çoğaldıkça, tüketim ve artıklar, toplumların bir baş derdi haline geldi.
Haklı olarak belediyeler zorlanıyor, yere gömseniz olmuyor, açıkta bırakılsa sinek ve böceklerden başımız dertte. Çareyi yakmakta bulduk. Şehrin dışındaki çöp yığınları zaman zaman ateşleniyor. Kurttepe Adana'dan yüksek, koku ve yağ ağırlıklı duman bulutları, Seyhan vadisinden sabah esintisiyle şehre doğru yoğunluğunu artırarak geliyor, açık pencerelerimizden sabah yeliyle birlikte yatak odalarımıza doluyor. Sağlıksız, boğucu bir kokuyla uyanıyoruz. Erkenden sabah yürüyüşüne, bir soluk temiz hava aramaya çıkanlar bu acıklı durumun deneyimli tanığıdırlar. Yürüyüşlerde azda olsa, maske takanlar bile var.
Düşünüyorum da, eğer savaş içinde olsak, çöplüklere biraz ipelit gazı karıştırılsa, sabaha Adana mezarlığa döner.
Adana'mızda güzel şeyler de yapılıyor. İnsana, medeniyete dönük; ırmak boyu, pırıl pırıl yürüme yolları, çevresi yasemin mor salkımlarla donanmış ama soluduğumuz hava, içtiğimiz su bizi yavaş yavaş zehirlerken bunları konuşmak da vicdan borcudur. Çernobili uzakta aramaya gerek yok.
E. Aydın
HER YOL ÇALIŞMASINDA BİRAZ DAHA
ÇUKURA GÖMÜLÜYORUZ
Valilik eliyle Haktaala
Hazretlerine
TARİH/FIH/19,v.s
(Eski bir zaman diliminde, ev yaptıran bir fakir vatandaşın "yüz" liraya çok gereksinimi olmuş, çaresiz kalmış, düşünürken aklına böyle başlıkla bir dilekçe yazmak gelmiş. Sonuç da, ilginç ve olumlu yanıt almış.)
...
Hükümetimiz istifa etmiş, ilgili bakanlar aylak ve sorumsuz geziyor. Sorunumuz güncel, iş yerlerimizi su bastı basacak, çare ararken, bu öykü aklıma geldi. Olur ya sayın valimizin eline geçer, belki yaramıza merhem olur.!!
Adana’mızda son günlerde yol yapım çalışmaları hızla sürüyor. Sokak sakinleri mutlu olacakken, huzursuz oluyoruz.
Bahar geçti, yaz geçti yollara el sürülmedi. Kıştayız.
Adana'mız deniz seviyesinden çok yüksek değil, şehrin yol kod'u düşük; Belediyemiz ise yolları her sene yükseltiyor.
Şehir planına göre ruhsat verilmiş nice evlerimizin balkonları, çoktan yoldan aşağıda kaldı. Sular bahçelere doluyor.
Adana yağmuru bol bir şehir, sağnak yağışları oluyor. Şimdiyse kurtuluş mahallesinde, işyerleri yoldan aşağıda; hara kara düşünüyor, huzursuz yatıp huzursuz kalkıyoruz.
Dünya şehirciliğinde, yaşlılar, sakatlar için engebesiz kaldırım düşünülürken; görebildiğim kadarıyla Çakmak caddesi, Gürsel caddesi özel yüksekliklerle donanıyor.
Dünya şehirleşmesinde, “şehir yol kodu” diye bir terim vardır. Değişmez, değiştirilemez.
Paris, yüz seneden beri, Venedik asırlardan beri buna uyarken, bütün uygarlıklar konuya uyma çabası verirken, Türk insanı neye hep (ben yaptım oldu) oyununa getirilir.!
Ülke bu denli sahipsiz mi?
Uzmanlar kurulu, yetke sahipleri, neden hep sessiz kalırlar?
Bu vatan bizim, zarar gören insanlar biziz, biz bir aileyiz.
Olanları gördükçe, merasimlerde atılan nutukları dinledikçe uzaylı gibi kalıyoruz.!
Biliyorum “adalete baş vur” diyeceksiniz. Mahkemeyi kazanacağım da kesin. Ama yıllar geçecek, atı olan çoktan Üsküdar’ı geçecek.!
Anılarım, 1927'lere, 1950'lere götürüyor beni: Ülkeyi canı gibi sevenlerin zamanına, kasabaları arasına köprü yapımını geciktiren kaymakamları, anında görevden alan valiler, adım adım gelişmeleri gören, gözeten valileri anımsıyorum. Sorumluluk duygusunu halk için, halka ve üst yetkelere rağmen kullanarak, büyüyen isimsiz kahramanları anımsıyorum.
Yoksa, her tarafı harabeye dönmüş, Anadolu 75 yılda bu denli mamur, çağdaş olabilir miydi?.!!
Şimdilerde de zor günler yaşanıyor diyeceksiniz
Ama bugün Türkiye çok güçlüdür, başarma şansı yüksek, çaresiz değiliz.
Yazımı, yazgımızı okuyan herkese sevgi ve saygılar.
E. Aydın
Valilik eliyle Haktaalaya sade
vatandaşın yazdığı mektubu okudunuz.
Şimdi de Haktaaladan gelen yanıtı
okuyalım:
Yıllar süren çarpık kentleşme ve usulsüz yapılanmaya, bir uyarı olarak, Adana'yı salladık, 400 küsür kez sallandınız, hala da sallanıyorsunuz.
Görüldüki, herkes bildiğini yapmayı sürdürüyor
O zaman içimizden birinin; olacakları örneklemesi, sizlere lisanı münasiple, uygulamalı olarak anlatması için Aytaç Durağı atadık...
...
Nasrettin hoca'nın lahana tarlasına, bir aralıktan dana girmiş, lahanaları hem çiğniyor hem de göbekleri dişliyormuş. Hoca oğluna ünlemiş, “Oğlum şu danayı kovala” derken, bir başka aralıktan bir ulema da, elinde çuvalla bahçeye girmiş, lahanaları sökmeye başlamış. Hoca yeniden ünlemiş “oğlum önce şu adamı kovala” demiş...
...
Doğal afet olan zelzele Adana'mızı iyi vurdu, neredeyse yerle bir oluyorduk. Acımızı dindirip, yaralarımızı sarmaya çabalarken, Aytaç Durak'ın, “zamansız seçim yatırımları”, sokaklarımıza buldozerlerle girdi. Sağnak yağmurlar daha etkili olsun der gibi; Zaten akıntısı az olan sokaklarımızı, 50 santime kadar yükseltme çabasını sürdürüyor. Türkü ne demiş, “Adana'nın yolları taştan”...
Adana'lı hangi derdine yansın? Evinin duvarındaki zelzele çatlaklarına mı? yoksa bir süre sonra sağnak yağmurlarla birinci katları basacak sellere mi?
Ey tanrım, doğal afetlere aklımız yatıyor da; seçilmişlerin intikamını hazmedemiyoruz. Adana'da Nuh Tufanı yakın...
Göz göre göre sel afatı geliyor. Yollarımız yükseltiliyor, bizler çukura gömülüyoruz.
Belediye bizlere ev yapma ruhsatı verirken, yaptığı anlaşmayı hiçe sayıyor. Yıllardan beri, yol onarımında şehir akıtı kodunu bozuyor. Yollar yükseliyor, binalar çukurda kalıyor...
Yazıyı lütfedip okuyanlar, davaya sahip çıkınız, konuşunuz, konuşturunuz ki, çağdaş ülkelerde asırlar önce uygulamaya konulan yol kod'u değişmezliği Türkiyemizde uygulama olanağına kavuşsun
E. Aydın, 22Aralık1998
SAYIN VALİMİZ OĞUZ KAAN KÖKSAL
Yazdıklarıma bir yanıt vereceğiniz umudumu yitirmek istemiyorum.
19 sokaktan bir geçiniz. Olanları yerinde görmek bir kahve içimi boyu bizi onurlandırmak.....(*)
E. Aydın, 3AralıkI998
CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ
Dostları ilə paylaş: |