ÇEVİrmeniN ÖNSÖZÜ


MEKTUP 83 Tarih: 2 Rebiül-evvel 1330



Yüklə 0,99 Mb.
səhifə27/34
tarix28.07.2018
ölçüsü0,99 Mb.
#60709
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   34

MEKTUP 83 Tarih: 2 Rebiül-evvel 1330


“Bu nas’sın sübûtü ile Sahabelerin doğruluğu’nu bağdaştırmanın imkânı var mı?.”

Aklı başında herkes, Sahâbeleri Peygambere (s.a.a) muhalefet etmekten tenzih eder. Ve onun emir ve nehiyleriyle taabbüt etmekten başka bir şey yapacaklarını câiz görmez. İmamın üzerine konan bu nass’ı duyupta onu üç kere terketmeleri mümkün değil. Duydukları halde onu terketmeleri, onalrın doğru davranmış olduklarını kabul etmek mümkün mü? Bunların ikisini birbiriyle bağdaştırabileceğinizi tahmin etmiyorum. Vesselam.


MEKTUP 84 Tarih: 5 Rebiül-evvel 1330


1 - Nas’sın sübûtu ile onların doğru davrandıklarına dair inanışları bağdaştırmak.

2 - İmamın, hakkından vazgeçmeye razı olmasının yönü.

1 - Sahâbelerin çoğunun, davranış ve inançlarından anladığımıza göre nass’larla, sadece o nass’lar din ve âhiretle ilgili ise taabbüt ederlerdi. Örneğin Peygamberin (s.a.a); yalnız Ramazan ayında oruç tutulacağına, günlük namaz rikâtların kaç ve nasıl yerine getirileceğine, Kâbe’nin etrafında nasıl tevaf edileceğine ve buna benzer koyduğu nass’lar gibi... Fakat siyaset, imâret ve devlet işleriyle alakalı olan meselelerle taabbüt etmeye ve Peygamber’in izinden gitmeye kendilerini zorunlu görmüyorlardı.

Böylece kendi fikirlerini ve görüşlerini yürütmek için bir meydan bulmuş ve bu yolda ictihada koyulmuşlardır.

Bu yolda, şahıslarına bir yükseklik, saltanatlarına bir menfaat söz konusu olduğu zaman, Peygambere muhalifte olsa yapmaktan geri kalmazlardı. Kim bilir belki böylece Peygamberin rızasını kazanacaklarını zanderlerdi. Nitekim Arapların Hz. Ali’ye itâat etmiyeceğine kanâat getirmişlerdi. Zira Hz. Ali onların çoğunun hak yolunda atalarını öldürmüştü. Allahın kelimesini yüceltmek için onlardan çok kan akıtmıştı. Onun için ona konan nassa ancak zor ve kuvvetle itâat edeceklerdi. Çünkü Araplar âdet olarak kan dâvasında her zaman aşiret’in büyüğünü sorumlu tutarlar. Peygamberden sonra da, onun aşireti olan Hâşimlerin en büyüğü ve ileri geleni elbetteki Hz. Ali idi. Onun için Arapların ona ve onun zürriyetine büyük kini vardı. Her firsatta onlardna intikam almayı akıllarından çıkarmamışlar.

Ayrıca Araplar, bilhassa Kureyş Hz. Ali’yi Allahın düşmanlarına, ve haksızlara karşı çok sert olduğundan dolayı hoşlanmazlar, hatta bu huyundan dolayı ondan nefret ederlerdi. Onun her zaman iyiliği ermrdiğ kötülükten uzak durmayı tavsiye etmesinden korkarlardı. Ve halk arasında her dâvada, adalet ve eşitlikten şaşamamasından çekinirlerdi. Zira hiç kimse ondan ne hatır için bir iş yaptırmak, ne onunla herhangi bir menfaat için pazarlık yapabileceğini bekleye-bilirdi. Onun yanında bir şahıs ne kadar kuvvetli olursa olsun, herkesin hakkını ondan almadığı müddetçe zayıf ve zelildir. Yine bir şahıs zayıf ve zelil de olsa, ona hakkını temin edemediği müddetçe aiz ve kuvvetli olursa olsun, herkesin hakkını ondan almadığı müddetçe zayıf ve zelildir. Yine bir şahıs zayıf ve zelil de olsa, ona hakkını temin edemediği müddetçe aziz ve kuvvetlidir... Araplar onn gibisine hiç itâat etmek isterler mi? O Araplar ki bir kısmı “Küfür ve nifakta herkesten fazla şiddetlidirler. Ve onlar Allahın, Resül’üne indirdiği hükümlerin sınırını bilmemeye daha lyıktırlar.” “Ve Medine halkından bir takım münâfıklar vardır ki, onlar nifak yapmaya alışmışlardır. Sen onalrı bilmezsin, onları biz biliriz.” (Kur’an-ı Keirm’in böyle tarif ettiği Araplar...)

Aynı zamanda Kureyş ve bütün Araplar Hz. Ali’yi Cenab-ı Allah’ın kendisine bahşettiği faziletlerden dolayı kıskanırlardı. Zira o, ilim ve amel’de, Allah’ın ve Resûl’ünün ve sağ duyulu akıl sahiplerinin yanında, öyle bir mertebeye varmış tı ki, bütün akranlarını geride bırakmıştı. Sâbıkları ve hüsisiyetleriyle öyle bir derceye yükselmişti ki ona erişmek imkânsız olmuştur. Bunun için münâfıkların yüreklerinde ona karşı haset akrepleri yürümeye başlamış ve böylece onun ahdini nakzetmeye bütün münafıklar “Fâsık”ı, Nâkis”i, “Kâsıt”ı ve “Mârik”iyle birleşmişler ve o nas’sı sırtlarının arkasına atıp unutulmaya terketmişlerdir. Şairin dediği gibi:

“Ve olan olmuştur, söylemek istemediğim şekilde... Sen ancak iyimser ol ve gerisini sorma.”

Keza Kureyş ve bütün araplar hilafetin kabileleri arasında el değiştimesine göze dikmiş ve her biri bir gün gelir ona kavuşur diye ümitlenmişti. Bu nedenle onların ahdi nakzedip onu unutturma yoluna gidip bir daha hiç sözünü etmeme gayreti, anlaşmalarında büyük bir âmil yaratmıştır. Onun için nasstan vazgeçip seçim yoluna gitmeyi kendi menfaatlari açısından daha uygun görmüşlerdir. Öyle ya, nas’sı geçerlisayıp halifeti Hz. Aliye verselerdi, hep onun Sülâlesinde kalacak ve onun torunları dışında hiç kimse ona nail olmayacaktı. Araplar, hilafet’in bir hâneye mahsus ve orada mahsur kalmasına sabredemezlerdi. Bilhassa her kabileden bir takım aç gözler ona yönelip tamah etikten sonra... ne demiş sâir? “O kadar zayıfladı ki, zayıflığından böbrekleri bile görünmeye başladı... Ve hatta onun üzerinde bütün müflisler dahi pazarlık yapmaya başladı”.

Keza Kureyş ve Arapların, İslamiyetin başlangıcında tarihlerini inceleyenler çok iyi bilir ki, Hâşimoğullarından olan Peygamber (s.a.a) ancak kırılıp müdâfaa edecek gücü kalmadıktan sonra boyun eğmişlerdir. Bunlar Nübüvvetle hilâfetin Hâşimoğullarında birleşmesine nasıl razı olurlardı?.. Ömer bin Hattâb, halife olduktan sonra bir gün bin Abbas’a ne demişti?: “Kureyş, Nübüvvetle Hilâfetin sizde birleşmesini istemedi, onlara eziyet etmenizden korkutlar”(1)

2 - Selef-i Sâlih, o günkü durumu göz önünde tutarak onları Nas’sa uymaya zorlamak istemmeiş. Zira ihtilafın büyümesinden ve âkıbetin kötülüğünden korkmuşlardır. Zaten Peygamber (s.a.a) vefat eder etmez. nifak başgöstermiş, kâfirler isyankârlaşmış, Müslümanları ise bir korku sarmıştı Kış gecesinde nereye gideceğini şaşırıp saldırgan kurtların arasına düşen koyun sürüsüne dönmüşlerdi. 82. mektupta izah ettiğimiz gibi, bazı kabileler dönmüş, bazıları da dönmeye hazırlanıyor. Böyle bir ortamda Hz. Ali kalkıpta halkı idare etme arzusu göstermeye çekindi. Zira durum vasfettiğimiz şekilde iken Müslümanların ileri gelenleri birbirine düşere netice çok vahim ve önüne geçilmez bir hale gelirdi. Zaten Ansâr, Muhâcirlere muhalif olmuş ve onlardan ayrılıp: “Sizden bir Emir, bizden bir Emir,” ve buna benzer laflar söylemeye başlamışlardır... Bunları görünce Dini düşünerek Hilâfet isteminden vazgeçmiştir. Çünkü biliyordu. ki, bu vaziyette onu istmeke, ummeti ve dini büyük tehlikelere maruz bırakmak demekti. İslamın selâmetini ve umumi menfaatini yeğ tutarak müecceli muaccele tercih etmiştir.

Ne var ki onu evinden kerhen çıkarıncaya dek biat etmemiş çekilip evinde oturmaya koyulmuştu. Böyle yapması da tabiiydi. Çünkü hakkını araması ve kendisinden şaşanları mutlaka protesto etmesi lazımdı. Bunu yapmayıp gidip hemen biat etseydi, onun için ne bir hüccet gerçekleşir, ne de bir kanıt belirgin olurdu. Fkat, bu hareketiyle, hem dini koruyor hem de hilâfetteki hakkını muhafaza ediyordu. Bu da mahakkak ki onun engin görüşüne, ağır başlılığına, çok sabırlı oluşuna ve âmme menfaatini tercih ettiğine delâlettir. Ve bu kadar yüce ve kadirli bir makamdan vazgeçip böyle davranan bir insan, Allah’ın yanında en üstün dînî derceye ermesi doğaldır. Zaten onun da bu davranıştaki gâyesi, Allah yaklaştıran iki durumdan daha kârlı olanını seçemek değil miydi?

Üç halife ve taraftarları ise, Hz. Ali’nin Halifelik konusunda üzerine konan nas’sı, bahsini ettiğimiz nedenlerden dolayı kendilerince tevil ettiler. Bunu yadırgamanızı gerektirecek herhangi bir husus yoktur. Zira daha önce Peygamberin bütün nas’larını kendilerinin tevil ve ictihât doğrultusunda kullanmakta bir sakınca görmediklerine dikkatinizi çekmiştik.

Herhalde bunları din ile ilgili naslar gibi önemli olmadığını kabul ettikleri için, tasarrufunda Pyegabmer (s.a.a) muhalif düşmelerinde sakınca görmemişlerdir. Bilhassa ortalık yatışıp karşılarında rakip kalmadıktan sonra bu nas’ların bahsini edenlere şiddet kullanılacağın ilah ettiler. Daha sonra idareyi tamamen ele alıp devlet nizamını korumakta, İslam dinini neşeretmekte ülkeler fethedip servet ve kuvvet elde etmekle muvaffak olunca, şeref ve kadileri yükselip itimat veitibar kazandılar. Böyle olunca halkta nas’sı unutma konusunda ister istemez onların izizni takip etmekte gecikmemiştir.

Arkalarından gelen “Ümeyye oğullarının ise, durumlarını korumak için Ehl-i Beyt’i kesip biçmekten başka bir dertleri yoktu. Bütün bunlara rağmen sarih nas’lar ve sahih sünenlerden (Allah şükürler olsun) kâfi derecede elimize geçmiştir. Vesselam.

DİPNOT


1 - Bu hadisi İbn Ebi-l-Hadid “Nehc”in şerhinde tafsilatlı bir şekilde nakletmiştir (C.3; S.107).. Ayrıca İbn’ül-Esir “Kamil”inde (C.3; S.24) iyrat etmiştir.

Yüklə 0,99 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin