Ch’ing Çini’nin Zungarya ve



Yüklə 4,65 Mb.
səhifə34/42
tarix08.01.2019
ölçüsü4,65 Mb.
#93293
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   42

Bilindiği gibi I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan, Almanya’nın yanında aynı safta yer aldılar. Bu dönemde Bulgaristan Türklerinin doğrudan bir baskıya maruz kalmadıkları söylenebilir.

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda İtilaf Devletlerinin Bulgaristan Krallığı ile imzaladıkları Neuilly Antlaşması (27 Kasım 1919) bu ülkede bulunan bütün azınlıkların, dolayısıyla bu ülkedeki en büyük azınlık olan Türklerin medeni, siyasi, dini ve kültürel haklarını garanti etmektedir. Bu hakların Milletler Cemiyeti’nin güvencesinde uluslararası nitelikte taahhütler olduğu belirtilmiştir. Türkler lehine hükümleri itibariyle Neuilly Antlaşması, Berlin Antlaşması’ndan daha ileridir. I. Dünya Savaşı’nın sonunda Alexander Stamboliski’nin başkanı olduğu

Çiftçi Partisi, Bulgaristan’da hükümet oldu. 1920’li yıllardaki Çiftçi Partisi hükümetleri döneminde Bulgaristan Türkleri altın dönemlerini yaşadılar. 18 Ekim 1925 tarihinde imzalanan Türk-Bulgar Dostluk Antlaşması, Neuilly ve Lozan Antlaşmalarını teyid ediyor, Türk azınlığın okullarını, dini ve hayır kurumlarını yaşatabileceğini, Türk çocuklarının ilkokullarda Türkçe eğitim-öğretim alabileceklerini, Bulgar hükümetinin Türk azınlığın hak ve hürriyetlerine bir kısıtlama getiremeyeceğini garanti ediyordu.36 Bu dönemde verilen hakların önemli bir kısmı, Çiftçi Partisi’nden sonra hükümet olan ve II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar hükümette kalan faşist partiler döneminde geri alındı. Bulgaristan Türklerinin Türkiye’ye göçleri durmadı.37

II. Dünya Savaşı’nın sonunda Bulgaristan’da komünistler yönetime geldiler ve yeni bir dönem başladı. Bir kısım Türkler, önceki faşist yönetimler zamanında gasp edilen haklarını alabileceklerini düşünerek yeni yönetimi desteklediler. Kongreler yaparak sıkıntılarını belirlediler ve isteklerini yeni yönetime ilettiler. Bu yeni dönemde söz konusu istekler karşılanmadığı gibi kalan vakıf malları ve okullar da devletleştırildi. Sadece yeni rejimi övecek Türkçe yayınlara izin verildi.

Ağırlaşan şartları dolayısıyla 1950 yılında 52.185, 1951 yılında 102.208 Bulgaristan Türkü Türkiye’ye göç etti. 1960’lı yıllarda Bulgaristan Türklerinin okulları Bulgar okulları ile birleştirildi. 1960’lı yılların sonuna doğru Türkçe eğitim kalmadı, Türkçe yayın yok derecesine getirildi. Önce Pomaklar, sonra Çingeneler daha sonra Türklerin Bulgarlaştırılmasına girişildi.38

Bulgar yönetimler, rejim ne olursa olsun ülkelerindeki Bulgar olmayanları belli bir sayının ve oranın altında tutmaya özen göstermişlerdir. Tablo 2’de Bulgaristan’ın bazı bölgelerinde, 1979, 1981 ve 1984 yıllarındaki nüfus artış oranları gösterilmektedir. Tablo, Bulgaristan resmi istatistiklerine dayanılarak hazırlanmıştır. Tabloda yer alan Loveç, Mihailovgrad ve Vidin bölgeleri Bulgarların yaşadığı yerlerdir. Tablodan da görülebileceği gibi ele aldığımız dönemde Bulgaristan’da Bulgarlarla meskun bu bölgelerde nüfus artışı yoktur, bilakis gittikçe yükselen bir oranda nüfus eksilmesi gözlenmektedir. Tablomuzun son kısmındaki bölgeler ise Bulgar olmayanların nüfusun büyük çoğunluğunu teşkil ettiği yerlerdir. Bunlardan Bulgaristan’ın batısında yer alan Blagovrad’da Makedonlar, Smolen’de Pomaklar ve Kırcali’de Türkler yaşamaktadırlar. Görüldüğü gibi bu bölgelerde Bulgarlarla karşılaştırılamayacak ölçüde bir nüfus artışı gözlenmektedir. Bulgar nüfusundaki bu azalma ve Bulgar olmayanların, bilhassa Müslüman Pomakların ve Türklerin nüfuslarındaki artış Bulgar yönetimlerini korkutmuş, uzun vadede Bulgaristan’da Bulgar olmayanların çoğunluğu teşkil edecekleri endişesine sevk etmiştir.

Bulgaristan’da Bulgar olmayanların ilerideki bir tarihte tekrar çoğunluğu teşkil edecekleri korkusuyla komünist Bulgar yönetimi Türkleri Bulgarlaştırmak yolunu seçmiştir. 1970’li yıllarda Pomaklar, daha sonra Çingeneler üzerinde denenmiş olan Bulgarlaştırma, 1980’li yılların ortalarında Güney ve Kuzey Bulga

ristan’da yaşayan Türklere tatbik edilmiştir. Bu çerçevede Türkçe isimler yerine Bulgarca isimler verilmiş; Türkçe, Türk kıyafetleri, sünnet başta olmak üzere dini ve milli gelenekler yasaklanmış, insanlık dışı bu uygulamalara itiraz edenler hapsedilmiş hatta öldürülmüşlerdir. Türkiye’den ve dünyadan gittikçe yükselen tepkiler39 karşısında Bulgaristan yönetimi Türklerin Türkiye’ye göç etmelerine izin vermek zorunda kalmıştır. 1989 yazında 300.000’in üzerindeki Bulgaristan Türkü, malını, mülkünü, o zamana kadar kazanmış olduğu sosyal haklarını ve birikimlerini Bulgaristan’da bırakarak Türkiye’ye göç etmiştir. Hiç bir anlaşma yapılmadan gelenlerin arkasının kesilmemesi üzerine Türkiye sınır kapılarını kapatmak zorunda kalmıştır.40 Birkaç ay içerisinde bu kadar büyük sayıda insanın Bulgaristan’ı terk etmek üzere yola çıkması Bulgaristan’da hayatı felce uğratmıştır. 10 Kasım 1989’da gerçekleştirilen bir halk ayaklanması sonucunda Bulgaristan’daki komünist Todor Jivkov yönetimi devrilerek ülkede demokrasiye geçilmiştir.

Bulgaristan’ın demokrasiyi seçtiği bu yeni dönemde Bulgaristan Türkleri önce Hak ve Özgürlükler Hareketi’ni, Mart 1990’da ise Hak ve Özgürlükler Partisi’ni (HÖH) kurdular. HÖH aynı yıl yapılan ilk seçimlerde 23 milletvekili çıkardı. HÖH 1991 seçimlerinde 24 milletvekili çıkardı. Demokratik Güçler İttifakı’nı dışarıdan destekleyerek hükümet olmalarını sağladı. 1994 seçimlerinde eski komünistler tek başlarına hükümet olmalarına yetecek kadar oy alarak iktidar oldular. HÖH bu seçimlerde 15 milletvekili çıkardı.41 2001 seçimlerinde HÖH, 340.355 oy alarak 21 milletvekili çıkarmayı başardı. Seçimlerin galibi olarak çıkan Bulgaristan Çarı II. Siemon’un partisi ile koalisyon kuran HÖH’ün hükümette iki bakanı, bakan yardımcıları vardır. 1878’den günümüze Bulgaristan tarihinde ilk defa olarak hükümette Türk bakanlar yer almaktadır.

Bu yeni dönemde HÖH’ün de sahip çıkmasıyla Bulgaristan Türkleri eski isimlerini geri aldılar. Bu yeni dönemde Türkçe olarak Müslümanlar, Hak ve Özgürlükler, Güven, Cır Cır, Balon, Filiz, İslam Kültürü, Zaman, Ümit ve Kaynak gibi dergi ve gazeteler çıkmaya başladı. Türkçenin okullarda okutulabilmesine yönelik olarak bazı düzenlemeler yapıldı. Pratikte bazı zorluklar yaşansa da isteyenlere seçmeli olarak haftada dört saat Türkçe eğitimi verilmesi kabul edildi.42

Bulgaristan’da eski dönemde yıkılan camilerin yeniden yapılmasına, eskiyenlerin tamirine izin verildi. Müslümanların dini örgütlenmelerine imkan veren yeni düzenlemeler yapıldı. Müslümanların oylarıyla müftülerin ve başmüftünün seçilmesi kuralı benimsendi. Din adamı ihtiyacını karşılamak üzere Sofya’da Yarı Yüksek İslam Enstitüsü ve Ruscuk, Şumnu ve Mestanlı’da imam hatip liseleri açıldı.43

Tahmin edileceği gibi Bulgaristan’da devletçi-totaliter sistemden liberal-demokrat sisteme geçiş kolay olmamıştır. 1990’lı yıllar bu bakımdan oldukça sancılı geçmiştir. Bulgaristan’da büyük ekonomik zorluklar yaşanmıştır. Hatta 1994 seçimlerinde eski Komünistler halkın oylarıyla tek başlarına hükümet olabilmişlerdir. Serbest piyasa ekonomisine geçişin sancıları en çok Türkleri etkilemiştir. 1990’lı yıllarda ekonomik sebeplerle önemli sayıda Bulgaristan Türkü Türkiye’ye göç etmiştir. Bununla beraber Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne aday ülke statüsünü kazanması ve Bulgaristan vatandaşlarının 2000 yılında Avrupa Birliği ülke

lerine vizesiz gidebilme hakkını elde etmeleri bu ülkedeki Türklerin ekonomik sebeplerle Türkiye’ye göçünü durdurmuştur.

Mart 2001 tarihinde Bulgaristan’da yapılan genel sayım sonuçlarına göre ülkenin toplam nüfusu 7.100.000’dir. Ülkede etnik, dinî ve dil gruplarının sayıları henüz ilan edilmemiştir. Türklerin sayısı muhtemelen bir milyonun üzerindedir. Avrupa Birliği yolunda ilerleyişini şansa bırakmak istemeyen ve bu yolda ne türlü bir “fedakarlık” yapmak gerekiyorsa bundan çekinmeyen Bulgaristan, azınlık hakları konusunda da önemli açılımlar yapmayı sürdürmektedir. Son yıllarda azınlık hakları konusunda bir “Bulgaristan Modeli” konuşulmaya başlanmıştır. Bulgaristan Devlet Televizyonu Ekim 2000’den itibaren ilk defa olarak günde 10 dakika Türkçe yayın yapmaya başlamıştır. 2001-2002 öğretim yılında Türk çocuklarının okullarda Türkçe ders görebilmeleri kararlaştırılmıştır.44

Mehmet Çavuş, 20. Yüzyıl Bulgaristan Türklerinin edebiyatını krallık dönemi ve Sosyalizm dönemi olarak iki devreye ayırmaktadır. Krallık dönemi Bulgaristan Türk edebiyatında, roman, hikaye, piyes ve şiir türlerinde verilen eserlerin yanı sıra dünya klasiklerinden çevirilerin de önemli bir yeri vardır. Bu dönemde Filibe, Eski Zağra, Sofya, Şumnu, Varna, Plevne, Razgrad ve Şumnu gibi 12 yerde açılan matbaalarda Türkçe ders kitaplarının yanında edebi eserler de yayınlanmıştır. Bu dönem Bulgaristan Türk edebiyatının ilk dört ismi Süleyman Sırrı, Osman Nuri Peremeci, Hafız Abdullah Meçik ve Mehmet Masum’dur. Bunların yanı sıra Ahmet Faik, Ahmet Refet Rodoplu, Hasip Ahmet Aytuna, Ahmet Zihni, Ali Haydar Taner, Ali Fehmi, Muharrem Yamuk, Ali Kemal Balkanlı, Ethem Ruhi Balkan, Halil Zeki Lofçalı, Halil Oğuz, Mustafa Şerif Alyanak, Osman Nuri, Yahya Hayati, Mahmut Necmettin Deliorman, Eğridereli İzzet Genç, Hasan Basri Öztürk, Mustafa Oğuz Peltek, Hasan Sabri Hoca, Bekir Sıtkı, Arif Necip Kaskatı, Ahmet Gültekin Arda, Kadri Oğuz, Hacıfettahoğlu Mehmet Acar, Ali Hüsnü Tunalı, Ömer Kaşif Nalbantoğlu, Hasan Kocaman, Mustafa Songur Öztunalı, Adem Ruhi Karagöz, Ali Turan, Aliosman Ayrantok, Mehmet Fikri, Osman Sungur (Keskioğlu) ve Mehmet Müzekka Con bu dönemin diğer önemli kalemleridir. Bu isimler gazeteci, romancı, hikayeci, şair, yazar, düşünür, eğitimci ve ideolog olarak krallık dönemi Bulgaristan Türk edebiyatını oluşturmuşlardır. Bunların bir kısmı çeşitli yıllarda Türkiye’ye göçmüşler ancak Türkiye’de kaleme aldıkları eserlerinde de Bulgaristan Türklerini kendilerine konu olarak seçmişlerdir.45

20. yüzyıl Bulgaristan Türkleri edebiyatının ikinci devresini teşkil eden Sosyalizm döneminde edebiyat sıkı bir sansüre tâbi tutulmuştur. Marksizm-Leninizm’in şablonlarına uymayanlar, casuslukla itham edilmiş, hapishanelere ve temerküz kamplarına gönderilmişlerdir. Tahmin edileceği gibi bu dönemin edebiyatında parti liderleri, komünistler, tarım kooperatif başkanları, köy yöneticileri, ordu komutanları olumlu, din adamları, Türkiye ve Türkiye’ye bağlı olanlar olumsuz bir şekilde ele alınmıştır. M. Çavuş bu dönemi de kendi içerisinde a)

Umut Edebiyatı (1944-1969), b) Umutsuzluk Edebiyatı (1969-1990) olarak ikiye ayırır. Birinci dönemin şairleri arasında Ahmet Şerif, Mefkure Molla, Sabattin Bayram, Niyazi Hüseyin, Recep Küpçü, Mehmet Çavuş, Hasan Karahüseyinov, Lütfi Demir, Mehmet Davut, Latif Ali, Osman Aziz, Durhan Hasan, Ali Sait, Mustafa Mutkov, Şahin Mustafa, Süleyman Yusuf, Şaban Mahmut, Faik İsmail, Ahmet Emin, Naci Ferhadov, İsmail Çavuş, Fevzi Kadir, Mehmet Sansar, Mehmet Ali Oruç, Nebiye İbrahim, Rahim Recep, Fehmi Hüseyin, Şükrü Mollaoğlu, Havva Pehlivan, Mustafa Çete, Mehmet Abdurrahman, Turhan Rasi, Ahmet Ali, Necmiye Mehmet, İbrahim Kamberoğlu ve Mümin Mustafaoğlu’nu sayar. Sabri Tata, Halit Aliosman, Ali Kadir, Ömer Osman, Enver İbrahim, Hüsmen İsmail, Süleyman Gavaz, Ahmet Tımış, Muharrem Tahsin, İshak Raşit, Kemal Pınarcı, Mehmet Beytullah, Mehmet Bekir, Kazım Memiş, Ahmep Apti, Lamiha Varnalı, Beyhan Nalbantoğlu ve İbrahim Mustafa Umut döneminin hikaye, roman, uzun hikaye, eleştiri, anı, tiyatro, araştırma yazarlarıdır. Bu dönemin çocuk edebiyatı dalında ise Nevzat Mehmet, Nadide Ahmet, Mehmet Bekir, Yusuf Kerim, İsmail İbiş ve Turhan Rasi sayılır. Rıza Molla, İbrahim Tatarlı, İshak Raşit, İbrahim Beyrullov bu dönemde eleştiri dalında eser vermiş kalemlerdir.46

1969 yılında Bulgaristan Komünist Partisi’nin Priobstavane (Bütünleşme) kararı ile birlikte devletin kontrolündeki Narodna Prosteva (Halk Eğtimi) yayınevinin Türkçe yayınlar birimi kapatıldı. Türkçe eser verilmesi durduruldu. Sosyalist mesajlı da olsa Türkçe tiyatro eseri yazılması, herhangi bir edebi eser kaleme alınması durduruldu. Nihayet 1980’li yılların ortalarında yukarıda bahsettiğimiz kesin Bulgarlaştırma kampanyasına başlandı. 1989 göçü esnasında Sabahattin Bayram, Nevzat Mehmet, Duran Hasan, Ömer Osman, Niyazi Hüseyin, Sabri Tata, Salih Baklacı, Ahmet Şerif, Ahmet Emin, Süleyman Yusuf, Şaban Mahmut, Nebiye İbrahim, Havva Pehlivan, İbrahim Mustafa, Ahmet Abti, Firdevs Büyükateş, Latif Ali, İsa Cebeci, Mehmet Cebeci ve nice diğer Bulgaristan Türk edebiyatçısı Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldılar.47



Kosova

Osmanlı hakimiyeti döneminde Kosova bölgesi, canlı bir kültür merkezi olarak şöhret bulmuştur. Bölgede çıkarılan ilk Türkçe süreli yayın 1871 yılında Prizren’de çıkarılmaya başlanan Prizren isimli vilayet gazetesidir. 1920 yılına kadar bölgede Kosova, Yeni Mektep, Enva-i Hürriyet, Şar, Yıldız, Rehber ve Uhuvvet gazeteleri çıkmıştır. 1920-1950 yılları arasında bölgede Türkçe bir süreli yayın çıkarılamamıştır. Yugoslavya’nın kuruluşunu takip eden yıllarda Kosova Türklerinin kendi dillerinde eğitim ve yayın yapma hakkı tanınmamıştır. Yugoslavya yönetimi, Kosova’da büyük çoğunluğu teşkil eden Arnavutlarla veya Arnavutluk ile iyi ilişkiler içinde olmadığı zamanlarda bölgede dengeyi sağlayabilmek için Türklere bazı haklar tanımıştır. 1951 yılında Arnavutluk ile Yugoslavya arasında yaşanan gerginlikten sonra, Kosova’da Türklerin yaşadıkları Priştine, Prizren, Titova, Mitrovitsa, İpek, Vıçıtırn, Gilan ve Mamuşa gibi yerlerde Türkçe eğitim veren okullar açılmıştır. Bunu Türk kültür ve sanat dernekleri ve tiyatrolar takip etmiştir. 1959 yılında Tan gazetesi, 1973 yılında Çevren,



Toplum, Sanat ve Bilim, 1979’da Çığ çocuk dergisi yayınlanmaya başlamıştır.48
Yugoslavya döneminde Kosova ve Makedonya’nın aynı devlet içinde ve birbirlerine çok yakın bulunmaları, Makedonya’da Türkçe yayın ve kültürel faaliyetlere çok daha önce izin verilmiş olması sebebiyle Kosovalı Türk edebiyatçılar ilk eserlerini Makedonya’nın başkenti olan Üsküp’te çıkan Türkçe gazete ve dergilerde yayınlamışlardır. Bu çerçevede Naim Şaban, Nusret Dişo Ülkü, Nimetullah Hafız, Hasan Mercan ve Enver Baki Kosova Türk edebiyatçılarının ilk nesli sayılabilir. Kosova’da yayınlanmaya başlayan Türkçe gazete ve dergiler ve Doğru Yol Kültür ve Sanat Derneği’nin Kosova’da yeni bir kuşağı ortaya çıkardı. Bayram İbrahim, Ragovalı, Mürtaza Buşra, İskender Muzbeg, Şecaettin Koka, Fahriye Breça, Arif Bozacı, Zeynel Beksaç, Altay Suroy, Fikri Şişko, Sadık Tanyol, Raif Vırmiça, Agim Fırat Yeşeren, Hüseyin Kazaz, Fahri Mermer, Şükrü Mazrek ve Mehmet Bütünç bu kuşağın önemli isimleridir. Reşit Hanadan, Ethem Baymak, Raif Kırkul, Nuhi Mazrek, Aziz Serbest, Osman Baymak, Özcan Micalar ve Alaettin M. İsmail de 1980’li yıllarda Kosovalı edebiyatçılar arasına katıldı.49

1990’lı yıllardaki Yugoslavya’nın dağılması ve yaşanan sıkıntılar Kosova Türklerini ve Kosova Türk edebiyatını da etkiledi. Bazı yayınevleri, dergiler ve gazeteler kapandı. Bu sıkıntılı dönemde de Kosova Türkleri sanat ve edebiyattan kopmadılar. 1994’te Prizren’de Türk Yazarlar Birliği kuruldu, Bay dergisi çıkmaya başladı. Kosova Türk Edebiyatı şiir, tiyatro, hikaye ve bilimsel çalışmalar türünde eserler vermektedir. Roman diğer Balkan Türklerinin edebiyatında olduğu gibi burada da yaygın değildir. Bu yeni dönemde Kosova’da Türkçenin statüsü net değildir. Kosova’da 2000’li yıllarda Türkçe kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak Bay ve Sofra, çocuk dergisi olarak Türkçem, haber dergisi olarak Yeni Dönem ve Demokrasi Ufku dergileri çıkmaktadır. Resmî Kosova Radyosu günde iki saat Türkçe yayın yapmakta, resmî Kosova televizyonunda günde 10-15 dakika haberler verilmektedir.

Kosova’daki son savaşta 120.000 ev yıkılmış, 20 bin kişi ölmüştür. Savaştan önce bölgede mevcut 550 caminin 118’i savaş esnasında tahrip edilip yıkılmıştır. Kosova’da Kasım 2001’de yapılan genel seçimlerde Türklerin partisi olarak bilinen Kosova Demokratik Türk Partisi’ne 7.879 oy çıkmıştır. Bu şekilde genel oyların %1’ini alan Türk Partisi 120 kişilik Kosova Parlamentosu’na üç milletvekili sokmayı başarmıştır.

Yunanistan

Osmanlı hakimiyetinden ilk çıkan Balkan milleti 1830 yılında bağımsızlığını kazanan Yunanlılardır. 1821 baharında başlayan Yunan ayaklanması, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından bastırılmış ise de Navarin’de Türk donanmasının yakılması dengeleri yeniden isyancılar lehine çevirmiştir. 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonunda Türkler yenilmişler ve 3 Şubat 1830 tarihinde İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan Londra Protokolü ile Yunanistan’ın kuruluşu ilan edilmiştir. Yunanistan başlangıçta Atina ve Mora

yarımadası civarında kurulmuş bir küçük devlet iken takip eden yıllarda sürekli olarak Osmanlı Devleti’nden toprak alarak büyümüştür. 1841 yılında Girit’i, 1853-56 Kırım Savaşı esnasında Tesalya ve Epir bölgelerini almaya teşebbüs etti ise de bu arzularını gerçekleştiremedi. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonunda imzalanan Berlin Antlaşması’nın bazı hükümleri gerekçe gösterilerek 1881 yılında Yunanistan-Osmanlı sınırı yeniden belirlendi. Bu düzenlemenin sonucunda Tesalya’nın büyük bir bölümü ve Epir’in bir kısmı Yunanistan’a geçti. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı Yunanistan’ın hezimeti ile sonuçlandı, ama önemli bir sınır değişikliği olmadı. 1908 Meşrutiyeti’ni takip eden günlerde Girit Meclisi Yunanistan’a iltihak ettiğini ilan etmişti. 1912-13 Balkan Savaşlarının sonucunda Yunanistan, Selanik dahil olmak üzere Halkidikya yarımadasına kadar ilerledi. Nihayet Mayıs 1920’de Batı Trakya’yı hakimiyetine geçirdi. 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile Meriç Nehri esas alınarak bugünkü Türk-Yunan sınırı çizildi.

GünümüzdeYunanistan’da Türkler ülkenin Batı Trakya bölgesindedirler. Bölge doğuda Meriç, batıda Karasu, kuzeyde Rodop dağları ve güneyde Ege Denizi ile çevrilidir. 550 yıldan fazla Osmanlı hakimiyetinde kalan bölge Balkan Savaşları esnasında Osmanlı hakimiyetinden çıkarak Bulgaristan’ın yönetimine girmiştir. Bulgaristan yönetimini istemeyen bölge Türkleri 31 Ağustos 1913 tarihinde Garbî Trakya Hükümet-i Muvakkatesi’ni daha sonra da Garbî Trakya Hükümet-i Müstakilesi’ni kurmuşlardır. İki aydan kısa bir süre ordusuyla, pasaportuyla, bütçesi ve gazetesi ile bağımsız bir devlet olarak hareket etmesine rağmen Bulgaristan ile Osmanlı Devleti arasında 29 Ekim 1913 tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşması sonucunda bölge Bulgaristan’ın hakimiyetine geçmiştir.50

Bölge bu tarihten Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Bulgaristan yönetiminde kalmış ise de, bu savaşın Bulgaristan’ın da içlerinde bulunduğu İtilâf Devletleri tarafından kaybedilmesi üzerine, 27 Kasım 1919 tarihinde Bulgaristan’la imzalanan Neuilly Antlaşması ile ileride savaşın galipleri arasında bulunan Yunanistan’a bırakılmak üzere Fransız Askerî Genel Valisi Charpie başkanlığındaki bir Müttefiklerarası Trakya Hükümeti’ne (Thrace Inter Allieé) devredilmiştir. Beş buçuk ay kadar süren bu dönemde Batı Trakya Türkleri bağımsızlık için bazı teşebbüslerde bulunmuşlarsa da bölge 14-22 Mayıs 1920 tarihleri arasında bölgeyi işgal eden Yunanistan’ın hakimiyetine girmiştir.51

Lozan’da 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan mübadele protokolü gereğince Batı Trakya Türkleri ve İstanbul Rumları istisna tutularak Yunanistan’da bulunan Türkler ile Türkiye’de bulunan Rumlar arasında nüfus mübadelesi yapılması kararlaştırılmıştır. Antlaşmada belirtildiği gibi Batı Trakya’daki Türkler Yunanistan’da kaldılar. Ancak mübadeleden olumsuz bir şekilde etkilendiler.52 Yunanistan hükümeti, Bulgaristan’dan ve Türkiye’den gelen Rum mübadilleri Batı Trakya’ya yerleştirerek bölgeyi Helenleştirme faaliyetlerine girişti. 1928 nüfus sayımına göre Batı Trakya’nın nüfusu 303.171’dir. Bunun 107.607’si yani üçte

biri göçmendir.53 Bunları yerleştirmek için Türklerin mallarına el konulmuştur.54

Batı Trakya bölgesi, Balkan Savaşlarından sonra Osmanlı hakimiyetinden çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu ile Yunanistan arasında 14 Kasım 1913 tarihinde imzalanan Atina Antlaşması, Batı Trakya Türklerinin dini, sosyal ve eğitim kurumları hakkında hükümler içermektedir. Antlaşma Batı, Trakya Türklerinin tüzel kişiliği olan cemaat-i islamiyeler şeklinde teşkilatlanmalarını öngörmektedir.55 1920 tarihli Yunan Sevr’inin sekizinci maddesi ve Lozan Antlaşması’nın 40. maddesi masrafları kendilerine ait olmak üzere Yunanistan’daki Müslüman azınlığın her türlü hayır, dini ve sosyal kurumlar ve okullar kurmak hakkını vermektedir. Ayrıca Yunanistan 1920 yılında çıkarmış olduğu bir kanunla 1913 Atina Antlaşması’nın hükümlerini iç hukukuna da geçirmiş; böylece Müslüman azınlığın teşkilatlanması ve yönetiminin, cemaat idare heyetleri, başmüftü ve müftüler vasıtasıyla olacağı tasrih edilmiştir. Kanuna göre, müftüler bölgelerindeki Müslümanların oyları ile seçileceklerdir. Başmüftü menşurunu Meşihat’tan alacaktır. Yunanistan’daki bütün müftülerin katılacağı bir seçimle belirlenen üç başmüftü adayından birini kral tayin eder. İslam vakıflarının idaresi için her müftülükte 7 ile 12 üyeden oluşan bir heyet kurulur. Heyet üyelerinden biri başkan seçilir. Bu heyetler Müslümanların oyuyla üç yıllığına seçilirler. Bu heyetler Müslümanların eğitim kurumlarını yönetirler. Vakıflar ve din işleriyle ilgili kişiler müftülere bağlıdırlar. Azınlık okullarının eğitim dili Türkçe’dir, Yunanca da öğretilir.56

Yunanistan’da Müslümanların dini hayatlarını tanzim etmek üzere 1920 yılında çıkarılan kanunda Yunanistan Müslümanlarının en yüksek dini mercii olarak bir başmüftüden bahsedildiği halde hiç bir zaman böyle bir başmüftü olmamıştır. Bu kanunun Cemaat-i İslamiyelere ilişkin bazı hükümlerinin uygulanması Yunanistan kralının 1949 yılında çıkarmış olduğu iki iradeyle mümkün olabilmiştir. Yunanistan hükümetinin cemaat heyetlerine ilk müdahalesi, 1946 yılında İskeçe Cemaat Heyeti’ni dağıtıp yerine bir idare komisyonunu ataması şeklinde olmuştur.

1967 yılında Yunanistan’da işbaşına gelen Cunta seçimle gelen heyetleri lağvederek yeni heyetler tayin etmiş, Dedeağaç Cemaat Heyeti’ni kaldırmış, heyetlerin yetkilerini kısıtlamıştır. Halen İskeçe ve Gümülcine’de Cunta’nın 1967 yılında atadığı cemaat heyetleri görevdedir.57 1920 yılında çıkarılan kanunun müftü seçimleri ile ilgili hükümleri de uygulanmamaktadır. 1967 yılından beri müftü seçimleri yapılmamaktadır. Yunanistan hükümeti kendi emrindeki bazı insanları İskeçe ve Gümülcine müftü vekilleri olarak tayin etmiştir. Bu durumu yasallaştırmak için 24.12.1990 tarihinde bir kanun hükmünde kararname yayınlamıştır. İskeçe Müslümanlarının seçtiği Mehmet Emin Aga, müftülük makamını gasp ettiği gerekçesiyle on ay, aynı şekilde Gümülcine Müslümanlarının oylarıyla seçilen İbrahim Şerif sekiz ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Batı Trakya Müslü

manları seçilmiş-atanmış müftü ikiliğini yaşamaktadırlar. Camilerin, İslam vakıflarının idaresi bu atanmış müftülerin elindedir.

Batı Trakya Türkleri, 1980’li yıllara kadar Yunan partilerinden milletvekili seçilerek toplumlarını Yunanistan Parlamentosu’nda temsil ettiler. Ancak 1970’li yılların sonunda ve 80’li yıllarda artan baskılar ve buna mukabil “parti disiplini” gerekçesiyle Parlamento’da seslerini yeterince çıkaramayışları, onları başka arayışlara itti. 1985, 1989 ve 1990 seçimlerinde bağımsız listelerle temsilcilerini seçtiler. Dr. Sadık Ahmet, İsmail Rodoplu, Ahmet Faikoğlu gibi temsilcilerini Parlemento’ya gönderdiler. Bunun üzerine Yunan hükümeti Türklerin bu şekilde Parlemento’ya gelmelerini önlemek için ülke genelinde %3 barajını getirdi. Her şeye rağmen Dr.Sadık Ahmet, Batı Trakya Türklerinin ilk partisi olan Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisi’ni kurdu. Sadık Ahmet, bu parti çatısı altında Batı Trakya Türklerinin haklarını savunup, birlik ve beraberliklerini sağlarken 24/25 Temmuz 1995 gecesi bir trafik kazası (!) sonucunda hayatını kaybetti. Günümüzde Batı Trakya Türkleri temsilcilerini Yunan partilerinin listesinden Parlemento’ya göndermektedirler.

1970’li yıllar itibariyle Batı Trakya’da Türklere ait ilkokulların sayısı 279 iken, 1980’li yıllarda bu sayı 241’e düşmüştür. Bu okullardaki öğrencilerin sayısı 12.000 civarındadır. 3 Ocak 1988 tarihinde İstanbul’da toplanan Batı Trakya Türkleri I. Eğitim Şurası’nda, ilkokulların problemleri olarak, Türkiye’den gönderilen kitapların dağıtılmadığı, elde olan yirmi yıllık kitapların az ve kullanılamayacak derecede yıpranmış oldukları; Türk okullarının ders araç ve gereçlerinden mahrumiyetleri; öğretmenlerin yetersizliği ve Türklerin istediği öğretmeni tayin edememeleri; bazı okul binalarının yetersizliği; Yunanistan’da ilköğretim üç yıl olduğu halde bunun Türk okullarında tatbik edilmediği; Türkçe okutulan derslerin azlığı tespit edilmiştir.58


Yüklə 4,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin