Citation ahm03 \l 1055 Dr. Mehmet yanmiş-Ahmet aktaş



Yüklə 206,5 Kb.
səhifə9/10
tarix29.12.2017
ölçüsü206,5 Kb.
#36361
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ


Güneydoğu’da özellikle şehir merkezlerinde seyda, şeyh ve dini grupların ancak 2000’lerden sonra güçlenmeye başladığı halkın genel kanaatidir. 90’lı yıllarda bu grupların şehir merkezlerinde çok zayıf olması ve yaşanan şiddet hadiseleri dini grupları kendi kabuğuna çekilmeye zorlamıştır. Görüşmecilere göre, bahsi geçen grupların etkisi eskiden bir parça kırsal kesimde olmuş olabilir. Ancak günümüzde bölgede yeni yeni güçlenmeye başlamışlardır.

Bölgede çok sayıda dini grup faaliyet yürütmektedir. Bunların bir kısmı çok yeniyken diğerleri Nakşilik, Kâdirilik ve Nurculuk gibi tarihi bir geçmişe sahiptir. Yine bu grupların bir kısmı tarikat formunda örgütlenirken diğerleri daha modern şekillerde yapılanmaktadır. Bölgede geleneksel tarikatlar ve Risale-i Nur, Süleymancılık gibi hareketler dışındaki grupların bazı ortak noktaları görülmektedir. Atacan’ın da belirttiği, 79 İslam Devrimi sonrası İran’ın kendi rejimini ve mezhebini köksüz olan ve mevcut siyasal rejimlerle problemli gruplar aracılığıyla Dünya’ya yayma politikası bölgedeki dini grupları da etkilemiştir. Şiileşme politikası çoğunlukla ters teperken İran’ın siyasi etkileri uzun süreli olmuştur (1993: 119). Hizbullah ve Menzil (Özedönüş Platformu), İran’la daha yakın dini-siyasi ilişkilere sahip gruplar olarak öne çıkarken diğer küçük cemaatler için İran, İslami devlet kurmanın yolunu gösteren iyi bir örnek sunmaktadır. Dini grupların diğer bir ortak noktaları da İhvan-ı Müslim’in hareketinden ciddi manada etkilenmeleridir. Birbiriyle farklı sosyo-politik görüşlere sahip gruplar, H. Benna, S. Havva ve S. Kutup okuduklarını söylemektedir. Yapılan görüşmelerde bu grubun bölgedeki cemaatlerle hemen hiçbir zaman sistemli ilişkilerinin olmadığı görülmüştür.

Dini grupların bir ortak noktası da, birçok grubun Said Nursi’yi okumasıdır. Kürt olması ve bölgede devam eden karizması sebebiyle bu ilgi normal kabul edilmelidir. Burada dikkat çeken nokta, kuvvetli bir tarihi geçmişi olmayan dini grupların kendilerini İslam toplumlarında geçerliliği olan başka gelenekler üzerinden inşa etme gayretleridir. Mensching’in (1994: 210) de ifade ettiği gibi, yayılma aşamasında hemen her dini grubun temel problemlerinden birisi, kendine bir gelenek oluşturma ihtiyacı, bölgedeki çok sayıda cemaatin de sorunudur. Geniş kitlelere ulaşmak isteyen gruplar kendi rehberleri olarak farklı geleneğe ait isimleri beraber zikretmektedirler. Hizbullah’ın hem S. Havva, S. Kutup, hem S. Nursi okuyup Şiiler ve Sünnîleri aynı çatı altında toplama gayreti, A. Kuytul grubu’nun yine aynı isimlerle beraber A. Azzam’ı ve başka cihat yanlılarını öncü liderler şeklinde takdim etmeleri sahip olunmayan kuvvetli bir geleneği senkretik tarzda inşa etme stratejisi olarak anlaşılmaktadır.

Bölgede faaliyet yürüten gruplar içerisinde, Kutup, H. Benna, Mevdudi okuyan siyasal İslamcı gruplar genel manada daha ümmetçi bir söyleme sahipken, bireysel dindarlığı öne alan tarikat çevreleri ve Risale-i Nur gruplarında söylem düzeyinde ümmetçiliğe daha zayıf bir vurgunun olduğu gözlenmektedir. Bu durumun “ümmetsiz Müslümanlık” ya da dinin bireysel değerler meselesi şeklinde algılandığı bir “seküler dindarlık” üretme tehlikesinin olduğu düşünülebilir (S. Sayyid, 2000: 13). Teorik düzeyde tutarlı görülen ve mülakatlarda da kısmen gözlenen bu durumun, tarikatların, İslam dinini Gayri Müslim beldelere ulaştırma ve farklı alt kimliklere sahip Müslümanlar arasında İslam kardeşliğini oluşturmadaki etkin rolleri düşünüldüğünde1 genellenemeyeceği akla gelmektedir. Dini gruplaşma konusunda belirtilmesi gereken bir nokta da, geleneksel tarikat ve medrese sistemlerinin kadınları dışlamasına karşın cemaat ve büyük tarikatların kadın çalışmalarını aktif şekilde yürütmesidir.

Bölgede dini ve geleneksel otoriteler üzerine yapılan araştırmalarda bu kurumların sosyal hayatı belirleme gücünü kaybettiği görülmektedir. Ortatepe’nin kanaat önderleri üzerine yaptığı çalışmada bu kimselerin kendilerini güvende hissetmedikleri durumlarda etkilerinin zayıfladığı tespit edilmiştir. PKK’nin bölgede onaylamadığı seyda ve din adamlarının toplumsal etkileri sınırlanmaktadır (2014). Yüzlerce yıldır tarikatlar, tekkeler ve medreseler etrafında şekillenmiş olan Kürt dini hayatını artık dini cemaatler, örgütler ve partilerin yönetmeye başlamış, yerel tarikatlar ve geleneksel Kürt medreseleri işlevlerini büyük oranda kaybetmektedir (Tan, 2011). Bölgede yapılan başka çalışmalarda da, sosyo-ekonomik yapının değişmesi, aşiretlerin yerini bireyselleşmenin alması, kapitalist ekonominin güçlenmesi ve eğitim olanaklarının artmasına paralel geleneksel liderlerin etkilerinin zayıfladığı tespit edilmiştir. CITATION Ahm03 \l 1055 Göçler, terör-şiddet hadiseleri ve kaos ortamında halk “ontolojik güven” problemi yaşamış, eski “evren idame araçları” işlevlerini yerine getirememiş ve “alternatif evren” arayışları sebebiyle “sembolik evren değişimi” hızlanmıştır (Pekasil, 2013: 26). Basit bir ifadeyle geçmişte hayvancılık ve tarımla uğraşan Kürt toplumunda ağa, şeyh ve devlet halkın hem hayatını idame ettirecek hem de güven problemini çözecek yeterlilikteydi. Ancak, günümüzde sosyo-ekonomik yapının değişmesi eski ağa ve şeyhleri büyük oranda denklemin dışına atarken devletin karşısında Kürt ulusalcıları alternatif evren konumuna getirmiştir. Şöyle ki, örgütün hem belediyelerde hem de kamu kurumlarında yapılanması iş arayan, iyi bir doktor arayan, tarım kredisi ihtiyacı olan, trafik/vergi cezasını iptal ettirmek isteyen, inşaat ruhsat problemini çözmek isteyen vb. kimseler için onları çözüm kapılarından birisi haline getirmiştir. Bir bütün olarak bakıldığında bu evreni sağlayamayan eski otoritelerin hem kurumsal hem de bireysel olarak saygınlıkları aşınmaktadır.

Çalışma projesinin hazırlandığı dönemde ağa, seyda ve şeyhlerin, günümüz Kürt toplumunda güçlü etkilerinin olduğu düşünülmekteydi. Hem literatür taraması hem de ön görüşmelerde insanların bu kurumlara çokça atıf yaptığı gözlenmiştir. Bruinessen, Nikitin, İzady, Kutlay, Yüksel, McDowall, Marcus, Kreyenbroek  Allison gibi araştırmacıların farklı çalışmalarında Kürtlerin sosyal yaşantıları üzerinde bu kurumların kuvvetli etkilerinin olduğu belirtilmiştir. Ancak burada iki noktayı açıklamak gerekir; ilk olarak Kürtlerin yakın dönemlere kadar kırsalda yaşadığı ve önemli bir kısmının da aşiret düzeni içerisinde varlıklarını devam ettirdikleri düşünülürse bu toplumda aşiret kültürünün ve heterodoks din anlayışının hakim olması beklenir. CITATION Ahm03 \l 1055 Nitekim, yakın tarihli çalışmalarda bile göçebe ve yarı göçebe Kürtlerde klasik anlamda Sunni bir İslam anlayışından ziyade senkretik-laik bir dindarlığın varlığı dile getirilir. Özellikle genç kadınlar dini ritüel ve ibadetler konusunda belirli bir donanıma sahip değildi. Bu toplumsal yapıda aşiret menfaati, mir/beyin kişisel özellikleri, medrese sisteminin kurulamaması ya da kadınların buradan dışlanması ve kültürel manada heterodoks ritüellere yatkınlık kitabi bir dindarlığı önlemiştir. CITATION Ahm03 \l 1055 Ancak, Kürtlerin yerleşik hayata geçmesi ve şeyh/seydaların ağa/mirlerin siyasi-ekonomik gücünü devralması daha kitabi bir İslam anlayışının önünü açmıştır. İkinci olarak, bölgede yapılan görüşmelerde bu etkinin azalarak da olsa 70’lere kadar devam ettiği gözlenmiştir. Orta yaş ve üzeri seyda-şeyhlerle yapılan mülakatlarda da bu kimselerin Cumhuriyet öncesi yetişen son neslin önemine dikkat çektikleri görüldü. Bu neslin son temsilcilerinin de 60-70’lerde vefat etmesi ve okullaşma, şehirleşme, seyda/şeyhleri ayakta tutan sosyo-ekonomik alt yapının bozulması, teknik-teknolojik gelişmelerle toplumda geleneksel dini-toplumsal otoriteler etkinliklerini kaybetmeye başlamıştır.

Kürt toplumunda yakın tarihlere kadar medreseye ilgi zayıftı. Medreselerin kendisini yenileyememesi, mezunların istihdam problemleri, toplumunda seküler değerlerin öne çıkmaya başlaması resmi kimliği olmayan medreselerin 2000’li yıllardan önceki dönemde öğrenci bulamasını zorlaştırmıştır. Bu tarihlerden sonra Kur’an Kursu adı altında ara bir formülle daha geniş bir kitleye ulaşmaya başlayan bu kurumlar şimdilerde de nitelikli öğrenci bulamamaktan şikayetçidir. Cumhuriyet idaresinin medreseleri yasaklamasından beri gayrı resmi şekilde sivil alanda var olma mücadelesi veren seydaların önündeki diğer önemli sorun resmileşmenin ardından devletin dini-sosyal bir kısım söylemlerine karşı kendilerini nasıl konumlandıracaklarıdır. Mardin, ilk olarak Anadolu Selçukluların ulemayı medrese çatısı altında kendine bağladığını ve bu durumun sultanlar karşısında halkın yanında duran, şeriatın özgür savunucusu sivil ulemayı ulemâ-yı rusûm (resmi ulema) konumuna soktuğunu belirtir. Osmanlı idaresinin de bu anlayışı devam ettirip ulemayı devletin yanında tuttuğu, buna yanaşmayan hadis ehli’ni (Kadızadeliler gibi) tehlikeli kabul ettiğini iddia etmektedir (2012: 26-29). Seksen yıla yakın bir süredir halkın yanında, “şeriatın savunucusu” ve devletin ötekileştirdiği seydaların 2000’li yıllardan sonra resmileşmesi, kurumsal olarak medreselerin gelecekte nasıl bir şekil alacağını merak konusu yapmaktadır. Ancak şu kadarı belirtilmelidir ki, devletin ideolojik aygıtlarıyla (imam-hatip, İlahiyat, DİB, MEB vb.) teması fazla olan genç medreseliler AK Parti üzerinden devlete yakınlaşmakta, bunların bir kısmı yaşlı seydaların her zaman temkinli olma prensibine karşılık açıktan AK Parti propagandası yapabilmektedirler.

Bölgede gayri Müslim ve Sunni İslam dışı grupların da diğer dini gruplar gibi 2000’li yıllardan sonra kendi kimliklerini daha rahat ifade ettikleri gözlenmektedir. Bunda, 90’ların sonunda başlayan AB süreci, AK Parti’nin reformları ve Kürt ulusalcıların bu kimliklerin kendisini tanımlayacağı uygun bir ortam oluşturmaları etkili faktörlerdir.


Yüklə 206,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin