MODERN DÖNEM KÜRT TOPLUMUDA DİNİ GRUPLAŞMA CITATION Ahm03 \l 1055
Dr. Mehmet YANMIŞ-Ahmet AKTAŞ
GİRİŞ
Din ve toplum arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Toplum dini etkilerken aynı süreçte din de toplumu etkiler. Toplumsal yapıda meydana gelen herhangi bir değişimden dini hayat da nasibini alır. Öte yandan dini düşünce veya yaşayıştaki değişim de toplumsal alana etki eder.
Toplum ve bireyin hayatında muhtelif şekillerde ve boyutlarda kendini gösteren dini hayat, hiç kuşkusuz bütün toplumlarda ya da aynı toplumun tarihsel süreci içerisinde aynı şekilde tezahür etmemiştir. Din, bazen toplumsal hayatta değişimin motor gücü olurken bazen de muhafazakâr bir rol üstlenebilmiştir. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi toplumumuzda da sanayileşme, kentleşme, göç ve modernleşme süreçleri yaşanmakta ve bunlar büyük sosyal gelişmelere/değişmelere neden olmaktadır. Din ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşim nedeniyle toplumdaki değişim ve dönüşümlerden dolayı, dinin toplumdaki etkisi, dini düşünce ve yaşantılar da değişime uğramaktadır. Karşı karşıya bulunduğumuz bu değişim sürecinde dinin yerini ve rolünü bilimsel yöntemlerle ortaya koymak, toplumun karşı karşıya bulunduğu gerçekleri daha iyi anlamak, bizlere yeni bir perspektif sunması açısından son derece önem arz etmektedir.
İnsanın sosyal bir varlık olması sebebiyle tarih boyu yeryüzünün her yerinde insanlar daima gruplar halinde yaşamıştır. Bir insan yığınının grup olabilmesi için, bir topluluğun öteki insanlardan ayrı, belirli toplumsal değerler etrafında birleşmesi ve aralarında karşılıklı ilişkilerin bulunması gerekmektedir. Aynı şekilde bir dinin sosyolojik anlatımı da, her şeyden önce onun belli bir dini topluluk veya cemaat oluşturma özelliğinde toplanmaktadır. Bu grupların en belirgin özelliği, üyelerinin birbirine bağlılığının içten ve samimi olmasıdır. Grup üyelerini bir araya getiren ve aralarında sıkı bir bağlılık oluşturan husus dini ve manevi unsurlardır. Dolayısıyla aynı gruba mensup olanlar doğal olarak grubun dışında olan bireylerden ayrılırlar. Bu ayrılık toplumu terk etme anlamından çok, duygu, düşünce ve davranışlarda bir ayrılma olarak hayata yansır. Toplumda sosyal gruplar bu şekilde teşekkül etmiş olur.
Toplumda grupların oluşması farklı referanslar neticesinde gerçekleşebilmektedir. Grupların oluşmasında dinin sosyolojik bir yansıması olarak, inananların din referanslı arayışlarının birer neticesi olarak dini gruplar ortaya çıkmaktadır. Genel kabul gören bir tipolojiye göre dini gruplar, sırf dini gruplar ve doğal dini gruplar olarak ikiye ayrılmaktadır. Dinin ortaya çıkışından önce, üyelerinin kan bağı, evlilik, komşuluk, arkadaşlık gibi din dışında kalan sebeplerle mevcut olan grupların, dinin taşıyıcısı olma durumlarına “doğal dini gruplar” denilmektedir. Bu tür gruplara ekseriyetle “çok tanrılı” dinlerin hâkim olduğu toplumlarda rastlanmaktadır. Doğal dini gruplara, aile, klan, mahalli birlikler, kabileler örnek verilebilir. Sırf dini gruplar ise, üyelerinin doğal dini gruplarda olduğu gibi dış etkenlerden ziyade din faktörü etrafında birleştiği gruplardır. Bu tür gruplar birbirilerine bağlılıklarını ifade etmek için sık sık din kardeşliği, manevi kardeşlik, manevi babalık gibi kavramlar kullanılır (Günay, 1999; Efe, 2008).
Genel anlamda İslam toplumlarında, özelde ise Kürt toplumunda dinî grupların varlığı 1200’lü tarihlere dayanır. Gerek dinî metinlerin dili ve bu metinlerin yorumlanmasındaki epistemik, linguistik farklılıklar gerekse yaşanılan toplumlardaki sosyo-politik etkiler aynı dinin inananları arasında farklı din anlayışlarının doğmasına yol açmıştır. Bu anlayış farklılığının ürettiği yapılardan biri de dini gruplaşmalardır. İslam toplumlarında dini grup ve tarikatların güçlü geçmişi sadece dinî hayat değil bir bütün olarak toplumsal hayatı etkilemiştir. Bu bağlamda dinî grupların, bireyin ve toplumun gündelik yaşam pratikleri üzerine şekillendirici etkilerinin olduğu bilinmelidir. Örneğin 1800’lü yılların ortalarından sonra, Osmanlı Devleti’nin merkezi yönetimi güçlendirmek için Kürtlerin yaşadığı coğrafyalardaki mirleri pasifize etmesiyle, din adamları Kürt toplumunda dini rolleri yanında askeri ve siyasi roller de üstlenmeye başlamıştır. Birçok Kürt isyanı ve milliyetçilik faaliyeti de bu dinî liderler tarafından yürütülmüştür. Bu dönemde aynı zamanda geçmişe nazaran Kürtlerde din, bir bütün olarak sosyo-ekonomik hayatın içerisine girmiştir (Jwaideh, 2012; Kutlay, 2012).
Bruinessen, Kürt toplumunun sosyal hayatında tarihsel olarak medrese ve tarikatların en etkili kurumlardan biri olduğunu savunmaktadır. Ona göre, Kürtler şeyhler üzerinden Müslüman olmuştur ve 1800’lerin sonlarına gelindiğinde bile Kürtlerin İslam’la ilişkileri şeyhler ve çoğu zaman onun otoritesi altında faaliyet yürüten seydalar aracılığıyla devam etmektedir. Dolayısıyla Kürt toplumunda, sosyologların kitabi dindarlık dedikleri, okuma-araştırma esasına dayanan modern ve bireysel bir din anlayışının gelişmediğini düşünmektedir (Bruinessen, 1992) Tan da, Kürt toplumunda toprak sistemi ve siyasi yapıdan kaynaklı aşiret, ağalık eksenli katı toplumsal tabakalaşmanın aşılmasında medreselerin önemine dikkat çekmiştir. Yakın zamana kadar medrese bitirmek fakir köylülerinin saygınlık kazanmasının ve toplumsal hiyerarşide daha üst konumlar elde etmesinin kestirme yollarından biri olmuştur (Tan, 2011). Şeyhin ve seydanın dinî hayat üzerinde belirgin etkisinin zayıflaması İttihat-Terakki’nin başlatıp Cumhuriyet idaresinin devam ettirdiği ulus-devlet inşa (nation-building) çalışmaları çerçevesinde değerlendirilebilir. Türkiye’deki Kürt toplumunun yapısının değiştirilmesi ve ulus-devlet ideolojisine uygun vatandaşların yetiştirilmesi projesi klasik Kürt toplum hayatının değişiminde başat etkendir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924), Tarikat ve Tekkelerin yasaklanması (1925) Şeyh Said hadisesi (1925) ile Güneydoğu Anadolu’da ve ülke genelinde dinî -sosyal hayat üzerine baskılar artmıştır (Çağlayan, 2014). Tarikatlar ve medreseler bu tarihlerden sonra şehir merkezlerinden ziyade devletin kontrolünün daha zayıf olduğu kırsal bölgelerde faaliyetlerini sürdürmeye çalışmıştır. Osmanlı döneminde yetişmiş ve toplumda kanaat önderliği vasfını büyük ölçüde sürdüren güçlü dinî liderlerin vefatıyla 1960’lardan sonra şeyh-seydaların otoritesi iyice zayıflamıştır. Az sayıdaki medrese ve tarikatın ücra köylerde faaliyet yürütmek zorunda kalmaları devam eden devlet baskısının Kürtlerdeki şeyh bağımlı dindarlığı nasıl etkilediği merak konusudur.
Türkiye’de her ne kadar 1925’te resmiyette tarikat ve benzeri dinî gruplar yasaklanmış olsa da, bu gruplar Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze kadar gizli şekilde toplumsal yapı içerisinde varlıklarını sürdürmüştür. Özellikle Nakşibendî, Kadiri geleneğine bağlı gruplar, Kürt toplumunda köklü bir geçmişe sahip olmaları ve yasal olmayan yollarla devam ettirilen medrese ağı aracılığıyla dinî öğretimi sürdürerek varlıklarını sürdürmüşlerdir. 1900’lı yıllarda kırsal bölgelerde yaşanan terör-şiddet hadiseleri ve yoğun göçlerle beraber medrese ve tarikatların da çalışmalarını şehir merkezlerine kaydırdığı gözlenmektedir.
Hızlı şehirleşme, modernleşme ve Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde sosyalist hareketlerin güçlenmesi de bölgede tarikatların önemini kaybetmesine neden olmuştur. Seyda ve şeyhlerin güç kaybetmesinde bunların yanında, geleneksel eğitim anlayışlarını ve müfredatlarını yenileyememeleri de önemli bir iç etkendir (Yüksel, 1993). Hususiyle 80’li yıllardan sonra Kürt ulusalcı çevrelerin önce kırsalda sonra da şehirde güçlenmeye başlaması, devletin bunun önüne geçmek için şiddet ve tehcir yolunu tercih etmesi, Bruinessen’in “ağa-şeyh-devlet” şeklinde formüllendirdiği klasik Kürt toplumsal yapısının yıkılmasında öldürücü darbe olmuştur. Son on yılda da teknik-teknolojik gelişmeler ve küreselleşmenin her şeyi tektipleştirici etkisiyle Kürt toplumunun dini referans kaynaklarının zayıflamasına sebep olmuş ve sosyo-kültürel hayat yeniden şekillenmeye başlamıştır. Gellner’in, “sarkacın bozulması” (2013: 109, 113) olarak nitelediği bu değişim diğer İslam toplumlarında olduğu gibi Kürt toplumunda da kültürel hayatı değiştirmiştir. Diğer taraftan, Ortatepe, 2014 yılında Doğu ve Güneydoğu üzerine yaptığı çalışmada seyda ve şeyhlerin kanaat önderliklerinin geçmiş dönemlere göre oldukça azalmasına karşın hâlâ devam ettiğini iddia etmektedir (145, 204).
Bu araştırma bölgede 2012 sonrasında yürütülen değişik çalışmaların verilerinden hareketle tamamlanmıştır. Çok sayıda bölge insanıyla görüşülmüş ayrıca literatür araştırmaları yapılmıştır. Daha çok Diyarbakır, Siirt, Batman, Mardin, Şırnak ve Bitlis illerini kapsamaktadır. Bu illerdeki Kürt nüfusun birbirine daha yakın sosyo-kültürel özelliklere sahip olduğu düşünülerek bu çalışma alanı belirlenmiştir. Bölgedeki çok sayıda “cinci, nuskacı” olarak bilinen ancak halk arasında “şeyh” olarak lanse edilen kimseler çalışmaya dahil edilmemiştir. Ayrıca geçmişte güçlü bir karizmaya sahip dede-babanın mirasını devam ettiren ailenin en yaşlı erkek üyesine nasbedilen “şeylik” de bu araştırmada inceleme konusu yapılmamıştır.
Dostları ilə paylaş: |