Kısa süre önce tamamlanan Sistematik Ülke Değerlendirmesi (SCD) Türkiye’nin yüksek gelirli ülke statüsüne geçişini tamamlaması, daha fazla ve daha iyi işler yaratması, yoksulluğu azaltması ve paylaşılan refahı arttırması önündeki kilit bağlayıcı kısıtları tespit etmektedir. Analitik çerçeve dört ana alan etrafında yapılandırılmıştır: (a) Kurumlar, piyasalar, ekonomik ve sosyal istikrar üzerinde odaklanan Sağlam Temeller; (b) bölgeler arasında insanların becerilere, eğitime, sağlığa ve ekonomik fırsatlara erişimini inceleyen Üretken Bireyler; (c) şirketlerin finansmana erişimini, yenilikçiliği ve yatırım fırsatlarını değerlendiren Dinamik Şirketler; ve (d) bağlantı olanaklarını, altyapıyı ve doğal kaynakların korunmasını analiz eden Kamu Varlıkları ve Kaynakları.
Sağlam Temeller alanındaki başlıca zorluklar, düzenleyici ve denetleyici kurumların kalitesini yükseltmek; Orta Doğu bölgesindeki jeopolitik çalkantıların etkilerini ortadan kaldırmak; sermaye piyasalarını geliştirmek ve makro-mali riskleri azaltmaktır. Kurumların kalitesini yükseltmek sermaye çekme imkanını arttıracak, yenilikçiliği teşvik edecek ve doğal kaynakları koruyacaktır. İkinci bir kilit darboğaz, Orta Doğu bölgesindeki jeopolitik çalkantılar ve bunların Türkiye’nin güneydoğusu üzerindeki yayılma etkileridir: hizmetleri yaygınlaştırabilmek, yatırımları çekebilmek, istihdam yaratabilmek ve insan sermayesi birikimini teşvik edebilmek için istikrarlı ve güvenli bir ortam çok büyük önem taşır. Derinleştirilmeye ihtiyaç duyan sermaye piyasaları üçüncü bir darboğazdır. Bu darboğaz kayıtlı tasarruflardaki, borçlanma düzenlerindeki, finansal okuryazarlık düzeyindeki ve kadınların finansal hizmetlere erişimindeki açıklara katkıda bulunmakta ve küçük şirketlerin büyüme ve yenilikçilik yapma imkanlarını kısıtlamaktadır. Dördüncü olarak, Türkiye makro mali risklerden kaynaklanan dışsal kırılganlıklar ile karşı karşıyadır. Bunlar arasında özellikle dış kaynaklı tasarruflara bağımlılık ve yüksek miktardaki kısa vadeli borç stokunu çevirme ihtiyacı yer almaktadır. Bu bağlamda, küresel olarak artan riskten kaçınma davranışı Türkiye’yi hızlı sermaye çıkışlarına maruz bırakabilir.