Projenin Adı: Coğrafya Ve İklimin Halk Oyunları Üzerindeki Etkisi
Projenin Süresi: 30 gün
Projede Kullanılan Araştırma Teknikleri: İçerik Analizi, Literatür Tarama
Sosyolojik Kavramlar : Coğrafya sosyoloji ilişkisi,Folklor, Ritüeller, Kutlama
Hazırlayanlar: Gonca Nur Arı, Elif Bayer, Ayşe Kılıçarslan
Danışman Doç.Dr.Levent Eraslan
Giriş
Halk Danslarinin Ortaya Çikişi Ve Gelişimi
İlkel dönemlerde insanlar doğa olaylarına anlam veremedikleri için bir 'yaratıcı' aramışlar; olguları somutlaştırmaya çalışmışlardır. Yine de anlamlandıramadıkları olguları mistik bir düşünce ile açıklamışlardır. Somutlaştırdıkları varlıklara, nesnelere bir saygı duyuş olan kültü yaşamışlardır. Külte göre tapınmalar, dinsel törenler ve büyüler geliştirmişlerdir; bunları gelenekselleştirmişlerdir. Bu dönemde ortaya atılan bu düşüncelerle mitologya oluştu. Bu inanışa bağlı oluşan sanatta danslar ve danslı törenler önemli bir yer tutmaktaydı. Bu dinsel törenlerin sözlü bölümü mitoslardan, somutlaştırılan kavramı anlatan nesne ve eylemlerde ritüellerden oluşur. Böylece gelenekler sanatta kendini gösterdi.
Makineleşme ile insanlar bireyselleşmeye başladı. Böylece insanlar doğa olayları karşısında kendi güçlerini fark ettiler ve artık kesin olarak bireyselleştiler. Artık ilkel dönemlerindeki büyüyü, dinsel törenleri ve bu geleneksel işlemleri en önemli bölümünü oluşturan dansları; kötü ruh korkusundan değil, ortak iş yapmanın zevkli olması, birbirlerinden güç kazanma, iş bölümünün sağlamlaşması, dayanışma ve bütün değerleriyle birbirini anlama... Gibi nedenlerle yaptılar. Artık halk dansları dinsel kökenli törenler olmaktan çıktı ve toplu coşkuyu simgeledi.
Anadolu folkloru de yukarıda anlattığımız dönemlerden geçmiştir. Anadolu insanı Orta Asya’dan Anadolu’ya gelinceye kadar birçok eski kültürden etkilenmiş ve tabi ki etkilemiştir. Zaman içinde bu etkilerin kaynakları, doğuş anlamları ve amaçları unutulsa da danslar günümüze kadar gelmiştir. Anadolu’daki danslarımız da dinin yanı sıra dilde etkili olmuştur. Örneğin orta Asya’da şaman dininin halk danslarında etkili olduğunu 'bar' sözcüğünden anlıyoruz. Bu sözcük günümüzde doğu Anadolu’nun davul oyunlarının genel adı iken geçmişte şamanın davulunun tutağına verilen addı.
Şamanizm’in yanı sıra mani ve İslam dinide Anadolu’daki danslara etki etmiştir. Özellikle İslam dini ile birlikte Anadolu halkı büyük bir manevi değerler bütünlüğü oluşturmuş ve bunu da danslara yansıtmışlardır. İslamiyet’in kadın erkek ilişkilerinde sınırlayıcı olması danslara yansımıştır. Bu etkiye göre kadınla erkeğin aynı oyunda birlikte oynamamaları toplumun içe kapanık ve dar gruplardan oluştuğunun, üretim ilişkilerinin aile topluluklarına dayalı olduğunun ve ortak üretimin bulunduğunun bir göstergesidir.
Dinsel ögelerin dansa etki etmesi büyüsel ögelerin yok olduğu anlamına gelmez. Dansların oynanış nedenlerinin tapınış ve bolluk isteği olması bunu gösteriyor. Örneğin Anadolu’da eskiden dionisos şenlikleri olarak bilinen oyunlar yerini yine aynı amaçla yapılan bağ bozumu şenliklerine bırakmıştır. Buda mekanik toplum yapısından organik toplum yapısına geçişte bile hala büyüsel ögelerin etkili olduğunu gösterir.
Anadolu uygarlıkları coğrafi özellikler, iklim, yaşam koşulları, savaşlar, diller ve dinler gibi daha birçok sebepten dolayı büyük bir zenginlik taşır. Toplum yapısının mekanik olduğu eski dönemlerde bilgi aktarımı yoğun olmadığı için Anadolu insanı kültürünü büyük ölçüde korumuştur. Zamanla göçler savaşlar ve toplumsal örgütlenme ile etkileşim başlamış ve makineleşme ve sanayileşme ile birlikte bilgi aktarımı daha da artmıştır. Bu gelişen toplumsal yapı elbette dansı da etkilemiş ve günümüzde değer yargılarının değişmesiyle dans da değişmiştir.
Dans dünya ülkelerinin sanat ürünü haline getirdikleri ve toplumları gösterdikleri doğal ve geleneksel kültürleri içinde, fertlerin sanatsal duygularla içgüdüsel ve bedensel olarak uyum sağladıkları müzikli ritmik hareketleridir. İfadesiyle tanımlayabileceğimiz bir oyundur. Halk dansı da diyebileceğimiz halk oyunlarımızı genel dans anlamından ayıran özellikler onların toplumsal ve otantik oluşlarıdır.
HALK OYUNLARINDA GİYSİLER TAKILAR VE SÜSLER
Halk oyunlarının vazgeçilmezi olan kıyafetleri incelemekle başlayalım...
Giysi türleri değişik coğrafyaların yerel özelliklerine göre şekillenirken, bir taraftan da giysilerin daha kolay rahat ve gösterişli olması amacı ile birtakım eklemeler yapılır. Kemik, cam, metal ve tahta parçaları giysilerle birlikte şekillendirilmiş renklendirilmiş ve hatta zamanla bir sanat eseri üzerine getirilmiştir.
Giysinin güzelliği renkliliği ve zenginliği fark edilmelidir ve unutulmayacak bir hava yaşatılmalıdır. Türk halk oyunlarına bu yönden baktığımızda bütün bölgelerde hatta en küçük yerleşme merkezindeki oyuncularda bile bu fikir geçerliliğini korur. Halk oyunları gündelik yaşayış içinde her gün gündeme gelmez onun icra edileceği özel günler vardır. Hem iç hem de dış giyimdeki parçalar yöre şartlarına en uygun insan sağlığı açısından en yararlı olan özellikleriyle ortaya çıkmışlardır. Ayrıca mevsimlerin durumuna göre bu parçalara bazı eklemeler yapılabildiği gibi kumaş türünün de değiştiği görülür.
Her yöre kendine özgü özellikler gösterse de Türkiye'nin genelinde ortak kullanılan giysi parçaları vardır. Tüm parçaları göstermek yerine bazı genel parçaları ve onların özelliklerinden kısaca söz edeceğiz...
Halk oyunlarında hareketleri engellememesi, terleyen vücudun teri dışarıdan görülecek şekilde dışarı vermemesi amacıyla bedene giyilen gömlek, kimi yerlerde ak gömlek, ak göynek, iç mintan vb. adlarla tanınmıştır. Hemen hemen tüm kıyafetlerde 'yanış' adı verilen motifler bulunur. Yün iplikle eteklerine işlenen yanışlar göz değmesi, nazar inancından koruyucu renk olarak kabul edilen ya mavi renkli ya da türkün hemen her yerde sevip tercih ettiği kırmızı renkte olurlar. Kullanılan yün iplikler kök boya ile boyandığından solma diye bir şey söz konusu olamaz.
Ak gömleğin altına giyilen don ise, ya büzme paçalı olarak ya da diz üstüne gelecek biçimde yapılmıştır. Bazı bölgelerde buna dizlikte denir. Üste giyilen başka bir parça içlik adıyla tanındığı gibi göğüs altından geçen ve aynı zamanda bayanlarda sütyen görevini yapan astarlı bir giysidir.
Türkiye'nin hemen her köşesinde görülen 'üç etek ' bazı yörelerde 'telli' adıyla da bilinir. Özellikle uzun ömürlü olması istenilen mimari yapılarda görülen 1500 yıllık 'hayat ağacı' motifinin arka etekte yırtmaca kadar özellikle Türkmenler arasında yaygın olduğu belirlenmiştir. Kıyafete işlen ilen bu motiften insanında uzun ömürlü olmasını dilediklerini çıkarabiliriz.
Kadın giyiminde kuşaklar çok yaygın ve çeşitlidir. Üzeri çeşitli taşlarla süslü olabilir. Kemer böylece çok zengin renkli ve göz alıcı bir giysi parçası olarak kadın giyiminde önemli bir yere sahip olmuştur. Antep yöresinde de kullanılan Türkmenler arasında görülen kuşak türü olan 'şal kuşak 'ın yün olmasının sebebi hakkında beli soğuktan korumak biçiminde açıklamalarda yapılmıştır.
Bazı halk oyunlarında rol alan gelin giyimi daha fazla özen ve dikkat ister. Özellikle gelin başı bağlama ise ayrı bir tören sonunda hazırlanır. Şuan bile kuaförlerde 'gelin başı' adı altında saç süsleme sanatı özenle uygulanmaktadır. Gelinin baba evinden çıkışı hüzünlü bir müzik çalınırken ve herkesin gözleri yaşlar içinde iken son kez baba evi bakar; gözleri yaşlı baba evinden uğurlanır. Erkek evinden gelen konuklara teslim edilir ve gelin alayı yola çıkar. Halk oyunlarında görülen sahnelerde bu olay sergilenmektedir. Olayın akışı ve gelişmesi değişik bölgelerdeki oyunlar içerisinde yer bulur. Örneğin; Denizli yöresinde gelin alayı köyün tüm genç erkeklerinden oluşur ve gelini almaya giderken özel bir ritimle yürüyerek gelin evine giderler. Bu yürüyüş esnasında 'erkekçe' bir ses çıkartırlar.
Baş, bazı yörelerde açık olmasına rağmen birçok yerde örtülüdür. Fes, külah, kasket, takke, şapka, puşi vb. kadın başı kadar süslü ve renkli değildir. Zeybek bölgesinde gördüğümüz başlar ise rengârenk oyaların yer aldığı ve fesin üzerine sarılan parçalar, erkek baş giysisinin en gösterişli bölümüdür.
Başta giyilen genellikle 'fes 'olmuştur. Üzerine altın taklidi pullar, boncuklar ve çavdar sapından örülmüş süsler yerleştirilir. Çukurova’da zenginlik göstergesi olduğu için bu pullar gerçek altından idi. Maraş ise el sanatlı altın pullarıyla tanınmış ilimizdir.
'Yazma' feslerin üzerine atılan beyaz renkli veya koyu renkli örtüdür. Bazı yörelerde yazmanın rengi ve süsü medeni hal hakkında bilgi verir. Örneğin beyaz renkli yazma bekâr kızları, çok renkli ve süslü yazmalar gelinleri, koyu renkli yazmalar yaşlı kadınları ve siyaha yakın olanlar ise ihtiyarları temsil eder. Çukurova veya Toroslarda ise bu ayrımlar çok daha detaylı bilgi verir. Bir kadının dul olup olmadığı hatta dul olup yeniden evlenmek isteyip istemediği gibi.
Ayağa giyilen pabuç ise genç kızlarda kırmızı gelinlerde ise sarı renktedir.
Yerleşme yerinin büyük olması durumunda sokağa çıkılması gerektiğinde manto gibi baştan giyilen kara renkli, kalın dokumalı bir uzun etek daha vardır. Bu manto kadınların iç giyimlerini gizlerken başlarındaki süslü fesleri de 'perde' denilen büyük bir yazma örter. Büyük yerlerde sokağa ancak böyle çıkılır.
İç Anadolu bölgesinde Eskişehir önemli bir halk oyunları ve halay merkezidir. Burada 'sarka, altıparmak, sulu, cezir, pançaklı gezi, sevai, krom...'gibi isimleri alan değişik süs ve kıyafetlere rastlanır. Önemli olan bu kıyafetlerin kadife olanları ve sert kumaştan olanlarının tercih edilmesidir buda yörenin ikliminin kıyafetler üzerindeki etkisini gösterir.
Bütün bu giysi parçaları kadının halk oyunlarındaki hareketlerini, mimiklerini tamamladığı gibi, onun yansıttığı heyecanı, coşkuyu, mutluluğu, kederi, üzüntüyü de çevresindekilere hissettirir. Yüze yapılan makyajın yanı sıra saçlarına verdiği şekil, tarama biçimi, zülüfleri, perçemleri apayrı bir güzellik katar. Hele uzun olan saçların bele, hatta dizlere kadar uzanması seyredenleri heyecanlandırır... Karacaoğlan’ın da bu güzellikler hakkındaki yorum:
O geline dedim, güzeller ağı
Senin için dolandım karlı dağı
Alayımda sana altın saç bağı
Torla topla ince bele ser gelin
Halk oyuncularının oyunlarındaki hareketliliği, rahatlığı, esnekliği ve estetik güzelliği hiç güçlük çıkarmadan ortaya çıkaracak olan, kesinlikle ayağa giyilen parçadır. Genellikle sarp kayalık, dikenli çalılık ortamlardaki halk oyunlarında çizme yahut kalın çorap üzerine çarıktan gelen sağlam kaytanlarla bağlı bir parça bu vahşi doğa şartlarıyla başa çıkabilmek için tercih edilmektedir.
Erkek giysilerini tamamlayan önemli aksesuarlar arasında ise para kesesi mendil, yağlık ,pazı bent ,saat kösteği, hamayıl ,muska, tabaka ,silahlık ,çevre, kama vb. saymak mümkündür.
HALK OYUNLARI VE RENKLER
Halk arasındaki birçok olay genellikle o toplumun bireyleri tarafından gözlendiğinde anlamlanır fakat o topluluğa yabancı olanlar bu olayları boş gözlerle seyrederler. Örneğin oynayan ekibin ortasında kızlar arasındaki gelinin başına takılan küçük bir ayna yabancılar tarafından süs gibi anlaşılsa da bu aynanın asıl amacı gelini kötü niyetli bakışlardan, kem gözlerden, kıskançlık ve hasetten korumaktır.
Kıyafetlerde kullanılan renkler arasında ak, kara, gök mavisi, yeşil, sarı, kızıl veya kırmızı en başta yer alır. Eski Türklerde dünyanın yönünün belirlenmesinde bile renkler geçerliydi. Örneğin Uygur Türkçesinde doğu=mavi, batı=ak, güney=kızıl ve kuzey=kara biçiminde adlandırılıyordu.
Şimdi biz de renklerin anlamlı dünyasına bir atalım
Mavi: Bugün göz rengi olarak nazar inancından önemli yeri olan bu renk eskiden doğu anlamında kullanıyor idi. Hatta Türkler de asıl hakanın kendisi ‘mavi’ yani ‘doğu’ daki biçiminde isimlendiriliyordu. Ayrıca Türkler kendilerini kök(gök)Türk (=mavi Türk) olarak isimlendirilmiştir.
Ak: Saflık, temizlik, şans getiren kader, yaşlılık ve asalet anlamlarını içerir. Şaman inançlarının yaşatıldığı dönemlerde bu inancın etkisiyle adalet, ululuk ve güçlülük anlamlarını da kazanmıştır. Altay Türkleri arasında cennet anlamında da kullanılmıştır. Savaşlarda yüksek rütbelerde komutanların veya hükümdarların ak giysiler üzerinde olduğu belirtilmiştir. Yani hâkimiyet ve üstünlük belirtmektedir. Bugün bile kullandığımız ‘alnı ak’ , ‘yüzü ak ‘ , ‘alnının akıyla ‘ vb. sözlerimiz bu kelimenin anlamını yansıtır.
Kara: Kötü ruhların sembolü olan kara; ışıksız, karanlık ve kötülüklerin olduğu yerleri yansıtır. Şaman inancına göre felaketlerin, kıtlıkların ve hastalıklara sebebi olan yer altı tanrısı Erlik kara renkle adlandırılmıştır. Dede korkut hikâyelerinde yas ve mezar bayraklarının olduğu çadırlar ‘karalı göklü otağı ‘ biçiminde adlandırılmıştır. Günümüz Türkçesinde hala kullandığımız ‘kara haber’, ‘kara ölüm’, ‘ölüm bir kara devedir, her kapıya çöker’ ve ‘ölüm kara yüzünü gösterdi’ gibi deyişler karanın hala aynı anlamda kullanıldığının simgesidir.
Yeşil: Ümit, sevinç, niyet, kutsallık ve bereket anlamlarında olan bu sözcük kökünün ‘yaş’ olması dolayısıyla bolluk ve refah anlamlarına da gelir. Hıdır ellez gününde ‘yeşillikler’ arasında dolaşıp niyet tutmak çok yaygın bir gelenektir. Hatta Türk mitolojisindeki ruhlardan birinin oğlunun adı yaşıl(yeşil) idi ve bu ismin çocuğun yetişip büyümesini sağladığına inanılır. Müslümanlıkta da yeşil kutsal bir renk olarak da kabul edilmiştir.
Kızıl: bu renk kan, ateş, hiddet, öfke, aşk ve coşku anlamlarını çağrıştırır. Osmanlı donanmasında ve azap askerlerinde kırmızı bayrakların kullanıldığı bilinmektedir.
Sarı: dünyanın merkezinin sembolüdür. Altın sarısı veya sırma rengi zenginliği temsil eder. Uygur Türklerinde egemenlik belirten sarı renk Harzemşahlar’da bayrak olarak kullanılmış, Selçuklularda ve Osmanlılarda hükümdara mahsus bayrak sarı olarak kullanılmış.
HALK OYUNLARININ BELİRLİ ÖZELLİKLERE GÖRE GRUPLANDIRILMASI
Bu bölümde halk oyunlarının çeşitli gruplandırılışlarını inceleyeceğiz.
Bölgesel tür özelliklerine göre;
Zeybek: Aydın, İzmir, Muğla, Denizli, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Çanakkale, Kastamonu, Uşak, Balıkesir, Manisa, Burdur…
Halay: Bitlis, Bingöl, Diyarbakır, Elâzığ, Malatya, Kahramanmaraş, Erzurum, Erzincan, Sivas, Mardin, Muş Yozgat, Çorum, Adana, Ankara, Siirt, Hatay, Tokat, Şanlıurfa…
Horon: Trabzon, Samsun, Artvin, ordu, Rize
Bar: Erzurum, Kars, Ağrı, Artvin, Gümüşhane, Bayburt, Erzincan
Hora: Kırklareli, Edirne, Tekirdağ, Çanakkale..
Karşılama: Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, İzmit, Adapazarı, Çanakkale, Bursa, Bilecik
Kaşık: Eskişehir, Afyon, Kütahya, Bilecik, Kırşehir, Konya, Mersin, Antalya, Bolu, Bursa…
Bengi: Balıkesir, Manisa, Bursa, Çanakkale…
Dansçıların sayı ve cinsiyetine göre
Tek kişilik kadın dansları: estireyim mi ( bolu) yoğurt (Eskişehir)
Tek kişilik erkek dansları: zeybek(aydın) misket( Ankara)
İki kişilik kadın dansları: ördek(bolu) mandalar(Kırklareli)
İki kişilik erkek dansları: Hançer Barı (Erzurum), Kırkaz Zeybeği (Eskişehir)
Toplu kadın dansları: Güvercin (Erzurum) Çömüdüm (Kütahya)
Toplu erkek dansları: Coşkun Çoruh (Artvin) Koçaklama(ağrı)
Kadın erkek karışık danslar: Delilo (Elâzığ), Dokuzlu (Gaziantep)
Hayvan yansımalı danslar
Tavuk Barı(Erzurum) tavuğun hareketlerini anlatır
ceylani(Kars) ceylanın yürüyüşünü anlatır.
Serçe oyunu(Gaziantep) serçe sıçramalarını taklit eder
İş ve günlük yaşamını taklit eden danslar
Tesi(Artvin) yün eğirmeği
Türkmen kızı (İçel) hamur yoğurma ekmek yapmayı anlatır.
Kadın erkek ilişkilerini taklit eden danslar:
Sarı zeybek (Sivas) ve bıçak(Elâzığ) erkeğin kadına dil dökmesini ve sonunda beraberliklerini anlatır.
Çarpışma ya da savaşı konu alan danslar:
Hançer barı( Erzurum),bıçak horunu (Trabzon) saldırma, vuruşma ve savunma taklitlerine dayanır.
Çandırlı tüfek oyunu(Giresun) dansçıların tüfeklerle belli bir noktaya ateş etme hareketlerine dayanır.
Kılıç ve kalkan oyunu (bursa) dansçıların kılıç ve kalkan seslerine uyarak çarpışmalarını anlatır.
Doğa olaylarını anlatan danslar:
Uzun dere(Kars) ve coşkun Çoruh(Artvin) ırmağın akışını, coşkunluğunu canlandıran hareketleri anlatır.
Kavak (Erzurum) kavak ağacının rüzgârla harekeyi canlandırılır.
Konumuzu sınırlandırmak adına halk oyunlarının detaylarına Ege iç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde değineceğiz.
EGE BÖLGESİ
Zeybek
Tek kişi tarafından ya da birkaç oyuncunun çember şeklinde dizilmesiyle oynanır. Zeybek, halkı koruyan cesur bir adamı temsil eder. Zeybek oynayan dansçı, kollarını omuz hizasında, elleri başıyla aynı hizada olacak şekilde iki yana doğru açar ve bazı oyunlarda kollarını dirseklerden hafifçe kırar. Büyük adımlar atarak ağır ağır hareket eder. Ara sıra yere doğru eğilip bir dizin yere dokundurulması, bu dansın belirgin hareketlerindendir. Efenin dizini yere vurması düşmanları korkutmak adına yeri sarstığını gösteren bir harekettir.
Yapılan incelemelere göre Zeybek oyununun yırtıcı bir kuş olan kartalın hareketlerinin yansıtılmasından oluştuğu belirtilmektedir.
İlk hareketde; Kartalın uçmaya hazırlık yapmasıgibi zeybek oyununda kollar aşağıdan yukarıdoğru görülmektedir
İkinci harekette; kartalın kalkış anında kanatlarını açışı gibi, zeybekte de kollar ağır ağır havalanır ve oyun başlar.
Üçüncü harekette; kuşun kanatlarınıçırpması gibi, zeybekte kollar oyun süresince aşağı yukarı
iner ve kalkar.
Dördüncü harekette; kuşun konmaya hazırlık yapmasına benzer. Zeybek kollarını indirir.
Beşinci harekette; zeybeğin çömelmesi yine kuşun yere konmaya başlaması gibidir.
Zeybeğin hikâyesi
Pisi ‘de küçük bir evde, bir anne ve iki oğlu kendi hallerinde yaşarmış. Babalarını küçük yaşta kaybetmenin ezikliğini, annelerinin dul olmasının getirdiği sorunları, tütüncülük denilen o en meşakkatli ziraatçilik türünü, yokluğu ve çevre baskısını en derinden yaşarlarmış. Anne Hatice oğulları büyüdükçe onlara söz geçiremez olmuş, ne yapacağını şaşırmış. Ağabey Kerimoğlu Hüseyin (ölmüş babasının adı Kerim'miş) ara sıra güzlü tütün alım satımı yaparmış…
Hikâyemiz böyle başlıyor, bu hikâyeyi sizlerle paylaşmamın nedeni bu günlerde gittiğim halk oyunları kursunda en çok Kerimoğlu zeybeğinden etkilenmem. Zeybek oynarken hissettiğimiz ahenk ve hoşluk yanı sıra, hikâyesinin de oldukça hüzünlü olması beni etkiledi. Okuduktan sonra sizlerin de bu türküyü daha farklı hislerle dinleyeceğinizi düşünüyorum.
Kerimoğlu zeybeği Muğla 'ya bağlı Yeşilyurt (eski adıyla Pisi) beldesinin Türkiye genelinde bilinen bir türküsüdür.
Türkünün hikâyesi
Pisi 'de küçük bir evde, bir anne ve iki oğlu kendi hallerinde yaşarmış. Babalarını küçük yaşta kaybetmenin ezikliğini, annelerinin dul olmasının getirdiği sorunları, tütüncülük denilen o en meşakkatli ziraatçilik türünü, yokluğu ve çevre baskısını en derinden yaşarlarmış. Anne Hatice oğulları büyüdükçe onlara söz geçiremez olmuş, ne yapacağını şaşırmış. Ağabey Kerimoğlu Hüseyin (ölmüş babasının adı Kerim'miş) ara sıra güzlü tütün alım satımı yaparmış. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde devletin dış borçları nedeniyle Avrupa devletleri tütün üretiminden elde edilecek vergi gelirlerini müsadere altına almışlar, Tütün Rejisi denilen bu sistemde Reji bir yandan ülke kaynaklarının bu şekilde gaspını sağlarken, bir yandan da tekel konumlu alıcı sıfatıyla tütün üreticisini ezermiş. Reji' den başka yere tütün satmak yasakmış. Reji istediği fiyatı verir, ödemeyi de istediği zaman yaparmış. Arkasında devletin yabancı ülkelerle akdettiği anlaşmalar olunca da, hükmü ve varlığı kanun koruması altında, kolluk kuvvetleri de emrindeymiş. Reji' ye birazcık karşı gelen, Reji aleyhinde birazcık konuşan, dayağı yer otururmuş. Ağabey Hüseyin en çok karşı gelenlerden ve en çok konuşanlardan olduğundan devamlı hapis yatar dururmuş. Böyle bir ortamda halkın tek gelir kaynağı kaçakçılıkmış. Kaçakçılık denilen de kendi tütününü kendi istediğine satmakmış.
1889’da gösterirken küçük kardeş Eyüp (Kerimoğlu)’da 17 yaşlarına gelmiş. O da delikanlılığın verdiği ateşle bu düzene ve sisteme isyan edenlerdenmiş. Ağabeyi Hüseyin hapse girdikçe Eyüp de hiddetlenir, daha da isyankâr olurmuş.
Günlerden bir gün, Pisi' ye yakın bir köyde arkadaşları ile düğüne gitmişler. İlerleyen saatlerde Kerimoğlu Eyüp arkadaşları ile zeybek oyununa kalkmışlar. Bunun üzerine Muğlalı zenginlerin Pisi ovasındaki arazilerinin kâhyalığını yaptığı için Pisi muhtarı olan İzzet Ağa gençlere; “Utanmadınız mı bunca büyüklerin önünde oyuna kalkmaya. Ne zaman adet oldu büyüklerden izin almadan oyuna kalkmak” demiş ve küfürle devam etmiş. Zira büyüğünden izin almadan zeybek oynamaya kalkmak hakaret sayılırmış. Muhtarın karşı hakaretleri üzerine taraflar arasında tartışma çıkmış. Kerimoğlu Eyüp tartışma esnasında belinden çıkardığı bindirme tabancası ile muhtarı öldürmek için ateş etmiş. Ancak muhtar aniden kendini yana atınca sadece kolundan yaralanmış. Düğün yerinde bulunan muhtarın adamları Eyüp’e vurmaya başlamışlar ve onu çok fena hırpalamışlar. Bir ara bir fırsat bulan Eyüp ellerinden kurtulmuş ve evine sığınmış.
Çok geçmeden kolluk kuvvetleri Eyüp'ün evini kuşatmış ve Eyüp dağlara doğru kaçarken çıkan çatışmada Eyüp’ün silahından çıkan bir mermi ile bir zaptiye ölmüş. Kerimoğlu Eyüp hiç yoktan bir katil olmuş. Zaptiyeler uzun süre dağda Eyüp'ün izini sürmüşler ama bulamamışlar. 19 yaşındaki bu zeki ve çevik genci ele geçiremezler. Ve nihayet Milas ’ta kaçakçı yakalamakla ünlenmiş “Kör Arap” lakaplı İsmail Çavuş’a haber salarlar.
Kör Arap, daha önce girdiği bir çatışmada gözünün birini kaybettiğinden ve çok esmer tenli olması sebebi ile bu lakap ile anılırmış. Çok acımasız ve çok keskin nişancıymış.
İşinde uzman olan Kör Arap işe istihbarat edinerek başlamış ve Kerimoğlu Eyüp’ün Çakallar denilen bir mezrada, İbişoğlu İbrahim ’in çoban kulübesinde kaldığını tespit etmiş.
1901'in çok güzel bir bahar günüymüş. Öğleden sonra dört sularında, pırıl pırıl güneşli bir hava, çamların arasında dolaşan hafif bir meltem, Eyüp'ü tedbirsiz kılmış olacak ki, geceleri dağlarda kaçak dolaşıp, gündüz olunca vardığı İbişoğlu’nun kulübesinde çok derin bir uykuya yatmış. Pencere ve kapının açıldığını fark etmemiş. Uyuyan insanı yılan sokmazmış ama yılanın yapmadığını Kör Arap yapmış o sokmuş. Mışıl, mışıl uyuyan Eyüp'e hiç acımadan ve uyandırmadan, canına kıyıvermiş.
Eyüp'ün ölümünden sonra annesi Hatice kahrına fazla dayanamamış, o da çok geçmeden ölmüş. Ağabey Hüseyin önce Yerkesik’e yerleşmiş, çok geçmeden orayı da terk etmiş, nereye gittiğini hiç bilen olmamış.
Ama gün gelecek “Reji” de tarihe karışacaktı. Daha da önemlisi, Eyüp, yöre insanları için kaderine razı olmamanın, her ne olursa olsun direnmenin sembolü oldu. Pisi'nin ve Yerkesik'in de bir kahramanı vardı artık: 19 yaşında, mükâfat için kalleşçe vurulan “Kerimoğlu Eyüp”. Halk, kendi kahramanı için, Reji'nin ayakçısı Kör Arap'ı inceden tiye alan türküsünü yakmıştı bile.
Haydülen de ülen de,
Karadağların sandalı da, sandalı.
Al ganlara boyanmış,
Kerimoğlu’nun her yanı da her yanı.
Öf aman da aman da
Şu dağlarda keklik kalmadı.
Oyna len de koca Arabım sen oyna,
Senden başka yiğit (!) kalmadı.
Öf ülen de aman da
yerkesikle şu pisinin arası
Nerelerde bozulmuş
Kerimoğlu’ylan körarabın arası
Bağ belleme
İÇ ANADOLU BÖLGESİ
Yoğurt Oyunu
Bu dans eski bir türkmen-yörük dansıdır. Kadın erkek karşılık oynar. Silifke ekonomisinde hayvancılığın yeri önemlidir. Oyunun başından sonuna dek yoğurdun üretimini gözlemek olasıdır. Yoğurt Türkmen yaşantısında önemli yeri olan yiyecektir. Türkmenler eski dönemlerde yoğurt yapar bunu satarlardı. Günlük yaşama girerek baş yiyecek olan yoğurt türkü ve oyun olarak gelmiş günümüze. Yoğurt Türkmen için geçim kaynağı olması nedeniyle büyük bir saygınlığa sahiptir. Bu saygınlık da Türkmenleri yoğurdun bereketi için oyun oynamaya yöneltmiştir.
AKDENİZ BÖLGESİ
Keklik Oyunu
Keklik dansının anlamı ile ilgili olarak üç değişik varyant bulunmaktadır.Kekliğin sekişi kanat çırpışı ötüşü gerdan kırışı zıplayışı anlatılır. Kekliğin taklididir.Keklik insan olur bir çalının dibinden çıkar. Kaşıklar kanat olur ayaklar seker. Bir av doğa oyunudur.Avcıdan kaçan kekliğin taklididir.
Türkmen Kızı Oyunu
Eski Türkmenlerin kıtlıktan bolluğa kavuşma törenlerini canlandırır. Türkmen kızlarının yaşamlarını bu oyunda görmek mümkündür. Süt sağma, yayık yayma, hamur yoğurma gibi faaliyetleri oyunu süsleyen figürlerdir. Oyun kızlar tarafından daire biçiminde oynanır. Eller oyunda taklit amaçlı kullanıldığı için kaşık kullanılmaz. Oyun türkülüdür.
DEĞERLENDİRME YAZISI
"Coğrafya ve İklimin Halk Oyunları Üzerindeki Etkisi" adlı antropolojik sosyoloji konulu araştırma projemize halk oyunlarının tarihi gelişimini araştırmakla başladık. Araştırmamızda bulunduğumuz çıkarımlardan biri halk oyunlarımızın günümüze kadar orijinalliğini kaybetmeden değişmesinin kültürümüze olan bağlılığımızı ispat etmesidir.
Araştırmamızın devamında halk oyunlarının vazgeçilmez parçalarından biri olan kıyafetleri inceledik. Bu incelemelere göre sosyolojik bakış açısıyla kıyafetlere, kıayfetlerin renklerine ve aksesuarlara baktığımızda;
-
Kişinin yaşadığı bölgenin iklimini (Örneğin; İç Anadolu Bölgesinin sert iklimi nedeniyle kıyafetlerin kumaşlarının kadife olması vb.)
-
Kişinin yaşadığı bölgenin coğrafyasını (Örneğin; Doğu Anadoluda erkeklerin çoraplarının onları çalılardan ve kayalardan koruması için kalın ve sert olması vb.)
-
Kişinin medeni halini (Örneğin; kadınların yazmasının renginden ya da kıyafetindeki aksesuarlarından evli ya da bekar olduğunun anlaşılması vb.)
-
Kişinin ruh halini (Örneğin; kıyafetlerin renginin hüzün, mutluluk, yas gibi duyguları anımsatması vb.)
anlayabiliriz.
Halk oyunlarının isimleri bile toplumun kültürüyle olan ilişkisini anlatmaktadır. Tarım ve hayvancılıkla geçinen Türk toplumunda halk oyunları, hayvan isimleri ile anılırken oyun da hayvan taklidini göstermektedir. Örneğin; horoz oyunu, kartal oyunu, keklik vb.
Kısacası sosyolojinin önemini ve hayata farklı bir açıdan bakmayı özetleyen bu araştırmada halk oyunlarımızın gelenek ve göreneklerden ziyade iklim, coğrafya ve kültürün bileşimi olduğu kanısına vardık.
KAYNAKÇA
-
TÜRK HALK OYUNLARI - RUHİ SU (T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI HALK KÜLTÜRLERİNİ ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI)
-
TÜRK KÜLTÜRÜ VE HALK OYUNLARI - PROF. DR. NEVZAT GÖZAYDIN (ASIA YAYINLARI)
-
TÜRK HALK OYUNLARININ SAHADA DEĞERLENMESİNDE KARŞILAŞILAN PROBLEMLER SEMPOZYUMU (T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI)
-
http://www.bakimliyiz.com/turkuler/32086-silifke-yoresi-halk-oyunlari.html
-
MESLEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ (T.C. M)
Dostları ilə paylaş: |