Di'l-mürselîn'İ (Kahire 1322) bunlara misal olarak zikredilebilir



Yüklə 1,15 Mb.
səhifə3/25
tarix08.01.2019
ölçüsü1,15 Mb.
#91960
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25
63

HADİS



ku's-siyâsiyye, Beyrut 1403/1983; G. H. A. Juynboll, The Authenticity ofthe Tradition Lit­eratüre, Leiden 1969, s. 1; a.rtılf.. "Hadlth", Dic-tionary of Middle Ages, New York 1989, VI, 45-48; M. Nâsırûddin el-Elbânî, Fıhrisü mah-tûtâti Dâri'l-kütübi'z-Zâhin'yye, Dımaşk 1390/ 1970, s. 348; Subhî es-Sâlih, Hadîs İlimleri ve Hadîs Istılahtan (trc. M.YaşarKandemir). Anka­ra 1973, s. 1-3, 39-41, 63-69; HâşimMa'rûfel-Hasenî. el-Mevzû'ât ft'l-âşâr ue'l-ahbâr, Beyrut 1973, s. 53; a.mlf., Uşûlü't-teşeyyu1, Beyrut, ts. (Dârü'l-Kalem], s. 253-258; M. Yaşar Kanrie-mir. Mevzu Hadisler, Ankara 1975, s. 17-19, 56-61, 96-115; a.mlf., "el-Câmiu's-sahîh", D/Â, VII, 114-129; a.mlf.. "Cüz", a.e., VIII, 147-148; Talât Koçyiğit, Hadis Tarihi, Ankara 1977; a.mlf.. "I. Goldzİher'in Hadisle İlgili Bazı Görüşleri'-nin Tahlil ve Tenkidi71, AÜİFD, XV (1957), s. 43-55; Şâkir Mahmûd Abdülmün'im, İbn Hacer et-'Askalânt, Bağdad 1978, I, 506-513; Âgâ Büzürg-i Tahrânî, ez-Zerfa ilâ teşânifi'ş-ŞFa, Beyrut 1398, XXV, 51; Mustafa es-Sibâî. es-Sünne ue mekânetühâ fı't-teşrfi'l-İslâmt, Dı-maşk 1398/1978; M. Ebû Zehre, el-İmâmü'ş-Şâdık, Kahire, ts. (Dârü'l-Fikri'l-Arabîj, s. 357-460; H. Lammens. islam Beliefs and Institu-tions, London 1979, s. 70-72; J. Fueck, "The Role of Tradıtİonalism in islam", Studies on İslam (ed. M. L. Swartz), Oxford 1981, s. 99-111; Hasan es-Sadr, Te'sîsü 'ş-ŞFa, Beyrut 1401/ 1981, s. 278-295; a.mlf., eş-Şfa ue fünûnü'l-İstâm, Beyrut, ts. (Dârü'l-Marife), s. 29-43; M. Hüseyin Âl-i KâşifVl-Gıtâ. Aşlü'ş-ŞFa ue uşûlü-hâ, Beyrut 1402/1982, s. 58, 79; Abdülvehhâb İbrahim Ebû Süleyman, Kitâbetü'l-bahşi'l-Hlmî, Cidde 1403/1983, s. 209-265; Ati Osman Koç-kuzu. Hadis İlimleri ue Hadis Tarihi, İstanbul 1983; A. F L. Beeston v.dğr. Arabic Literatüre to the End ofthe ümayyad Period, Cambridge 1983, s. 271-298; A'yanü'ş-Şfa, I, 140-153; Ma'a'l-mektebe, s. 403-421; Seyyid Hüseyin Nasr. İslâm: İdealler ue Gerçekler (trc. Ahmet Özel), İstanbul 1985, s. 89-95; Mehmed S. Ha-tiboğlu, "Batıdaki Hadis Çalışmaları Üzerine", uluslararası Birinci İslâm Araştırmaları Sem­pozyumu, İzmir 1985, s. 81-94; D. B. Macdo-nald, The Development of Musiim Theotogy, Jurisprudence and Constituüonal Theory, Lon­don 1985, s.76-77; M. Lokman Selefi, ihtimâ-mü'l-muhaddtşîn bi-nakdi'l-hadlş seneden ue metnen, Riyad 1408/1987, s. 417-474; M. Abdülazîz el-Havlî. Târihu fünûni'l-hadîşi'n-ne-bevl (nşr. Mahmûd el-Arnaût-M. Bedreddinel-Kahvecî). Dımaşk 1408/1988; Fârûk Hamâde. el-Menhecü'İ-İstâmî fî't-cerh ve't-ta'dtl, Rabat 1409/1989, s. 48-85; M. Cevâd Mugniyye, eş-Şfa fı'l-mizân, Beyrut 1409/1989. s. 317-320; İsmail L Çakan, Hadis Edebiyatı, İstanbul 1989; a. mlf., Hadis Usüiü, İstanbul 1990; a.mlf.. "d-Câmiu's-sahîh", DİA, VII, 129-132; Hadim Hü­seyin İlâhîbahş, el-Kur1âniyyün ve şübühâtü-hüm havle's-sûnne, Tâif 1409/1989; M. Mus­tafa el-A'zamî, Menhecü'n-nakd Inde'l-mu-haddişîn [baskı yeri yok| 1410/1990 (Mek-tebetü'l-Kevser), s. 127-149; a.mlf., İlk Devir Hadis Edebiyatı (trc. Hulusi Yavuz], İstanbul 3993, s. 10-18,34-161, 194-222;a.mlf.,/sJâm Fıkhı ve Sünnet (trc. Mustafa Ertürk), İstanbul 1995; İmtiyaz Ahmed. Dela'İlü't-teuşikı'l-mü-bekkir li's-sünneti ue'l-hadiş (trc. Abdülmu'tî Emîn Kal'acî), Kahire 1410/1990; Ali Abdülfet-tâh Ali Hasan, el-Hadîşü'n-nebevî ve rivaye-tüh, Mansûre 1990; İzziyye Ali Tâhâ. Difa' 'ani's-

64

sünne ti'n-nebeviyyeti'ş-şerife, Kuveyt 1410/ 1990;a.mlf., "Min İftirâ'âti'I-müsteşrikin hav­le ehâdîşî't-tevhîd", Mecelletü'ş-ŞerFa ue'd-di-râsâtİ't-İstâmiyye, Vl/13, Kuveyt 1409/1989, s. 19-76; a.mlf., "Min iftirâ'ati'l- müsteşrik in calâ eşâlîbi'S-muhadcitşîn fî'l-'inayeti bi-mü-tûnî'l-ehâdîş", Mecelletü'l-Buhûşi'l-İsiâmİyye, XXXI, Riyad 1411, s. 279-352; Kemal Sandıkçı, İlk Ûç Asırda İslâm Coğrafyasında Hadis, An­kara 1991; Ali Yardım. Hadis, İzmir 1992, 1-11; Sıddîk Beşîr Nasr, Dauâbİtü'r-riuâye Hnde'l-muhaddişîn, Trablus 1992, s. 162-563, 165-181.217, 281-354; Bekir b. Abdullah Ebû Zeyd. Ma'rifetü'n-nüsah ve'ş-şuhufü'i-hadışıyye, Ri­yad 1412/1992; Emin Âşıkkutlu. HadisteRicâl Tenkidi: Cerh ue Ta'dil İlmi (doktora tezi, 1992], Mü Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 20-23 (sahabe­nin birbirini tekzîbi); Tevhit Bakan. Ashabın Adaleti (doktora tezi, 1993), Atatürk Üniversite­si Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 72, 74; Cemal Sofuoğlu, "Şia-İ İmâmiye'nin Hadis Anlayışı", Milletlerarası Tarihte ue Günümüzde Şiilik Sempozyumu, İstanbul 1993, s. 258-287; Yu­suf el-Kardâvî, Sünneti Anlamada Yöntem (trc Bünyamin Erul), Kayseri 1993, s. 56-60; Nasır b. Abdullah el-Kafâri, üşûiü mezhebi'ş-ŞFa fbaskı yeri yok| 1414/1993, s. 307-399; Kettâ-nî. er-Rİsâletü't-müstetrafe (Özbek), tür.yer.; Fa­ruk Koçak. İstanbul Kütüphanelerindeki Ha­dis Cüzleri (doktora tezi, 1995), Mü Sosyal Bi­limler Enstitüsü; Abdülganî Abdülhâlik, Huccİy-yetü's-sünne, Riyad 1415/1995, s. 337; Meh­met Erdoğan, Akıl-Vahiy Dengesi Açısından Sünnet, İstanbul 1995, s. 70-79; James Rob-son, "Tradition. The Second Foundation of is­lam", MW, XU/l-4 (1951), s. 22-33; a.mlf.. "The Material of Tradition", a.e., s. 166-180; a.mlf., "Hadilh". EP(Fr.), III, 24-25; Abdülhâdî Rızâ. "Emâlî Nizâmilmülk el-Vezîri's-Selcûkl fiTİ-hadîş", MMMA (Kahire), V (1959), s. 349-378; Abdülcebbâr Ulvân en-Nâyile. "el-Hadî-şü'n-nebeviyyi'ş-şerîf min meşâdiri'd-dersi'n-nahvî", Adâbü'r-râfıdeyn, Xlli, Musul 1981, s. 499-544; Semîre Halîl. "el-Kütübü'1-merci'iy-ye li-terâcimî ruvâti'l-hadîs hatte'1-karni's-sâ-disi'l-hicrî", ıÂlemü'l-kütüb,sy. 14, Riyad 1987, s. 4-14; Yasin Dutton. "Sunna, Hadith and Ma-dinan 'Ama!", Journal of Istamic Studies, İV/ 1,Oxfordl993, s. 1-31; Charles J.Adams. "Ba­zı Çağdaş Müslümanların Nazarında Hadisin Otoritesi -Mevdûdî'nin Hadis Anlayışı-" (trc. Nedim Alpdemir), İslâmî Araştırmalar, sy. 3-4, Ankara 1994, s. 291-303; Th. W. Juynboll, "Ha­dîs", İA, V/l, s. 47-54; a.mlf.. "Hadîs", DMİ, VII, 230-247; F. Buhl. "Kudüs71, İA, VI, 957; J. Walker, "Kubbetü's-sahra", a.e., V], 945; A. K. C. "Hadith", EBr. (1981), VIII, 536-538; 0. L. T. Librande. "Hadith", ER, VI, 143-151; Hasan el-Emîn, "el-Uşûlü'1-erba'a mr'e", Dâ'iretü'l-ma'â-rift'i-İslâmiyye eş-Şfiyye, Beyrut 1401/1981, 11, 33-46; a.mlf., "Hadîs", a.e., İli, 117-126; İb­rahim Canan. "el-Edebü'1-müfred", D/A, X, 411-412; Tahsin Görgün. "Goldziher, Ignaz", a.e., XIV, 105-111; R.Marston Speight. "Hadith", The Oxford Encyctopaedia of the Modern Is-lamic Worid, New York 1995, II, 83-87.

İKİ M. Yaşar Kandemir HADİS

(bk. HUDÛS).

r i





HADIS-i ERBAİN




L

(bk. KIRK HADİS).

J

r

HADÎS-i KUDSÎ

~1

L

(bk. KUDSÎ HADİS).

J

r







Kur'ân-1 Kerîm'in

tecvid kaidelerine uygun olarak

okunduğu üç tarzdan hızlı olanı

(bk. TİLÂVET).

HADRAMÎ b. AMİR

Ebû Kidâm Hadramî b. Âmir

b. Mücemmi' el-Esedî

(Ö. 17/638)

Şair sahâbî.

Benî Esed kabilesinin Zinyeoğullan ko­luna mensuptur. 9 (630) yılında Esed ka­bilesi adına, aralarında Dırâr b. Ezver gi­bi şairlerin de bulunduğu on kişilik bir he­yetle birlikte müslüman olmak için Me­dine'ye Hz. Peygamber'in huzuruna git­tiklerinde heyet adına Hadramî söz aldı. Üzerlerine asker gönderilmediği halde bir kıtlık yılında kalkıp geldiklerini, sığı­naklarının kuvvetli ve dayanıklı, çocukla­rının güçlü ve asil olduğunu söyleyerek kendilerine zekât verilmesini talep etti; müslüman olmalarından dolayı Resûl-i Ekrem'i minnet altında bırakmak istedi. Bazı kaynaklarda Hucurât sûresinin 14-17. âyetlerinin bu hadise üzerine nazil ol­duğu belirtilmektedir (Taberî, Câmi'u'l-beyân, XVI, 89; İbn Kesîr, VII, 368-369). Bu âyetlerde imanın henüz kalplerine yerleşmediği, Allah'a ve peygamberine itaat etmeleri gerektiği, mallarıyla ve can­larıyla savaştıkları takdirde mümin ola­bilecekleri, İslâmiyet'i kabul etmelerin­den dolayı Resûl-i Ekrem'i minnet altın­da bırakmaya çalışmalarının anlamsız ol­duğu, kendilerini hidayete erdirdiği için asıl onların Allah'a karşı minnet altında bulundukları ifade edilmektedir.

Hz. Peygamber'in kendilerini İslâm'a davet etmesi üzerine mallarından alı­nan zekâtın fakirlere verilmesi ve kıtlık durumunda başka yerlere göç etmeleri şartıyla ona biat ederek müslüman ol­dular. Resûlullah onlara, aralarında şiir söyleyecek kimsenin olup olmadığını so­runca Dırâr b. Ezver'den başka Hadra-

mî de Hz. Peygamber'in huzurunda bir şiir okudu. Hadramî daha sonra ezberle­diği Abese (veya A'lâ) sûresine seciine uy­gun olarak ı$*>£>>ia

Hadramînin şiirleriyle haberleri. Ha­san b. Bişr el-Âmidî'nin kaynaklarından olan Kitâbü Benî Esed adlı eserde bu­lunmaktaydı (Sezgin, II, 227). Bazı şiirle­ri ise Ebû Temmâm'ın ei-Va/ışiyydf'ın-öa (s. 13, 121, 224, 265). Buhtürînin el-Hamâse'sinde (s. 193. 233-234, 394), Câ-hiz'in el-Beyân ve't-tebyîn'inde (III, 315) ve Lisânü'l-'Arab'da yer almaktadır. Hz. Peygamber'den. "Sizden biriniz küçük ab-destini yapacağı zaman rüzgâra dönme­sin ve sağ eliyle İstincâ etmesin" mea­lindeki hadisi rivayet ettiği belirtilmek­tedir (İbn Ebû Hatim, I, 51-52; Deylemî, I, 306; İbn Hacer, I, 341; Münâvî, I, 311). Sûyûtî, Hadramî'nin bu hadisten başka bir rivayetini görmediğini kaydeder (bk. Abdülkâdirel-Bağdâdî, III, 428).

BİBLİYOGRAFYA :

İbnü'l-Kelbî, Cemhere (Nâcî), s. 183; İbn Sa'd, et-Tabakât, I, 292; Ebû Temmâm, Kitâbü 't-Vah-şiyyât (nşr. Abdülazîz el-Meymenî - Mahmûd M. Şâkir), Kahire 1963, s. 13, 121, 224, 265; Câhiz. el-Beyân ue't-tebyîn, III, 315; Buhtürî, el-Ha-mâse (nşr. Kemâl Mustafa), Kahire 1929, s. 193, 233-234, 394; Teberi, Târih (de Goe|e), I, 1797; a.mlf., CâmiV/-beyân, Beyrut 1989, XVI, 89; İbn Ebû Hatim, 'İlelü'l-hadiş, Beyrut 1405/1985, ], 51-52; Âmidî, el-Mü'telif, s. 84-85; Ebû Ali el-Kâiî, et-Emâiî, Beyrut, ts. (Dârü'l-Kütübi'l-Ilmiy-ye), I, 67;Deylemî, el-Ftrdeus bi-me'şû.ri'l-h.iföb (nşr. Saîd b. BesyûnîZağlûl), Beyrut 1406/1986,1, 306; Batalyevsî, el-lküdâb fi şer/ıı" Edebi'l-küt-tâb (nşr. Mustafa es-Sekkâ - Hâmid Abdülme-cîd), Kahire 1983, (II, 179-180; Mevhûb b. Ah-med el-Cevâlîki, Şerhu Edebi'i-kâtib (nşr. Mus­tafa Sâdık er-Râfiî), Beyrut, ts. (Dârül-Kİtâbii-Arabî], s. 184; İbnü'1-Esîr. Ûsdü'l-ğâbe, II, 31-32; İbn Nâsıruddin, Tau2îhu'l-müştebih(nşT. M. Naîm el-İrgusûsî), Beyrut 1414/1993, III, 258; LisânüVArab, I, 47-48; VII, 47; XI, 641; İbn Kesîr. Tefslrû.'l-Kur'ân, İstanbul 1985, VII, 368-369; İbn Hacer, el-İşâbe, I, 341 -342; Süyûtî, Lü-bâbü'n-nükül fi esbâbi'n-nûzût (nşr. Ahmed Abdiişşâfî],Beyrut, ts. (Dârü'l-Kütübi'l-ilmiyye). s. 182-J83; Muttaki el-Hindî. Kenzü'l-'ummât, IX, 346; Münâvî, Feyzü'l-kadır, I, 311; Abdülkâ-dır el-Bağdâdî. Hizânetü'1-edeb, III, 426-430; Sezgin, GAS, II, 227.

A

NUSRETTİN BOLELİ



HADRAMUT

Arabistan yarımadasında,

Yemen'İn güney ve güneydoğusunda

coğrafî bölge.

Hadramevt olarak da telaffuz edilen ve çok eski kaynaklarda yer aldığı için uzun bir tarihî geçmişe sahip olduğu an­laşılan ismin Hadramût b. Himyer'den geldiği söylenmekle birlikte bu hususta başka görüşler de vardır [İA, V/l, s. 56;

Arabistan yarımadasının güney sahil­lerinde dar bir şerit halinde uzanan böl­genin doğusunda Umman, kuzeyinde Suudi Arabistan'la arasını ayıran Rub'ui-hâlî çölü, güneyinde Aden körfezi bulun­maktadır. Ülkeyi bir baştan bir başa ge­çen Hadramût vadisi sahile kadar uza­nır. Orta yaylalarda deniz seviyesinden yükseklik 1350 m. kadardır. Dağlar ge­nellikle çorak olup yer yer sarısabır ağaç­larına, çalılıklara ve vadinin yamaçların­da söğütlere rastlanır. En batıda Şebve şehriyle irili ufaklı bazı kasaba ve köyler vardır. Halk daha ziyade büyük vadide ve sahilde yerleşmiştir. Vadide kara iklimi hüküm sürer; kışlar soğuk ve yağışlı, yazlar sıcak ve kuraktır. Sahil kesiminde ise iklim daha yumuşak, yağmur daha boldur. Vadide toprak altı sularının zen­ginliğinden dolayı artezyen kuyuları ile sulama yapılır. Yükseklerde buğday ve arpa başta olmak üzere vadide mısır, hurma, üzüm, incir, susam, çivit, tütün yetiştirilir; sahilde ise balıkçılık yaygın­dır. Güneydoğudaki Mehre yöresinde, ta­rihi boyunca bölgeyi önemli bir buhur ih­racat merkezi haline getiren günlük ağaç­ları bulunur. Yemen'e ait nüfus istatis­tikleri çok seyrek aralıklarla yayımlandığı için bölgenin nüfusuyla ilgili olarak yakın yıllara ait bilgi bulunmamaktadır. 1986 yılına ait bilgilere göre 686.000 nüfusun yaşadığı Hadramut bölgesinin en büyük şehri Mükellâ'dır (1984te 59.000).

Bölgenin tarihi çok eskiye uzanmak­tadır. Milâttan birkaç asır önce Hadra-mut'ta Sabata merkez edinilerek büyük bir siyasî güç ortaya konulmuştur. Him-yerî kitabelerinde Hadramut İsminin Ârâ-mîce olan benzerlerine ve bazı Hadramut mallarının adlarına rastlanır. Eski devir­lerde Sin (ay)-Şems (güneş)-Asto/Aşter (Venüs) üçlü tanrı sistemi benimsenmiş­ti. İslâm'dan önce daha ziyade Yahudilik yaygındı; çünkü hıristiyan Habeşier dai­mî bir tehdit oluşturmaktaydılar. Müslü-

HADRAMUT


manlığın bölgede geliştiği yıllarda put­perestlerle yahudilerin yanında az sayı­da hıristiyan vardı. Milâdî IV. yüzyıldan itibaren uzunca bir süre bölgenin Önem­li bir kısmı Himyerî krallarının ve tüb-ba'*lann, daha sonra da İran'a bağlı Ye­men valilerinin hâkimiyetinde kalmış­tı. Hz. Peygamber devrinde çeşitli reisle­re dayalı birden fazla kabilenin İdaresi söz konusu idi. İslâm'dan önce ve sonra Arap yarımadasında kurulan ünlü pana­yırlar arasında Hadramut'taki Şihr pana­yırından da söz edilir. Bu panayır, her yıl şaban ayında Hz. Hûd'un kabrinin bulun­duğu söylenen dağın eteklerinde kuru­lurdu.

İslâm'ın zuhurundan önce bölgede Kinde, Tücîb, Hadramut ve Sadîf kabile­leri vardı. Hz. Peygamber Mekke devrin­de, hac mevsiminde Kabe'yi ziyarete ge­len Arap kabilelerine İslâm'ı tebliğ ettiği günlerde rivayete göre Kindîler'e ulaş-mışsa da bu kabilenin ileri gelenlerinden Müleyh onun tebliğini reddetmişti. Hic­retten sonra Medine'ye bir heyet gelin­ceye kadar Resûl-i Ekrem'in onlarla gö­rüşmediği sanılmaktadır. Tücîb'e men­sup on üç kişilik heyet 9 (630) yılında Me­dine'ye geldi. Hz. Peygamber heyet men­supları ile bizzat ilgilenip sohbet ettikten sonra iyi bir şekilde ağırlanmalarını ve kendilerine daha çok hediye verilmesini

65

HADRAMUT


Bitâl-i Habeşî'ye tenbih etti. Tücîbîler bun­dan sonra Veda haccı sırasında Mina'da Resûl-i Ekrem'le buluştular. Aynı yıl için­de Hadramut kabilesi emîrlerinden Vâil b. Hucr Medine'ye geldi ve müslüman olmak istediğini ifade etti. Hz. Peygam­ber ashabını mescide toplayarak Vâil'i on­lara tanıttı, yüzünü okşadı, onun için dua etti ve ağırlanmasıyla Muâviye b. Ebû Süfyân'ı görevlendirdi. Memleketine dö­nerken isteği üzerine Resûlullah'ın ona, daha önce sahip olduğu malların yine ken­di mülkiyetinde kalacağını, ancak bunla­rın zekâtını ödemesi gerektiğini bildiren bir belge verdiği rivayet edilmektedir.

Eş'as b. Kays el-Kindî başkanlığında bir Kinde heyeti 10 (631) yılında Medine'­ye geldi. Heyette bulunanlar kenarları ipekle çevrili elbiseler giymişlerdi. Kendi­siyle görüşmek için mescide girdiklerin­de Hz. Peygamber'in sorusu üzerine müs­lüman olduklarını söylediler ve ipekli el­bise giymemeleri gerektiğini öğrenince de ipekleri söküp attılar. Resûl-i Ekrem. Eş'as'ın kız kardeşi Kuteyle ile evlenmek istediyse de Kuteyle Medine'ye gelme­den Hz. Peygamber vefat etti. Kuteyle ile daha sonra Hz. Ebû Bekir evlendi. Kin­de heyeti mensupları ülkelerine döner­ken Resûl-i Ekrem onlara hediyeler ver­di. Bu heyetle birlikte bazı Hadramut ka­bilesi emirleri de Medine'ye gelmişlerdi. Bunlar arasında bulunan Velîaoğulları'n-dan Hamde, Mihves, Mişrah ve Ebdaa Hz. Peygamber'le görüşerek müslüman oldular. Aynı yıl Sadîf kabilesini temsilen gelen heyet de Resûl-i Ekrem'e müslü­man olduklarını bildirdi.

Hz. Peygamber zekât toplamak, İslâm'ı tebliğ etmek ve aralarında şerl hüküm­leri uygulamak üzere ashaptan Ziyâd b. Lebîd el-Beyâzî el-Ensârî'yi Hadramut'a, Muhacir b. Ebû Ümeyye'yi Kinde'ye ve Sa-dîf'e, Ukkâşe b. Mihsan'i Sekâsik ve Se-kûn'a göndermiş, bu arada Rebîa b. Zil-merhab, Vâil b. Hucr, Mes'ûd b. Vâil el-Hadramî, Mehrî b. Ebyâd, Şihr ehlinden Zübeyr b. Kardum ve Kinde'den Benî Muâ-viye'ye de mektup yollamıştır.

Hz. Ebû Bekir'in halifeliği sırasında Hadramutta bulunan Ziyâd b. Lebîd'in zekât hususunda Kinde kabilesine men­sup birine yaptığı muameleden dolayı bütün kabile Ziyâd aleyhine ayaklanmış ve Eş'as b. Kays da bu isyanda kavminin başında yer almıştı. Ziyâd durumu Hz. Ebû Bekir'e bildirince halife daha önce Ye-men'e gönderdiği Muhacir b. Ebû Ümey­ye'yi Ziyâd'ın yardımına yolladı. Ziyâd ve

66

Muhâcir'in kumandasındaki İslâm ordu­su isyanı bastırdı. Nüceyr Kalesi'ne sığı­nan Eş'as eman diledi ve affedileceklerin bir listesini sunarak kale kapısını açtı; fa­kat listeye kendi adını yazmayı unuttu. Ziyâd Eş'as'ı öldürmek istediyse de Um-man'dan yardıma gelen İkrime b. Ebû Cehil'in eman dileyeni Öldürmenin caiz olmayacağını hatırlatması üzerine onu Hz. Ebû Bekir'e gönderdi. Hz. Ebû Bekir, tövbe edip tekrar İslâm'a giren Eş'as'ı affetti ve kız kardeşi Ümmü Ferve ile ev­lendirdi. Yeniden İslâm'a dönülmesinden sonra bölge halkının pek çoğu Medine'ye gelerek Irak, Suriye ve Mısır tarafların­daki fetihlere katıldı.



Hadramut III. (IX.) yüzyıla kadar mer­kezden tayin edilen valiler tarafından yö­netildi. Ancak Hadramut valisi San'a vali­sinin yardımcısı, Hadramut da Yemen'in bir eyaleti olarak düşünülüyordu. Hadra­mut asırlar boyunca müstakil kabileler, çeşitli şehir devletleri ve mahallî seyyid-lerin idaresinde siyasî varlığını sürdür­müştür. Bu karışık siyasî yapının bir ge­reği olarak çok sayıda emirlik bulunuyor­du. Daha sonraki yüzyıllar içinde Hadra­mut zaman zaman çeşitli dinî ve siyasî akımların da tesirine mâruz kalmıştır. Haricî propagandası için Ebû Ubeyde Müslim b. Ebû Kerîme et-Temîmî tara­fından Basra'dan hac mevsiminde Mek­ke'ye gönderilen Ebû Hamza eş-Şârî, 128 (745-46) yılında Mekke'de halkı son Emevî halifesi II. Mervân'a karşı isyana çağırırken Kinde ileri gelenlerinden Ab­dullah b. Yahya el-Kindî ile karşılaştı ve iki yıl sonra onunla beraber Hadramut'a giderek İbâzîliği yaymaya başladı. Fakat İbâzîler bölgenin tamamı üzerinde siya­sî kontrol sağlayamadılar.

Abbasî Halifesi Ebû Ca'fer el-Mansûr. 140 (757) yılında Ma'n b. Zaide eş-Şey-bânî kumandasında Hadramut'a bazı ri­vayetlere göre mevcudu 40.000'e ulaşan bir ordu şevketti; Hâricîler'i bertaraf et­mek için 15.000 kişi öldürüldü. Abbasî Halifesi Me'mûn tarafından Yemen valisi olarak tayin edilen Muhammed b. Ziyâd. Ziyâdîler hanedanını kurdu (245/859) ve hanedan 407 (1016) yılına kadar varlığını sürdürdü. Muhâcir-İlellah diye bilinen Ah-med b. îsâ el-Alevî Basra'dan Hadramut'a gelerek bölgede mutedil Şiîliğin yayılma­sı için çalıştı (930-931).

V. (XI.) yüzyılda Fâtımîler'e bağlı olarak Yemen'de hüküm süren Suleyhîler'den Ali b. Muhammed es-Suleyhî Hadramut'u ele geçirdi (455/1063) ve bölge 476 (1083)

yılına kadar Suleyhîler adına siyasî faali­yet gösteren Ma'n b. Zaide eş-Şeybânî'-nin ahfadının nüfuzu altında kaldı. Ancak bu aile daha fazla haraç ödemeyi redde­dince Suleyhîler onların yerine Şiî Züreyî-ler'i {BenîZürey') görevlendirdiler. Züreyl-ler'in hâkimiyeti 569'da (1174) Eyyûbî-ler'in bölgeye girmesine kadar devam et­ti. Mahallî ailelerden Himyerîler'e men­sup Râşidîler, merkez Terim olmak üze­re 400-700 (1009-1300) yılları arasında Hadramut'ta hüküm sürdüler. İtikadda Eş'arî, amelde Şafiî olan Râşidîler İbâzî-liğe karşı çıkmışlar ve ülkede onların te­sirini en aza indirmek için çaba göster­mişlerdir. Bundan başka Terîm'de Benî Kahtân, Şibâm'da Benî Deggâr. Şihr'de Âl-i İkbâl aileleri hâkim durumda idiler. Ancak Eyyûbîler'in naibi Osman ez-Zen-cilî, 576'da (1180) Hadramut'un büyük bir bölümünü kontrol altına aldı. Onun kısa bir müddet sonra bölgeden ayrılması üzerine Âl-i Nu'mân Şibâm'a hâkim oldu. Eyyûbî hâkimiyetine giren Hâricîler'den Ömer b. Mehdî el-Yemenî bir Eyyûbî or­dusuyla Şihr, Şibâm ve Terîm'i aldı (614/ 1217-18); Ömer'in 621'de (1224) öldürül­mesi üzerine Eyyûbî dönemi sona erdi. Mahallî hanedanlardan Âl-i Yemânî bu tarihten X. (XVI.) yüzyıla kadar Terîm'de hüküm sürdü. Eyyûbîler Hadramut'ta hüküm süren hanedanlardan Zeydîier dışındakilere son verdiler ve Resûlîler'e barış ve sükûn içinde bir ülke bıraktılar. Resûlî hâkimiyeti sırasında (1229-1454) Habûzîler bölgede iyi bir fırsat yakaladı­lar. Muhammed b. Ahmed (ö. 620/1223) tarafından Zafâr'da kurulan bu hane­dan, 673'te (1274) Hadramut'un birçok şehrine hâkim olduysa da beş yıl son­ra Resûlîler tarafından bertaraf edildi. XV. yüzyılda Tahinler Resûlîler'in elinde­ki toprakların büyük bir kısmını ele ge­çirdiler. Aynı yüzyılın ikinci yarısında da Kesîrîler ülkenin bir bölümüne hâkim oldular.

XVI. yüzyılın başlarında Yemen'i fethe­den Osmanlılar, kısa süre içinde Aden ve Hadramut sahillerini de kendi idareleri altına aldılar. Hadım Süleyman Paşa'nın Hindistan seferi sırasında (1538) Osman­lı Devleti'nin idaresine giren Hadramut Yemen'e bağlı bir sancak olarak teşkilât­landırıldı. Ancak Hadramut İçinde idareyi ellerinde bulunduranlar Kesîrî kabilesi reisleri idi. Mayıs 1566'da Yemen beyler­beyine gönderilen hükümde, Hadramut sancağının hâkimi olan Sultan Bedr'in Hindistan ve diğer yerlerden gelen tica­ret gemilerinden gümrük aldığı halde

bazı haksızlıklar yaptığı belirtilerek artık gemilerin gelip gitmediği bildirilmekte ve bu durumun düzeltilmesi istenmek­tedir. XVI. yüzyılda Şihr İle birlikte Hadra-mut'un iskele gelirleri 630 altın idi. 1069'-da (1658-59) Zeydî imamı Mütevekkil-Alel-lah bir ordu gönderip Hadramufu istilâ etti. Yâfıîler de Aden'in kuzeydoğusunda Mükellâ ve Şihr'de hüküm sürmeye de­vam ettiler. Bu dönemdeki Yemen ve ci­varı hakkında bilgi veren Mehmed Hilâl Efendi'nin raporundan, idaresinin ma­hallî şeyhler tarafından yürütüldüğü ve özellikle iç kesimlerde tüccar kafilele­rinin serbestçe dolaşabildikleri anlaşıl­maktadır.


Yüklə 1,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin