**************************************************
İşçinin Yolu
Eleştiri mi, özeleştiri mi?
Eylül sayısında başyazı;
Faşist 12 Eylül darbesiyle birlikte girdiği toplumsal, siyasal ve ahlaki gerileme ve çürüme sürecinden Türk toplumu hala çıkamadı. Bugünkü toplum, darbeyi karşılayan toplumdan her bakımdan daha geridir. Halk olağanüstü biçimde artan faşist cinayet, işkence ve katliamlar karşısında sessiz kalmaktadır. Halkın demokratik bir cumhuriyet arayışı yoktur. Seçmen kitlesinin ezici çoğunluğu gerici, faşist, ırkçı ve şeriatçı partilere oy vermektedir. (...)
İç savaş gerçeğini batıda karartan şey, devrimci güçlerin zayıflığıdır. Ciddi bir politik güç olamayan devrimcileri imha etmek devlet için zor olmamaktadır ve halkın demokrasi ve insan hakları bilincinden yoksun oluşu söz konusu savaşın anlamını çarpıtmakta ve onu sıradanlaştırmaktadır. Halk, yani işçiler, gençlik, memurlar, gecekondu yoksulları, aydınlar, sendikacılar vs. devrimcilerin imhasını yalnızca seyretmektedir. (...)
Dolayısıyla bu koşullarda örgüte ve devrimciye düşen özel görevler vardır. Örgüt ve devrimci, 1920’lerde yığınların bir adım önündeyse, şimdi 2-3 adım önünde olmak zorundadır. Devrimci iradi vuruş olmadan devrim hazırlanamaz. Devrimci örgütün, büyük kalabalıkların doğrudan devrime katılmasını beklemeden silahlı mücadeleye atılması bir gereklilik haline gelmiştir.
(Kontrgerilla Cumhuriyetinde Devrimciliğin Anlamı, Sayı: 15, Eylül ’93)
Dostları ilə paylaş: |