3- TEKRAR- İ’CAZ İLİŞKİSİ
Kur'an'daki lafız tekrarlarını anlamak için onun tekrar bakımından i'cazı da göz önünde bulundurulmuştur. Çünkü Kur'an'ın bu yöndeki i'cazı bilinmeden tekrarların gerçek hikmeti ortaya çıkarılamamıştır. İslam bilim tarihinde Kur'an'ın i'caz yönüne oldukça ağırlık verilmiş; bu konuda yoğun bir i'caz edebiyatı meydana getirilmiştir.70 Bu sebeple Kur'an'ın bütün i'caz yönlerine değinerek konu başka taraflara çekilmeyecek; i'cazü'l-Kur'an eserlerinden istifade edilerek tekrarın Kur'an'da nasıl bir i'caz niteliği taşıdığı incelenmeye çalışılacaktır.
İ'cazü'l-Kur'an kitaplarına bakıldığında Kur'an'daki tekrarların bazen müstakil başlık altında ele alındığı71, bazen "üslüp" gibi başka bir başlık altında incelendiği72, bazen de hiç değinilmeden geçildiği görülür73. Yalnız, bu eserlerde tekrarın, Kur'an'ın i'caz özelliklerinden biri olduğu genellikle ifade edilmez. İ'cazü'l-Kur'an müellifleri bununla (eserlerin adlarından da anlaşıldığı gibi) konuyu vazederek asıl anlatmak istediklerinin bu olduğunu; dolayısıyla bunun i'caz niteliği taşıdığını kastetmiş olabilirler.
İ'cazü'l-Kur'an adlı eserlerinde i'cazı, müstakil olarak ele alan müellifler, geleneksel olarak takip edilen yola uymuş; tekrarı kısımlarına ayırarak özelliklerini belirtmişlerdir. Bu müelliflerin metodu ile Kur'an ilimleri alimlerinin metodu arasında konuyu işleme bakımından pek bir orijinallik bulunmamaktadır.
İ'cazü'l-Kur'an adlı eserlerde üslup başlığı altında incelenen tekrar, genellikle kısa geçilmekte veya ona hiç değinilmemektedir. Halbuki Kur'an'ın önemli i'caz özelliklerinden biri de tekrarlardır. Çeşitli gerekçelerle mana tekrarlarının, Kur'an'ın i'caz özelliklerinden biri olduğu ifade edilir74. Fakat lafız tekrarlarında i'cazından bahsedildiği pek görülmez. Esasında Kur'an'daki lafız tekrarları tespit edilirse (mana tekrarları kadar olmasa da) bunların büyük bir alan kapladığı ortaya çıkar.
Burada iki müellifin, Bakıllani (v. 403/1012) ve Rafi’i’nin (v. 1937), İ'cazü'l-Kur'an adlı eserlerinde i'caz bakımından tekrara nasıl baktıklarına temas edilerek konunun izahına çalışılacaktır. Bu müelliflerden ilki olan Bakıllani'nin klasik, diğerinin ise muasır dönemi temsil ettikleri kabul edilerek böyle bir seçim yapılmıştır.
Bakıllani bir fasıl açarak Kur'an'daki bedi'i75 özellikleri ele alır. Bu bedi'i özelliklerden birisi de tekrarlardır. Müellif, söze tekrarın Araplarda görülebilen bir olay olduğunu ifade ederek başlar ve buna iki ayrı beyti delil getirir.
Bu beyitlerden ilkinde "nerede" manasına gelen eyne, ikincisinde ise " daha layık" anlamına gelen evla kelimesi, iki kez tekrar edilmiştir. Bunu ifade etmekle Bakıllani, Arapların bedi'i güzelliklerden biri olarak tekrarı kullandıklarını dile getirmiş olmaktadır. Bu mukaddimeyi yaptıktan sonra aynı bedi'i güzelliğin Kur'an'da da bulunduğunu belirtmektedir. Yalnız o, bu konuyu fazla uzatmayarak bir kaç örnek de Kur'an'dan vermekte ve bu şekilde mevzuyu özetlemektedir. Onun verdiği örneklerden ilki İnşirah süresinin 5-6. ayetleridir. Bu örnek, aynı ayetin art arda tekrar edildiğini gösteren bir örnektir. Verdiği ikinci örnek ise Kafirün süresinin 3. ve 5. ayetleridir. Bu örnek de aynı ayetin aynı süre içerisinde farklı yerlerde tekrarlandığını gösteren bir örnektir.76
Bakıllani'nin tekrar konusunda verdiği bilginin hepsi bundan ibarettir. İlk bakışta bu bilgilerin Kur'an'daki tekrarları izah etmede yetersiz kaldığı zannedilebilir. Bu zanna kısmen katılmakla birlikte esasında burada verilen malumatın tekrarları izah etmede temel bir prensip ortaya koyduğunu ve meselenin özünü teşkil ettiğini vurgulamamız gerekmektedir. Buradaki temel prensip ve meselenin özü, Kur'an'daki tekrarların Arap edebiyatındaki tekrarlarla izah edilmesidir. Ne var ki Arap dilindeki tekrarları, Kur'an'daki tekrarlarla aynı katagoride değerlendirmek ve Kur'an'daki tekrarların, Arapların kullandığı tekrarla örtüştüğünü iddia etmek sağlıklı bir çözüm olmayabilir.
Yukarıda işaret edildiği gibi, Kur'an'daki tekrarlarla Arap edebiyatındaki tekrarlar arasında birçok farklılıklar bulunmaktadır. Kur'an'daki tekrarlar kendine has (özgün) bir karakteristik yapı arz etmekte, gerek üslup gerekse işleniş bakımından Arap edebiyatındaki tekrarlardan ayrılmaktadır.
M. Sadık Rafi'i ise tekrarı üslubü'l-Kur'an başlığı altında incelemektedir. Onun bu konudaki görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:
Rafi' tekrarın tehaddi77 konusunda ince bir mana taşıdığını zikrederek sözlerine başlar ve şu açıklamaları yapar: Araplar, yasakları ve tehditleri vurgulamak, öğütleri geniş bir şekilde anlatmak ve delilleri yerlerine yerleştirmek için bazı ayetlerde vuku bulan, asıl mananın değişmemesine rağmen ifade tarzı değişebilen ibareleri şaşkınlıkla karşılamışlardır. Aynı şekilde onlar, kıssaların dışındaki tekrarları da taaccüple karşılamışlardır. Halbuki bu tekrarlar, Kur'an'da defalarca zikredilen nimetlerin hakikatini ortaya koymak, kullarına bol ihsanda bulunan Allah'a karşı şükrü hatırlatmak vb. için serdedilmişlerdir. Tekrar, Araplar tarafından bilinen bir metoddur. Onlar tekrarı korkutmak (tehvil, tahvil), vurgulamak (tevkid), acındırmak (tefeccü') vb. önemli durumlar için kullanmışlardır. Bu bilgiler, (nesilden nesile) nakledilerek; edebiyat ve belagat kitaplarında yazılarak bize kadar ulaştırılmıştır.
Tekrarın Kur'an'da bulunması, Kur'an'a muaraza etme konusunda Arapları acze düşürmüştür. Onlar, sebebini bilmedikleri garip bir kuvvetten dolayı muarazayı terketmişlerdir. Çünkü Kur'an üslubunda bir mana, gerek ibare gerekse konu bakımından biri diğerinin aynısı olmayacak şekilde, iki veya daha fazla tekrar edilmiştir. Böyle olmasına rağmen onlar, tek bir şeklin benzerini bile ortaya koymaktan aciz kalmış; bu konuda ne konuşmuş, ne de konuşmaya güç yetirebilmişlerdir. İşte bu, Kur'an'ın i'cazı konusunda en ileri bir mertebedir; tehaddide doruk noktasıdır.
Bir kısım mülhidler, mülhidlere benzeyenler, Arap dilinin esrarını ve sözün özelliklerini (ve güzelliklerini) bilmeyenler, tekrarı anlayamamış; onun hakkında yanlış iddialarda bulunmuş; tekrarı nakisa ve söz zaafiyeti telakki etmiş ve şöyle demişlerdir: " Tekrar sözde bir zaafiyettir; sözün gücünü ve anlam sahasını daraltmadır ". Halbuki tekrar, onların sözlerinin aksine en yüce, en beliğ ve fesahat ehlinin baş vurduğu en işlek bir yoldur. Kur'an onları bile acze düşürmüşse, kendisini ayıplayanları evleviyetle acz içerisinde bırakır.
Rafi'i bazı alimlerin dikkat çektiği bir hususa değinerek Cahız'dan bir alıntı yapar. O, Cahız'ın (v. 254/868) şöyle dediğini nakleder: "Allah Teala, Araplara hitap ettiği zaman sözü işaret yollu ve kısa; İsrail Oğullarına hitap ettiği veya onlardan bir olay naklettiği zaman da uzun ve ziyade tutmuştur". Rafi'i bu söze genel olarak katıldığını ifade etmekle birlikte yanlış tarafının da bulunduğunu söylemektedir. Çünkü Cahız'ın sözlerinden İsrail Oğullarının, Arapların sahip olduğu edebi lisan melekesine sahip olmadıkları anlaşılmaktadır. Halbuki onlar içerisinde de hatipler, şairler bulunmaktadır. Kur'an'daki hitapları Araplar gibi Yahudiler de dinliyor, anlıyor ve hiçbiri Kur'an'ın ifadelerini yadırgamıyordu.
Rafi'i, İsrail Oğullarına yönelik hitapların genelde uzun olduğu fikrine bütünüyle katılmasa da Kur'an'da bu özelliğin bulunduğunu kabul etmektedir. Ancak bunu, günümüz Arap belagatçılarının anlamasının kolay olmadığını söylemektedir. Çünkü bu özellik, İbrani edebiyatın sırlarından bir sırdır. Kur'an, Yahudilere yönelik hitaplarında ekseriyetle İbrani edebiyatın bu metodunu takip etmiştir. Bununla Yüce Allah, Kur'an'ın, insan eseri olmadığını bildirmiş; Araplara alışık oldukları üslupta, İsrail Oğullarına da aşina oldukları bir tarzda Kur'an'ın i'cazını göstermiş olmaktadır. İbrani edebiyatın en önemli özelliği, ibaresinin sağlam, sunuluşunun güzel, lafızlarının açık, terkiplerinin fasih, manasının anlaşılır olmasıdır. Ayrıca tekrarın her çeşidi, vurgu, mübalağa, anlaşılabilirlik, gerçeklik, lafız ve manada müteradifin bulunması, zıt kelime ve ibarelerin karşı karşıya getirilmesi gibi hususlar da bu edebiyatta bulunmaktadır.78
Tekrar-i’caz ilişkisi konusunda Rafi'i'nin söyledikleri özetle bundan ibarettir.
Rafi'i, Bakıllani'ye nispetle tekrarı daha detaylı ele almasına rağmen, konuyla ilgili örneklere yer vermemiştir. Buradan hareketle, Bakıllani'de daha ziyade teori ile birlikte pratiğin, Rafi'i'de ise daha ziyade teorinin esas alındığı söylenebilir.
Görüldüğü gibi bu eserlerde açıkça " Bu ayet ve bu ayet gibi olanlar, Kur'an üslübunda tekrarın i'cazını göstermektedir" şeklinde bir ibareye yer verilmemiştir. Tabi ki bu alimlerden, Kur'an'daki bütün mana ve lafız tekrarlarını ele alarak incelemelerini beklemek ve " işte bunlar tekrar i'cazını gösteren örneklerdir " demelerini ummak haksızlık olur. Çünkü onlar konuları daha geniş perspektiften ele alınmış; detaylara girerek meseleleri teferruata boğmaktan kaçmışlardır. Bu nedenle tekrarın i'cazı konusunda bazı örneklerin serdedilmesi, konunun daha iyi kavranmasına yardımcı olacaktır.
1.Örnek.
“ اولئك على هدى من ربم و اولئك هم المفلحون “
ayeti79: Görüldüğü gibi bu ayette ülaike “ اولئك “ ism-i işareti tekrar edilmiştir. Esasında ikinci ülaike olmadan da atıf vasıtasıyla mana tamam olmaktadır. Yalnız, tekrar edilen bu işaret ismi anlamsız ve faydasız yere zikredilmeyip bazı ayrıntıları ifade etmek için getirilmiştir. Zemahşeri (v. 538/1143) bu konuda şu izahları yapmıştır: " Ülaike işaret isminin tekrar edilmesi, takva sahibi olan müminlerin hem hidayette hem de felahta (kurtuluşta) diğer insanlardan daha önde olduklarını gösterir. Hidayet üzere olma ve kurtuluşa erme konusunda önde olmaları, onları diğer insanlardan ayıran özelliklerdir. Şayet bu özelliklerden sadece biri zikredilseydi, o zaman takva sahiplerinin yalnız bu vasıflardan biri ile önde oldukları ifade edilmiş olacaktı".80
Zemahşeri'nin bu izahlarını şerh eden Seyyid Şerif el-Cürcani (v. 816/1413) bazı kelime ve ibareleri açıkladıktan sonra konuyu şöyle özetler: " Ülaike işaret isminin tekrarı, hidayet üzere olma ve felaha erme özelliklerinin ancak takva sahiplerine has olduğunu gösterir. Bunlar, takva sahiplerini diğer insanlardan ayıran temel özelliklerdir. Şayet bu ism-i işaret tekrar edilmeseydi, yine bu iki özelliğin takva sahiplerine has kılındığı anlaşılırdı. Ancak o zaman onlarda bu iki özellik birlikte müşahede edilir; onların seçkin vasıfları bütün halinde tezahür eder; ayrı ayrı ortaya çıkmazdı".81
Bu izahlardan da anlaşıldığı gibi tekrar edilen ülaike işaret ismi, ince nükteler taşımaktadır. İlk bakışta lüzumsuz bir tekrar gibi görünen bu tür ifadeler, esasında Kur'an'ın i'cazını gösteren kanıtlardır. Önceki ayetlerde takva sahibi olan müminlerin özellikleri sayılmış, bu özellikler sayıldıktan sonra onların Rab'lerinden bir hidayet üzere bulundukları ve kurtuluşa erenlerin ancak onlar oldukları ifade edilmiştir. Daha sonra Allah Teala, takvanın önemini müminlerin kalplerine daha da yerleştirmek için, takva sahiplerini temsil eden ülaike işaret ismini tekrarlamıştır. Bütün bunlardan, Kur'an'da takvanın önemsendiği; kullukta esas hedefin takva ölçülerine göre yaşamak olduğu ortaya çıkmaktadır.82
2. Örnek.
“ كما ارسلنا فيكم رسولا من كم يتلو عليكم اياتنا ويزكيكم ويعلمكم الكتاب والحكمة ويعلمكم ما لم تكونوا تعلمون
ayetinde83 Allah Teala, HZ.peygamber’in özelliklerinden bahsederken onun kitabı ve hikmeti öğreten bir elçi olduğunu haber vermiş; bunu haber verdikten sonra da aynı ayet içerisinde “ ويعلمكم “ , “size öğreten” cümlesini tekrar etmiştir. Bu ayette “size öğreten” ifadesinin ikinci kez tekrar edilmesine ihtiyaç yokmuş gibi bir izlenim ortaya çıkmaktadır. Çünkü atıf vasıtasıyla birinci ifade bu manayı yerine getirmektedir. O zaman buradaki tekrarın hikmeti ne olabilir?
Tefsirlerimize bakıldığında bu tür lafız tekrarlarının hakkında bazı açıklamalar yapıldığı görülmektedir. Mesela müfessir Alüsi (v. 1270/1853) bahsedilen tekrarı şöyle izah etmektedir: "...Peygamber size bilmediklerinizi öğretir." demek, " Vahiy olmadan öğrenemeyeceğiniz şeyleri öğretir." demektir. Halbuki Yüce Allah burada "size öğreten" ifadesini ikinci defa tekrar etmeden, müfredi müfrede atfederek " Size Kitabı, hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik." diyebilirdi. Fakat öyle demeyip kendisinden önce geçenle (birinci ويعلمكم cümlesi ile) aynı manaya gelmediğini ifade etmek için talim fiilini tekrar etmiştir. İşte bu, genel bir ifadeden sonra özel bir anlatım şeklidir. Bununla Yüce Allah, Peygamber'i (s.a.) insanlığa büyük bir nimet olarak gönderdiğini izah etmektedir. Şayet o Nebi olmasaydı, beşer, din konusunda ne yapacağını bilemez; şaşkına dönerdi".84
Alüsi'nin bu açıklamaları, söz konusu tekrarı anlama konusunda önemli ipuçları içermektedir. Bu ayette Hz. Peygamber'in, Kitabı, hikmeti ve ayrıca insanın bilmediklerini öğretmesinden söz edilmektedir. Bu üç husustan ilk ikisi birinci, üçüncü ise ikinci talim fiiline mef’ul/nesne olmuştur. Başka bir ifade ile Kitap ve hikmetin öğretilmesi, birinci talim fiiline nispet edilmesine rağmen, insanın bilmediklerinin öğretilmesi, ikinci talim fiiline nispet edilmiştir.
Bu açıklamalar da göz önünde bulundurulmak suretiyle, ikinci talim fiilinin, insanın bilmediklerine nispet edilerek tekrarlanmasının, birinci talim fiilinin (nesneleriyle birlikte) ifade ettiği manalardan başka manalar taşıdığı söylenebilir. Burada insanın bilmediklerinden maksat, Kitap ve hikmet olmayıp onların dışındaki bilinmeyenlerdir. Demek ki Peygamber (s.a.) Kitabı ve hikmeti öğretmenin yanında insanın bilmediği başka şeyler de ümmete öğretmektedir.
Nitekim Ebü Hureyre (r.a.) Peygamber'den (s.a.) iki türlü ilim aldığını; birini açıklayıp diğerini açıklamadığını; çünkü bu ikincisini açıklamasının boğazının kesilmesine sebep olacak kadar sakıncalı şeyler olduğunu haber vermiştir.85 Bu hadisten, Hz. Peygamber'in ashaptan bazılarına özel olarak öğrettiği bilgilerin kitabın ve hikmetin dışındaki bilgiler olduğu sonucuna varılabilir. Başka bir deyişle bu hadis, bir nevi " bilinmeyenler " sınıfına dahil olan ve ancak Peygamber tarafından öğretilebilecek özel malumatların bulunduğunu hatıra getirmektedir.
Dostları ilə paylaş: |