Diyanet iŞleri başkanliği trabzon-akçaabat-darica eğİTİm merkezi MÜDÜRLÜĞÜ kur’an-i keriM’deki tekrarlar IV. Dönem BİTİrme tezi Hazırlayan Metin koca danışman


İKİNCİ BÖLÜM KUR’AN-I KERİM’DEKİ TEKRARLARIN KONULARI



Yüklə 482,3 Kb.
səhifə7/11
tarix29.10.2017
ölçüsü482,3 Kb.
#19520
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

İKİNCİ BÖLÜM

KUR’AN-I KERİM’DEKİ TEKRARLARIN KONULARI




1- İTİKADİ KONULARI İHTİVA EDEN TEKRARLAR




A. Cennet ve Cehennemde Ebedilik Hakkında:

Kur’an-ı Kerim'de iman edip salih amel işleyenlerin Cennette, Allah’ı ve Rasulünü inkar edip dünya hayatını kü­für ve sapıklık içinde geçiren kimselerin de Cehennemde ebe­di olarak kalacağı hususu birçok ayet-i kerimede tekrarlan­mıştır.


Bunlar: 28 yerde, “خالدين فيها” , 11 yerde, “خالدين فيها ابدا ” ,1 yerde, “ خالدين فيه”
Bu ayetlerden 8 tanesi Cehennemde; 32 tanesi Cennette devamlı kalınacağı hakkındadır. 25 yerde “هم فيها خالدون” , " Onlar orada devamlı kalıcıdır­lar " şeklinde gelmiştir. Bunların da 16 tanesi Cehennemde, 9 tanesi de Cennette devamlı kalınacağı hususundadır.
İbn Kesir ( 774/1372) Al-i İmran süresindeki:

“ للذين اتقوا عند ربهم جنات تجري من تحتها الانهار خالدين فيها ”


“ Takva sahiplerine Rableri katında altından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları Cennetler vardır.”101 ayeti hakkında şunları söylüyor:
Onun (Cennetin) kıyıları arasından hiçbir gözün görme­diği hiçbir kulağın duymadı ve insan kalbine hiç bir zararı olmayan, bal, süt, şarap, su ve bunların dışında çeşitli içki­lerden oluşan nehirler akar.
Aynı, müfessir, Bakara 2/161-162. ayetlerindeki, lanetlenme içinde ebedi kalışla ilgili aşağıdaki ayeti de şöyle tefsir ediyor:
“ ان الذين كفروا وماتوا وهم كفار اولئك عليهم لعنة الله والملئكة والناس اجمعين خالدين فيها”

“ Onlar küfrettiler ve kafir olarak öldüler. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanlar laneti onların üzerinedir. (On­lar lanetlenme içinde ebedi olarak kalacaklardır). Onlardan azap hafifletilmez ve kendilerine asla nazar olunmaz.


Bu ayette, küfre düşen ve ölümüne kadar hayatını aynı minval üzere geçiren insanlardan bahsedilmektedir. Onlara Al­lah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti vardır ve onlar kendilerine ait olan o lanetlenme içinde kıyamete kadar kala­caklar, sonra Cehennem ateşi içinde onlar birbirlerine arka­daşlık edeceklerdir. Kendilerinin içinde bulunduğu azap asla azaltılmaz, hiç değiştirilmez ve hafiflemez, bilakis o azap­lar birbiri arkasınca devam edip gider.102
Allah'ın emir ve nehiylerine harfiyen riayet edenle­rin, içinde akılların hayal edemeyeceği kadar bol nimetlerin bulunduğu Cennetlerde devamlı bir şekilde kalacaklarını, oradan hiç çıkmayıp ölmeyeceklerini, bu hayatın hiç bitmeyeceği­ni103 küfürde devam edip Allah'ın emirlerine isyan edenlerin de, düşünüldüğü zaman bile insanın tüylerini ürperten korkunç azaplarla dolu cehennemde ebediyen kalacaklarını, Kur'an’ın tekrar tekrar beyan etmesindeki hikmet, iyiliklere teşvik ve kötülüklerden sakındırmaktır.
B.Kafirler Hakkında:
Kur'an-ı Kerim'de, kefirlerin hallerini anlatan çeşit­li ayetler değişik yerlerde tekrarlanmıştır. Bunlardan birkaç tanesini açıklayalım:
“ ان الذين كفروا لن تغني عنهم اموالهم ولا اولادهم من الله شيئا واولئك هم وقود النار”
" O küfredenler (yok mu? ), ne malları, ne evlatları Allah yanında onları hiçbir şeyden asla kurtaramaz. İşte on­lar,(evet) onlar ateşin yakacağıdır."104
Kafirlerin bu durumu, yukarıdaki ayetin dışında, Al-i İmran suresinin 116. ve Mücadele suresinin 17. ayetlerinde tekrarlanmıştır.
Mal ve çocuğun himaye edici, koruyucu vasıflar taşı­dığı herkesçe bilinen bir keyfiyettir. Fakat geleceğinde şüp­he bulunmayan kıyamet gününde bunlar fayda vermeyecektir. O günün geleceği ise, Allah vadinden dönmediğine göre kati’dir. O gün kafirler "ateşin çıraları" yakacakları olacak­lardır. Bu tabirle onlar bütün insanlık vasıflarından tecrit edilip odun, ağaç ve diğer yakılacak maddeler şeklinde tavsif olunmaktadırlar. Hayır, Hayır. Evlat, mal ve bunların meydana getirdiği şan ve kuvvet dünya hayatında da kurtarıcı olamıyor. Bunlar, tarihte sık sık tekerrür eden ve Allah'ın Kur'an'da tafsilatıyla anlattığı hadiselerden misallerdir.105
“بل قالوا انا وجدنا ابائنا على امة وانا على اثارهم مهتدون ”

“ Hayır. Şüphe yok ki biz babalarımızı büyük bir yol üzere bulduk, muhakkak ki biz de onların izleri üzerinde (yü­rüyüp) gidiyoruz dediler.”106


Bu ayeti takip eden 23. ayette de aynı durum, “ مهتدون ” yerine “ مقتدون ” kelimesiyle tekrarlanmıştır. Ayrıca Lokman Sure­sinin 21. ayeti: “ onlara, “Allah'ın indirmiş olduğuna tabi olun” denildiği vakit, dediler ki: Hayır, biz atalarımızı üze­rinde bulduğumuz şeye tabi oluruz ”107 şeklinde varit olmuş­tur.
İşte kafirler asılsız, esassız, körü körüne babaları­nın yolunu taklit etmekle hidayete ereceklerine inanıyorlar ve bunu müdafaa ediyorlardı. Allah Teala müşriklerin iddialarının asılsız olduğunu, delilsiz ve hüccetsiz inançlarının yanlışlığını, bunların Allah’ın yanında bir kıymet ve değeri bulunmadığını, Mekkelilerden önce geçen ve aynı şekilde babalarının izine düşerek şirk içinde kalan birçok milletlerin helak olduklarını, müşriklerde bu yolda devam edip İslam dinine girerek durumlarını ıslah etmedikleri takdirde onlarında yok olup gideceklerini daha sonraki ayetlerde beyan etmektedir.­108
“ومن الناس من يجادل في الله بغير علم ”
“İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah hakkında bilmeksizin mücadelede bulunur…”109

Aynı surenin 8. ve Lokman suresinin 20. ayetlerinde kafirlerin Allah’a karşı mücadeleleri şöyle tekrarlanıyor:

“ İnsanlardan öylesi de vardır ki, ne bir ilme, ne bir rehbere ve ne de aydınlatan bir kitaba sahip olmaksızın, Allah hakkında mücadele ederler.”110
Allah (c.c.) burada kafirlerin reislerinden sapıklığa davet eden kimselerin halini zikrederek, onların sahih bir a­kılları ve açık bir nakilleri olmaksızın sırf kendi görüş ve hevalarına uyarak bu delalette ısrar ettiklerini vurguluyor. İbn Abbas’da ayeti “ hakka davet olundukları zaman ona karşı büyüklenerek mücadele de bulunurlar” şeklinde tefsir etmiştir. Mücahit ve Katade'ye göre de ayette “onlar kendisine davet olundukları haktan yüz çevirirler” manası vardır.111
Kafirlerin bu minval üzere cereyan eden hallerini tekrarlayan Kur’an-ı Kerim, bu sınıf insanlardan da örnekler veriyor, bu suretle ve çeşitli tasvirlerle onları canlandırıyor. Bu tasvirlerde açık bir şekilde büyüklenme hissi göze çarpıyor. “Yanını eğip bükerek şuraya buraya sallanıyorlar. Kibir ve gururlarından dolayı hiçbir gerçeğe isnat etmiyorlar. Kendileri delalete düşmekle kalmıyor, başkalarını da düşürmeye çalışıyorlar.
Bunca delillere rağmen Allah konusunda tartışma yapmak son derece garip ve çirkin bir hareket olarak göze çarpıyor. Bir de hiçbir bilgiye ve delile dayanmadan, hiç bir malumata sahip bulunmadan kafaları ve gönülleri aydınlatan, doğruyu ve gerçeği gösteren kitaba istinat etmeden Allah hakkında tartı­şanların durumu ne olur?112

Verdiğimiz bir kaç örnekten sonra aynı temayı hedef a­lan diğer ayetleri, sureleri ile birlikte sunuyoruz:

1. el-Bakara 2/162 - Al-i İmran 3/88.

2. el-A'raf 7/78-91.

3. Lokman 31/ 25- ez-Zümer 39/38- ez-Zuhruf 43/9.

4. el-Fatır 35/44- el-Gaşiye 88/21-82- Muhammed 47/10.

5. el-Bakara 2/27- er-Ra'd 13/25.

6. el-En'am 6/12-20.

7. el-Fussilet 41/25- el-Ahkaf 46/18.

8. es-Saffat 37/174-175-178-179.

9. el-En'am 6/116-Yunus 10/66.

10. et-Tur 52/40-Kalem 68/46.

11. el-Ankebut 29/68- ez-Zümer 39/32-60.

12. el-Mü'min 40/35-56.

13. el-Bakara 2/217- et-Tevbe 9/65.

14. el-Bakara 2/114- el-Maide 5/33-41.

15. el-Zuhruf 43/83- el-Mearic 70/ 42.

16. et-Tekasür 102/3-4 - en-Nebe 78/5-6.

17. el-Bakara 2/6- Yasin 36/10.

18. Hud 11/107-108.

19. Yunus 10/18- el-Enbiya 21/38- el-Neml 21/ 71- Se­be 34/29.

20. İbrahim 14/21- El-Mü'min 40/47.

21. el-Zümer 39/32-60.

22. el-Zümer 39/15- eş-Şuara 42/45.

23. el-En'am 6/112-137.


C. Yeniden Diriliş Hakkında:


Kur' an-ı Kerim' de, insanların öldükten sonra yeniden dirileceklerine dair bazı ayet-i kerimeler çeşitli yerlerde tekrarlanmıştır. Bunun sebebi, “ölümle her şeyin bittiği" gibi bir düşünceyi yok edip, muhatapları öbür aleme hazırlamak­tır.


Bu hususu birkaç örnekle açıklayalım:

“ ءاذا متنا وكنا ترابا وعظما ءانا لمبعوثون اواباؤنا الاولون”

“Yoksa bizler öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, bizler mi yeniden diriltilmiş olacağız? Yoksa bizim evvelki babalarımız da mı (öyle diriltilecekler)?”113

Kafirler, kendilerine va’d olunan dirilişi uzak göre­rek ve kendilerinin başlangıçta topraktan yaratıldıklarını düşünmeden inkar ediyorlar.114 Kendi babalarının da aynı şey­le va'd olunduklarını, fakat bu konunun evvelkilerin yalan­larından başka bir şey olmadığını ileri sürüyorlar.115 “Biz erimiş toprak ve çürümüş kemikler iken mi diriltileceğiz? Sen bize bunu mu va'd ediyorsun; Ya Muhammed, sen ne söylü­yorsun, bunlar evvelkilerin sözleri değil de nedir?"diyor­lar.116


Onların yeniden diriliş gününü yani insanların öldükten sonra tekrar diriltileceklerini inkar edişlerindeki halleri, küfürde son derece aşırı gittiklerini ve büyük bir sapıklık içerisinde olduklarını gösterir.117
Dirilten Allah, öldüren de Allah olduğuna göre, O’nun için ölüyü yeniden diriltmek zor bir şey değildir. Hayat her an oluş halindedir. Allah’tan başka kimsenin bilmediği bir yerde her an canlılık faaliyeti görülmektedir. Bunlar, Allah’ın hikmetini ve diriltme gücünü idrak etmemek, duygularını çalıştırmamakla kalmıyorlar, diriliş ve ahiretten söz edenlerle alay edecek kadar ileri gidiyorlar. Bu söylenen azaplar kendilerinden öncekilere de bildirilmesine rağmen, “hala bir şey olmamıştır” diyorlar.118
“ Andolsun ki, bu tehdit bize ve daha önce de atalarımıza yapılmıştı. Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir ”119 mealindeki ayet de onların bu saçmalıklarından bir hususu ortaya koymaktadır.
Ölümden sonra diriliş, Allah’ın takdir ve hikmeti gereğince belirtilen vaktine terkedilmiştir. Bu vakit, bir an öne alınamayacağı gibi, geri de bırakılamaz. Herhangi bir nesilden birtakım kimseler istiyorlar ve bazı beyinsizler bununla alay ediyorlar diye bu gerçek öne alınmaz ve geciktirilmez.120

İşte bu şekilde, Allah Teala, kafirlerin “yeniden diriliş” konusundaki sapık fikirlerini yok etmek ve müminlerin de bu husustaki imanlarını kuvvetlendirmek için, yeniden diriliş hususundaki ayetlerini farklı yerlerde tekrarlamıştır.


D- Allah’ın Yaratıcılık Kudreti Hakkında:

Kur’an’ın birçok yerinde, Allah’ın, dilediği şeyi is­tediği zaman yaratmaya muktedir olduğu hususu aynı cümleler halinde tekrarlanmıştır. Bunlardan birkaç örnek verelim:

“ الم تر ان الله خلق السموات والارض بالحق ان يشاُُ يذهبكم وياُت بخلق جديد وما ذلك على الله بعزيز ”
“Görmedin mi ki, muhakkak Allah gökleri ve yeri hak­kıyla yaratmıştır. Eğer dilerse sizleri giderir ve yeni bir halk (meydana) getirir. Bu, Allah’a göre güç değildir.”121
Bu iki ayet aynıyla Fatır suresinin 16.ve 17.ayetleri olarak da tekrarlanmıştır.
Ayetin başladığı “الم تر ”, “görmedin mi ki ” hitabı, sadece Rasulüllah’a ait olmayıp, düşünen ve aklını kullanan herkesi muhatap alır. “ Görmedin mi ki ”den maksat, “bakı­yorsun sen ey muhatap, basiretinle düşün ve yaratıcının kema­latla vasıflandığına istidlal et” demektir. Manayı takrir etmek için lafız soru halinde gelmiştir. Yani bu istifhamla, “ Ey muhatab, bunu ikrar et, itiraf et ve inat etme. Allah gökleri yaratmaya kadirdir, bunu irade etmekten aciz değildir. O, yalnızca kendine ibadet edilmeye layıktır ” manası kaste­dilmiştir. “ Dilerse sizi giderir ” sözüyle de “ O sizi yok et­meye muktedirdir, O'na hiçbir şey zor değildir ” anlamı murat edilmiştir.122

اذا قضى امرا فا نما يقول له كن فيكون

“Allah bir işin olmasını dilerse ona “ol” der ve olur.”123
Bu ayetin mefhumu da, Bakara 2/117, Mü’min 40/60 ve Meryem 19/35. ayetlerde tekrarlanmıştır.

E. Ecel ve Ölüm Hakkında:
Bu konu Kur’an’da, insanların ölüm zamanı hakkında kadere razı olup isyan etmemeleri için, değişik yerlerde tekrarlanmıştır. Şöyle ki:
“لكل امة اجل فاذا جاء اُجلهم لايستاُخرون ساعة ولايستقدمون ”
“Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri geldiği zaman ne bir an geri bırakabilirler ve ne de öne alabilirler.”124
İnsanların her birinin kendilerine takdir edilmiş olan ecel ve ölüm konusu, yukarıdaki ayetten başka, aynıyla Yunus 10/49 ve Nahl 16/61. ayetlerde de tekrarlanmıştır.

Ayeti kerimeden anlaşılan, onların ecellerinin takdim ve tehirinin mümkün olmaması ve bunu talep dahi edememeleridir. Binaenaleyh; her millet tespit edilen muayyen vakitte eceline kavuştuğu gibi, her şahıs da mukadder olan muayyen bir vakitte vefat eder.125

Meraği’de ayetin tefsirini şöyle yapıyor:
“Ey Peygamber! Kavmine ve onların dışındaki kimsele­re söyle. Her ümmet için Allah onları vücüda getirdiği zaman hayatlarının sene itibariyle ne kadar olduğu tayin edilmiş­tir.”

Ecel iki kısımdır:


a.Onların dünya hayatına gelmeleri sebebiyle ecel. b.Ümmetler arasındaki saadet ve şeref açısından ecel.
Birincisi, kendilerine, hidayete çağırıcı bir rasul gönderilmesine rağmen onun davetini kibir ve inatla reddeden, rasule gelen ayetler hakkında düşünmeden konuşan, yalanlama­ya devam ettikleri ve iman etmedikleri zaman helak edilecek­leri, bu ayetlerle kendilerine inzar olunan ve Rableri tara­fından kuvvetlice yakalanan bir kavim için olan ecel. Nuh’un kavmi, Ad, Semud, Fir’avun, Lut’un kardeşleri vs. için beyan olunan ecel gibi.

İkincisi ise, mutlu ve istiklalleriyle şerefli, birbir­leri arasındaki değerlerini muhafaza eden ümmetlerin hayatı için takdir olunmuş eceldir ki, bu da beşeri topluluk hakkın­da Allah'ın kanunlarıyla tespit edilmiştir.126


“ كل نفس ذائقة الموت”
“ Her canlı, ölümü tadacaktır.”127
Bu hakikat de, Kur’an’da üç yerde128 tekrarlanmıştır.
Nefis, zat ve ruh manalarına geldiği için, bazı alim­ler bundan “bakay-ı ruh” (ruhun ebediliği) manasını anla­mışlardır. Çünkü “tatmak” bir hayat eseridir ve zevk anın­da, tadanın baki olduğunu anlatır, yoksa başka türlü zevk tasavvur olunamaz. O halde mana “her nefis bedenin ölümünü tadacaktır.” demek olur. Bundan da, nefsin, bedenin dışında ol­duğu ve bedenin ölümüyle onun ölmeyeceği anlaşılır. Fakat diğer taraftan birçok müfessir ve alim demişlerdir ki, bu te’vil tarzı bir tekellüften ibarettir. Öyleyse “zaika­tü’l-mevt” demek, ölecektir demek olduğu açıktır. Belli ki, tadan kim ise ölen de o olacaktır. Evet bedenin ölümüyle ne­fis ve ruhun büsbütün yok olmayıp bir müddet kalabileceği di­ğer delillerden anlaşılıyorsa da, çoğunluğa göre ruhların ö­lümsüz oldukları iddiası ne aklen ne de naklen zaruretle sa­bit değildir. Evvela, “zaikatü’l-mevt” herhalde, tadan nef­sin ölümünü ifade eder ki, rivayetler de bu manayı göstermek­tedir.129

“الى الله مرجعكم جميعا فينبئكم بما كنتم فيه تختلفون ”


“Nihayet hepinizin dönüşü Allah'a dır. Bunun üzerine nelerde ihtilaf etmiş olduğunuzu O size haber verecektir.”130
Bu hususda aşağıdaki ayetlerde aynen tekrarlanmıştır:

Al-i İmran 3/55; Meide 5/48-105; En'am 6/60-164; Yunus 10/4-23; Hud 11/4; Ankebut 29/8; Lokman 31/15; Zümer 39/7.


Tekrarlanan bu ayetin şöyle bir mana ifade ettiğini de söyleyebiliriz: “Ey insanlar! Kıyamet günü sizin dönüşünüz Allah’adır. O size o zaman hak konusunda ihtilafa düştüğünüz şeyi haber verecektir. Hakkı tasdik edenler, doğrulukları se­bebiyle mükafatlandırılacaklardır, hiçbir delil ve burhan ol­madan, hakkı yalanlayıp onunla mücadele eden kafirler de azaba uğratılacaklardır.”131
Ahirette dönüşünüz ancak Allah'a dır. O yüce Zat, iyi­lik yapanı iyiliği üzere mükafatlandırır. Kötülük yapanı da kötülüğü üzere cezalandırır.132

F. Şirk Koşmak Hakkında:

İnsanların, ibadet ve inanç konusunda, hiçbir şeyi Al­lah’a ortak koşmamaları için, Kur’an’da “şirk” mevzuu bir­çok yerde işlenmiş olup, bazı yerlerde de aynen ayet tekrarı olarak ele alınmıştır. Bu hususu örneklerle görelim:


“ان الله لايغفر ان يشرك به و يغفر ما دون ذلك لمن يشاء ومن يشرك با الله فقد افترى اثما عظيما ”
“Şüphesiz ki, Allah kendisine eş tanınmasını affetmez. Ondan başkasını, dileyeceği kimseler için bağışlar. Kim Allah’a eş tutarsa muhakkak pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.”133
Bu mesele, aynı surenin 116.ayetinde: “فقد ظل ضلالا بعيدا ” , “Şüphesiz pek uzak bir dalalete sapmış­tır ” değişikliği ile aynen tekrarlanmıştır. Allah (c.c.) kendisine şirk koşup, bu şirk üzere ölen kimseye mağfiret et­mez. Ancak şirkin dışında, büyük günah da olsa ve tövbe etmemekle birlikte onu da (cezasını çektikten sonra) bağışlar. Şirk sadece ölümden önce tövbe etmek suretiyle af olunur. Allah'ın vadi şirkin dışında bir günaha tövbe edemeyen kimse­ye aittir. Şirk koşan müşriği Allah affetmez ama bunun dışın­da günah işleyenleri dilerse bağışlar.

Allah’a şirk koşan kimse hakikaten büyük bir yalan söylemiş olur ve elim bir azabı hak etmiş sayılır. Bu ayet, “ Biz Allah’ın oğulları ve dostlarıyız. Cennete Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası giremeyecektir ” diyerek temize çıkarmaya çalışan Yahudi ve Hıristiyanlar hakkında inmiştir.134


“Allah’a şirk koşan kimse muhakkak böyle bir günah ile ona iftira etmiş olur ” sözü ile “iftira” ve diğer günahlar arasında bir fark olduğuna işaret edilmiştir. Tıpkı söze nispet edilenin fiile nispet edildiği gibi, bu ayetteki “iftira”, “اختلق ” yani “ yalan uydurma ” manasında kullanılmıştır.135

Şirk konusunun Kur’an’da, hakikaten büyük bir önem arz etmesi münasebeti ile, çeşitli yerlerde tekrarlanmıştır. Ancak tam ayet tekrarı olarak, şu ayet, Kasas suresinde iki defa tekrarlanmıştır. Şöyle ki:

“ ويوم ينا ديهم فيقول اين شركائى الذين كنتم تزعمون”
“O gün ki (Allah) onlara nida edip: “ Hani batıl zan ile iddia edip durduğunuz ortaklarım nerede? ” diyecektir.”136
Kıyamet günü onlara nida eder. Çünkü onlar şeytanlardan, reislerden ve Allah’ın dışında edindikleri dostlardan O’na ortak koşuyorlardı. Her türlü işlerinde ve nehyedildikleri hususlarda onlara itaat etmek suretiyle bu şirke düşüyorlardı. Allah Teala “Ben cehennemi insanlar ve cinlerden böyle kimselerle dolduracağım ” sözüyle de müşrikleri kastediyor. Onlar atalarına tabi olmuşlar ve azabı hak etmişlerdir.137
“ومن اظلم ممن افترى على الله كذبا او كذب باياته “
“Allah’a karşı yalan yere iftirada bulunandan veya O’nun ayetini yalan sayandan daha zalim kim vardır.”138
Bu konu birbirinin tekrarı şeklinde şu ayetlerde ay­nı metin halinde tekrarlanmıştır. Bunlar: En’am 6/21-94-144-157; A'raf 7/57; Yunus 10/17; Hud 11/18; Kehf 18/15; Ankebut 29/ 68; Zümer 39/32.
Zemahşeri, “ müşriklerin Allah'a iftira etmelerin­den murad, onların Allah'a ortak koşmaları ve çocuk isnat et­meleridir” diyor.139

G. Tevhid Hakkında:

İmanın esasını teşkil eden “tevhid akidesi” Kur’an’ın, bilhassa Mekki surelerde tekrar tekrar işleyerek gönül­lere yerleştirmeye çalıştığı hususların başında gelir. Bu ko­nu aynı zamanda ayet tekrarı olarak da gözler önüne serilmiş­tir. Bunlardan birkaç örnek verelim:


“قل انما انا بشر مثلكم يوحى الى انما الهكم اله واحد ”
“De ki: Ben ancak sizin gibi bir beşerim. Bana, sizin ilahınızın ancak bir ilah olduğu vahyolunuyor.”140
Bu ayet aynı metin olarak, Fussilet 41/6. ayetinde de zikredilmiştir.
Fussilet suresinde tekrarlanan bu ayet, kafirlerin Hz.Peygamber’e; “ Senin kendisine bizi davet ettiğin şeyden bizim kalplerimiz örtüler içindedir. Ve bizim kulaklarımızda bir ağırlık vardır ve bizim aramızla senin aranda bir perde vardır. Artık sen istediğini yap, biz de yapacağız.”141 sö­züne bir cevap olarak gelmiştir. Rasulullah onlara şöyle di­yordu: “ Ben bir melek değil, ancak sizin gibi bir insanım. Sizden farkım bana vahiy gelmiş olmasıdır. Vahiy suretiyle bir beşer peygamber olduğum bana açıklandı. Nübüvvetimi size tebliğ ettiğim zaman, benim ve sizin ilahınızın tek bir ilah olduğunu ifade eder tarzda bana gelen vahye itaat etmeniz va­cip oldu. Artık tevhid ve ihlasla sağa sola gitmeden, şeytanın sizi kandırmasına iltifat etmeden Allah'a ibadete yönelin.”142
“ Tevhid akidesi ”ni yerleştirmeyi hedef alan Kur'an-ı Kerim, “Tekrar Üslubu ” nu da bu vasıtalardan biri olarak kullanmıştır. Bu gayeyle, en-Neml suresinde “ءاله مع الله ” , “Yoksa Allah ile beraber bir tanrı mı var? ” sözü 60, 61, 62, 63 ve 64. ayetlerde beş defa tekrarlanmıştır.
Bu cümleyi Seyyid Kutup şöyle açıklıyor:
Allah'ın yanında bir ilah mı var? Böyle bir iddianın nasıl yeri olabilir? Bu iddiaya müsbet karşılık vermek mümkün mü? Durum böyle olunca kendi uydurdukları tanrılarını Allah’a eş koşan ve Allah’a kulluk eder gibi onlara tapınanların durumu çok garip, çok tuhaf olarak ortaya konmuş oluyor. Hiçbir kim­se böyle bir iddia ileri süremez. Kainatın planındaki birlik öyle ince ve muazzamdır ki, karşısına geçenleri zorla yaratı­cının vahdetini kabule mecbur eder.143
Bakara 255. ve Al-i İmran 2. ayetlerinde tekrarlanan “الله لا اله الا هو الحي القيوم” , “Allah, O Allah’dır ki, kendinden baş­ka hiçbir tanrı yoktur, (O, zatı, ezeli ve ebedi hayat ile) diri (ve baki)dir. Zatıyla, kemaliyle kaimdir “ ifadesiyle beyan edilen bu apaçık ve berrak tevhid, İslam akidesiyle di­ğer bütün akideler arasında mülhitlerin, müşriklerin akidele­ri bulunduğu gibi, din ve mezhepleri ne olursa olsun, hak yo­lu kabul etmeyen Yahudi ve Hıristiyanların akideleri de bun­lardandır. Aynı zamanda bu tevhid, müslüman hayatı ile yeryü­zündeki bütün akide sahiplerinin ayrılış noktası sayılmakta­dır. Burada akide, hayatın akış ve nizamını bütün incelikle­riyle tek prensip altında sınırlandırmaktadır.144


H. Allah’ın Sıfatları Hakkında:




a- İlim:

Kur’an-ı Kerim’de, Allah'ın her şeyi ihata eden ge­niş bir ilme sahip olduğu çeşitli suretlerde tekrarlanmıştır. Bu ayetlerden bazılarını görelim:
“والله بكل شئ عليم ”
“Allah her şeyi bilicidir”145 ayeti, Kur’an'ın birçok yerinde aynı ile tekrarlanmıştır.146 Bu kelamdan anlaşılan mana, Allah'ın, bütün işlerin gerçek yönle­rini, maslahatlarını ve sonuçlarını bildiği, eşyadan hiçbir şeyin O'nun katında gizli bulunmadığı, bilakis O'nun ilminin bütün kainatı kuşattığı hakikatidir.147

es-Savi (1241/1825) Celaleyn Tefsirine yazmış olduğu haşiyede: “Allah her şeyi bilicidir” sözünden gaye, “ Allah bütün fasık ve müttakileri, kendilerinden meydana gelen amel­ler dolayısı ile, sorguya çekecek, onların yaptıklarını karşılarına çıkaracaktır” 148 diyerek, ayetin maksadını ifade etmiştir.


“والله واسع عليم ”
“Allah’ın ilmi çok geniştir” sözü de Bakara ve Nur surelerinde dört defa tekrarlanmıştır.149
Elmalılı (1358/1942) bu ayetlerle ilgili şöyle bir açıklama yapmıştır: ­

“O cehilden münezzehtir. Mülke layık olup olmayanla­rı bilir. Kimlere niçin ve ne kadar müddet vereceğini de bi­lir. Rahmet ve ihsanı çok boldur. Fakiri zenginleştirir. Mülksüze mülk verir. Vereceğini vermek için de hiçbir kayıt ve şarta tabi değildir. Buna karşı: “biz müminler dururken mülkünü zalime niye verdi?” de denmez.”150

“وما الله بغافل عما تعملون”
“Allah sizin yaptıklarınızdan haber­siz değildir ” ibaresi de, Bakara ve Al-i İmran surelerinde dört defa tekrarlanmıştır.151

Allah Teala bu sözle, kendisinin hiçbir şeyden habersiz olmadığını söylemekle, emirlerine isyan edenleri korkutmak için şiddetli bir şekilde tehdit ediyor; amellerinden hiçbirisinin kendisi için gizli olmadığını da belirterek, hesap günü hepsini karşılarına çıkaracağını vurguluyor.152


“والله يعلم وانتم لاتعلمون ”
“Allah bilir, siz bilmezsiniz” ger­çeği de Bakara suresinde iki defa tekrarlanmıştır.153
Ebussuud Efendi Allah’ın bu sözünü tefsir ederken, her iki ayette de manayı daha önceki durumlarına bağlı olarak değerlendiriyor. Şöyle ki:
216.ayet “cihat hoşunuza gitmediği halde üzerinize farz kılındı. Bazen bir şeyi çirkin görürsünüz, halbuki o şey sizin için bir hayırdır. Bazen da bir şeyi seversiniz, halbu­ki o şey sizin için bir şerdir. Allah bilir, sizler ise bil­mezsiniz” şeklinde gelmiştir. Burada “Allah bilir” sözünden maksat, “Allah sizin için hayırlı olanı bilir ki, bunun için onu size emreder” demektir. “Sizler bilemezsiniz” hitabı da, “sizler onun hayır olduğunu bilmez, bunun için inkar edersiniz” anlamını taşımaktadır. Yada “Allah sizin hakkınızda hayırlı ve şerli olanı bilir, fakat siz ikisini de layıkıyla bilemezsiniz. Bu konuda kendi görüşünüze tabi olmayınız, Allah’ın emrine sarılınız.” demektir.­
232.ayette ise boşanıp da tekrar evlenilmek istenen kadınların iddet durumları hakkında “Allah, temizleme ve tez­kiye hususundaki hikmeti bilir, fakat siz bunu bilemezsin.” Yada, “Allah bu konudaki şeriat ve hükümlerinden sizin işleri­nizin doğruluğu hususundaki şeyleri bilir, fakat siz onları bilemezsiniz. Onun için kendi görüşünüzü bırakınız da yapmanız ve yapmamanız gereken bütün hususlarda Allah’ın emrine ve nehyine sarılınız”154 gibi bir mana kastedilmektedir.

b- Bağışlama ve Acıma:

“Allah Teala bağışlayıcı ve mümin kullarına acıyıcıdır ” manasındaki cümleler Kur’an-ı Kerim’de değişik şekillerde 96 yerde zikredilmiştir. Bu cümleler 20 değişik şe­kilde varit olmuştur. Mesela:

“ان ربى لغفور رحيم ”

“Muhakkak benim Rabbim çok bağışlayıcı ve acıyıcıdır ” şekli bunlardan biridir.


Bütün bu şekillerden ifade edilmek istenen mana, Al­lah’ın mağfiretinin ve rahmetinin sonsuzluğu, pişmanlık du­yup tövbe eden kimseler için merhametinin çok geniş ve bol olduğu hususudur. Günahlarından dolayı kendilerine elem verecek olan azabı kullarından bağışlar. Cezalandırma konu­sunda acele etmez. Kalplerinin kastetmediği şeyden dolayı on­lar üzerine zorluk yüklemez.155
“O azizdir, ğaffardır” şeklinde gelen kelamdan şu anlaşılır. “Evet, O, kuvvetiyle, kudretiyle ve izzetiyle beraber, yine de Gaffar'dır. Tövbe ile kendine yönelen kulu­nu bağışlar. Kendisine karşı yalan söyleyenleri, inkar eden­leri, O’ndan başka tanrılar edinenleri ve Allah’a evlat isnat edenleri, eğer ciddi bir tövbe ile hakka dönerlerse, bağışlar. Aziz, Gaffar olan Allah’a dönmeleri için onların önlerinde hak yol açıktır.156


c-Müminlere Vekillik:

Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın müminlere vekil olarak kafi geldiği gerçeği çeşitli şekillerde dile getirilmiştir. Me­sela:


“وهو على كل شئ وكيل ”
“Allah her şey üzerine vekildir” sö­zü, En’am 6/102 ve ez-Zümer 39/62. ayetlerinde zikredilmiştir. “والله على كل شئ وكيل ” şeklinde de Hud 11/12. ayetinde zikredilmiş­tir.

“وكفى بالله وكيل ”

“Allah vekil olarak yeter ” sözü de en­-Nisa 4/81-132-171 ve el-Ahzap33/3-48. ayetlerinde aynen tekrarlanmıştır.
“Allah her şey üzerine vekildir ” kelamı ile Hz.Pey­gamber’e hitap edilerek: “ her işinde Allah’a tevekkül etmesi, zira her işinin onun garantisi altında olduğu; vahyi tebliğde kalbini geniş tutması, onların kibirlenip büyüklenmelerine ve alay edip edepsizleşmelerine aldırmadan gönlünün gayet açık olması” gerektiği anlatılmaktadır.
“Vekil olarak Allah yeter ” ayetindeki mana ise, her işte Allah’a güvenilip O’nun koruyuculuğu altına sığınmaya ça­lışmaktır157 ki, Allah Teala’nın buradaki vekilliğinden muradı zaten O’nun kullarını koruyuculuğu hususudur.
Al-i İmran 3/122-160; el-Maide 5/11; İbrahim 14/11 ayetlerinde Allah(c.c.)“ Müminler ancak Allah’ı ve­kil olarak kabul edip O’na dayanmalıdırlar ” hitabıyla bu konuyu daha değişik bir yönde tekrarlayarak beyan ediyor.
Bu sıfatların dışında Allah’ın Kur’an’da tekrarlanan başka sıfatları vardır. Biz bu çalışmamızda bu kadarla yeti­niyoruz.

I. Allah’ın Helak Etmesi Hakkında:

Kur’an-ı Kerim’de bazı kavimlerin helak ediliş ha­berleri bir kaç yerde tekrarlanarak insanların ibret almaları hedeflenmiştir. Mesela, Fir’avn ve taraftarlarının denizde boğulması hadisesi eş-Şuara ve es-Saffat surelerinde zikredilmiştir. Lüt (a.s.)ın kavminin helak edil­mesi eş-Şuar 26/171-172. ve es-Saffat 37/135-136. ayet­lerde aynen tekrarlanmıştır. Şöyle ki:

“الاعجوزا فىالغابرين ثم دمرنا الاخرين ”

“Geride kalan yaşlı bir kadın dışında, diğerlerini yerle bir ettik.”158


Ayette geçen yaşlı kadın, Lut (a.s.) ın hanımıdır. O, azabta geride kalanlar arasında takdim olunmuştur. Çünkü o yolda kendisine bir taş isabet ederek helak olmuştur. Lut’un hanımı, kavmin fiillerini hoş karşılar tarzda, onlara meyilli idi. O’nun karyede kalan kimselerle beraber olduğu ve Lüt (a.s.) la birlikte çıkmadığı söylenir.“ Sonra geri kalan­ları helak ettik” Yani Allah onların (kavimden ayrılanların) başlarına taş yağmuru yağdırarak helak etti.159
İbn Abbas tefsirinde “ الاعجوزا” kısmı “Lüt’un münafık olan karısı” şeklinde tefsir edilmiştir. Lut’un kavminden kendisiyle birlikte çıkmayarak geride kalanlar helak olmuş­lardır.160
Fir’avun ve askerlerinin helak edilme hadisesi de Ka­sas ve Zariyat sürelerinde aynı kelimelerle tekrarlanmış­tır. Şimdi bu hususu bir örnekle görelim:
“فاخذناه وجنوده فنبذناهم فىاليم فانظر كيف كان عاقبة الظالمين ”
“Artık onu da askerlerini de yakaladık, onları hemen denize atıverdik. Bak o zalimlerin sonu nasıl oldu.”161
İki yerde tekrarlanan bu ayetlerin son kısımlarında lafız olarak bir değişiklik vardır. el-Kasas suresinin sonu “Bak o zalimlerin sonu nasıl oldu” diye bittiği halde ez­-Zariyat suresininki “o ( bu sırada kendi kendini ) kınayıcı idi ” sözüyle bitmektedir.

es-Sabuni bu ayeti şöyle açıklıyor: “Onları denize fırlatıverdiğimizde bir tane bile kurtulan kalmamak şartıyla hepsini boğduk. Ey Muhammed! Küfür ve tuğyanda son derece azgınlaşan zalimlerin durumu nasıl oldu bak.”162

ez-Zariyat 51/40. ayetteki “وهو مليم”, “Fir’avn kendini levmettirecek işler yapıyor, ayıplatacak ve kınatacak cinayetleri işleyip duruyordu. Yani: Küfür ve azgınlık içinde Rabbine isyanlar yaparken yakaladık da cezasını veri­verdik” beyanı, müfessirlerin açıklamasına göre Fir’avn’ın garkolacağı zamandaki halini ifade eder. Yahut’da nefsini levmederek boğulduğunu beyan eder. Çünkü o, suya garkolaca­ğını anlayınca:“ Kendisinden başka ilah olmayan israiloğul­larının iman ettiği şu ilaha ben de iman ettim ” diyerek yal­varmış ise de bu levm ona hiçbir fayda vermemiş, yüzüne çar­pan bir dalga ile boğulup gitmiştir.163
Şuara 26/66. ayet “ثم اغرقنا الاخرين ” , “ Sonra ötekilerini garkettik” manasıyla Musa ve O'nun beraberindekilerin dışın­ da olanların boğulması anlatılmıştır.

Saffatt 37/82. ayet de yine aynı ibareyle “ثم اغرقنا الاخرين” , “ Sonra ötekilerini garket­tik ” sözüyle Nuh’un ve beraberindekilerin dışında olanların helaki anlatılmıştır.




İ. Hidayet ve Delalet Hakkında:
Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın insanlar için takdir etmiş olduğu hidayet ve dalalet konusu birçok yerde işlenmiş olup bazı ayetlerde de bu husus tekrar vasıtasıyla yerine getiril­miştir. Şimdi bu ayetlerden bir kaç örnek sunuyoruz:
“ومن يهدى الله فهو المهتد ومن يضلل فلن تجد لهم اولياء من دونه ”
“Allah kime hidayet (nasip) ederse işte o, doğru yo­lu bulmuştur. Kimi de şaşırtırsa artık bunlar için O’ndan başka asla yardımcılar bulamazsın.”164
Bu ayeti kerime İsra ve Kehf surelerinde birincisin­de çoğul, ikincisinde tekil olarak tekrarlanmıştır. Ayrıca, İsra suresinin 15. ayetinde “Kim doğru yola giderse kendisi için gitmiş olur ve her kim de sapıtırsa kendi aleyhine ola­rak sapıtmıştır” gerçeği de zikredilmiştir. Yine:

“ والله يهدى من يشاء الى صراط مستقيم”


“Allah Teala dilediğini doğru yol üzere hidayete erdi­rir ” sözü Bakara 2/213 ve Nur 24/46. ayetlerde tek­rarlanmıştır.
Allah her kime hidayet ederse o doğru yolu tutar. Nite­kim Ashab-ı Kehf böyledir. Her kimi de şaşırtırsa artık onu irşad edecek bir veli bulamazsın. Nitekim o zalimler, iftira­cılar, yalancılar Ashab-ı Kehf gibi keramet sahiplerinin ir­şadları ile yola gelmemiş dalalette kalmış gitmişlerdir.165
Kendilerini hidayete erdirdiği kimseleri Allah Teala kendi yolunda cihad etmeleri ve canlarını O’nun yoluna teslim etmeleri sebebiyle onları övgüye layık görmüştür. Onlara lütfedip yardım etmiş ve doğru yola irşad etmiştir. Bu kıymetli ikram yukarıdaki ayeti kerime ile bir hususiyet kazanmıştır. Doğruların ve hidayete ermişlerin yolunu takip eden herkes kur­tuluşa ermiş ve saadete ulaşmış olur. Kim de o hida­yeti hor ve zelil görerek yüz çevirirse Allah da onu hor gö­rür ve zelil eder, bundan sonra kendisini doğru yola ulaştı­racak bir dost, bir yardımcı bulamaz.166

J. İbret Hakkında:

Kur’an-ı Kerim’de birçok hadiseler ibret sahneleri halinde gözler önüne serilip bu şekilde insanların geçmişte­ki yanlışlıklara ve sapıklıklara düşmemeleri gaye edinilmiş­tir. Bunun yanında her yönüyle onların örnek yaşantıları da anlatılarak bu hayata teşvik hedef alınmıştır. İşte bu mese­lenin ehemmiyetine binaen Kur’an’da insanların ibret almala­rıyla ilgili hususlar aynı ibare halinde birçok ayette tekrarlanmıştır. Şöyle ki:

“ان فى ذلك لاًُية وما كان اكثرهم مؤمنين وان ربك لهو العزيز الرحيم ”
“Şüphe yok ki bunda (Hakkın kemal-i kudretine) elbet birer ibret vardır, (fakat) onların çoğu iman edici değildir­ler. Ve muhakkak ki senin Rabbin elbette O, mutlak galiptir, çok merhametlidir.”167
Bu iki ayet Şuara suresinde sekiz defa tekrarlanmıştır.
Ayette anlatılan ibretten murad edilen mana, kendisinden önceki konuya racidir. Mesela, sekizinci ayetteki ibret, Allah’ın kudretine ve birliğine delalet eden, O’nun yeryüzünde çeşitli bitki ve sebzeleri bitirme hadisesidir. 67. ayetteki ibret Fir’avn ve kavminin Allah tarafından denizde boğulup, Allah’ın yolunda olanların kurtarılma hadisesidir. 103. ayette Hz.İbrahim ve kavminin haberlerinin akıl sa­hiplerine zikredilmesindeki ibret; 121. ayette Nuh’a küfre­dip sırt çeviren kimselerin akıbetleri ile ilgili anlatılan büyük ibret; 139. ayette Hud’un kavminin helak edilişindeki ibret; 158. ayette Salih’in kavmini azabın yakalaması sebe­bi ile onlara bir ibret ve öğüdün verilmesi; 174. ayette Lüt’un kavminin taş yağdırılarak helak edilişindeki ibret; 190. ayette Şuayb’ın kavminin başlarına taşlar yağdırılarak helak edilişindeki ibret bu ayetlere birer konu teşkil et­mişlerdir.168
Fakat bütün bu ibretlere rağmen insanların çoğu Allah’ın ilmi hususunda imana gelmezler. Bu kadar açık delillerin kendilerine gösterilmesi ile birlikte hala küfürlerine devam ederler. Ama senin Rabbin aziz ve rahimdir. O tespihe layık, her şeye galip gelen ulu bir varlıktır. Kendisine isyan edenlerden intikam almaya muktedirdir. Kudreti yetmesine rağmen kullarına azap hususunda onlara mühlet verir, acele etmez. Ebü’l-Aliye’nin de dediği gibi, “O, emrine muhalefet edip kendisinden başkasına ibadet eden kullarına karşı aziz, tövbe edip pişmanlık duyan kullarına karşı ise merhamet edicidir.” Fahreddin er-Razi (606/1209) de “aziz” kelimesinin “rahim” den önce zikredilmesinin sebebini açıklarken şöyle diyor:

“Allah Teala onları cezalandırmaktan acz içinde olduğundan dolayı kendilerine merhamet etti” gibi bir vehmi ortadan kaldırmak için “aziz” kelimesini zikretmiştir. 0, ce­zalandırma hususunda galiptir ve hüküm vericidir. Bununla beraber 0, kullarına karşı merhametlidir. Rahmet, kudret­le beraber olduğu zaman daha etkileyici olur.169


İbretle ilgili tekrarlanan diğer ayetler:
1- el-Bakara 2/248-Al-i İmran 3/49.

2- el-Bakara 2/252-A1-i İmran 3/108.

3- el-En’am 6/97-98-126.

4- el-En’am 6/99-en-Nahl 16/79-en-Neml 27/82-er-Rüm 30/37-ez-Zümer 39/52.

5- el-Hicr 15/77-el-Ankebüt 29/44.

6- en-Nahl 16/11-13-65-67-69.

7- Al-i İmran 3/118-el-Hadid 57/17.

8- Yunus 10/67-en-Nahl 16/65-er-Rüm 30/23-es­-Secde 32/26.


K. Şükür ve Allah’ın Fazlı Hakkında:
Allah’ın, insanlara vermiş olduğu nimetlere karşı onların şükretmeleri ve yine Allah'ın kullarına kendi faz­lından bol bol ihsan etmesi hususu Kur’an-ı Kerim’de bazı ayetleri tekrarlamak suretiyle ifade edilmiştir. Bu hususu bir örnekle göstermeye çalışalım:

“وترى الفلك مواخر فيه ولتبتغوا من فضله و لعلكم تشكرون ”


“Gemilerin orada (suları) yararak gittiklerini görü­yorsun ki (bu, sırf Allah’ın) lütuf ve kereminden (nasip) a­ramanız ve (O’na) şükretmeniz içindir.”170
Biz insanların, Allah’a karşı layıkı vechile şükret­memiz gerektiğini kuvvetlendirmek için bu husus Nahl ve Fatır surelerinde zikredilmiştir.
“Şüphe yok ki senin Rabbin insanlara karşı kerem sa­hibidir. Fakat onların ekserisi şükretmezler”171 ayeti de en-Neml ve Mü'min surelerinde tekrarlanmıştır.
Allah Teala, bütün insanlara nimet veren faziletler sahibidir. Onların işlemiş olduğu günahlar sebebiyle hak et­tikleri cezayı tehir etmesi de Allah’ın nimetlerindendir. Lakin onların çoğu şükretmezler. O konudaki nimetin hakika­tini anlamazlar, o nimetlere karşı nankör davranıp, cahillik­leri ile cezaları hakkında tıpkı kendi aralarında yaptıkları gibi acele ederler.172

L. Ahiret Hayatı Hakkında:

Kur’an-ı Kerim’de, gerçek hayat olarak inandığımız ahiret hayatı ile ilgili bazı ayetler birbirinin tekrarı olarak zikredilmiştir. Şöyle ki:


“ وللدار الاخرة خير للذين يتقون افلا تعقلون”
“Elbetteki ahiret yurdu müttakiler için daha hayır­lıdır. Hala aklınız başınıza gelmeyecek mi?”173
Bu ayeti kerime, En’am, A’raf ve Yusuf surele­rinde aynı ibare halinde tekrarlanmıştır.
Kafirlerin bütün emellerini hasrettikleri dünya haya­tı, ancak batıl bir gurur ve boş bir sevinçten başka bir şey değildir. Zira bu tür anlayış, hakiki hayatı olan ahiret hayatından mahrum olmasına sebep olur. Ahiret ecri ise keder ve üzüntüden uzak, ferah ve sevinci devamlı olduğundan ha­ramlardan ve kötülüklerden sakınan müttakiler için daha ha­yırıdır. Kafirler gaflet ederler de hayırlı olan hangisi olduğunu düşünmezler mi? Ey Kafirler! Aklınızla düşünmez mi­siniz?174
Allah (c.c.) burada ahireti hayırla vasfetmiştir. Bu durum, dünya ile ahiret halleri arasında bir iltifatın mey­dana geldiğine delalet eder. Dünyaya ait hayırlar çok hasis, ahirete ait olanları ise şereflidir. Yani dünya hayırları hırs ve hasisliğin son noktasıdır. Bu hususta hayvanların durumu ile insanlarınki müşterektir. Ahirete ait hayırlar dün­yaya ait olanlardan daha faziletlidir. İbn Abbas, “ ahiret hayatından murat cennettir, o küfür ve isyandan sakınan kim­seler için hayırlıdır” demiştir. Hasan-ı Basri (110/728), a­hiretin kendisinden murad, hayır demektir. Alimler de ahiret ameline sarılmanın çok hayırlı olduğunu ve onun nimetlerinin dünyadakilerden daha üstün olduğunu belirtmişlerdir. Çün­kü o sonsuz ve devamlıdır. Bu hayrı işleyenler kafirler ve fasıklar değil, ancak büyük günahlardan ve ma'siyyetten ko­runan takva sahipleridir. Çünkü kafirlere ve fasıklara göre dünya ahiretten daha hayırlıdır. Zira Hz. Peygamber “dünya mü'minin hapishanesi, kafirin ise cennetidir”175 buyurmuş­tur. Fakat o müttakiler ahiret hayatının bu dünyada daha ha­yırlı olduğunu layıkı vechile anlayamazlar. Ancak o yüksek dereceye ve sonsuz ni'metlere kavuştukları zaman bunun far­kına varacaklardır.176


M. İblis ve Hz.Adem’e Secde Hakkında:

Allah Teala Hz.Adem’i yarattığı zaman, bütün melek­lere, o’na secde etmelerini emrettiği halde İblis’in, kibir­lenerek bu emre uymayışı ve bundan dolayı Allah’ın rahmetin­den uzaklaştırılışı Kur’an’da, değişik yerlerde tekrarlanmış­tır.


Aşağıdaki ayet bu konu için bir örnek teşkil etmektedir:

“واذ قلنا للملئكة اسجدوا لاُدم فسجدوا الا ابليس ”


“Biz meleklere; “Adem’e secde edin” dediğimiz zaman İblis hariç hepsi secde ettiler.”177
Bu ayet, aynı kelimeleri ihtiva eder bir tarzda Kur’an’­da beş yerde178 tekrarlanmıştır. Ayrıca:
“Şeytanın adımlarına tabi olmayınız. Şüphesiz o sizin için açık bir düşmandır.”179 sözü de Bakara ve En’am surelerinde olmak üzere üç defa tekrarlanmıştır.

A’raf ve Fussilet surelerinde de “Eğer seni şeytan tarafından bir vesvese gıdıklayacak olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitici ve tamamıyla bilicidir.”180 ifadesi iki kere zikredilmiştir.

Yukarıda beş defa tekrarlandığını söylediğimiz “me­leklerin Hz.Adem’e secde ile emredilmeleri, O’nun yaratılı­şından önce meydana gelmiştir. Şu ayet-i kerime bu hususu açıklığa kavuşturuyor: “Artık ben O’nun yaratılışını bitir­diğim ve O’na ruhumdan üflediğim zaman siz derhal O’nun i­çin secdeye kapanın.”181
Bu ayetin zahiri ise Adem diri hale geldiği zaman me­leklerin secdesinin meydana geldiğini ifade etmektedir. Çün­kü ayette geçen “فقعوا” sözündeki “ف” harfi, takip için­dir.
Müslüman alimler, meleklere emredilen bu secdenin i­badet için olmadığında ittifak etmişlerdir. Çünkü Allah’tan başkasına ibadet için secde etmek küfürdür. Küfre sebep o­lacak bir hususta emir vermek ise muhaldir.182

Allah’ın düşmanı İblis, Adem’e haset ederek Allah’ın ona yaptığı ikramı kıskandı ve şöyle dedi: “ Ben ateşten yaratıldım, o topraktan.” İşte büyük günahın başlangıcı böyle oldu. Bu suretle Allah’ın emrine karşı çıkarak Adem’e secde etmekten kibirlendi.183


Sahih bir rivayetle şöyle bir hadis varit olmuştur: “ Kalbinde hardal tanesi kadar kibir olan kimse cennete gi­remez.”184 İşte bu vechile, iblis’in kalbine kibir, küfür ve inatlık gelerek, kendisinin rahmetten ve ilahi huzurdan kovulmasına sebep olmuştur.185

N. İnsanın Yaratılışı Hakkında:

İnsanın yaratılışının hangi merhalelerden geçerek ta­mamlandığı, Kur’an’da değişik yerlerde tekrarlanmıştır. Bu hususu bazı örneklerle görelim:

“ان مثل عيسى عند الله كمثل ادم خلقه من تراب ثم قال له كن فيكون”

“Muhakkak ki Allah katında İsa’nın hali de, (yani babasız dünyaya gelişi) Adem’in hali gibidir. (Allah) O’nu topraktan yarattı. Sonra O’na “ol” dedi, O da oluverdi.”186

Bu ayet, İsa’ya ait bir söz sadedinde varit olmuş, konu birliği dolayısıyla de Adem’in yaratılışından bahset­miştir. Ayette Adem’in topraktan yaratıldığını zikretmek bir eksiği tamamlamak için değil, bilhassa buradaki fikri des­teklemek içindir. Bu fikir ise, İsa’nın bir beşer olup, bu hususta Adem’le aynı vasıfları haiz oluşuna bir delil teşkil eder. Bu konunun pekiştirilmesi için bir çok ayet-i kerime varit olmuştur. Bakara 2/117, En’am 6/73, Yasin 36/82 ve Nahl 16/40. ayetleri bunlardan bir kısmı­dır.

Hicr suresinin 15/19. ayetinden 15/22. ayetine kadar olanlar, Allah’ın yaratma sıfatı ile ilgilidir. 15/26. ayeti de: “Muhak­kak biz insanı kuru bir çamurdan, suretlenmiş bir balçıktan yarattık ” şeklinde insanın yaratılışından söz etmektedir. Allah burada insanın, kendisine vurulduğu zaman ses çıkarta­cak derecede sert olan bir çamurdan yaratıldığını bize bil­dirmekte ve bu çamura da “salsal” ismini vermektedir.


Rahman süresinin 55/14. ayetinde bu toprağın şekli:
“خلق الانسان من صلصال كا الفخار ”
“O insanı bardak gibi (çınla­yan) kupkuru bir balçıktan yarattı” sözüyle daha açık bir tarzda ifade edilmiştir. Hicr suresinin 15/28. ayeti de:
“ واذ قال رك للملئكة انى خالق بشرا من صلصال من حماً مسنون ُ ”
“Hatırla o vakti ki, Rabbin meleklere: “Ben kuru çamurdan, suretlenmiş bir balçıktan bir beşer yarataca­ğım” demişti, hitabıyla da yine insanın yaratılış maddesi tekrarlanmıştır. Daha sonra aynı surenin 15/33. ayetinde:

“قال لم اكن لاسجد لبشرخلقته من صلصال من حماً مسنون ”


“(Şeytan): “Ben, kuru bir çamurdan, suretlenmiş bir balçıktan yarattığın beşer için secde edeyim diye (var) olmadım” dedi”, cevabı ile bu yaratılış maddesi tekrar zikredi­liyor. Hem de bu yaratma sözü aynı vasıflarla tekrarlanıyor.
En’am suresinin 6/2. ayetinde:

“هو الذى خلقكم من طين م قضى اجلا واجلا مسمى عنده ثم انم تمترون ”

“O, sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir edendir. Bir de O’nun katında malum (başka) bir e­cel vardır. (Ey kafirler, bunu bilip durduktan) sonra da hala (ba’s hakkında) şüphe edersiniz ha!” ayeti de bu hu­susu açıklama sadedinde gelmiştir.
Nahl ve Yasin surelerinde tekrarlanan “Allah insanı bir damla sudan yarattı. Buna rağmen insan Allah’a karşı apaçık bir düşmanlıkta bulundu”187 ayetleri de, yara­tılış itibariyle insanın Allah katında ne kadar aciz bir durumda olduğunu ifade etmektedir.
İnsanın yaratılışı ile ilgili şu surelerde de tekrarlanan ayetler vardır: Mü’minün 23/12-13-14; Secde 32/7-8-9; Mü’min 40/67; İnsan 82/2; Mürselat 77/18-20-21-22.

O. Beni İsrail Hakkında:
Kur’an-ı Kerim’de İsrail oğullarının çeşitli halleri birçok ayetlerle anlatılmıştır. Aşağıdaki ayet birbirinin tekrarı şeklinde Bakara suresinde iki kere zikredilerek onlar hakkında bilgi vermektedir:

“يا بنى اسرائيل اذكروا نعمتى التى انعمت عليكم وانى فضلتكم على العالمين ”


“Ey İsrail oğulları! Size ihsan ettiğim bunca nime­timi ve sizi (bir zaman) alemlere üstün kıldığımı hatır­layın.”188
Yine aynı surenin 2/40. ayeti de:
“ يا بنى اسرائيل اذكروا نعمتى التى انعمت عليكم واوفوا بعهدي اوف بعهدكم فاياى ارهبون”
“Ey İsrail oğulları! Benim size ihsan etmiş olduğum nimetlerimi hatırlayınız. (Peygambere iman hususundaki) tav­siyemi yerine getirin, ben de size karşı olan ahdimi yapayım. Bir de (vefayı terk hususunda) benden korkun.” şeklinde ufak farklarla nazil olmuştur.
İsrail oğullarının alemlere tercih edilişi, Allah’ın onlara lütfettiği hilafet vazifesini ve seçilmiş olma vasfı­nı korumaları ile kayıtlıdır. İlahi emirleri çiğneyip, pey­gamberlerine isyan etmeleri, Allah’ın nimetlerini inkar ile sözlerinden dönmeleri neticesinde Cenab-ı Hak artık onlara karşı hükmünün lanet olduğunu, gazaba, zillete ve meskenete müstahak olduklarını ilan ediyor. Azaba layık olduklarını belirterek rahmetinden tardediyor. Burada İsrail oğullarına diğer insanlardan üstün olduklarını hatırlatış, Allah tara­fından onlara bahşedilen ilahi fazilet ve inayeti belirtmek içindir.189

Ö. Allah’ın Ayetlerinden Yüz Çevirme Hakkında:

Allah tarafından kalbi mühürlenmiş kimselere O’nun ayetleri okunduğu zaman, onların bu ayetlerle alay ederek yüz çevirmeleri, ehemmiyetine binaen tam olarak birbirinin tekrarı halinde varit olmuştur. Şöyle ki:


“وما تاًتيهم من اية من ايات ربهم الا كانو عنها معرضين ”
“Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmez ki, ancak ondan yüz çevirmiş olmasınlar.”190

Müşriklere Allah’ın birliği ve Rasulullah’ın tasdik edilmesi gerekliliğini bildiren çeşitli deliller getirilme­sine rağmen onlar, bütün bunları yalanlayarak sırt çeviri­yorlar ve o hakikatlerden uzaklaşıyorlardı. İmana götürücü sahih görüşleri terk ediyorlar, Allah Rasulünün doğruluğunu tasdik etmekten de kaçınıyorlardı. Hatta Allah Teala, ayet­lerini onlara gayet sanatkarane bir tarzda açıklamasına ve çeşitli nimetlerini onlara takdim ederek iman etmelerini istemesine rağmen, O’nu yalanlayarak ve alay ederek haktan yüz çevirirlerdi. O nimetlerin Allah’tan olduğu, Allah’ın vahdaniyeti ve Hz.Peygamberin tasdik edilmesi hususunda herhangi bir araştırma meşakkatine katlanmazlardı.191


Beydavi bu ayeti; “Onlara azaptan sakının denil­diği zaman yüz çevirirler, çünkü o azap kendilerine hazırlan­mıştır ve onu elbette tadacaklardır”192 şeklinde tefsir et­miştir.
Bu ayetlerden birincisi nehyi kuvvetlendirmek, ikin­cisi de kafirlere buğz etmek için zikredilmiştir. Onların bu gidişi, bütün ayetlerden ve öğütlerden yüz çevirdiklerini gösterir.193
Açıklamaya çalıştığımız bu tekrar konularından başka, itikadi özelliği olan diğer bazı konuları da yalnız sure ve ayet numaralarını vermek suretiyle göstermeyi faydalı sayı­yoruz. Bu konular:
- Peygamber gönderme: 6/48; 8/56; 7/61-67;13/38­; 40/78; 20/134; 28/47.

- Hz.İsa’nın, Meryem’e verilmesi: 2/87-253.

- Hz.Musa’ya kitap verilmesi: 11/110; 41/45.

- Ehl-i Kitap: 2/146; 6/20; 3/70-98.

- Musa (a.s.): 7/110; 26/35; 7/150; 20/86.

- Kıyamet: 84/2-5; 2/281; 3/161; 7/141; 14/6; 7/187­; 79/42; 28/62-74.

- Firavun: 20/71; 26/49.

- Azap: 2/178; 5/94.

- Yahudilerin ölümü temenni etmemesi: 2/95; 62/7.

- Allah’ın tuzağı: 3/54; 8/3; 7/183; 68/45.

- Fasıklar: 9/24-80; 61/5.

- Gece-gündüz: 28/71-72; 30/85; 39/27.

- Allah’ın kimseye zulmetmemesi: 29/40; 30/9; 3/182; 8/51; 22/10.

- Allah’ın mülkiyeti: 35/13; 39/6; 48/4-7.

- Meydan okuma: 10/38; 11/13.

- Allah’ın kullarına rahmeti ve fazileti: 24/10-14-20-21; 57/21; 62/4.

- Münafıklar: 24/48-51; 2/14-76; 9/87-93.

- Hamd: 29/63; 31/25.

-.Allah’ın kanununun değişmeyeceği: 48/23; 33/38-62.

- Hz.Yakub’un oğulları: 12/18-83.

- Mü’min: 37/81-111-112-132; 16/97; 40/40­.

- Efsaneler: 23/83; 27/68; 68/15; 83/13.

- Ashab-ı Yemin: 56/39-40; 80/11.

- Düşünme: 13/19; 39/9; 73/19; 76/29; 39/21; 40/54.

- Mü’minlerin kurtuluşu: 2/5; 9/88; 31/5.

- Rızık: 34/36-39.

- Kör ve görenin mukayesesi: 6/56; 13/16.

- Hak ve batıl: 22/62; 31/30.

- Kafirlerin soruşturmaları: 37/27-50; 52/25.

- Allah yolundan çevirme: 7/45; 11/19.

- İsyan: 23/7; 70/31.

- Bela: 7/141; 14/6.

- Kur’an: 56/80; 69/43; 26/2; 28/2; 45/2; 46/2; 39/1.

- Ay ve güneşin hareketi: 31/29; 35/13; 39/5.

- Hz.Musa’nın asası: 27/10; 28/31; 7/107; 26/32.

- Helak: 11/82; 15/74; 11/67-94; 26/173; 27/58.

- Müminlerin mükafatlandırılması: 2/62-112-262-274-277.

- Mizan: 7/9; 26/102-103.

- Kıyametten korkma: 7/59; 11/26; 26/135; 10/15; 39/13.

- Mahşer: 23/79; 67/24.

- Düşünülsün diye Kur’an’ı kolaylaştırma: 54/17-22-32-40.

- Uyarma: 7/63-69; 7/57; 25/47.

- Rahmet: 2/105; 3/74; 4/83-113; 24/10-14-20-21.

- Allah’a çocuk isnadı: 19/88; 21/26.

- Peygamberimizin gönderilmesi: 48/28; 61/9.

- İhtiyarlıktaki bilgisizlik: 16/70; 22/5.

- Elçi gönderme: 15/57-58; 51/31-32.

- Küfür: 29/66; 30/34; 5/64-68; 41/52- 46/10; 13/7-72; 5/17-72; 6/70-10/4.

- Yalancıların akibeti: 10/109; 30/9; 35/44 ; 40/21-82; 47/10; 16/36; 27/69.

- Hz.Adem ve Havva: 2/35 ; 7/19.

- Nefse galip gelme: 59/9; 64/16.

- Allah ve Rasulüne muhalefet eden: 8/13; 59/4.

- Darb-ı mesel: 17/48; 25/9.

- Allah’ın dilemesi: 7/188; 10/49.

- Allah’ın kudreti: 6/17; 10/107.

- Lut (a.s.): 11/77 ; 29/53.

- Sabır: 18/72-75.

- Cennet Hurileri: 56/17; 76/19.

- İhsan:37/81-82-122-123-132-133.

- Zalimler: 2/51-92.

- Ceza: 7/167; 6/165.

- Allah’ı yalanlama: 3/75-78.

- Gayb: 52/41; 67/47.

- Dünya hayatı: 3/185; 57/20; 31/33; 35/5.

- Allah’ı övme: 57/24; 60/6.

- Peygamberlerle alay: 6/10; 13/32; 21/41.

- Vahiy: 12/109; 16/43.

- Fitne: 2/193; 8/39.

- Hz.Musa’nın Allah’tan yardım dilemesi: 23/26-39.

- Nimet: 5/20; 14/6; 17/83; 41/51.

- Hakkı yalanlama: 52/11; 77/15-19-24-28-34-37-40­-45-47-49; 83/10.

- Yeryüzünün yaratılışı: 15/19; 50/7; 20/53; 43/10.

- Peygamberin üzüntüsünden vazgeçmesi: 16/127; 27/70. - Musa (a. s.) a sözün gelmesi: 20/9; 79/15.

- Musa (a. s.) ın mucizesi: 7/108; 26/33.

- Sihirbazlar: 7/113-114; 26/41-42.


Yüklə 482,3 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin