LÜZİNYAN ORDUSUNDAKİ TÜRKLER
Sonunda, Memlük ordusu, bir tepenin üzerinde kendini gösterir. İki ordu birbiri ile tam da tepenin üzerinde kapışırlar. İlk kapışmadan yılan kral, atını çevirip, kaçmaya kalkar. Bunun üzerine, Maharias der ki:
" Genç ve vaftiz edilmiş bir Türk delikanlı, kralın önüne atıldı ve dedi ki:
' Sir, niçin kaçıyorsunuz? Emir verin geriye dönüp, onlara saldıralım ve püskürtelim!' "
Bu " vaftiz edilmiş Türk delikanlı" kral ile konuşurken, bazı şövalyeler onu Arap sanarak, mızraklayıp, öldürürler. Maharias ondan " Teke'nin oğlu" diye bahseder. Yani, adı edilen genç, Teke'den gelmiş, Teke Boyundan bir Türkmen'dir. İbni Batuta Seyahatnamesinde, o yörenin 12. yy'dan beri bir Türkmen yatağı olduğunu öğrenmekteyiz. Burada anlatılan olaylar ise, Anadolu'daki Fetret Devri'nin hemen ertesinde gelişen olaylardır. Osmanlı Tarihi açısından bakıldığında devir, ll. Murad devridir.
Kral, o hay huy içinde Türk delikanlı mı dinleyecek? Şatosunun önüne kadar kaçar, orada iki Memluk askeri tarafından öldürülmek üzere iken, arapça " melik, melik" (kral, kral) diye bağırarak, kendini tanıtır ve esir düşer. İki gün evvel, Tengriverdi'nin mektubuna çok gülen şövalyeler, öldürdükleri elçinin cesedi bulununca, kılıçtan geçirilirler. Kral Mısır'a götürülüp, sekiz ay esir olarak tutulur, aşağılanır v.s... O tarihten sonra ada artık Memlüklere haraç ödemeye başlar. Taa Osmanlılar'a kadar...
HRİSTİYAN TÜRKLER
Ne var ki dinini değiştirdiği halde, ( burada şamanizmden hristiyanlığa geçmekten söz ediyoruz, yanlış anlaşılmaya) huyunu değiştirmediği görülen o çocuk, bize adadaki Türkopol varlığının, 15.yy başlarında da devam ettirdiğini gösteriyor. O sıralarda, Osmanlı Balkanlarda gücünün doruğuna çıkmaktadır. Anadolu'da Karamanoğulları, gürül gürül hüküm sürmekte; Akkoyunlular, Doğu Anadolu'dan Horasan'a doğru yayılmakta, Timurlular Çin'i yönetmektedir ama Kıbrıs'ta, vaftiz olmuş Türkopoller vardır... Yani 15.yy'da bile, henüz bütün Türkler islamiyete geçmiş değillerdi!
Osmanlılar'dan önce adada Türk var mıydı?
Ya, yok muydu? Vardı ama, ne yapsınlar?! Ortaya "milliyetçilik" diye bir düşünce çıkması için daha dörtyüz yıl geçmesi gerektiğinden, bu düşünce biçiminden bihaber, hristiyan falan olup, yuvarlanıp gidiyorlardı.
İşin daha da hoş tarafı, hem Memlükler ve hem de Lüzinyan ordusunda, önemli Türkmen birlikleri bulunmaktaydı. Bunlar nasıl savaşabiliyorlardı, ya rabbim?!
HER OLAY KENDİ KOŞULLARINDA CEREYAN EDER
Dünyadaki düşünce sistemlerinin, hep bugünkü gibi olduğunu sanıp, tarihten bugünkü politik niyete, bugünkü düşünce yapısı ile argüman aramaya kalkmak, tam ters sonuçlara da yol açabileceği gibi, insanı böyle içinden çıkılmaz noktalara da götürebilir. Her dönemin olayları, o dönemin koşullarına göre yorumlanırsa anlam taşır.
Kıbrıs'ta Osmanlılar'dan önce Türk var mıydı?
Vardı ama bu gerçek, politik olarak hiç bir işe yaramaz... Tarihi bilmeyen, geleceğe yön veremez... Ancak, tarih doğru bilinmeli...
Not: Mahariastan aktaran Ruppert Gunnis'ten yararlanılarak yazılmıştır.
KIBRISLILAR'IN İSYANI
1426 sonbaharında, Memlük ordusu adayı yağmaladıktan sonra, kralı da esir alarak, Kıbrıs'tan çekilir. Zaten çok zor koşullar altında yaşayan Kıbrıslılar, savaşın ve yağmanın da etkisi ile sefil bir duruma düşerler. Memlük ordusunun kralı da alıp gitmesi ile Lüzinyan otoritesinin ortadan kalkmış olması, bir takım paralı askerlerin, bu durumdan yararlanmaya kalkmasına neden olur. Onlara köylüler de katılırlar ve büyük bir isyan başlar.
Sforza adında birisi, arkasına adadaki İspanyol askerleri de alarak, Baf'ta isyan eder ve yağmacılığa başlar. Bunu fırsat bilen köylüler de haman ayaklanırlar. Lefke, Limasol, Omorfo ile Peristerona ve Orini bölgelerinde birer isyan merkezi kurulur. Lefkonuk'da eskiden saray ahırlarında çalışan bir köle, " Kral Aleksi" adıyla, tahta çıkarılır ve burası, isyanın genel karargahı haline getirilir. Halk, Kral Aleksi'nin yönetimine biat eder.
Latin soylularının malikaneleri basılır, ambarları yağmalanır. Efendilerin tahıl, şarap ve şekerlerine el konulur. Mağusa'ya gitmekte olan Latin Piskoposu, Lefkonuk'ta yakalanır, soyulur ve dövülür. Baf'a gitmekte olan bir Ermeni şövalye, Lefke'de yakalanır. Karısının ırzına geçilir, kendisi ise öldürülür.
Kardinal, bu durum karşısında, Kudüs Hakimi Badin de Nores'i, veliaht ilan eder. Sir Henry de Giblet ile Peter Mahera'yı da görevlendirip, ordunun başına geçirir. Bunlar, önce Lefkoşa'yı işgal ederler. Bunun ardından, Baf, Lefke ve Omorfo'daki elebaşları ele geçirilir. Bazı elebaşları idam edilir. Bazılarınınsa, burunları kesilir. Ardından Limasol ele geçirilir. En sonunda, " Kral Aleksi" ele geçirilip, Lefkoşa!ya getirilir ve burada 12 Mayıs 1427 günü idam edilir.
Ayni gün, Kral Janus'un Kahire'deki esaret yaşamından kurtulup, Baf'ta görüldüğü söylentisi, Lefkoşa'ya ulaşır. 15 Mayıs'ta Kral Janus, Girne'de karaya çıkar. 18 Mayıs günü ise Lefkoşa'ya gelerek, yönetimi eline alır.
Böylece, adadaki Lüzinyan otoritesi tekrar kurulmuş olur ama Kral Janus, ancak beş yıl daha yaşayabilir. Maherias, esaret dönüşünden sonra, kimsenin onun yüzünün güldüğünü görmediğini, yazar.
HELENA PALEOLOGOS
BİZANSLI KIBRIS KRALİÇESİ
1432'den 1458'e kadar Luzinyan tahtında oturan John ll, hanedanın en zayıf, en iktidarsız kralı olarak, öncülü Janus'tan da beter bir adam olarak, bilinir. Belki de bundan dolayı olsa gerek, güçlenmek kaygısıyla, Bizans imparatoru ll. Manuel'in torunu ile evlenmek ister. Bu Manuel, sondan bir önceki Bizans imparatoru olup, Yıldırım Bayezit'in İstanbul'u kuşatıp, zorla Bizans tahtına oturttuğu, yakın arkadaşıdır. Paleologos'lar, belki de Latinlerle de iyi ilişkiler kurmak amacıyla, torun Helena'yı, Kıbrıs Kralı ll. John'a verirler. Ayni dönemde, Manuel ile Çelebi Mehmet'in de yakın dost oldukları bilinmektedir. Ailenin başka kızları da Osmanoğullarına verilmekteydi. Yani, Lüzinyan kralı, Osmanlı padişahının oğulları ile bacanak olmaktaydı!
Dostları ilə paylaş: |