Dünya ve ahiret saadeti İÇİn allah’a ulaşmayi dilemek şarttir



Yüklə 0,79 Mb.
səhifə7/11
tarix06.09.2018
ölçüsü0,79 Mb.
#78593
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

12.AMİLUSSALİHAT

Amilussalihat,Islah edici amel,terbiye edici amel,tezkiye edici amel,sulh a erdirici amel yani mutluluğa ulaştıracak olan amel demektir.

Diğer görüşler nelerdir ?

Türkiye gazetesi dini terimler sözlüğü;Amel-i Salih,Allah’utealanın razı olduğu,beğendiği iş.Salih ameller,islamın beş rüknü,direğidir.

Diyanet işleri başkanlığı İslami ilimler ansiklopedisi;

Amael-i Salih,sözlükte amel”iş”Salih de”iyi,faydalı,hayırlı,akıl ve dinin doğru gördüğü şey”demektir.Amel-i Salih,”yararlı iş”anlamına gelir.

Allah’a göre nedir?

Kur’an da Allah’uteala ankebut suresinin 9.ayeti kerimesinde “iman edip Salih amel işleyenleri SALİHLER ZÜMRESİNE katacağız buyuruyor.

ANKEBUT/9 : Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nudhılennehum fîs sâlihîn(sâlihîne).


Ve âmenû olanları (salâh makamına ulaşanları) ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapanları, mutlaka salihlerin arasına dahil edeceğiz.

Acaba SALİHLERİN kim olduğunu biliyormu bu “beş şarttır diyenler,faydalı hayırlı işler diyenler,bir de kur’an meallerini yazanlar hep iyi iş işleyenler diye meal vermişler”bunlar.

Hayır bunların hicbirisi, bu gerceklerden haberleri yok.Neden?çünkü SALİHLER Allah ve resulüne (hayatta olan resule) itaat etmiş,nefslerindeki bütün afetleri tasviye etmiş kalbleri MÜZEYYEN OLMUŞ kişilerdir,İRŞADA ULAŞMIŞ kişilerdir,(hucurat/7) peygamberlerle,şehidlerle,sıddıklarla beraber arkadaş olanlardır.(nisa/69)

NİSA - 69 : Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike refîkâ(refîkan).


Ve kim, Allah'a ve Resûl'e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerle (peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.

HUCURAT – 7-8 : Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne). Fadlen minallâhi ve ni’meh(ni’meten), vallâhu alîmun hakîm(hakîmu

Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır. (Bu) Allah'tan bir fazl ve ni'mettir. Ve Allah; Alîm'dir, Hakîm'dir.

Bu güne kadar beş şart uygulamasıyla kim bu Salihlerden olabilmiş.Kaldıki kişi Salih amel’ i kendi başına yapamaz.Ancak o kişinin yerine getirmesi gereken şartlar olmadıkca, kişinin işlediği amel hangi istikamette olursa olsun Allah onun amelini ıslah edici amel olarak kabu l etmez.Nedir bu şartlar ?

1.Takva sahibi olmak

2. Sedit söz (içinde yalan olmayan söz) söylemek

Bunlar Allah’ın huzurunda mürşidin önünde yapılan bir tövbe merasiminde gercekleşecektir.Daha önce nasıl takva sahibi olunabileceğini geniş olarak acıklamıştık.(takva bahsinde) İşte rum/31 de Allah’a ulaşmayı dilediğimizde gercekleşiyor.Ama beş şartın içinde “Allah’a ulaşmak diye bir şey yok” sedit söz ise kişinin kalbinden gecen ile agzından çıkanın aynı olma halidir.Allah’ın huzurunda mürşidin önünde yapılan tövbe merasiminde “eger Allah’a ulaşmayı kalben dilememişse”o kişinin tövbe ederken söyledikleri SEDİD söz olamaz.Onun için bir çok tarikatlarda olanların nefs tezkiyesi acısından bir değişikliğin olmaması yani yaşantılarında hala hata yapabilmeleri,başkalarına karşı davranışlarındaki bozuklukların devam etmeleri bu yüzdendir.

AHZAB – 70-71 : Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdâ(sedîden). Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen).


Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olun ve sedîd (doğru) söz söyleyin! (Böylece) sizin için amellerinizi ıslâh etsin (salih amele çevirsin). Günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve kim, Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat ederse, o taktirde fevzül azîm (en büyük mükâfat) ile kurtulmuş olur.

Salih amel işlemeyen kişinin ruh’u da Allah’a ulaşamaz yani HİDAYETE eremez Ancak Allah o kişinin takva sahibi olduğunu sedid sözü söylediğini bildiği için TEZKİYE işlemi başlar o na parelel de ruh,gökkatlarında seyrisüluk ederek rabbine ulaşır.

TAHA - 82 : Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.
Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 12 ihsanla) tövbe edenler ve (ikinci defa) âmenû (kalbine îmân yazıldığı için îmânı artan mü'min) olanlar ve salih amel (zikir) yapanlar (nefsi ıslâh edici amel işleyenler) için mutlaka Gaffar'ım (onların günahlarını sevaba çevirenim). Sonra onlar, (Benim tarafımdan) hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştırılır).

YUNUS - 9 : İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).


Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.

Hidayet neydi ?-Allah’a ulaşmak (daha önce hidayet bahsinde acıklanmıştı) Beş şartla Allah’a ulaşılırmı ? –Hayır…

Ayrıca “amilussalihatın-SALİH AMEL’İN”nefs tezkiyesi olduğu taha/74,75,76 da beyan buyrulmuş.

TAHA – 74-75-76 : İnnehu men ye’ti rabbehu mucrimen fe inne lehu cehennem(cehenneme), lâ yemûtu fîhâ ve lâ yahyâ. Ve men ye’tihî mu’minen kad amiles sâlihâti fe ulâike lehumud derecâtul ulâ. Cennâtu adnin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâu men tezekkâ.


Muhakkak ki kim Rabbine suçlu olarak gelirse, o taktirde mutlaka cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne yaşar. Ve kim salih ameller (nefs tezkiyesi) yapmışsa ve O'na (Allah'a) mü'min olarak gelirse o zaman işte onlar, onlar için yüksek dereceler vardır. İçinde ebedî kalacakları, altından nehirler akan adn cennetleri vardır. Ve işte bu, tezkiye olanların (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yapanların) mükâfatıdır.

AYETTE AÇIKCA BELLİDİR Kİ;SALİH AMEL İŞLEMEK NEFS TEZKİYESİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK DEMEKTİR.

Eger “Amilussalihat”,ıslah edici amel ise,neyi ıslah edecek ?- tabiî ki ıslah olacak olan sadece NEFS’İMİZDİR neden ? -onun cevabını da kur’an ayetleri veriyor.

İnsan,üç ayrı cesetten yaratılmıştır.Her ne kadar din adamları “bir fizik vücut bir de ruh tan”oluştuğunu,Psikiyatris ler “sadece fizik vücudumuzun olduğunu ve onun iki hissiyatının olduğunu birincisinin adı;ego dur kötülüğü arzu eder,ikincisinin adı;super ego dur devamlı iyiliği arzu eder” söylerler.Bizi yaratan acaba ne diyor ?

Adem as mın yaratılışına baktığımızda indiilahide organik bir camurdan fizik vücunun halkedildiğini görüyoruz.

HİCR - 26 : Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).


Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” ( standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.

Adem as dan sonra onun zürryetini ise bir nutfeden(bir damla sudan) sonra da onun bir kan pıhtsı daha sonra bir ciğnemlik ve sonunda insan şeklini aldığını.

SECDE/7-8 : Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halkal insâni min tîn(tînin). Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn(mehînin).
Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır. Sonra onun neslini, basit bir suyun özünden (nutfeden) kıldı (yarattı).

MU'MİNUN – 12-13-14 : Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîn(tînin). Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn(mekînin). Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârekallâhu ahsenul hâlikîn(hâlikîne).


Ve andolsun ki Biz, insanı balçığın (nemli organik ve inorganik toprağın) özünden yarattık. Sonra onu, mekin (sağlam) bir yerde karar kılmış (yerleşmiş) bir nutfe kıldık. Sonra da nutfeden (bir noktadan rahim duvarına bağlı) bir alaka yarattık. Sonra alakadan bir çiğnem et (görünümünde) bir mudga yarattık. Bundan sonra mudgadan kemikleri yarattık. Daha sonra kemiklere et giydirdik (üzerini et ile kapladık). Daha sonra da onu, başka bir yaratışla inşa ettik (şekillendirdik). İşte böyle Allah, Mübarek'tir, En Güzel Yaratıcı'dır.

İşte fizik vücudumuzun yaratılışı böyle.Ve bu dünya hayatını yaşayacak şekilde yaratılmıştır.Nefs i ve ruh u içinde barındıran cesedimizdir.

İkinci cesdimiz NEFS tir.Fizik vücudun içine dizayn edilmiştir(onun şeklini almıştır).Ve ölümden sonra kıyamete kadar yaşayacağı BERZAH aleminin standartlarına göre yaratılmıştır.O alemin malıdır.Üzerinde 19 kötü afet bulunan ve mutlaka afetlerinden temizlenmesinin farz olduğu kesindir.İşte ISLAH OLMASI GEREKEN bu cesedimizdir.

SAD – 71-72 : İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn(tînin). Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).


Rabbin meleklere: "Muhakkak ki Ben, tînden (nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti. Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!

SECDE – 7-8-9 : Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halkal insâni min tîn(tînin). Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn(mehînin). Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).


Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır. Sonra onun neslini, basit bir suyun özünden (nutfeden) kıldı (yarattı). Sonra (Allah), onu (nefs ile) dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

ŞEMS – 7-8-9-10 : Ve nefsin ve mâ sevvâhâ. ). Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ. Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ.


Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun). Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti. Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir. Ve kim, onun (nefsinin) kusurlarını örtmeye çalıştıysa (nefsini tezkiye etmemiş ise) hüsrana uğramıştır.

A'LÂ - 14 : Kad efleha men tezekkâ.


Nefsini tezkiye eden kimse felâha (kurtuluşa) ermiştir.

Demekki nefs in tezkiyesi ıslahı farz hatta ŞART olduğu ortada ve kötülüğün tek nedeninin onun üzerindeki afetlerdir.

YUSUF - 53 : Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).

Ruh ise üçüncü cesedimizdir.Allah’ın kendinden olan ve doğumumuz anında fizik vücudumuzun içine üflediği üzerinde 19 hasletle dizayn edilmiş ve hiçbir kötülüğü emretmeyen hiç bir kötülüğe karışmayan hatta kötülük işleneceği an fizikvücudu terk eden sonra da halk arasında “vicdan azabı”denilen azabı nefs’imize taddıran cesedimizdir.Bize üflendiği yukarıdaki ayetlerde beyan buyurulmuştur.

Tekrar nefs e dönelim.Onun tezkiyeye muhtac olduğu açık ve bazı şartlara bağlı ise acaba bunu kişi kendi başına gercekleştirebilirmi ?

-Hayır.Neden ? Çünkü Allah’utela bu konuda “biz nefs imizi tezkiye ederiz diyenlere şöyle buyuruyor;”NEFS’LERİNİ TEZKİYE ETMİŞ OLANLAR TAKVA SAHİPLERİDİR”(Siz de Takva sahibi iseniz o zaman nefs’inizi tezkiye etmişinizdir)

NECM - 32 : Ellezîne yectenibûne kebâirel ismi vel fevâhışe lemem(lememe), inne rabbeke vâsiul magfireh(magfireti), huve a'lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum e cinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a'lemu bi menittekâ.
Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Muhakkak ki Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefs’lerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (Allah), kimin TAKVA sahibi olduğunu daha iyi bilendir.

Bu ayetikerimede Allah’utela “nefs tezkiyesinin yine TAKVA sahibi olamaya bağlı” olduğunu vurgulamış.Yukarıdaki izahtan anlışılacağı gibi.

NUR - 21 : Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).

Yukarıda da, TEZKİYE İŞLEMİNİN yani nefs’in tedavisinin recetesi “FAZIL ve RAHMET”olduğu kesin.Nefs’teki hastalık üzerindeki afetlerden kaynaklanıyor ve bizi sıkıntıya sokan kötülükler işletiyor bunu da hep göğsümüzde hissederiz.yunus/57 de kur’anın bize şifa olduğu yunus/58 de de onun recetesinin FAZIL VE RAHMET olduğu açıklanıyor.O zaman bütün bunları kafanızda birleştirdiğinizde ortaya şu sonuç çıkacaktır.HASTA OLAN NEFS,RECETESİ;KUR’AN AYETLERİYLE BELİRTİLEN “FAZIL VE RAHMET”

YUNUS – 57-58 : Yâ eyyuhen nâsu kad câetkum mev'ızatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne). Kul bi fadlillâhi ve bi rahmetihî fe bi zâlike felyefrehû, hûve hayrun mimmâ yecmeûn(yecmeûne).

Ey insanlar! Size, Rabbinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) şifa ve mü'minlere hidayet ve rahmet gelmiştir. De ki: “Allah'ın fazlı ve O'nun rahmeti ile artık ferahlasınlar (sevinsinler). O, onların topladıkları şeylerden (dünya mallarından) daha hayırlıdır.”

Nasıl gelecek fazıl ve rahmet ?-Allah’a sarılırsak (Allah’a ulaşmayı dilersek )

NİSA - 175 : Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).


Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).

MAİDE - 39 : Fe men tâbe min ba’di zulmihî ve aslaha fe innallâhe yetûbu aleyh(aleyhi) innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Artık kim, yaptığı zulümden sonra tövbe ederse ve ıslah olursa, o taktirde, muhakkak ki Allah onun tövbesini kabul eder. Muhakkak ki Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir

EN'AM - 54 : Ve izâ câekellezîne yu’minûne bi âyâtinâ fe kul selâmun aleykum ketebe rabbukum alâ nefsihir rahmete ennehu men amile minkum sûen bi cehâletin summe tâbe min ba’dihî ve asleha fe ennehu gafûrun rahîm(rahîmun).
Âyetlerimize inanan kimseler sana geldiği zaman, onlara şöyle de: “Selâm üzerinize olsun. Rabbiniz, kendi üzerine “rahmeti” yazdı. Öyle ki;sizden, kim cahillikle bir kötülük yapar, sonra onu yaptıktan sonra tövbe eder (mürşidin önünde) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi yaparsa), o taktirde muhakkak ki O (Allah), Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahîm(rahmet nurunu gönderen)'dir.”

NAHL - 119 : Summe inne rabbeke lillezîne amilûs sûe bi cehâletin summe tâbû min ba’di zâlike ve aslahû inne rabbeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm(rahîmun).
Sonra muhakkak ki senin Rabbin, cahillikle kötülük yapıp, sonra bunun arkasından tövbe edip ıslâh olanlar (nefslerini tezkiye edenler) için, ondan sonra mutlaka Gafûr'dur (mağfiret edendir) ve Rahîm (rahmet nuru gönderen)'dir.

Amilussalihat yapanlar kurtuluşa eriyorlar,yapmayanlar küfürde kalıyorlar.



CASİYE – 30-31 : Fe emmellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yudhıluhum rabbuhum fî rahmetih(rahmetihî), zâlike huvel fevzul mubîn(mubînu). Ve emmellezîne keferû, e fe lem tekun âyâtî tutlâ aleykum festekbertum ve kuntum kavmen mucrimîn(mucrimîne).
Fakat âmenû olanlara ve salih ameller yapanlara (Allah'a ulaşmayı dileyerek nefs tezkiyesi yapanlara) gelince, Rab'leri onları rahmetinin içine koyar. İşte bu, fevz-ül mübîndir (apaçık kurtuluştur). Ve fakat inkâr edenlere denir ki: “Âyetlerim size okunduğu zaman kibirlenenler siz değil miydiniz? Ve siz, mücrim bir kavim oldunuz.”

Takva sahibi olursak, (rum/31 e göre Allah’a ulaşmayı dileyen takva sahibi olur) rahmet’e mazhar olabileceğiz.

RUM - 31 : Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

A'RAF - 63 : E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum ve li tettekû ve leallekum turhamûn(turhamûne).


Sizi uyarması ve takva sahibi olmanız için, içinizden bir adama, Rabbinizden bir zikrin gelmesine mi şaşırdınız? Ve böylece rahmet olunursunuz.

EN'AM - 155 : Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu mubârekun fettebiûhu vettekû leallekum turhamûn(turhamûne).


Ve indirdiğimiz bu kitap mübarektir. Öyleyse O'na tâbî olun. Ve takva sahibi olun. Böylece siz rahmet olunursunuz (rahmete ulaşırsınız).

ENFAL - 29 : Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).


Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

Peki nefs tezkiyesini gercekleştirenler,Bu receteleri uygulayacak doktorlar kimler?

Allah’ın emriyle hareket eden görevliler, Allah’ın tayin ettiği RESULLERİ.(her kim Allah’a ulaşmayı dileyerek Allah’tan mürşidini sorarak tabi olmuşsa o mürşid’ler zaten devrin imamı olan resule bağlıdır o kişi de otomatik olarak o resule bağlı demektir.) Peygamber efendimizin bu işi kendi döneminde gercekleştirdiğini görüyoruz.

BAKARA - 151 : Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).


Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size kitap ve hikmet öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.

Bu ayette ilk görevin ayetlerin tilaveti olduğunu görüyoruz.

KEHF - 27 : Vetlu mâ ûhıye ileyke min kitâbi rabbik(rabbike), lâ mubeddile li kelimâtihî ve len tecide min dûnihî multehadâ(multehaden).
Sana, Rabbinin Kitab'ından, vahyolunanı oku! O'nun kelimesini değiştirecek yoktur. Ve O'ndan (Allah'tan) başka yönelinecek bulamazsın (yönelinecek yoktur).

Bu ayette sav efendimiz ayetleri tilavet ediyor.Devamında sahabe açıklanan (hidayet,Allah’a ulaşma,takva ) kavramlarından sonra harekete geciyor ve” SABAH AKŞAM ,ALLAH’IN ZATINI dilemeye başlıyorlar(Allah’a ulaşmayı)

KEHF - 28 : Vasbır nefseke meallezîne yed'ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vechehu ve lâ ta'du aynâke anhum, turîdu zînetel hayâtid dunyâ ve lâ tutı' men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea hevâhu ve kâne emruhu furutâ(furutan).
Sabah akşam, O'nun Vechi'ni (Zat'ını) isteyerek Rabbine dua edenlerle beraber nefsini sabırlı tut. Dünya hayatının ziynetini dileyerek gözünü onlardan çevirme! Kalbini zikrimizden gâfil kıldığımız ve hevasına (heveslerine) tâbî olan kimselere isteyerek, işinde haddi aşmış olanlara itaat etme!

Peygamber efendimizden sonra kimler gercekleştiriyor ? –her kavme gelen resuller ve devrin imamları olan resuller.Burada aklınıza şu soru gelebilir.”Peygamber efendimizden sonra da resuller gelirmi?

-Evet Cuma/2 de resullerin tezkiye işlemini gercekleştireceği açıklanıyor Cuma/3 te de o resullerin henüz o dönemden (peygamber efendimiz döneminden) sonraki devirlerde geleceğinden bahsediyor.Her devirde her kavimde resullerin mutlaka varolacağını açıklayan ayetler de mevcut.

CUMA – 2-3 : Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve âharîne minhum lemmâ yelhakû bi him, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).


Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (resûle tâbî olmadan evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler. Ve henüz kendilerine ilhak olmamış (katılmamış) olan, onlardan sonrakilere de... Ve O; Azîz'dir (üstündür), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

AL-İ İMRAN - 164 : Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).


And olsun ki Allah, müminleri, "Onların aralarında (kendi zamanlarında, kendi kavimleri içinde), kendilerinden bir resul beas ederek (başlarının üzerine devrin imamının ruhu bir nimet olmak üzere)" nimetlendirdi (lutufda bulundu). Onlara, O'nun (Allah'ın) ayetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder, onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel ise (resule tâbi olmadan evvel), onlar elbette apaçık dalâlet içinde idiler.

HER DÖNEM DE HER KAVİM’E (Kavim:Aynı dili konuşan her topluluk) KENDİ İÇLERİNDEN,KENDİ LİSANLARIYLA GÖNDERİLEN RESULLER:



YUNUS – 47; Ve likulli ummetin resûl(resûlun), feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne).

Her ümmetin bir resûlü vardır. Onlara, resûlleri geldiği zaman onların aralarında adaletle hükmolundu. Onlara zulmedilmez.



NAHL – 36; Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

İBRAHÎM - 4 : Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.

KASAS - 59 : Ve mâ kâne rabbuke muhlikel kurâ hattâ yeb’ase fî ummihâ resûlen yetlû aleyhim âyâtinâ, ve mâ kunnâ muhlikîl kurâ illâ ve ehluhâ zâlimûn(zâlimûne).
Ve senin Rabbin, ülkelere, onların ana şehirlerine, onlara âyetlerimizi okuyan bir resûl göndermedikçe helâk edici olmadı. Ve Biz, onun halkı zalim olmadıkça (zulmetmedikçe) ülkeleri helâk edici olmadık.

İSRA - 15 : Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).


Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.

MU'MİNUN - 44 : Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).


Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.

Demekki hiç kimse kendi başına nefs tezkiyesini (Salih ameli) gercekleştiremiyormuş.Allah’ın kitabı yerine EMANİYYE ye (elyazması kitaplara) tabi olanlar Allah’ın bu gerceklerinden haberleri olmaz.Hem kendilerini hemde onlara itaat edenleri dalalette bırakarak cehenneme gitmelerine sebep olurlar.Burada bir şeyi daha hatırlatmak isteriz ! “o emaniyyeye tabi olanlar; yahudilerdi,hristiyanlardı”derler.Hayır onlar hem hristiyanlardan hem yahudilerden hem de peygamber efendimiz döneminden ve sonrakilerden var olduğu Allah’uteala tarafından acıklanıyor.

NİSA – 120-121-122-123-124 : Yeıduhum, ve yumennîhim, ve mâ yeıduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûren). Ulâike me’vâhum cehennemu ve lâ yecidûne anhâ mahîsâ(mahîsan). : Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti se nudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), va’dallâhi hakkâ(hakkan), ve men asdaku minallâhi kîlâ(kîlen). Leyse bi emâniyyikum ve lâ emâniyyi ehlil kitâb(kitâbi), men ya’mel sûen yucze bihî, ve lâ yecid lehu min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran). Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren).
(Şeytan) onlara vaad eder ve onları emaniyyeye (kuruntuya) düşürür. Ve şeytan, onlara aldatmaktan başka bir şey vaadetmez. İşte onların barınacakları yer cehennemdir. Ve ondan kaçacak bir yer bulamazlar. Ve onlar ki, âmenu olup, nefsi ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) salih amel işlediler, işte onları, altlarından nehirler akan cennetlere koyacağız, orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah'ın vaadi haktır (gerçektir). Ve Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır? Sizin emaniyyenizle ve kitap ehlinin emaniyyesi ile değil, kim kötülük yaparsa (sadece) onunla cezalandırılır. Ve kendisi için Allah'tan başka bir velî ve bir yardımcı bulamaz. Ve, erkeklerden veya kadınlardan mu'min olarak, kim salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa o taktirde, işte onlar, cennete girerler ve onlara hurma çekirdeğinin lifi kadar (zerre kadar) bile zulmedilmez.

Ve AMİLUSSALİHAT bir mutluluk,bir kurtuluş VESİLESİDİR.Eger çeşitli kur’an meallerinde verilen anlamlardaki gibi (iyi işler işleyenler) olsaydı onların tariflerindeki iyi işleri çok insan işliyor ama hiçbirini MUTLU görmedik.

RAD/29 ; Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar ne mutlu onlara ve meabın (sığınağın) (en) güzeli onların.

SEBE/4 ; (Kıyâmetin kopması) âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanları mükâfatlandırmak içindir. İşte onlar ki; onlar için mağfiret ve kerim rızık vardır.

İBRAHİM/23 ; Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar, altlarından nehirler akan cennetlere dahil edilirler (konulurlar). Orada Rab'lerinin izni ile ebedî kalırlar. Orada onların tahiyyeleri (temennileri) “selâm”dır.

MERYEM/59-60 ; Bundan sonra onların arkasından gelen nesil, namazı ihmal (zayi) ettiler. Ve şehvetlere (nefsin arzularına) tâbî oldular. Artık yakında gayy (cehennemde en alt bölüm) ile karşılaşacaklar.Tövbe edenler, âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar hariç. İşte onlar, cennete girecekler. Ve onlara, hiçbir şeyle zulmedilmez.

HAC/14 ; Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanları, altından nehirler akan cennete dahil edecektir. Muhakkak ki Allah, dilediğini yapar.

SAD/28 ; Hiç âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla ya da takva sahiplerini, facirlerle bir tutar mıyız?

BEYYİNE/6 ; Âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefsi tezkiye edici amel) işleyenler hariç.İşte onlar için kesintisiz ecir (mükâfat) vardır.

İNŞİKAK/25 ; Ancak âmenû olanlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefs tezkiye edici amel) yapanlar için, kesintisiz ecir (mükâfat) vardır.

FATIR/10 ; Kim izzet istediyse, işte izzet tamamen Allah'a aittir. Güzel kelimeler (sözler), O'na erişir. Onu, salih amel (nefs tezkiyesi) yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlar; onlar için şiddetli azap vardır. Ve onların tuzakları boşa gider.

KEHF/88 ; Fakat kim âmenû olursa (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dilerse) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, bundan sonra onun mükâfatı güzeldir (cennettir ve dünya saadetidir). Ve ona, emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz (uygulayacağız).

NAHL/97 ; Mü'min olan kadın ve erkekten kim salih (nefsini tezkiye ve tasfiye edici) amel işlerse, o taktirde ona mutlaka tayyib (temiz, helâl) bir hayat yaşatırız. Ve onları, mutlaka yapmış oldukları amellerin ecirlerinden (bedellerinden), daha ahseni (güzeli) ile mükâfatlandıracağız.

MERYEM/96 ; Muhakkak ki âmenû olanları ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanları, Rahmân, muhabbet duyulanlar (sevilenler) kılacak

Şu andaki insanların elindeki “AMİLUSSALİHAT’A”ait bilgiler emaniyyeye bağlı bilgilerdir.Gercekler ise,Allah’ın kitabında olanlardır.Bu kadar açıklamalar bize bir şeyi ifade etmesi lazım! Dünya ve ahiret saadeti AMİLUSSALİHAT a bağlı bunun da temelinde ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK var.

***
13.İMAN


İman; İnanmak,emin olmak demektir.

Allah’ın murad ettiği İMAN,ise onun indirdiği beyan buyuduğu kuralların bütününe kalben inanmak etmektir.

Kur’ana baktığımızda Adem as dan peygamber(sav) efendimize kadar gelen bütün NEBİ’lere (peygamberlere) verilen kitapların, kurallarının aynı olduğunu görüyoruz.
ŞURA - 13 : Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

FUSSİLET - 43

Mâ yukâlu leke illâ mâ kad kîle lir rusuli min kablik(kablike), inne rabbeke le zû magfiretin ve zû ikâbin elîm(elîmin).

Sana söylenen, senden öncekilere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Muhakkak ki senin Rabbin, mağfiretin ve elîm azabın sahibidir.

İman kavramı,Allah’tan insanlara gelen” MUTLULUK DAVETİYESİ,MUTLULUK REÇETESİ ve MUTLULUK GARANTİSİ olan dinin temelini oluşturur.

BAKARA - 268 : Eş şeytânu yeidukumul fakra ve ye’murukumbil fahşâi vallâhu yeidukum magfireten minhuve fadlâ(fadlan), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).


Şeytan size fakirlik vaadeder ve size fuhşuyatı emreder. Allah ise size kendinden mağfiret ve fazl vaadediyor. Allah, Vâsi'dir, Alîm'dir.

Allah’ın fazlı ve mağfireti,insanlar için bir mutluluktur.

YUNUS – 57-58 : Yâ eyyuhen nâsu kad câetkum mev'ızatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne). Kul bi fadlillâhi ve bi rahmetihî fe bi zâlike felyefrehû, hûve hayrun mimmâ yecmeûn(yecmeûne).

Ey insanlar! Size, Rabbinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) şifa ve mü'minlere hidayet ve rahmet gelmiştir. De ki: “Allah'ın fazlı ve O'nun rahmeti ile artık ferahlasınlar (sevinsinler). O, onların topladıkları şeylerden(dünya malından)daha hayırlıdır.

Şeytan ise,hem Allah’ın hem de bütün insanların düşmanıdır,bakara/268 de buyrulduğu gibi onlara fakirlik korkusu verir, fuhşiyatı emreder ve onları kandırır.Bunu gerçekleştirmek için kur’andan evvel indirilen kitapları ya yok etmiş ya da tahrif etmiş.Ama kur’an Allah’ın korumasında olduğu için(hicr/9)tahrif edemeyeceğinden o na alternatif olarak EMANİYYEYİ devreye koymuş.

NİSA – 118-119 : Leanehullâh(leanehullâhu), ve kâle le ettehizenne min ibâdike nasîben mefrûdâ(mefrûdan). Ve le udillennehum ve le umenniyennehum ve le âmurennehum fe le yubettikunne âzânel en’âmi, ve le âmurennehum fe le yugayyirunne


Allah, ona (şeytana) lânet etti. Ve (şeytan) şöyle dedi: "Ben mutlaka, Senin kullarından belli bir nasib edineceğim." Ve onları mutlaka dalâlette bırakacağım. Ve onları, mutlaka emaniyyeye (kuruntuya) düşüreceğim ve mutlaka onlara emredeceğim. Böylece onlar, mutlaka davarların kulaklarını kesecekler ve onlara emredeceğim, öyle ki mutlaka, Allah'ın yarattığını değiştirecekler. Ve kim, Allah'tan başka, şeytanı dost edinirse artık o, apaçık bir hüsranla hüsrana uğramıştır.

Nedir emaniyye ? –El yazması kitaplar

BAKARA – 78-79 : Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne). Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne).
Onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah'ın) Kitabı'nı bilmezler, sadece emaniyyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zannediyorlar. Yazıklar olsun onlara ki; elleriyle kitap yazarlar, sonra da (emaniyye bilgiler içeren) bu yazdıklarını az bir bedel (para) karşılığında satmak için: “Bu, Allah'ın indindendir.” derler. Yazıklar olsun onlara, elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı. Yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.

Bu emaniyye’ler nasıl oluşmuş? –Rivayetlerle yani HADİS’LERLE.Peygamber(SAV)efendimiz döneminde ve ondan 30 yıl sonrasına kadar sadece kur’an la İslam yaşanmıştı.Bu hususta (SAV)” benden sonra bu yaşantı 30 yıl devam edecek sonra bozulmalar başlayacaktır” buyurmuştur.Hz Ali ile muaviye arasında gecen o tatsız olaydan sonra fırkalar oluşmuş daha sonra emevi devletleri döneminde RİVAYETLER başlamış her rivayet esas alınarak mezhepler oluşmuş bu mezhepler ayrı ayrı ekol oluşturmuş her ekole tabi olan kendindekinin doğru olduğuna inanarak karşı ekollere karşı düşman olmuş mezhepler arası savaşlar çıkmış halen de şeytan devrede olduğu için bu savaşlar devam ediyor.Peygamber(SAV)efendimiz döneminde sadece kur’an devrede olduğu için bırakın fırkaları farklı inançlara sahip olanlarla bile bir düşmanlık söz konusu değildi.Çünkü onlar herkesi seviyorlardı.

AL-İ İMRAN - 119 : Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
İşte siz(müminler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz kitabın tamamına îman edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca "biz iman ettik " dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öfkelerinden parmak uclarını ısırdılar. De ki: "Öfkenizden ölün." Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.

İşte aralarındaki fark bu kadar açık.O zaman bir yanlışlık yokmu?

*Peygamber (s.a.v) Efendimiz buyurdu ki; 'BENDEN KURAN DIŞINDA BİR ŞEY YAZMAYIN KİM BENDEN KURAN DIŞINDA BİR ŞEY YAZMIŞSA İMHA ETSİN'

Müslüm –Zühd.72, Darimi-Mukaddime.42, ibni Abdil Ber- Cairülbeyanül-ilm,

Tirmizi –İlim.11

*Peygamber (S.A.V) Efendimiz 'Benim tarafımdan TEBLİĞ edilen AYETLERİ herkese ulaştırınız. İsrailoğulları'nın kıssalarınıda anlatmanızda bir beis yoktur.KİM BENDEN BUNUN DIŞINDA BİR ŞEYİ SÖYLERSE ATEŞTEKİ YERİNİ HAZIRLAR' buyurmuş.

SAHİHİ BUHARİ-9.CİLD.148.HADİS

*Hz. Ebubekir(r.a) Resullullah’ın vefatından sonra sahabeye 'Sizler çeşitli HADİSLER zikrediyorsunuz . Bu durumda sizden sonrakilerde daha değişik şekilde yorumlara sebep olacak şeyler ZİKREDECEKLER, ANLAŞMAZLIĞA düşecekler onun için HADİS nakletmeyin.'

ZEHEBİ-TEZKİRE.1/3

*HZ .Ömer (r.a) döneminde HADİSLER çoğalmaya başlamıştı.Hz .Ömer(R.A) her yana haber göndererek ellerindeki bütün HADİSLERİ İMHA ETMELERİNİ istedi ve şöyle buyurdu;' KİTAP EHLİNİN MİŞNASI gibi sizlerde yalan yanlış şeylere sebep olmak mı istiyorsunuz?'

İbni Sa’d –Lübnan Baskısı 5/140 –Hz. Ömer Bahsi

*Hz. Ömer(R.A) zamanında Ebu Derda ,Ebu Mesut El Ensari,İbni Mesut gibi sahabeler HADİS rivayet ediyorlar diye göz hapsinde tutulmuşlardır. Ve Hz Ömer(R.A) şöyle buyurmuştur; 'HADİS RİVAYET EDEREK İNSANLARI YOLDAN ÇIKARMAYIN'

ZEHEBİ-TEZKİRE.1/7, SUYUTİ-TAHZİR.156

*Hz . Ali(R.A) döneminde Ebu Cuhayfe <

SAHİHİ BUHARİ-8.CİLD 1272.HADİS

*Hz. Ali (R.A) HADİS sayfalarını yok ettirmiş ve 'SİZ HADİS TEDVİN EDİP KURAN HALİNEMİ GETİRMEK İSTİYORSUNUZ' diye buyurmuştur.

EBU SAİD EL HUDRİ-BAĞDADİ TAKYİDUL-İLM.23

Demek oluyor ki Peygamber (s.a.v) Efendimiz zamanında da Hulefa-i Raşidin döneminde de YAZILI TEK BİR HADİS YOK.

Bir insan ya Allah (c.c ) ile beraberdir ya şeytan ile beraberdir. Eğer Allah (c.c) ile beraber değilseniz hüsnüniyetli de olsanız şeytan size SURETİ HAKTAN görünerek kendi istediğini size yaptırır. İşte HADİS ALİMLERİ, FIKIH ALİMLERİ, ortaya çıkan HADİSLER İLE İÇTİHADLARINI yapmış, KİTAPLAR YAZMIŞ. Ancak; Topladıkları hadislerin DOĞRULUĞUNU (SAHİHLİĞİNİ) ölçmede kullandıkları yöntem ise şu şekildedir.

SAHİH HADİSLERİN TAYİNİ

Senedinde kesinlik olmayan

Senedinde kesinlik olan

Bunlarda aralarında 3 sınıfa ayrılıyor:

1.)SAHİH

2.) HASEN

3.) ZAYIF diye

UYDURMA HADİSLERİN TAYİNİ:

1.)Hadis uyduran kişinin bizzat itirafı

2.)Rivayet edilen sözde gramer hatası veya bir mana bozukluğu olması

3.)Rivayet edilenin te’vili mümkün olmayan olması

4.)Rivayet edilenin basit bir iş yönünden şiddetli ceza veya mükafat görüleceği olması

5.)Ravi’nin yalancılıkta meşhur olması


Bu yöntemlerin doğru olduğunu kabul edelim bir an.. Peki bu ALİMLER YÜZBİNLERCE HADİSİN ravilerini, Ravilerin durumlarını nasıl takip edecek? Hadi onlar kendi dönemlerinde kendilerine göre güvenilir kaynak buldu diyelim ya vatandaş ne bilecek?

BU BÜYÜK BİR ŞAÇMALIK değil mi?

Biz bunları söylemekle HADİSLERE karşı değiliz. Ancak DOĞRU olanla MEVZU (uydurma) olanı ayırma yöntemine karşıyız ve o yöntemler yüzünden bugün İSLAM ALEMİNİN yüzde doksan dokuzu CEHENNEME doğru yol alıyor. Bundan önceki yaşayanlar da hakeza.

Bütün HADİS ALİMLERİ bu yöntemle HADİS KİTAPLARINI oluşturmuşlar. FIKIH ALİMLERİ DE bu hadislere dayanarak MEZHEPLERİ oluşturmuşlar. Ne olmuş? FIRKALAR ortaya çıkmış öyle FIRKALAR ortaya çıkmış ki birbirleri arasında her dönem savaş olduğu herkesin malumudur

ENBİYA – 93:Ve tekattaû emrehum beynehum, kullun ileynâ râciûn(râciûne).
Ve emirlerini (uygulamalarını), kendi aralarında böldüler (fırkalara ayrıldılar). Hepsi Bize dönecek olanlardır.

MU'MİNUN – 53:Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâ(zuburan), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne)..


Fakat onlar, (dînin) emirlerini kendi aralarında kısımlara (fırkalara) ayırarak böldüler. Grupların hepsi, kendilerindeki (kabul ettikleri) ile ferahlanırlar.

RUM – 31-32 : Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).


O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın. O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

ŞEYTAN MURADINA ERMİŞ KUR’AN İŞLEMELİ BİR TORBA İÇİNDE DUVARLARA ASILMIŞ

Cenazelerde, Mevlütlerde, Mezarların başında makamıyla kıraat edilmiş. Fallarda Cinci Hocaların büyülerinde kullanılmış. Hiç kimsenin BU ALLAH’IN MUTLULUK DAVETİYESİ, MUTLULUK REÇETESİ, MUTLULUK GARANTİSİ olduğu ve hayata geçirilmesi gerektiği aklına gelmemiş.

Bu son derece normal bir olgumudur? Evet. Yukarıda söylediğimiz gibi insanlar ya Allah ile beraberdir. Hem kendilerini hemde bütün insanları kurtarma gayreti içindedir. Ya da şeytan’ la beraberdir hem kendilerini hemde bütün insanlığı felakete sürükleyecektir. (Bu Alimlerin bir kısmını tenzih ederiz. Sadece emmaniye'yi asıl kabul edenlere sözümüz.)

Ancak bunların hepsinin aynı olmadığı bir gerçektir.

*El Kafi ; İmam Caferüs Sadıktan şöyle rivayet eder: 'İKİ KİŞİNİN ÜZERİNDE İHTİLAF ETTİĞİ ŞEYİN ASLI MUTLAKA KURAN’DA MEVCUTTUR.FAKAT İNSAN AKLI ONA ULAŞAMAMAKTADIR.'

Müsnedül İmamı Cafer 1/5 Lübnan Baskısı

Ne demek istiyor İmamı Caferussadık Hz. ?

İnsan, aklı ile Allah’ın gerçeklerini kavrayamaz. Akıl, her olayda (imtihanda) iki müşavirin müşaveresini alarak fizik vücudu yönlendirir. Bu müşavirlerin birisi NEFİS tir ve o, daha ziyade şeytanla beraberdir. Onun istediği gibi Müşaveresini bildirir. Diğeri RUH’tur daima Allah ile beraberdir.(Allah’ın Ruhudur) Allah’ın istediği doğrultuda müşaveresini bildirir. Olayları değerlendirmede; ya şükretme(rıza) vardır.Çünkü bu hayırdır.(Bizim irademiz dışında oluşan olaylar ya Allah’ın takdiridir yada Allah’ın Müsadesiyledir.) Yada küfretme (isyan ,örtme ) vardır.

Allah’u Teala Zümer 7 de buyuruyor ki

ZUMER/7:İn tekfurû fe innallâhe ganiyyun ankum, ve lâ yerdâ li ıbâdihil kufr(kufra), ve in teşkurû yerdahu lekum, ve lâ teziru vâziretun vizra uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne), innehû alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

Eğer inkâr ederseniz, muhakkak ki Allah, sizden Gani'dir (size ihtiyacı yoktur). Ve O, kulları konusunda küfre razı olmaz. Ve eğer şükrederseniz sizden razı olur. (Hiç)bir günahkâr, diğerinin (başkasının) günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. Böylece size yapmış olduklarınızı haber verecek. Muhakkak ki O, sinelerde olanı bilendir.

Akıl,nefsin müşaveresi doğrultusunda karar vermişse küfretmiştir(Küfretmek gerçekleri örtmektir) yani hayrı örtmüştür(Zira bizim irademiz dışındaki her olay hayırdır) ve imtihanı kaybetmiştir. Daha sonraki olaylarla tekrar tekrar imtihan olacaktır. Aklını kullanamadığı için azaba düçar olacaktır.(DÜNYADA)

Eğer ölümüne kadar imtihanları kazanıp Allah’ın yoluna giremezse (Allah’a ulaşmayı dileyip Hidayete eremezse ) Kıyamette de büyük azaba düçar olacaktır.

YUNUS/100:Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse alellezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).

Ve Allah'ın izni olmaksızın, bir kimsenin (bir nefsin) mü'min olması (mümkün) olamaz. Ve (Allah), akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza (azap, pislik) verir.

Akıl,eğer RUH’un müşaveresi doğrultusunda karar vermişse şükretmiştir.Allah’ın rızasını kazanmıştır. (Ön rıza)

Bütün insanlara Allah’a dönüp (Ulaşmayı dileyip) teslim olma davetini yapan bir yere (Zumer54) ulaştırılır.



Yüklə 0,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin