Hafaza Melekleri:
Arapça Hafaza, "hafız, ezberleyen, muhafaza eden, koruyan" kelimesinin çoğuludur. Ezberleyenler, muhafaza edip koruyanlar manasına gelmektedir. Şu halde HAFAZA MELEKLERİ, "muhafaza eden, koruyan melekler" demektir.
Hafaza meleklerinin varlığı âyet ve hadislerle sabittir.
Hafaza meleklerinin bir kısmı, insanı zararlı şeylerden korur. Cenab-ı Hakk şöyle buyurur:
"İnsanın önünde, arkasında kendisini Allah'ın emriyle muhafaza eden takipçi melekler vardır.”162 Bunların sayılan hakkındakesin haber yoktur. Bir kısmı, insanlardan hiç ayrılmaz. İnsanın her türlü fiil, söz ve hallerini yazarlar. Şu ayetler hafaza meleklerinin bu ikinci kısmının varlığını ve vazifelerini açıkça ifade ediyor:
"Halbuki sizin üstünüzde hakiki bekçiler, Allah indinde çok şerefli yazıcılar vardır. Onlar ne yaparsınız bilirler"163
"İnsan bir söz konuşmaya dursun. Onun yanında mutlaka hazır bir gözcü vardır" 164
Hafaza meleklerinin bu yazıcı kısmı kişinin bütün iyilik ve kötülüklerini yazarlar. Böylece amel defteri meydana gelir. Ölümden sonra tekrar dirilince bir insanın amel defteri kendisine takdim edilip "yaptıklarını burada oku" denilecektir. Cenab-ı Hakk şöyle buyurur
"Oku kitabını. Bugün sana, iyi hesapçı olarak kendi nefsin yeter.”165
Hafız:
Ezberleyen, muhafaza edip koruyan" manasına gelmektedir. Kur'an-ı Kerim'i ezberleyenlere de hafız denir.
Hadis usûlü İstılahında HAFIZ; Resullullah'ın hadislerini bilen, rivayet yollarına vakıf olan, senedlerini iyice birbirinden ayırabilen, hadis mütehasıslarının sıhhatinde ittifak veya ihtilaf ettiği bütün hadisleri iyice ezberleyen kimsedir. Bu manada hadis hafızı olmak son derece kuvvetli bir ezberleme kabiliyyeti gerektirir. Son asırlarda hadis hafızı yetişmemiştir. Hadis hafızlarının en değerlisinin, Hicri 233 yılında Medine'de vefat eden İmam-i Bağdadi'nin olduğu söylenir.
Kur'an-ı Kerim'i ezberleme mevzuunda Resullullah'ın birçok teşvikleri olduğu için her asırda Kur'an-ı Kerim'i ezberleyen binlerce hafız yetişmiştir.
Hakem Olayı:
Hz. Ali ile Muaviye arasında ortaya çıkan anlaşmazlık ve taraflar arasında meydana gelen Sıffın savaşında, daha fazla müslüman kanının dökülmesini engellemek için ortaya atılan ve İslam tarihinde çok önemli bir yere sahip olan hakem tayin etme ve bu hakemlerin karar vermesi olayıdır.
Bilindiği gibi üçüncü halife Hz. Osman döneminde fitne uyanmış ve karışıklıklar çıkmıştı. Karışıklıklar Hz. Osman'ın şehadetine kadar büyüdü. Daha sonra Hz. Ali'nin halife tayin edilmesi de olayları yatıştırmadı, aksine yeni bir boyut kazanmasını sağladı. Müslümanların çoğu Hz. Ali'ye biat ettiği halde başta Hz. Aişe, Zübeyr ve Talha gibi cennetlikler ile Şam valisi Muaviye biat etmemişlerdi. Bunlara göre Hz. Osman'ın şehid edilmesi Hz. Ali taraftarlarınca gerçekleştirilmişti. Oysa Hz. Ali, bu olayla en küçük bir ilişkisi olmadığı gibi, kendisi dışında gelişen ve bir grup fitneci tarafından körüklenen karışıklıkların önüne geçmek İçin de bütün gücüyle çalışıyordu. Buna rağmen bilindiği gibi Cemel Savaşı denilen olayın önüne geçilemedi.
Cemel savaşından sonra Hz. Ali, Muaviye'ye elçi göndererek kendisine biat etmesini istedi. Fakat Muviye ve çevresindekiler Hz. Osman'ın intikamını alacaklarını söyleyerek elçiyi geri çevirdiler. Bunun üzerine Hz. Ali, Medine'deki müslümanlarla danışmalarda bulunarak Muaviye'nin üzerine hareket etti. İki ordu Sıffin denilen ovada karşılaştılar. Hz. Ali burada da elçiler göndererek, haftalarca itaat etmelerini istedi. Dört ay kadar süren bu bekleyiş savaşın başlaması ile sona erdi. Hz. Ali taraftarları başlangıçta üstün duruma geçtiler ve hatta Muaviye'nin karargahına kadar vardılar. Bu arada Ammar bin Yasir, Veysel Karani gibi büyük şahsiyetlerin şehit olduğu duyuldu. Resulullah'ın:
"Ammar asiler tarafından öldürülecek" şeklindeki hadisini hatırlayan Amr bin el-As, savaştan vazgeçmeyi düşündüyse de Muaviye'nin baskılan sonucu bu karanndan vazgeçti. Nitekim savaşın en sıkışık anında Amr bin el-As'ın fikriyle yanlarındaki mushaf sayfalarını mızraklarını takarak saldırıya geçtiler. Bu olay Hz. Ali ordusunda şok etkisi yaptı. Bizzat Hz. de bir süre kararsız kaldı. Bunun bir savaş hilesi olduğunu, karşı taraftakilerin Kur'an'a saygılı, samimi kimseler olmadığmı düşünüyor, fakat ordusununda Kur'an'a karşı saldırıya geçmeyeceğini biliyordu. Nihayet savaştan vazgeçildi. Hz. Ali çevresidekilerin baskısıyla
Bir barış yöntemine razı olmak zorunda kaldı. İşte hakem olayı diye tarihe geçen fikir bu sırada ortaya atıldı. Buna göre iki taraf da içlerinden razı oldukları birini hakem tayin edecek, bu hakemler Allah’ın Kitabında olan hükümden şaşmamak üzere bir karara varacak ve bu karara herkes uyacaktı.
Nihayet Hakem tayini işi gerçekleşti ve hakemler yetkili olsuklarını gösteren (Hz. Ali ve Muaviye’nin imzaladığı) sayfaları alarak H. 37 (657) senesinin Ramazan ayında bir araya geldiler. Amr bin el-As, Hz. Osman’ın haksız yere öldürüldüğünü ve Muaviye'nin onun celisi ve Kureyş'ten bir kişi olduğununa karşı çıkılmaması gerektiğini ileri sürerken Ebu Musa, Hz. Ali'nin peygamber soyundan olduğunu, O'nun damadı olarak hilafete en yetkili kişinin Hz. Ali olduğunu belirtiyordu. Görüşmeler bu kısır döngü içinde kalınca, durumun böyle devam edemeyeceğine hem Hz. Ali'ye, hem de Muaviye'ye biat edilmemesi gerektiğine karar verdiler. Onlara göre yeni halife müslümanlar tarafından seçilmeliydi. Bu karan insanlara açıklamak üzere dışarı çıktılar. İlk sözü Ebu Musa aldı ve "Biz ümmetin durumunu düşündük ve bir karara vardık. Buna göre hem Hz. Ali'yi, hem de Muaviye'yi hilafetten uzaklaştırmayı ve ümmetin kendisine bir halife seçmesini uygun bulduk. Sonuç olarak ben, Hz. Ali ile Muaviye'yi görevden alıyorum." dedi. Onun ardından minbere çıkan Amr ise, "Ebu Musa'yı duydunuz. O, temsilcisi olduğu Ali'yi görevinden almıştır. Ben de görevden alınan Ali'nin yerine, Muaviye'yi halife tayin ettim" deyince ortalıkta büyük bir şaşkınlık yaşandı. Ebu Musa hemen itiraz ederek "sen anlaşmaya ihanet ettin facir oldun. Allah seni başarıya ulaştırmasın" dedi ve üzüntü ve utanç içinde orayı terk ederek gidip Mekke'ye yerleşti. Bundan sonrada insanlardan uzak yaşadı.
Muaviye ise, bu hileli olayı kendisine dayanak yaparak halifeliğini ilan etti. Böylece İslam tarihinde ilk defa çift halifenin bulunduğu bir dönem başladı. Buna rağmen Hz. Ali hiç bir zaman Muaviye'nin halifeliğin kabul etmedi ve şehid edilinceye kadar Şam bölgesi dışındaki bütün müslümanlarca halife kabul edildi. Kısaca hakem olayı, Muaviye'yi haksız bir şekilde halife yapmakla kalmadı, Hz. Hüseyin'in şehade-tine kadar uzanacak olan pek çok acı olayın da bir dönüm noktası oldu. 166
Dostları ilə paylaş: |