YEREL ÇALIŞMA ÜZERİNE
YEREL ÇALIŞMA ÜZERİNE
"Gençlik mücadelesinin yükseldiği bu dönemde, devrimcilerin; üniversitenin, üniversiter yaşamın ve özerk-demokratik üniversite mücadelesine ilişkin şimdiye dek ürettiği, bugün de zenginleştirdiği kavramların ve biçimlerin yeniden tanımlanması anlamlıdır/kaçınılmazdır.
Siyasal çalışma açısından üniversitenin algılanışı onu, bütünsel bir program dahilinde mücadele alanı olarak görmeyi zorunlu kılar. Böylesi bütünlüklü bir siyasal projenin/programın uygulanabilmesi; mücadeleyi oluşturan farklı düzeylerdeki çalışmaların-örgütlenmelerin ve aralarındaki ilişkinin doğru kavranmasıyla mümkündür.
Bütün öğrencilerin yer aldığı sınıflar-amfiler, özel bir yetenek ve gönüllülükle oluşan kulüpler, akademik ve siyasal çalışma yürüten gençliğin ; kitlesel mücadele örgütleri ve siyasal gençlik örgütleri birbirini etkileyen aynı zamanda birbirlerinden özerk ve farklı yanları bulunan çalışmalar olarak karşımızda durmaktadır. Öğretim üyeleri ve üniversite çalışanları ile ilişki özerk demokratik üniversite mücadelesinin kaçınılmaz bir zorunluluğudur.
Siyasal mücadele ve gençlik örgütleri
Gençliğin politik örgütü asgari ideolojik ve c netlikte bir araya gelmiş ve bunu eyleme dönüştüren kadroların birliğidir. Politik örgüt, kendi gençlik alanının siyasal mücadelesini örgütlemek hem de siyasal iktidar mücadelesinin en aktif bir dinamiği olarak varolmak gibi ikili bir göreve sahiptir.
Gençliğin kitlesel mücadele örgütü ülkemizde devrimci bir nitelik taşıyan demokrasi mücadelesinin üniversite alanındaki bileşenidir. En geniş öğrenci kitlesini kapsayabilecek, sisteme muhalif tüm unsurların cephesel bir tarzda, özerk demokratik üniversite için; bağımsız, kitlesel, demokratik ve militan bir tarzda oluşturduğu örgütlenmelerdir. Bugün öğrenci cepheleri-koordinasyon bu düzeydeki örgütlenmelerdir.
Bu örgütlenmeler üniversitedeki politik çalışmaların asli örgütlenmeleri olmakla birlikte aracı değildir. Bu çalışmanın üniversitenin diğer çalışmaları ile beslenmesi gerekmektedir. ; bu çalışmalar, politik bir program ve devrimci öncülük aracılığıyla kazanım elde bilir veya nitelikli bir gelişim seyri izleyebilir.
Üniversitede doğrudan demokrasi
Bütün öğrencilerin doğal olarak bulunduğu amfiler, sınıflar gençlik mücadelesinin doğal mevzileridir. Bu mevzilerin birer demokrasi okulu olarak örgütlenmesi, demokratik öğrenci hareketinin gelişim dinamiklerinden birini oluşturacaktır. Kitlelerin kendi doğrudan hoşnutsuzluklarını ortaya koyabilecekleri demokratik platformlar olan amfi komiteleri/ öğrenci konseyleri, kitle inisiyatifinin basit biçimlerinin açığa çıkarılmasını sağlayabilecek örgütlenmelerdir.
Bu örgütlenmelerin siyasal çalışma açısından önemi büyüktür. Öğrenci hareketinin kitleselleşmesi ve kitlelerin politikleşmesi için, kendi bulunduğu yerden mücadeleye katkısı göz ardı edilemez. Öğrenci kitlesinin günlük tepkilerini ortaya koyabilecekleri platformlar oluşturmaksızın, bireylerin politikleşme süreçleri kendi öz deneyimlerine dayanmayacak, bu ise geniş öğrenci kitlesinin politikleşmesini yeterince sağlayamayacaktır.
Amfi komiteleri/öğrenci konseyleri örgütlenme alışkanlığı olmayan ve günlük sorunlarla genel sorunlar arasında doğru bağlantılar kuramayan geniş öğrenci kitlesinin mücadeleye katılmasını sağlamak, ona bu bilinci kazandırmak için uygun zeminlerdir.
Doğrudan demokrasinin işletilmesiyle, bu örgütlülükler bütün öğrencilerin, tepkilerini gösterdiği ve alternatiflerini yarattığı özyönetim mekanizmaları olacaktır. Amfi komiteleri önüne koyduğu somut sorunları çözümlemek için, (faşistler ve gericiler dışında) herkesi kapsamalı ve iş üzerinden örgütlenmelidir.
Amfi komiteleri/öğrenci konseylerine kendi iradeleri dışında hiç bir zorlama yapılamaz/yapılmamalıdır. Üniversitedeki diğer örgütlenmelerle ilişkisini kendisi belirlemelidir. Bu örgütlenmenin gençliğin mücadele örgütünden yana tavrı almasının sağlanması, öğrenci cephelerinin göstereceği çabaya bağlıdır.
Öğrenci cepheleri bu çalışmaların sürükleyicisi olmak zorundadır. Öz yönetim örgütlerine doğru perspektifler sunmalı, aktif çalışmasıyla bu örgütlenmelerin gereksiz, sahte sorunlarla uğraşan yapılar olmasına izin vermemelidir. Unutulmaması gereken amfi komiteleri/öğrenci konseyi çalışmaları akademik çalışmanın ve mücadelenin önemli parçalan olduğudur.
Üniversitede alternatif yaşam
Gençlik mücadelesi açısından kültür ve sanat çalışmaları, akademik-demokratik mücadelenin önemli bir bileşenidir. Bu çalışmalar üniversitelerdeki gerici egemen anlayışın yerine, bağımsız, çok yönlü, üretken bir kültürel sanatsal faaliyet alanı oluşturulmasını hedeflemelidir. Üniversitede bu çalışmaların yürütülebileceği yerler olan kol ve kulüplerin doğru bir biçimde kullanılması/işletilmesi, üniversiter yaşamın özgürleşmesine katkıda bulunacaktır. Esas olarak siyasal bir mücadele olan özerk demokratik üniversite mücadelesinin bir parçası olan bu çalışmalar böylesi bütünsel bir programın dahilinde düşünülmek zorundadır. Kimi zaman yanlış olarak, doğrudan siyaset yapmamı araçları gibi görünen kol ve kulüpler (veya kültür sanat çalışmasının kendisi) bu şekliyle mücadele örgütünün yerine geçirilmiş ya da tam tersi kültür-sanat çalışmaları siyasal içeriğinden ve yaratabileceği olumluluklardan soyutlanmıştır.
Siyasal mücadele ile kültür-sanat çalışmasını farklılığının ve ilişkisinin doğru tanımlanması şarttır. Öncelikle, siyasal mücadele diğerini kapsar. Kültür-sanat çalışmaları, öğrencileri bireysel yeteneklerini geliştirir, kendi ile alanlarından kaynaklanan bir siyasallaşma' sağlar ve politik çalışma için uygun bir zemin sağlar. Böylece üniversitelerde egemen anlayışa karşı bağımsız, alternatif yaşamın oluşmasına hizmet eder. Gençlik mücadelesini, kol, klüp çalışmalarıyla sınırlamak kadar, buralar mücadele örgütü yerine geçirilmesi de yanlıştır.
Nasıl bir yerel çalışma?
Ülkedeki demokrasi mücadelesinin önemli bir parçası olan demokratik üniversite mücadelesinde birim çalışmaları gerçek demokrasinin var edildiği, yaygınlaştırıldığı mücadele süreçlerine en temel ve direkt müdahalelerin yapıldığı yerler olacaktır.
Özerk-demokratik üniversite mücadelesinin önündeki en büyük engellerinden birisi olan devletin resmi faşist güçlerinin; polis, jandarma ve özel güvenlik birimlerinin, üniversiteden atılması hedeflenmelidir. Polis ve jandarma işgali altındaki üniversitelerdeki, bu güçlerin devrimci demokrat öğrenciler üzerindeki baskısı yalıtma politikasına karşı mümkün olan en geniş öğrenci kesimi ile aktif mücadele verilmelidir, birimlerde politik çalışma yapabilmenin başka olanağı yoktur. Bunun için, özellikle polisin üniversitede bulunmasının gerçek nedeni, ülkenin her köşesinde yaptıkları anlatılmalı, teşhir edilmelidir.
Ülkemizde yaşanan kriz ortamında, kendi önemli ölçüde toplumsal taban bulan gerici sivil faşist hareket üniversitelerde de kendini var etmektedir. Çoğu yerde polis ve idare işbirliği içinde, öğrencilere saldırmakta, muhalif çalışmaların ve devrimci, demokrat öğrenci üzerinde baskı kurarak sindirmeye çalışmaktadır Gerici ve ülkücü faşistlerin yoğun olduğu okullarda, bu güçlere karşı mücadele birim çalışmalarının belirgin biçimi olabilmekti Üniversitelerin özgürleşmesi için meşru taleplerimiz ekseninde yürüttüğümüz çalışmaların, yaşama geçirilebilmesi gerici ve faşistlere karşı militan bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır.
MÜCADELENİN UNUTULMUŞ ALANI : YURTLAR
MÜCADELENİN UNUTULMUŞ ALANI : YURTLAR
Üniversiter yaşamın vazgeçilmez bileşenlerinden birisi olan yurtlar, çok yönlü olarak incelenmesi ve Demokratik Öğrenci Hareketinin sacayaklarından birisi olarak konumlandırılması gereken bir alandır. Fakat şimdiye kadar üniversiter yaşamın topyekün değiştirilmesi demokratikleştirilmesi iddiasını taşıyan Demokratik Öğrenci Hareketi tarafından ihmal edilmiştir.
Yurtlar en basit tanımıyla ülkenin dört bir yanından gelen ve farklı sosyal-etnik-kültürel kökenlere sahip binlerce öğrencinin barındığı alanlardır. Aynı zamanda ortak kullanım alanlarının fazlalığı ve zamanın büyük çoğunluğunun buralarda geçiriliyor olmasından dolayı da yaşamın ortaklaştırılmasının ve yeniden üretiminin en üst düzeyde olduğu yerlerden birisidir.
Yurt birçok öğrenci için sadece geceleri kalınan yer değil, bir yaşam alanıdır. Maddi sıkıntılar vs.den dolayı da öğrencinin zamanının büyük çoğunluğu yurtlarda geçmektedir. Bu nedenle yurtta yaşanan en küçük bir sorun-değişiklik öğrencinin yaşamını doğrudan etkilemektedir. Üniversitesini sahiplenmeyen, sorunlarının çözümü için çaba göstermeyen öğrenci, yurdunu sahiplenmekte ve çözümden uzak da olsa tepkisini göstermektedir.
Yurtta kalan öğrenciler ailelerinden ayrı olmaları sonucu yaşamları üzerinde daha fazla söz sahibidirler. Birçok öğrencide görülen "olaylara karışırsam ailem ne der?" korkusu bu insanlarda daha geri plandadır. Ailesine hesap verme-verememe endişesi geri planda kaldığından yurt öğrencisinin potikleşmesi-militanlaşması daha kısa sürede olmaktadır.
Sorunlar yumağı yurtlar
Bugün, Yurt-Kur ve üniversite yurtlan tam anlamıyla bir sorun yumağıdır. Maddi yetersizliklerden yönetmeliklere. cinsiyet ayrımından gerici-faşist kadrolaşmaya bütün bu sorunlar öğrencinin hayatını doğrudan etkilemektedir. Yurtların maddi olanaklarının yetersizliği öğrencinin hayatının çekilmez hale getirmektedir. Temizlik sorunu, kantin sorunu, banyo sorunu., ders çalışma sorunu ... saymakla bitmeyecek bu sorunlara bir de yönetmelikle idarenin uygulamalarından kaynaklananlar eklenince yurt öğrencisinin yaşantısının nasıl bir kıskacın içinde olduğu görülecektir.
Şimdiye kadar değiştirilmesi için fazla bir çaba-gösterilmediği yurt yönetmelikleri ve idarenin uygulamaları aslında sistemin üniversite gençliğine bakışının bir göstergesidir. Bu yönetmelikler sistem için daima tehlike oluşturan üniversite gençliğinin rol altında tutulması-sindirilmesi için milli eğitim politikaları doğrultusunda, biraz da acemice hazırlanmış baskı araçlarıdır. Yüzlerce gencin aynı sorunları yaşadığı ve ortak bir kültürü yarattıkları bu alanları kontrol altında tutmak için hazırlanmış yönetmelikler, tamamına yakını faşistlerden oluşan idareler tarafından hayata geçirilmektedirler. Devlet faşistlerden oluşan idare tercihi ile bu baskı araçlarının tavizsiz uygulanmasını garantiye almak istemektedir. Bu yönetmelikler gerçekten de öğrenciyi insani ilişkilerinden günlük hayatını planlamasına kadar her alanda kısıtlayacak biçimdedir ve en küçük bir kural ihlalinde yurttan atılmaya varan cezalarla öğrencinin hayatının üzerine bir karabasan gibi çökmektedir.
Kız öğrenciler aleyhine işleyen cinsiyet ayrımı ise başlı başına yurt yönetmeliklerinin gerici yönünün bir göstergesidir. Erkek yurtlarında gece giriş saati 23:00 iken kız yurtlarında gece giriş saati 21:00 ( bazen 20:00) dır. Erkek yurtlarında bu kurala genelde uyulmazken, kız yurtlarında gece gelmemenin (hatta geç gelmenin) cezası uyarı-kınama bazen de yurttan atılma olmaktadır. Böyle bir uygulamayla bütün kız öğrencilere potansiyel fahişe gözüyle bakılmakta ve idare namus bekçiliğine soyunmaktadır. Bu durum kuşkusuz devletin (ve devlet içindeki gerici unsurların ) kadına bakışının en somut göstergelerinden birisidir.
Yurtlarda özelleştirme
Sistemin eğitimi paralılaştırma ve insanları sosyal güvencesiz bırakma politikaları -doğal olarak-yurtlara da yansımaktadır. Kantinlerin, yemekhanelerin ve temizlik işlerinin özel şirketler tarafından yürütülmesi, yurtlarda da bu yolda atılan ilk adımdır. Yemek yardımı adı altında yapılan katkılar her yıl daha da komik miktarlara gerilemektedir. Yurt-Kur yurtlarında kayıt sırasında alınan depozitolar her yıl artırılmakta ve eski kayıt öğrencilerden her yıl bir önceki sene ile o seneki depozito arasındaki Fark tekrar alınmaktadır. Hiçbir mantıklı gerekçesi olmayan bu uygulama halen sürmektedir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise bu yıl harçlar %50 (ek zamlarla %80 ) artırılırken yurt ücretleri % 100 artırılmıştır. Devlet, geçen yıl yükselen öğrenci hareketinin geri planda bıraktığı yurtlarda bulduğu boşluğu değerlendirmekte tereddüt etmemiştir. Yurt özelleştirmesinin diğer ayağını ise özel yurtlar oluşturmaktadır. Bu yurtların genel özelliği, kar amacından çok propagandatif ve kitle kazanmak için yapılmalarıdır.
Gerici faşist kadrolaşma
Yurtlar örgütlenmek açısından en ideal alanlardan birisidir. Bunun farkında olan gericiler ve faşistler maalesef bu imkanı devrimcilerden daha iyi kullanmaktadırlar. Özellikle gerici örgütlenmenin nasıl bu kadar başarılı olduğu incelenip ders çıkarılması gereken bir konudur. Gericiler yurdun bir yaşam alanı olduğunun bilinciyle örgütlenmektedirler. Ve propagandalarını, yaşamlarını en ideal şekilde (dini standartlara göre) örgütleyerek yapmaktadırlar. Yurt gibi bir ortak yaşam alanının kafalarındaki toplumsal projeyi -şeriatı- bugünden kurmak için uygunluğunun bilinciyle hareket etmektedirler. Politik mücadele aynı zamanda bir mevzi kazanma savaşıdır ve gericiler doğal mevzileri olan mescitleri çok iyi kullanmaktadırlar. Aslında bu çalışma tarzı, tam da devrimcilerin yapması gerekenlerden oluşmaktadır. Yurtlarda, devrimciliğin ve devrimci ahlakın ne olduğu, devrimci bir yaşamın nasıl örgütleneceği her şeyimizle diğer öğrencilere gösterilmeliyiz.
Gerici örgütlenmenin bir diğer boyutu ise özel yurtlardır. Şu anda Türkiye'deki özel yurtların büyük çoğunluğu gericiler tarafından açılmıştır. Buralarda, özellikle birinci sınıf öğrencileri bizzat şeriat kuralları uygulanarak kadrolaştırılmaktadırlar.
Faşistler ise genellikle kafa-kol ilişkileri ve himayecilik anlayışıyla örgütlenmektedirler. Her ne kadar metropollerde bir varlık gösteremeseler de, taşrada devrimciler ve diğer öğrenciler üzerinde ciddi bir baskı oluşturmaktadırlar. Fakat özverili çalışmalar faşist örgütlenmenin kırıtabileceğim göstermiştir.
Bütün bu özellikleriyle kitle çalışması yapmak için geniş olanaklar sunmasına rağmen öğrenci hareketinin yükselme döneminde yurtlarda birkaç istisna dışında ciddi bir çalışma yapılmamıştır. Yapılan çalışmalar da bire bir ilişkilerle ‘ adam devşirmeden’ öteye geçememiştir. Çeşitli nedenlerden dolayı devrimciler yurtta kalmayı tercih etmemişler, buldukları ilk fırsatta yurttan ayrılmışlardır. Alana ve genele yönelik politikalar üretilememiştir.
Yurtlar ve gençlik mücadelesi
Demokratik öğrenci hareketinin uzunca bir dönem boş bıraktığı yurtların, bir mücadele ve alternatif bir yaşam alanı olarak örgütlenmesi gençlik mücadelesinin önünde durmaktadır. Bu yüzden yurtlar, Demokratik Öğrenci Hareketi açısından ikili öneme sahiptir. Bunlardan birincisi yurtlarda yapılacak kitle çalışmasıdır. Öğrencileri, sorunları üzerinden cephesel örgütlülükler düzeyinde bir araya getirmek devrimcilerin önüne koyması gereken ilk hedef olmalıdır. Öğrencilere yönetimde söz-karar hakkı tanınması ve yurt yönetmeliklerinin demokratikleştirilmesi için mücadele edecek bu yapılar, tüm öğrencileri kapsayacak özyönetim kurumlarını yaratmayı, daha hareketin başlangıcında önüne koymalıdır. Yurtlarda varolan, gericilerin faşistlerin elinde bulunan yurt öğrenci temsilcilikleri, bu anlayış çerçevesinde değerlendirilmeli Gerek seçimler dönemi ve gerekse temsilcilik bütün gerici-faşist kadrolaşmaya rağmen kullanılması gerekli ve ilk akla gelen çalışmalardır. Yurt kışlasına karşı, yönetmeliklerin demokratikleşmesi için bir isyanın başlatılması ise yurt çalışmasının önemli gündemini oluşturmalıdır. Yine yurtlardaki özelleştirme biçimlerinin teşhiri yurtlar mücadelesi açısından ayrı.bir öneme sahiptir.
Yurt mücadelesi sadece yurt sınırlan içerisinde yapılacak ve başarıya ulaşacak bir mücadele değildir. Kuşkusuz çalışmanın birincil elden yürütücüleri yurtta kalan öğrenciler olacaktır. Ancak yurtlara ait talepler ve sorunlar tüm öğrenci gençlik mücadelesi tarafından sahiplenilerek başarı elde edilebilir. Bu yüzden demokratik öğrenci hareketinin talepleri arasına yurt mücadelesinin taleplerini de katmak gerekmektedir.
İkincisi yurtlarda alternatif bir yaşamın örgütlenmesidir. Yurtların özellikleri, bu alternatif yaşar başarılmasının olanaklarını vermektedir. Yurtlara gelen öğrencilerin farklı sosyal-kültürel-etnik özelliklere sahip olması bu özelliklerin tek bir potada eritilip alternatif bir kültürün yaratılması olanağını arttırmaktadır. Böylesi kozmopolit yapıya sahip olan yurtlar, bu özelliğiyle toplumsal barışın ve halkların kardeşliği olgusunun bugünden hayata geçirilmesinde pilot bölgeler olarak karşımızda durmaktadır. Yurtların bir yaşam alanı olması, yurtlarda ayrı bir dayanışma ve arkadaşlık bağı oluşturmaktadır. Bu bağın alternatif bir ilişki bütünlüğü içerisinde ve ona katkı sunacak şekilde yaratılması gerekmektedir.
Yurt yaşam alanında kültürel ve sportif faaliyetler; birliktelik ve ortak üretimin coşkusu yaratacağından dolayı özel olarak ele alınmalıdır. Çünkü bu alanda bütünlüklü alternatif bir kültürün var edilmesi ancak yaşamın her ilişkisinde alternatif yaratarak mümkündür.
Sonuç
Yurtlar, demokratik öğrenci hareketi açısından olmazsa olmaz çalışmalardan birisidir. Bu çalışmanın geliştirilmesi ve taleplerinin yaratılması gençlik mücadelesine ayrı bir ivme ve hız kazandıracaktır. Yurtlardaki çalışmanın var edilmesi politikalarının oluşturulması devrimcilere ayrı bir sorumluluk daha yüklemektedir. Bu adımların fazla; zaman geçmeden atılması demokratik öğrenci hareketi açısından bir zorunluluktur.
VAKIF ÜNİVERSİTELERİ
VAKIF ÜNİVERSİTELERİ
Vakıflar tarafından kurulacak yüksek öğrenim kurumlarına ilişkin yasal düzenlemelerin somut bir biçim kazanması 3.4.1992'de çıkarılan 3708 sayılı kanun değişikliğiyle sağlanmıştır. Ülkemiz üniversiteleri, 90'lı yıllarda Türkiye'nin yaşadığı yeni siyasal ve ekonomik düzenlemelerin etkisiyle yoğun bir değişim sürecine girdi. Piyasa ekonomisinin rasyonel çıkarları ve ihtiyaçlarına göre örgütlenen değişim süreci, temel olarak bilginin metalaşması sürecini de yoğunlaştırdı. Bilimsel üretimi teknoloji üretimine indirgeyen bu süreç, hem ekonomik düzenlemelerin sonucu gelişen sektörlerde istihdam edilecek niteliklere sahip insan gücüne duyulan talebi hem de pazar ekonomisinin ihtiyaç duyduğu teknoloji üretimi talebini artırdı. Diğer taraftan yeni dünya düzenin dayattığı özelleştirme politikasıyla da uyum sağlayan bu yeni süreç, üniversitenin soysuzlaştırılması ve içerdiği tüm olanaklarla sermayenin emrine girmesi programının bir parçası olarak yaşandı. Vakıf üniversiteleri de böylesi bir soysuzlaştırma ve özelleştirme planının önemli bir adımıdır.
1991'de yapılan kanun değişikliğiyle vakıflarca kurulacak yüksek öğrenim kurumlarına en az iki fakülteden oluşması, fen ve edebiyat alanlarıyla ilgili eğitim programlarının bulunması halinde üniversite adı verilebiliyor. Vakıf üniversitelerinin finansmanı ilkesel olarak özel sektör tarafından karşılanmakla birlikte, her yıl devletten bütçelerinin %45'i kadar yardım alabiliyorlar. Vakıflar tarafından kurulan üniversiteler, devlet üniversitelerine sağlanan mali kolaylıklardan faydalanabildikleri gibi emlak vergisinden de muaf tutuluyor. Ayrıca büyük holdinglerin vakıflara aktardığı sermaye vergiden düşülerek, oluşan vergi yükü halkın sırtına yükleniyor. Büyük holdinglerin üniversite kurması yönündeki devlet teşviki bunlarla da kalmıyor; vakıflar tarafından kurulmuş yüksek öğrenim kurumlarına eğitim-öğretim ve araştırma tesisi, öğretim üyesi lojmanları, öğrenci yurtlan, sosyal ve kültürel tesisler kurmak üzere, kamu arazi ve tesisleri tahsis edilebiliyor. Sermayenin emrindeki devlet, tüm bu teşvike "karşılık" vakıf üniversitelerinin kar amacı gütmemesini öngörüyor. Ancak vakıf üniversitelerinin en temel kar prensibinin, özel sektöre istediği düzeyde eleman yetiştirme olanağı vermesi olduğu gerçeği gözlerden kaçırılmak isteniyor. Elbette böylesi bir olanak, sermayenin uzun vadeli saldırı programında bir öğrencinin ödediği harç ücretinden sağlanacak karla karşılaştırılamaz bile. Vakıf üniversiteleri bu anlamıyla doğrudan kar esasına dayanıyor ve sermaye, eğitime yatırmış olduğu parayı, her şeyden önce ideolojik düzlemde sağlayacağı üstünlüğe çevirmek istiyor.
Vakıf üniversiteleri, öğrencilerinin yüzde onuna eğitim-öğretim masraflarını karşılayacak miktarda burs vermek zorundalar. "Bizim üniversitemizde başarılı olup da okuma şansına erişemeyecek kimse yoktur" türünden bir söyleme yol açan burs mekanizması bir kapitalist aldatmacasından başka bir şey değildir.
Türkiye'de öğrenime açılmış olan vakıf üniversitelerinin yıllık harç ücretleri 6.000-10.000 $ arasında değişiyor. Belirlenen harç ücretlerinin, öğrencinin üniversiteye maliyeti ile hemen hemen eşit olduğu ifade ediliyor. Ancak devlet üniversiteleri için belirlenen maliyetler ile vakıf üniversitelerinin belirlediği maliyetler arasında çok açık bir fark mevcut ve bu farkın, eğitimin kalitesinden kaynaklandığı iddia ediliyor. Fakat yıllık ücreti 10.000 $ olan Dalan'ın sahibi olduğu İstek Vakfı Yeditepe Üniversitesi, bir hastaneye sahip olmadığından pratik yapma olanağı olmadan doktor yetiştirecek! Vakıf üniversitelerinin, çürümüş devlet üniversitelerinden daha kaliteli/bilimsel eğitim verdiği de önemli ve boş bir iddia... Çünkü vakıf üniversitelerini tercih edenler açısından doğrudan bir kar güdüsü mevcuttur; verdikleri paranın karşılığını, almak istemektedirler ve üniversiteden beklenen kaliteli-bilimsel eğitim değil, dolgun bir ücretle iş bulunabilecek bir diplomadır.
Vakıf üniversitelerinin hangi koşullarda kurulup işletileceği ve idari konuları YÖK tarafından belirleniyor. Devlet, vakıf üniversitelerinin kurulmasını teşvik ederek bir taraftan özelleştirme konusunda pratik bir adım atmayı, yüksek öğrenimin ağır mali yükünü hafifletmeyi hedeflerken öbür taraftan da üniversiteler üzerinde YÖK aracılığıyla kurmuş olduğu hegemonyadan vazgeçemiyor. Öyle görünüyor ki bir taraftan devlet üniversitelerinin öğretim kadrosu dahil bir çok olanağını çalan vakıf üniversiteleri uzun bir süre daha devlet denetimini gereksinecek.
Sonuç olarak, üniversite ve piyasa arasındaki tüm ilişkileri ortadan kaldırmak amacını taşıyan vakıf üniversiteleri, eğitimin tümden özelleştirilmesi yolunda önemli bir adım olma özelliğini taşıyor. Vakıf üniversiteleri fikirsel yozlaşma, bilimin değil kapitalist pazar ilişkilerinin emrinde eğitim politikası, sermayenin ve müşterinin istekleri doğrultusunda kalite anlayışı, zaten oldukça yıpranmış olan devlet üniversitelerinin çökertilmesi ve eğitimin giderek daha fazla kamusal denetim alanından çıkarılması anlamına gelmektedir.
Bilgi Üniversitesi : Sahibinin Sesi
Yeni öğrenim döneminde üç yeni vakıf üniversitesi öğrenime açıldı: Işık, Yeditepe ve Bilgi Üniversiteleri... Üniversite yerleştirme sınavında açıkta kalıp da belirlenmiş bir taban puanı tutturanlar için yeni bir fırsat olarak ifade edilen bu üniversitelerin kapıları yıllık 6000 $'dan açılıyor. Fevziye Vakfı Işık Üniversitesi için ortalama 6000 $, İstek Vakfı Yeditepe Üniversitesi için ortalama 7500 $ ödemek gerekiyor. Diğer vakıf üniversiteleri içinde özellikle öğretim kadrosuyla dikkat çeken Bilgi Üniversitesi'nde okumak "ayrıcalığına" sahip olmak için ise KDV hariç 5880 $ ödenmesi gerekiyor.
Bilgi Eğitim Vakfı tarafından kurulan Bilgi Üniversitesi'nin üçü öğretim üyesi (Toktamış Ateş, Gülten Kazgan, Asar Savaş Akat) altı kurucusu var. Mütevelli heyetinin başkanı aynı zamanda üniversitenin kurucusu olan şirketin de sahibi... Rektör Asaf Savaş Akat ise darbeden sonra çıkarılan 1402 sayılı yasayla üniversiteden uzaklaştırılmış bir öğretim üyesi... İktisadi ve İdari Bilimler, İletişim, Fen Edebiyat Fakülteleri, Meslek Yüksekokulu ve Yabancı Diller olarak altı bölümden oluşan üniversitenin yıllık harç ücretinin, öğrenci maliyeti ile eşit olduğu söyleniyor. Bir öğrencinin maliyeti ise anlaşılan sermayedarın takdiriyle ve özel üniversite piyasasındaki rekabetin koşulları tarafından belirleniyor. Üniversitenin öğretim kadrosunu Toktamış Ateş, Murat Belge, Mete Tuncay, Ali Nesin gibi aydın bilinen ünlü isimler oluşturuyor. Üniversitenin ayrıcalığını da önemli oranda "kaliteli" öğretim kadrosu belirtiyor.
Vakıf üniversitelerini, üniversite ve piyasa arasındaki tüm ilişkileri ve eğitim üzerindeki kamu denetimini ortadan kaldıran, bilgiyi mallaştıran, eğitim düzenindeki adaletsizliği son noktasına vardıran eğitimin özelleştirilmesi programında önemli bir adım olarak kabul etmek gerekiyor. Bu noktada öğretim kadrosundaki "aydın" diye bilinen bazı ünlü isimlerin toplumsal kategorideki yerini tekrar gözden geçirmek kaçınılmazlaşıyor. Özelleştirme ve paralı eğitim uygulamalarının giderek halkın insanca yaşam hakkını gasbettiği ve ideolojik düzlemde paranın diktatörlüğünü tartışılmaz kılmaya çalıştığı günümüzde hangi rasyonel gerekçeyle olursa olsun bir özel üniversitede yer almak, vahşi sömürü düzeninin tarafında bulunmaktır. Topluma, akademik dünyaya ve öğrencilerine karşı sorumluluklarının bilinciyle yola koyulduklarını iddia eden Bilgi Üniversitesi'nin kaliteli öğretim üyelerine, artık kendisi de İsviçre standartlarında yaşayanlara hocalık yapacak olan Toktamış Ateş'in sözlerini hatırlatmakla yetiniyoruz: "Öğrencilerimiz, gençlerimiz isyan etmekte haklılar. Zira 'insafsız' bir düzende yaşıyoruz. Sorun üç kuruşluk katılım payı değildir. Sorun düzenin eşitsizliği, düzenin adaletsizliğidir. Ve bu eşitsizlik günden güne artmakta, bu adaletsizlik günden güne büyümektedir. Toplumumuzun %10'luk bir bölümü İsviçre standartlarına uygun yaşarken geri kalanlar 'günü kurtarmaya' çabalamaktadır. Genç ve yürekli bir insan buna isyan etmez mi? isyan etmesi gerekmez mi?" *
* Cumhuriyet/Arayış, 9 Mart 1996
Dostları ilə paylaş: |