Eserin özgün adı: روش تفسیر قران Reveş-i Tefsir-i Kur’an Yayın Yönetmeni



Yüklə 3,24 Mb.
səhifə109/249
tarix03.01.2022
ölçüsü3,24 Mb.
#47656
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   249
b) Muteber Ahad Rivayetleri

Gerçi ahad, bir ve tek manasına gelen “ehed” kelimesinin çoğuludur fakat burada ahad rivayetlerden maksat mütevatir veya kesin delillerle var olan rivayetlerin dışında kalan diğer rivayetlerdir. Onun ravileri ister her tabakada bir kişiyi geçmesin veya ister birden fazla ve hatta iki kişiden fazla olsun Diraye ilmi terminolojisinde bu tür rivayete “müstefiz” ismini verirler.663 Bu tür rivayetlere “ahad” isminin verilmesi, birinci bölümdekiler hususunda gerçektir; çünkü her tabakada hadisin ravisi bir kişiyi geçmemektedir. İkinci bölümdeki rivayetler hususunda ise ilim ifade etmemesi hasebiyle her tabakada ravisi bir kişiyi geçmeyen hadislerle aynı değerde olmasından dolayıdır.

Akıl erbabı, her tabakadaki ravileri güvenilir olan ahad rivayetlerine itimat ve istidlal etmekte, onlara tertib-i eser vermektedirler. Bu yöntem tüm zamanlarda, başta Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve Masum İmamların (a.s) zamanında da yaygın olduğu halde buna karşı Allah, Resul ve Masum İmamlar tarafından hiçbir yasaklama görülmemiştir. Aksine bu yöntemi teyit eden rivayetler vardır.664 Öyleyse buradan şunu anlıyoruz, bu yöntem Yüce Allah ve seçkin din önderleri tarafından kabul görmüştür ve tasvip edilmiştir. Ahad rivayetleri ismini vererek muteber saydığımız bu tür rivayetler “ilim” değildir. Yani onların Masumların (a.s) dilinden döküldüğüne dair bizim için ilim hâsıl olmaz. Fakat bu rivayetler “ilmidir”; yani onun hücciyetine dair kati delil ve ilim vardır. Dolayısıyla bu tür rivayetler de tefsirde esas ve referans alınabilir.

Elbette şu noktayı da dikkate almak gerekir, akıl erbabı bu rivayetlere ancak mazmun ve muhtevası açık şekilde yalan ve gerçek dışı olmadığı takdirde itimat etmektedir. Şu halde eğer bir rivayet güvenilir bir yoldan gelmiş olsa bile (Kurân-ı Kerim’e muhalif olursa665 veya kati sünnet veya icmaya aykırı olursa666 veya kati sünneti keşfeden bir zaruret-i diniye veya akli bedihiyata veya kati nazari delile aykırı olursa) gerçek dışı oluşu veya mefhumunun takiyeye dayandığı anlaşılırsa akıl erbabı ona itimat etmez. Böyle bir rivayet Allah ve seçkin din önderleri tarafından da teyit edilmez. Binaenaleyh ahad rivayetleri ancak yalan ve gerçek dışı olduğuna dair kati deliller bulunmaması (zikri geçen hususlara aykırı olmaması) durumunda tefsirde esas ve senet olarak kabul görür. Aynı şekilde akıl erbabı güvenilir olan ahad rivayetlerine ancak başka güvenilir ahad rivayetlerinin muarız olmaması halinde itimat ederler. Dolayısıyla tefsire dayanak olacak rivayetin bir diğer şartı ise muteber muarızının bulunmamasıdır.

Bu açıklamadan şu sonuca varmaktayız: Birincisi ravileri güvenilir olan, ikincisi delaleti kati veya zahir olan, üçüncüsü yalan ve gerçek dışı olduğuna veya takiyeye dayandığına dair delil bulunmayan, dördüncüsü muteber bir başka rivayetin muarızı olmadığı bir rivayete akıl erbabı itimat etmekte, ona tertib-i eser vermektedir. Masum İmamlar da (a.s) akil insanları bu konuda teyit etmişlerdir. Neticede böyle bir rivayet “ilmi” olduğu için tefsirde esas ve referans kılınabilir.

Soru

Bazen Kurân’ın ahad rivayetlere dayanarak tefsir edilmesi eleştiri konusu olmakta ve şöyle denilmektedir: Güvenilir ahad rivayetlerinin itibar ve hücciyeti şu manaya gelir, amel makamında gerçeğe dair ilmin sahip olduğu eserler bu rivayetlere yüklenebilir ve gerçek yüzü malum olan şeye uyulduğu gibi gerçeğin malum olmaması durumunda ise bu rivayetlerden hâsıl olan zanna uyulabilir. Neticede eğer bu zan gerçekle mutabık olmazsa ona uyan kişi mazur görülür ve ona istidlal ederek özür sunabilir. Eğer bu zanna uymaz ve gerçekle muhalefet ettiği ortaya çıkarsa o rivayetle onun aleyhine istidlal edilir ve cezalandırılır. Dolayısıyla ahad rivayetlerinin itibar ve hücciyetinin konusu, sadece uymak veya uymamanın söz konusu olduğu amelle ilgili hususlardır. Fakat uymak veya uymamanın söz konusu olmadığı Allah’ı tanımak, mead, nübüvvet ve bunlarla ilgili meseleler, kıssalar, önceki kavimlerin geçmişi gibi ilmi konularda ahad rivayetlerinin itibar ve hücciyetinin manası yoktur. Çünkü bu tür konularda istenen şey gerçeği keşfetmektir ve rivayet-i vahid ile667 (her ne kadar güvenilir olsa da) gerçeğe dair ilme ulaşılmaz. Çünkü rivayet-i vahid, gerçek hakkında bir zandan fazla şey ifade etmez. Bu yüzden gerçeği yansıtamaz ve her yerde gerçeği olduğu gibi ortaya koyamaz. Akıl erbabı ve Yüce Allah tarafından ona itibar verilmesi her ne kadar “amelle ilgili” konularda tertib-i eser verilmesi ve ona istidlal edilmesinin sıhhatinde etkili olsa da, onu gerçeği gösteren konuma getirmez. Binaenaleyh, amacı ayetlerden Yüce Allah’ın gerçek maksadını ortaya çıkarmak olan tefsirde ona istinat edilemez ve onu referans alarak Yüce Allah’ın ayetlerdeki gerçek muradı beyan edilemez. Elbette “Ayat-i ahkâm” olarak adlandırılan hükümler ve fıkıhla ilgili ayetlerin tefsirinde güvenilir ahad rivayetleri dikkate alınır ve bu rivayetlerin karinesi ışığında ayetlerden anlaşılan şeye amel edilir.



Cevap

Bu probleme bazı usul âlimleri şöyle cevap vermişlerdir: Gerçeğe nazır olan işaretin hücciyeti (ki ahad rivayetleri de bu kabildendir), Allah’ın hükmünde onun ilim mesabesinde karar kılınması manasına gelir. Yani Yüce Allah bu emareden hâsıl olan zannı ilim menzilesine koymuş ve ilmin etkilerini ona yüklemiştir. O halde rivayet-i vahidin de içinde bulunduğu muteber sayılan bu yol ilmin mısdaklarından biri olup, gerçek ve vicdana değil de teslimiyete dayalı bir ferdidir. Dolayısıyla da ilim üzerine terettüp bulan tüm etkiler onun üzerine de yüklenir. İlime dayanarak verilen haber nasıl gerçek ve sahihse böyle bir rivayete dayanarak verilen haber de sahihtir ve ilime dayanmayan bir söz değildir. Bizim bu iddiaya delilimiz akıl erbabının yöntemidir; çünkü onlar ilim mesabesinde olan muteber yol konusunda vicdani ilmin tüm etkilerini etkin kılmaktadırlar. Mesela akıl erbabı yanında ید/el” (bir şeyi elinde ve tasarrufu altında bulundurma) tasarruf eden kişinin tasarruf ettiği şeye malik olduğunun alametidir. Buna dayanarak malik olmanın tüm etkilerini tasarruf sahibi için de öngörürler ve onun, elinde bulunan şeyin maliki olduğundan haber verdiklerinde hiç kimse onları inkâr etmez. Şer’i yasayı koyan Şari tarafından da akıl erbabı arasında daimi olan bu yönteme ilişkin bir engel konulmamış ve reddedilmemiştir.668

Fakat bu cevap açıklama ve tamamlamaya ihtiyaç duymaktadır. Şöyle ki: Akıl erbabı, amelle ilgili olmayan konularda ilmin etkilerini ahad rivayetlere yüklemektedirler. Onların mefhumunu ilim mesabesinde görmekte ve onlara dayanarak gerçek hakkında haber vermektedirler. Onların bu yöntemi Şari tarafından da yasaklanmamıştır. Fakat ahad rivayetleri ile (güvenilir ve muteber olsalar bile) gerçek ilme ulaşılmayacağı, hakikatin tam anlamıyla aşikâr olmayacağı açıktır. Bu beyanla ahad rivayetlerini hatta amelle ilgili konularda dahi gerçeğin ta kendisi olarak görmek, ona dayanarak mefhumuna yakin etmek mümkün değildir. Fakat akıl erbabının Şari’nin de kabulü olan siyretine dayanarak her alanda (itikadi ve diğer konularda) ahad rivayetleri (yalnızca zan getirmesiyle birlikte) gerçeğin mesabesinde görmek, ona dayanarak gerçeğe dair haber vermek ve ilim yoluyla keşfedilmiş bir gerçeğe terettüp eden tüm etkileri ahad rivayetlerin mefhumunda da etkin kılmak mümkündür. Buna göre amelle ilgili hükümlerde eğer muteber olan rivayet-i vahid, bir şeyin vacip oluşuna; mesela namazda sure okumanın vacipliğine delalet ederse bu durumda hem onun vacipliğine dair fetva verilebilir hem de pratikte ona uymak gerekir. İtikat, tarih ve diğer konularla ilgili eğer muteber olan rivayet-i vahid bir işin oluşuna delalet ediyorsa hem o işin vuku bulduğuna dair haber vermek mümkün olur, hem de akıl erbabı açısından vuku bulacak şeyin etkilerini ona yüklemek icap eder. Örnek olarak; eğer muteber bir rivayet kötü huylu olmanın kabir sıkmasına yol açtığını haber verirse, her ne kadar bu rivayetle böyle bir şeyin vukuuna dair kesin bir inanç oluşmasa da fakat böyle bir şeyin vuku bulacağını haber vermek mümkün olduğu gibi akıl erbabı açısından da ilmin etkilerini ona yüklemek ve kötü huydan imkân dâhilinde kaçınmak gerekir.

Bu açıklamadan şu sonuca varmaktayız: Her ne kadar tefsirde muteber olan ahad rivayetleri vasıtasıyla ayetlerin gerçek muradına dair ilim ve kesin itikat hâsıl olmasa da fakat tüm ayetlerde (ahkâmla ilgili ve diğer ayetlerde) muteber ahad rivayetlerine dayanarak ayetlerin gerçek maksadına dair haber verilebilir ve rivayetler yoluyla ayetlerden anlaşılan mefhuma gerçeğin etkileri yüklenebilir. Dolayısıyla gerçekle mutabık olmasa bile onlara dayanarak ayetlerin maksadını haber vermiş ve onlardan anlaşılan mana üzerine gerçeğin etkilerini yüklemiş biri (bu rivayetler hüccet olduğu için) mazur görülür. Eğer biri bu rivayetlerden anlaşılan manaya gerçeğin etkilerini yüklemez de sonra onların gerçekle mutabık olduğu ortaya çıkarsa böyle biri de kınanmayı ve serzenişi hak eder.




Yüklə 3,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   249




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin