Deneye Dayalı Doğal Bilimler
Bazı müfessirler, tecrübeye dayalı bilimleri tefsirde ihtiyaç duyulan ilimlerden saymış ve müfessirin bu ilimleri bilmesinin zaruri olduğuna inanmıştır. Burada deneyim ve tecrübeye dayalı ilimlerden maksat (tecrübeye dayalı beşeri bilimler karşısındaki) tecrübeye dayalı doğal bilimlerdir. Bu bilimlerdeki bilgi manzumeleri doğal olgulara matuf olup, onlardaki değişim ve dönüşümlerle ilgilidir. Bunlarda gözle görmek ve deneyim yoluyla tecrübe etmek esastır.
Deneye Dayalı Bilimlere İhtiyacın Delili
Deneyime dayalı bilimlerin Kurân ayetleriyle irtibatının ve tefsirde bu ilimlere ihtiyacın sebebinin anlaşılması için bu alanla ilgili bazı ayetleri getireceğiz. Böylece tecrübeye dayalı bilimlerin Kurân’ın anlaşılmasında ve ondaki tesirinin kapsamı bilinmiş olacaktır.
Kurân ayetlerini mütalaa ettiğimizde şunu görmekteyiz; bazı ayetlerin bahsettiği konular tecrübeye dayalı bilimlerin kapsamı dışındadır. Yani insan deney yoluyla ve akli yöntemle onun yerlerini ve mısdaklarını, belirgin ve ayrıntılı bilgilerini elde edemez. Melekler âlemi, Cennet ve Cehennem ile ilgili ayetler bunlara örnek teşkil edecek niteliktedir. Bu tür ayetler, ancak diğer ayetlerden, muteber rivayetlerden ve ayette mevcut olan karinelerden faydalanılarak tefsir edilir.
Kurân ayetlerinden bazıları, insanların inanç ve ameli ile ilgili olup tarihin tüm asırlarında bütün insanlardan eşit şekilde istenen konuları ihtiva etmektedir. Bu yüzden onların daima sabit ve açık olan bir manası vardır. Ahlâk ve inanç ilkelerini beyan eden ayetler ve ahkâm ayetleri bu kabildendir. Gerek geçmişte yaşamış insanların, gerekse sonradan gelenlerin bu ayetlerden anladıkları şey aynıdır ve zaman aşımıyla değişime uğramaz. Yalnızca bu tür ayetlerin beyan zarafetlerine dikkat edilmesi veya edilmemesi öncekilerle sonrakilerin anlayışındaki farklılıkta temel rolü oynamaktadır.
Bu iki grup ayetlerden sarf-ı nazar ettiğimizde Kurân’da konusu doğal olaylar ve madde âlemi ile ilgili olan birtakım ayetler görmekteyiz. Kurân, bu ayetlerde beşeri hidayet yönünde tabiatta mevcut olan bir dizi varlıkların yapısını açıklayıp beyan etmektedir. Mesela; insan, hayvan, bitkiler, gökler; bulut, rüzgâr, gök gürültüsü, şimşek ve bunların birbiriyle irtibatı gibi hava olaylarından söz etmekte, inanç veya ahlâkla ilgili konuların anlatımında bunlardan faydalanmaktadır.
Tecrübeye dayalı bilimlerin sahih anlaşılmasında etkili olduğu ayetler son grupta sözü geçen ayetlerdir ve sayıları bazı müfessirlerin ifadesine göre sekiz yüze ulaşmaktadır. Buradaki önemli nokta şudur: Bu ayetleri anlamada her ne kadar dille ilgili malumatın önemli rolü olsa da Kurân’ın gerçekçi dili sebebiyle tecrübeye dayalı bilimlerin alanına giren bu konuları tanımak da bir zarurettir. Çünkü bunları tanımak ayetlerde işaret edilmiş ince noktalara ulaşmak için gerekli zemini oluşturur. Bu yüzden bu tür ayetlerin tefsirinde tecrübeye dayalı bilimlerden faydalandığımızda ulaştığımız birtakım dakik noktaların, geçmişteki müfessirlere (bu bilimleri bilmediklerinden) gizli kaldığına, bu sebeple de yaptıkları tefsirin çok yüzeysel olduğuna ve bazı yerlerde ise ayetlerden yanlış bir anlam çıkardıklarına şahit olmaktayız. Bu konuda iki örneğe dikkat ediniz:
1- “وَإِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْ / Denizler tutuşturulduğunda”1113 ayetinde suların kıyametin eşiğinde nasıl tutuşturulacağı ve onun sırrı, ancak suyun oksijen ve hidrojenden oluştuğunu, hidrojenin yanıcı gaz ve oksijenin ise yakıcı bir gaz olduğunu bildiğimizde ortaya çıkmaktadır. Yani suyu oluşturan iki ateş unsurunun (birbirinden ayrıştığında) tutuşması şaşılacak bir durum değildir. Dolayısıyla kimya ilminde ispatlanmış olan bu bilimsel gerçekten haberdar olmak, müfessire ayetler hakkında daha açık bir tasvir ve daha iyi anlama fırsatını sunmaktadır.1114
2-
فَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ وَمَنْ يُرِدْ أَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاءِ
“Ve kimi saptırmak isterse, göğe zorlukla yükseliyormuş gibi göğsünü daraltır ve sıkıntılı kılar…”1115
ayetini geçmişteki müfessirler zorluk ve sıkıntıyla gökyüzüne gitmek şeklinde tefsir ediyorlardı. Fakat bugün yeni bilimsel bulgular sonucu yeryüzünün yüksek kesimlerindeki havanın ince olduğu ve orada bulunmanın nefes almayı zorlaştırdığı kanıtlanmıştır. Ayet de böyle bir benzetmeye dayanmaktadır. Başka bir ifadeyle geçmişteki müfessirler onun hakiki manasını tasavvur edemedikleri veya tasavvurunu imkânsız ve gerçek dışı olarak düşündükleri için bunu kinaye tabiri olarak görmüşler, gerçek iltizamı olan zorlukla göklerde yukarı gitmek şeklinde tefsir etmişlerdir. Fakat gökbilim dalında elde edilen yeni bulgularla ayetteki sözcükleri gerçek manasında kullanmak mümkündür. Böylece onu mecaz ve kinaye manasında görmeye gerek kalmaz.
Elbette bu ilimlerden istifade etmek, verilerinin açık olması ve dakik bir yöntemin kullanılması şartına bağlıdır. Aksi durumda tecrübeye dayalı bilimlerdeki zan ifade eden bulguların tefsirde böyle bir rolü yoktur. Onun kesin olan bulguları da zikri geçen kaidelerle uyuşmadığı takdirde rol ve etkisini kaybeder.
Şu noktayı hatırlatmakta da fayda var; Her ne kadar bu tür ayetlerin manasını icmalen tecrübeye dayalı bilimlerden yardım almadan anlamak mümkün olsa da ayetlerin detaylı şekilde mısdak ve maksadını anlamada, onların manasını makul bir şekilde açıklamada bu bilimlere vakıf olmanın gözle görülür bir etkisi vardır.
Beşeri Bilimler
Beşeri bilimlerden maksat, insan eksenli ve insandan söz eden beşeri bilgiler mecmuasıdır. Bu tanımda beşeri bilimler, deneye dayalı insani bilimler ve akli beşeri bilimler dallarını kapsamına alır; sanat ve insan medeniyeti gibi konular da onun alanına girer. Latin dilinde “Humanities” sözcüğü ile ifade edilen beşeri bilimler şu şekilde tanımlanmıştır: “İnsan kültürünü, onun eserler ve düşüncesini inceleyen; dil, görgü kuralları, gelenekler, sanat, tarih ve felsefeden söz eden ilim dallarının toplamıdır.” Bazı yerlerde de beşeri bilimlerden maksat sosyal bilimler veya deneyime dayalı beşeri bilimlerdir. Bu durumda beşeri bilimler, akli beşeri bilimleri kapsamaz; felsefe ve felsefi açıdan insanı tanıma gibi bilimler onun alanı dışında kalır. Bizim beşeri bilimlerden maksadımız bilgi manzumeleri suretinde insan babında söz eden insani bilgiler dizisidir. İster akli yöntemle elde edilmiş olsun ister deney1116 yöntemiyle fark etmez. Elbette burada insan hakkında genel kanunları sunmayan “insan vasıflı ilimleri” dikkate almıyoruz. Dolayısıyla bu mecmuadaki insani ilimleri tefsir kaynaklarından saymıyoruz. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi müfessirin ihtiyaç duyduğu ilimlerden maksat, çeşitli kaynaklardan elde edilmiş olan veriler hakkında hakemlik etmede dayanak olabilecek kaideler mecmuasıdır ve “insan mihverli ilimler” böyle değildir.
Dostları ilə paylaş: |