Fıkıh Usulü



Yüklə 1,57 Mb.
səhifə20/44
tarix20.11.2017
ölçüsü1,57 Mb.
#32404
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   44

KERAHET


 

İğrenme, nefret, tiksinme, zorla, mecburiyet yüzünden yapma. Harama yakın sayılan fiil veya şey.

Kerâhiye ve hazr da eş anlamlı mastarlardır. Bunların zıddı istihsan ve ibâha'dır. Aynı kökten ism-i mef'ûl olan "mekrûh"; Allahü Teâlâ ve Rasûlü tarafından kesin olmayarak istenilen bir iştir. Temelde mekruh işler yasaktır. Ancak kesin haram anlamında bir yasak olmadığına dair bir işaret bulunur veya delilin kesin olmayışı böyle bir hükme neden olur. Kerih işin niteliği; sevimli olmaması ve hakkında rızasının bulunmamasıdır.393

Kur'ân-ı Kerim'de çirkin görülen fiil ve davranışlarla ilgili birçok âyet vardır. Bazıları şunlardır:



"Ey iman edenler! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın" (el-Mâide, 5/101).

"Onlar Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Allah ise, kafirler hoş görmese de, kendi nûrunu tamamlamaktan başkasına razı olmaz" (et-Tevbe, 9/32).

"Sizin hoşunuza gitmese de, düşmanla savaşmanız size farz kılındı. Bir şey sizin hoşunuza gitmez de, o şey sizin için hayırlı olur. Bir şey de sizin hoşunuza gider, fakat o şey sizin için şer olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz" (el-Bakara, 2/216).

"Onlar, Allah'a kendilerinin bile hoşlanmadıkları şeyleri isnat ederler, dilleri de yalan yere, en güzel sonucun kendilerine ait olduğunu söyler. Hiç şüphe yok ki, onların hakkı ateştir ve onlar cehennemin öncüleridir" (en-Nahl, 16/62).

Hz. peygamber'in hadislerinde de sevilmeyen, hoşa gitmeyen, Allah ve Rasûlünün razı olmadığı amellere yer verildiği görülür. Ashab-ı kiramın hoşa gitmeyen davranışları olursa Allah elçisi onları uyarır ve doğru olan davranışı da gösterirdi. Buna şu hadisler örnek verilebilir: Hacc'ın, farz kılındığını bildiren âyet inince394, Rasûlüllah (s.a.s), ashabına;



"Şüphesiz Allah (c.c) size haccı farz kıldı, artık hac yapınız", buyurdu. Birisi;

"Her yıl mı?" diye sordu. Hz. Peygamber sustu. Üç defa soru tekrar edilince ise şöyle buyurdu:



"Eğer evet deseydim, hac her yıl farz olurdu. Ben sizi kendi halinize bıraktığım sürece, siz de beni kendi halime bırakın. Çünkü sizden öncekiler, peygamberlerine çok soru sormaları ve verilen cevaplara uymamaları yüzünden helâk oldular" (Müslim, Hacc, 412).

Başka bir hadiste de şöyle buyurulur:



"Allah sizin için dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı boşa harcamayı hoş görmedi"395

Hanefilere göre, kesin delille sabit olan yasağa haram, zannî bir delille sabit olan yasağa ise mekrûh adı verilir. Meselâ; âyette şöyle buyurulur:



"O, size murdar ölmüş hayvan etini, kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası için kesilen hayvanın etini kesinlikle haram kıldı. Ancak kim darda kalırsa, saldırmamak ve sınırı da aşmamak şartıyla bunlardan zaruret miktarınca yemesinde bir sakınca yoktur" (el-Bakara, 2/173)

Burada, sübutu ve delâleti kesin olan âyetle konan yasak "haram" niteliğindedir. Haram; mütevatir veya meşhur hadisle de sabit olabilir.

Mekruh, bazı âyetlerde hoşa gitmediği bildirilen, fakat kesin haram olmadığına dair işaret bulunan fiiller olabileceği, bunlar âhâd haber veya mürsel hadis gibi zannî deliller de sabit olabilir. Delilin durumuna göre, mekruh ikiye ayrılır. Tahrimen mekruh, tenzîhen mekruh. Birincisi, harama yakın mekruhlar olup, zannî bir delil ile yapılmaması kesin olarak istenilen bir şey olup, vâcibin karşıtıdır. Erkeklerin ipekli giymesi, altın yüzük takması, karısına karşı adaletli davranamayacağına dair kuvvetli bir zanna sahip olan kimsenin evlenmesi bu tür mekruhlar arasındadır. İkincisi ise, helâle yakın mekruh olup, hoşa giden, beğenilen fiilin (mendub) karşıtıdır.

Tahrimen mekruhu işleyen kimse kınanır, tenzihen mekruhu işleyen kınanmaz. Her iki mekruhu terkeden ise övülür.396



Kerâhet Vakitleri:

Beş vakit vardır ki, bunlara kerâhet veya mekruh vakitler denir. Bunlarda bazı ibadetlerin yapılması yasaklanmıştır.

Ukbe b. Âmir el-Cühenî'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Rasûlüllah (s.a.s) bize üç vakitte namaz kılmayı ve ölülerimizi defnetmeyi yasaklıyordu. Güneşin doğmasından itibaren bir veya iki mızrak boyu yükselmesine kadar, güneşin gök yüzünde tam dik oluşundan batıya yönelmesine kadar ve güneşin sararmasından itibaren batmasına kadar"397

Bu hadiste belirtilen üç vakit şunlardır:



a. Güneşin doğmasından itibaren, 40-50 dakika sonrasına kadar.

b. Güneşin, başımızın üzerinde, tam dik bulunduğu vakit.

c. Batmazdan önce, güneşin gözleri kamaştırmaz hale gelmesinden, batmasına kadar olan vakit.

Bu üç kerâhet vaktinde ne kazaya kalmış farz namazlar, ne vitir gibi vacip namaz, ne de daha önce hazırlanmış bulunan bir cenaze namazı kılınamadığı gibi, daha önce okunmuş bir secde âyetinden dolayı "tilâvet secdesi" de yapılamaz. Aksi takdirde iâde edilmeleri gerekir. Ancak o günün ikindi namazına güneş batmazdan önce başlanmışsa, yarıda bırakılmayarak tamamlanır. Sabah namazını kılarken güneşin doğması ise, namazın bozulmasına sebep olur. Böyle bir namaz daha sonra iâde edilir.

Bunların dışında iki vakit daha vardır ki, yalnız nâfile namazları etkiler. Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediği nakledilmiştir:

"Rasûlüllah (s.a. s)'i şöyle derken işittim: “Sabah namazı kılındıktan sonra, güneş doğuncaya kadar başka namaz yoktur. İkindi namazından sonra, güneş batıncaya kadar başka namaz yoktur."398

Bu iki vakitte yalnız nâfile namaz mekruhtur. Farz ve vacip bir namaz kılmak mekruh değildir. Cenaze namazı kılınabilir, tilâvet secdesi de yapılabilir.399

MÜBAH


 

Bu kelimenin aslı ‘ibâha’dır. ‘İbâha’ sözlükte; bir şeyin yapılması veya terkedilmesi arasındaki hükümdür.

‘Mübah’ ise; şeriatın mükellefi (yükümlüyü) yapılması veya yapılmaması arasında serbest bıraktığı, yapılmasında veya terkedilmesinde bir vebal (sakınca) olmayan işler hakkındaki hükümdür.400

Yani mükellefe helâl olan işlere ‘mübah’ denilir. ‘Falanca işi yapmak caizdir’ demek te aynı anlamdadır.

"Helâl", "câiz" ve "mutlak" sözcükleri mübahla eş anlamlı olarak kullanılır. Bunlar işlendiği zaman da terk edildiği zaman da övülmeyi ya da kınanmayı gerektirmeyen işlerdir.

Eşyada asıl olan mübahlıktır. Hakkında bir hüküm gelmemiş olan şeyler helaldir. Kur'an'da şöyle buyurulur:



"O Allah ki, yerde olanların hepsini sizin için yarattı" (el-Bakara, 2/29);

"Allah'ın göklerde ve yerde olanları sizin emrinize verdiğini ve size açık ve gizli nimetlerini bolca ihsan ettiğini görmez misin?" (Lokmân, 31/20).

Bu âyetlerden yerde ve gökte olanların, insanların yararlanması için yaratıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Yenilmesi, içilmesi veya kullanılması âyet veya hadislerle yasaklanmamış alan şeyler helâl ve câizdir. Bunlar, insan için yararlı olan şeylerdir. Haramlar ise zararlı olanlardır. 401



Mübahın Anlaşılma Yolları:

Bir şeyin mübah ve helâl oluşu şu yollardan birisiyle sâbit olur:



1) Temiz şeyleri yiyip içmek gibi helâl olduğuna dair nass (âyet-hadis) bulunması. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur:

"Bugün, size temiz olan şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemeği size helâl, sizin yemeğiniz de onlara helâldir" (el-Mâide: 5/5).

Bir şeyin mübah oluşu, vakit ve çeşidini tayinle ilgilidir. Meselâ yemek zamanını ve çeşidini seçmek mübahtır. İnsan dilediği zaman, kendisine helâl olan bir kadınla evlenebilir. Kişi nezih bir şekilde eğlenebilir. Ancak bütün vaktini eğlence ile geçirmesi câiz olmaz.



2) Günah olmadığının bildirilmesi. Bir fiille ilgili olarak nass'larda günah, sıkıntı veya sakıncanın bulunmadığının bildirilmesi, o fiilin helâl olduğunu gösterir. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyurulur:

"Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı; fakat kim darda kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan bunlardan yemesinde günah yoktur" (el-Bakara, 2/173)

"Böyle (iddet beklemekte olan) kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde bildirmenizde veya bu isteği içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur" (el-Bakara, 2/235)

"Âmâya vebal yok, topala vebal yok, hastaya vebal yok (bunlar yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar), size de kendi evlerinizden... yemenizde güçlük (sakınca) yoktur" (en-Nûr, 24/62).

3) Emir sıygasının vücub değil, mübahlık bildirmesi. Şu âyetlear buna örnek verilebilir:

"Allah'ın rızkından yiyin, için" (el-Bakara: 2/60)

İhramdan çıktıktan sonra avlanın” (el-Maide: 5/2) ifadesi, ‘avlanabilirsiniz’, avlanmanız helâldir’ demektir.



4) Bir fiille ilgili hiç bir hükmün bulunmaması. İstishâb deliline göre, "eşyada kural mübahlıktır".402

“Eşyada aslolan ibâhattır, mübahlıktır” hükmüne göre, İslâmın hakkında açık bir şekilde haram, mekruh, günahtır, vebali vardır diye yasaklamadığı, yapılmasını hoş gördüğü her şey mübahtır, helâldir. 403


Mübah Hükmünün Alanı Geniştir:

Bilindiği gibi İslâm’da helâl ve haram kılma yetkisi yalnızca Allah’a aittir. Peygamberimiz Allah’ın hükmünü açıklayan bir elçidir. Sünnet’te, yani hadislerde gördüğümüz haram ve helâl ölçüleri, Peygamberimizin aldığı vahyi uygulamasıdır, açıklamasıdır. O bile kendi kafasından Allah adına bir hüküm veremez. Bu açıdan bakıldığı zaman, eşyada, yani insanların geçim vasıtaları olan eşya, bitki, meyve, ve yiyeceklerde, hatta kullanılan yöntem ve tekniklerde aslolan mübahlıktır. Ancak Şeriatın bir açık delili veya bu delile bağlı olarak yapılacak kıyas ile bir takım şeylerin haramlığı söz konusu olur.

Mübah olan işleri yapanlar bir sevap almadıkları gibi bir günah ta kazanmazlar. Ancak bazı mübahları yapmak insana sevap kazandırabilir. Meselâ yeme-içme ve sporu daha iyi ibadet edebilmek, Allah yolunda daha iyi çalışabilmek amacıyla yapmak gibi.

Mübahlık bazen genel konularda değil, parça (cüz’i) konularda olabilir. Kişi istediği saatte yemeğini yiyebilir. Ancak hiç yemek yememek helâl olmaz. Çünkü hayatın devamı yemeğe bağlıdır. Elinde dünyalık bulunan bir kimsenin, kendisine verilen bu nimetlerden yararlanması helâldir. Ancak zengin bir kimsenin fakir gibi giyinmesi, yani zenginliğinden yararlanmaması Peygamberimizin tavsiyesine aykırıdır. Bazı oyunlar, geziler, bir takım hobilerle meşgul olmak mübahtır. Ama bu oyunlar haram sınırına dayanırsa, insanı günaha götürürse veya ibadetine engel olursa, o zaman mübah olmaktan çıkarlar.

Mübah’ın alanı oldukça geniştir. İslâmın çizdiği bu geniş alanı müslümanlar hakkında bir rahmettir, din ve dünya işlerinde bir kolaylıktır. Bir takım insanlar, kendi kafalarından bu geniş alanı daraltma hakkına sahip değildir. İslâmı bir haramlar listesi haline getirmek, İslâma iyilik değildir. Şeriatın hakkında açıkça haram veya mekruh demediği hususlarda biraz daha dikkatli olmak zorundayız. Buna karşılık, açık hükümlere rağmen her şeye mübah damgasını vurup haramın sınırlarını zorlamak ta doğru değildir. Bir konu hakkında açık bir hüküm olmasa bile, eğer şüpheli ise kişi dinini korumak için şüpheli şeylerden uzak kalır.

İslamın haram kıldığı bir şeyi helâl saymak hatadır. Ancak görülüyor ki helâl-mübah olan bir şeyi insanlara haram yapmaya kalkışmak daha büyük bir hatadır.

De ki: ‘Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?’ De ki: ‘Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır’. Bilen bir topluluk için âyetleri böyle birer birer açıklarız.” (A’raf: 7/32) 404


Mübahın Hükmü:

Yapılmasında da yapılmamasında da sevap veya günah yoktur. Yapılıp yapılmaması eşittir.405




Yüklə 1,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin