Frank herbert



Yüklə 6,53 Mb.
səhifə32/55
tarix22.08.2018
ölçüsü6,53 Mb.
#74294
növüYazı
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   55

Jessica adamın yüzünde çaresizliğin gölgesini gördü. en tehlikeli olduğu an bu, diye düşündü. Şimdi çaresiz ve her şeyi yaf jbilir Karşısında duranın kendi halkının çocuklarından birine benzemediğini, onun bir dövüş makinesi olarakl doğup çocukluğundan beri bunun için eğitildiğini anlıyor İstet şimdi içine ektiğim korku çiçek açmak üzere.

Ve Jamis'e acıdığını fark etti, oğlunun karşı karşıya olduğu| tehlikenin bilinciyle hafifleyen bir duygu.



Jamis her şeyi yapabilir... öngörülemeyen herhangi biri şeyi, dedi kendi kendine. Ardından, bu geleceğin daha önce Paul'ün gözüne çarpıp çarpmadığını, onun bu deneyimi ka fasında canlandırıp canlandırmadığını merak etti. Ama oğlu nün hareket ediş tarzını, yüzündeki ve omuzlarındaki ter dam-J

lalarını, kaslarının kasılıp gevşemesindeki gözle görülür ihtiyatı fark etti. Ve ilk kez, Paul'e bahşedilen yetenekteki belirsizlik faktörünü anlamaksızın algıladı.

Artık dövüşe Paul hakimdi, daireler çiziyor ama saldırmıyordu. Rakibinin korktuğunu anlamıştı. Duncan Idaho'nun sesi Paul'ün bilincini doldurdu: "Rakibinin senden korktuğu an, korkunun dizginlerini bırakacağın andır, bırak korku rakibinin içinde işlesin. Bırak korku dehşet haline gelsin. Dehşete düşen adam kendi kendisiyle dövüşür. Er geç çaresizlik içinde saldıracaktır. Bu en tehlikeli andır; ama dehşete düşen adamın çoğunlukla ölümcül bir hata yapacağına güvenebilirsin. Sen burada, bu hataları saptayıp kullanmak üzere eğitiliyorsun. "

Mağaradaki kalabalık mırıldanmaya başladı.



Paul'ün, Jamis'le oyun oynadığını düşünüyorlar, diye düşündü Jessica. Paul'ün boşu boşuna zalimlik ettiğini düşünüyorlar.

Ama kalabalığın heyecanının altında yatanı, dövüşü seyretmekten aldıkları keyfi de algılıyordu. Ve Jamis'in içinde gelişen baskıyı görebiliyordu. Bu baskının onun içine sığmayacak hale geldiği an, Jamis için olduğu kadar kendisi...ya da Paul için de açıktı.

Jamis havaya sıçradı, aldatıcı bir hareket yapıp sağ eliyle aşağıya doğru bir darbe savurdu; ama sağ eli boştu. Hançer-i figan sol eline geçmişti.

Jessica'nın soluğu kesildi.

Ama Chani, Paul'ü uyarmıştı: "Jamis iki elle de dövüşebilir. " Ve Paul'ün derin eğitimi bu numarayı kolaylıkla algılamıştı. "Aklın hançerde olsun, onu tutan elde değil," demişti Gurney Halleck defalarca. "Hançer elden daha tehlikelidir ve her iki elde de olabilir. "

Ve Paul, Jamis'in hatasını görmüştü: PauPü şaşırtıp hançeri diğer eline geçirdiğini gizlemek için yapılmış olan ve adamın sıçradıktan sonra toparlanmasını bir nabız atımı geciktiren başarısız ayak oyunu.

Işıkürelerin kısık sarı ışığı ve seyredenlerin onlara dikilmiş



413


412




mürekkep rengi gözleri dışında, antrenman alanındaki bir seansa benziyordu. Tüm vücut hareket ettirilirse, kalkan yokmuş gibi olurdu. Paul hançerini gözle görülemeyen bir hızla diğer eline geçirdi, yana kayıp hançeri yukarı doğrultarak Jamis'in alçalan göğsüne sapladı; sonra da adamın çöküşünü izlemek için çekildi.

Jamis lime lime olmuş bir paçavra gibi yüzüstü düştü, son bir nefes alıp yüzünü Paul'e çevirdi ve sonra kayalık zeminde hareketsiz kaldı. Adamın ölü gözleri iki koyu renk misket gibi sabitti.



"Bıçağın ucuyla öldürmenin hiçbir estetik yönü yoktur, " demişti Idaho bir zamanlar Paul'e, "ama bu, bir boşluk gördüğünde elini durdurmasın. "

Birliktekiler öne atılıp, Paul'ü bir kenara iterek ringi doldurdular. Çılgın gibi hep birlikte Jamis'in üstünü örttüler. Hemen sonra içlerinden bir grup, cüppeye sarılmış bir yükü taşıyarak mağaranın derinliklerine doğru koşturdu.

Kayalık zeminin üstündeki ceset yok olmuştu.

Jessica oğluna doğru ilerlemeye çalıştı. Kendini, cüppeli ve leş gibi kokan sırtlardan oluşan bir denizde yüzüyormuş gibi hissetti, garip bir şekilde sessiz bir kalabalıkta.



İşte en korkunç an bu, diye düşündü. Akıl ve kas açısından açıkça üstün olduğu bir adamı öldürdü. Böyle bir zaferden zevk almamalı

Birliğin son birkaç adamının arasından sıyrıldı; ve Paul'ün, iki sakallı Fremen'in yardımıyla damıtıcı giysisini giydiği küçük açıklığa ulaştı.

Jessica oğluna baktı. Paul'ün gözleri parlıyordu. Şiddetli bir şekilde soluyordu; kendisine yardım edenlere yardımcı olacağına, onların vücuduna yaklaşmasına izin veriyor gibiydi.

"Jamis'le karşılaştı ve bir sıyrık bile yok," diye mırıldandı adamlardan biri.

Gözleri Paul'e odaklanmış olan Chani bir kenarda duruyordu. Jessica kızın heyecanını, ince yüzündeki hayranlığı gördü.

Bu hemen şimdi yapılmalı, diye düşündü Jessica.

En aşağılayıcı ses tonunu ve tavrını takınıp konuştu: "Eveet, söyle bakalım...katil olmak nasıl bir his?"

Paul darbe yemiş gibi kaskatı kesildi. Bakışları annesinin soğuk bakışlarıyla karşılaştı ve yüzüne kan hücum etti. Gönülsüz bir şekilde mağaranın zeminine daha önce Jamis'in yatmış olduğu yere doğru şöyle bir baktı.

Jamis'in cesedinin götürüldüğü mağaranın derinliklerinden dönen Stilgar, kalabalığın arasından Jessica'nın bulunduğu tarafa doğru ilerledi. Paul'e iğneleyici ve kontrollü bir ses tonuyla şunları söyledi: "Bana meydan okuyacağın ve benim bur-damı deneyeceğin zaman gelince, Jamis'le oynadığın gibi benimle de oynayabileceğini sanma."

Jessica, kendisinin ve Stilgar'ın sözlerinin, Paul'ün içine işleyerek çocuğun üstünde insafsız görevini yerine getirdiğini anladı. Bu insanların yaptığı hata...şimdi bir amaca hizmet ediyordu. Paul çevrelerindeki yüzleri incelerken Jessica da aynı şeyi yaptı ve onun gördüklerini gördü. Hayranlık, evet; ve korku...bazılarında tiksinti. Stilgar'a baktı, adamın kaderciliğini gördü; dövüşün ona nasıl göründüğünü biliyordu.

Paul annesine baktı. "Ne olduğunu biliyorsun," dedi.

Jessica, oğlunun aklının başına geldiğini anladı ve sesindeki vicdan azabını duydu. Birliği gözleriyle tarayarak şöyle dedi: "Paul daha önce hiç çıplak bir bıçakla adam öldürmemişti."

Stilgar yüzünde inanmaz bir ifadeyle kadına döndü.

"Onunla oynamıyordum," dedi Paul. Kalabalıktan sıyrılıp annesinin önüne çıktı, cüppesini düzeltti, Jamis'in kanının mağaranın zemininde bıraktığı koyu renk ize gözucuyla baktı. "Onu öldürmek istemiyordum."

Jessica, Stilgar'ın yavaş yavaş buna inanmaya başladığını, damarları çıkmış eliyle sakalını çekiştiren adamın rahatladığını gördü. Olayın farkına varan birliğin mırıldanmaya başladığını duydu.

"Demek bu yüzden pes mi diye sordun," dedi Stilgar.



415


414




"Anladım. Bizim adetlerimiz farklıdır ama onların iç mantığını kavrayacaksın. Aramıza bir akrep soktuğumuzu sanmıştım." Bir an duraksadı. "Ve artık sana delikanlı demeyeceğim."

Birlikten birisi seslendi: "Ona isim vermek gerek, Stil."

Stilgar sakalını çekiştirerek başıyla onayladı. "Senin içindeki kuvveti görüyorum...bir sütunun altındaki kuvvet gibi." Tekrar durakladı. "Aramızda Usul diye bilineceksin, sütunun kaidesi. Bu senin gizli adın, birlik adın. Biz, Tabr Si-yeçi'nden olanlar bunu kullanabiliriz ama başka hiç kimse buna cüret edemez.. .Usul."

Birlikten mırıltılar yükseldi: "Bu iyi bir seçim... kuvveti i... bize şans getirecek." Ve Jessica kabul edildiklerini algıladı, savunucusuyla birlikte kendisinin de buna dahil olduğunu biliyordu. O gerçekten Sayyadina'ydı.

"Şimdi, sen açıkça kullanabileceğimiz hangi erkeklik ismini seçiyorsun?" diye sordu Stilgar.

Paul annesine bir göz atıp yeniden Stilgar'a baktı. Bu anın parçaları ve kırıntıları önsezi hafızasında kayıtlıydı ama sanki fizikselmişler gibi farklılıkları ve onu şimdinin dar kapısına doğru iten baskıyı hissetti.

"Küçük fareye, şu zıplayan fareye aranızda ne diyorsunuz?" diye sordu Paul, Tuono havzasındaki hop-zıp hareketi hatırlayarak. Bir eliyle tarif etti.

Birlikten bir kıkırdama yükseldi.

"Ona muad'dib deriz," dedi Stilgar.

Jessica'nın nefesi kesildi. Paul'ün, Fremenlerin onları kabul edeceğini ve onu hangi isimle çağıracaklarını anlatırken söylediği isim buydu. Aniden oğluna karşı ve oğlu için bir korku duydu.

Paul yutkundu. Zihninde zaten defalarca oynamış olduğu bir rolü oynadığını hissetti...yine de...farklılıklar vardı. Kendini, tecrübesi artmış ve derin bir bilgi deposuna sahip bir şekil- j de baş döndürücü bir zirveye tünemiş olarak görebiliyordu; j ama dört bir yanı abisti.

Yeşil-siyah Atreides sancağını izleyen ve kahinleri Muad' j

Dib adına evrenin her yanını yakıp yıkan ve yağmalayan fanatik lejyonların görüntüsünü tekrar hatırladı.

Bu gerçekleşmemek, dedi kendi kendine.

"istediğin isim bu mu, Muad'Dib?" diye sordu Stilgar.

"Ben bir Atreides'im," diye fısıldadı Paul ve sonra daha yüksek bir sesle şunları söyledi: "Babamın bana verdiği isimden tamamen vazgeçmem doğru olmaz. Aranızda Paul-Muad' Dib olarak adlandırılsam olur mu?"

"Sen Paul-Muad'Dib'sin," dedi Stilgar.

Ve Paul şöyle düşündü: Bu içime doğan hiçbir görüntüde yoktu Farklı bir şey yaptım

Ama dört bir yanındaki abisin yok olmadığını hissetti.

Yeniden mırıltı halinde bir karşılık, birliğin içinde kulaktan kulağa dolaştı: "Kuvvetle birlikte bilgelik...Daha ne olsun... Bu kesinlikle efsane...Lisan-ül-Gayb...Lisan-ül-Gayb..."

"Sana yeni adınla ilgili bir şey anlatacağım," dedi Stilgar. "Seçimin bizi memnun etti. Muad'Dib çölün adetleri konusunda bilgedir. Muad'Dib kendi suyunu yaratır. Muad'Dib güneşten gizlenir ve gecenin serinliğinde yol alır. Muad'Dib üretkendir ve toprağın üstünde çoğalır. Biz Muad'Dib'e 'erkek çocukların eğitmeni' deriz. Bu, üzerine yaşamını inşa etmen için güçlü bir temel, aramızda Usul olan Paul-Muad'Dib. Aramıza hoşgeldin."

Stilgar, avucuyla Paul'ün alnına dokundu, elini çekti, Paul'ü kucakladı ve mırıldandı, "Usul."

Stilgar bırakınca, birliğin başka bir üyesi Paul'ün yeni birlik ismini tekrarlayarak onu kucakladı. Ve Paul, bütün birlikle tek tek kucaklaşırken sesleri, ses tonlarındaki değişiklikleri duyuyordu: "Usul...Usul...Usul." Şimdiden bazılarını ismiyle tanıyordu. Ve ona sarılıp ismini söylerken yanağını yanağına bastıran Chani vardı.

Hemen ardından Paul yine, "Artık, sen ihvan Bedvvine'sın, bizim kardeşimizsin," diyen Stilgar'm önünde duruyordu. Yüzü sertleşmişti ve emreder bir ses tonuyla konuştu. "Ve şimdi, Paul-Muad'Dib, şu damıtıcı giysiyi sık." Gözucuyla



417


416




Chani'ye baktı. "Chani! Paul-Muad'Dib'in burun tıkaçları kadar uymayan burun tıkacı hiç görmedim! Sanırım ona göz kulak olmanı emretmiştim!"

"Malzemem yoktu, Stil," dedi Chani. "Jamis'inkiler var, tabii ki, ama..."

"Yeter!"

"O halde benimkilerden birini vereyim," dedi kız. "Bir taneyle idare edebilirim, varınca..."

"Vermeyeceksin," dedi Stilgar. "Yedeklerimiz olduğunu biliyorum. Yedekler nerede? Biz bir birlik miyiz yoksa bir vahşiler topluluğu mu?"

Birlikten, sert, elyaf nesneler uzatıldı. Stilgar, bunlardan dört tanesini seçip Chani'ye verdi. "Bunları, Usul ve Sayya-dina'ya uygun hale getir."

Birliğin arka taraflarından bir ses yükseldi: "Su ne olacak, Stil? Çantalarındaki litrejonlar ne olacak?"

"İhtiyacın olduğunu biliyorum, Farok," dedi Stilgar. Gözu-cuyla Jessica'ya baktı. Kadın başıyla onayladı.

"Birini ihtiyacı olanlar için açın," dedi Stilgar. "Su ustası ...bir su ustası yok mu? Hah, Shimoom, ihtiyaçları tespit etmekle sen ilgilen. Gerektiği kadar, daha fazla değil. Bu su Say-yadina'nın kocasından miras kalan mülkü ve paket ücreti hariç sahra oranlarıyla siyeçte geri ödenecek."

"Sahra oranlarında geri ödeme ne demek?" diye sordu Jes-sica.

"Bire on," dedi Stilgar.

"Ama..."


"Bu makul bir kural, ilerde sen de anlayacaksın," dedi Stilgar.

Adamlar suyu almak üzere dönerken birliğin arka tarafın- j dan cüppelerin hışırtısı duyuldu.

Stilgar elini kaldırınca sesler kesildi. "Jamis için," dedi, j "Eksiksiz bir tören düzenleyin. Jamis bizim yoldaşımız ve i ihvan Bedvvine kardeşimizdi. Tahaddisiyle yazgımızı kanıtla-j yan birine saygıda kusur edilmeyecektir. Ayinin...gün batımın-j

da, karanlık onun üstünü örttüğü vakit olmasını istiyorum."

Paul bu sözleri duyunca, bir kez daha abisin içine...kör zamana daldığını hissetti. Zihninde geleceği kaplayan hiçbir geçmiş yoktu...sadece...sadece...ilerde bir yerlerde...hala... cihadın kanlı kılıçlarını ve fanatik lejyonlarını görüyordu.

Bu gerçekleşmeyecek, dedi kendi kendine. Gerçekleşmesine izin veremem.

Tanrı, Arrakis 'i müminleri eğitmek için yarattı

- Prenses Irulan'ın yazdığı "Muad'Dib'in Bilgeliğinden

Jessica mağaranın sessizliği içinde, insanlar hareket ettikçe kayanın üzerinde gıcırdayan kumu ve gözcülerin işareti olduğunu Stilgar'dan öğrendiği kuş seslerini duyuyordu.

Büyük plastik conta kapaklar mağaranın deliklerinden sökülmüştü. Önündeki kaya ağzından dışarı bakarken, ilerleyen akşamın gölgelerini ve ötedeki açık havzayı görebiliyordu. Gün ışığının onları terk etmekte olduğunu algıladı; gölgeler kadar, kuru sıcak da bunu algılamasını sağlamıştı. Biliyordu ki eğitilmiş bilinci, bu Fremenlerin bariz bir şekilde sahip olduğu şeyi, havanın nemindeki en küçük değişikliği bile algılama yeteneğini kısa bir süre sonra ona verecekti.

Mağara açıldığı zaman damıtıcı giysilerini nasıl da hemen sıkılayıvermişlerdi!

Mağaranın derinliklerinde birisi ilahi okumaya başladı:

"İmatravaokolo! İkorenjaokolo!"





419


418




Jessica sessizce tercüme etti: "Bunlar küller! Ve bunlar da

kökler!"

Jamis'in cenaze töreni başlıyordu.

Arrakis'in gün batımına, gökyüzünde üst üste yığılmış renk destelerine baktı. Gece, gölgelerini uzaktaki kayalar ve kumullar boyunca yaymaya başlamıştı. Yine de sıcaklık ısrarla sürüyordu. Sıcaklık, Jessica'nın, suyu düşünmesine yol açtı ve tüm bu insanlarda gözlediği, yalnızca belirli zamanlarda susamak üzere eğitilebildikleri gerçeğini. Susuzluk.

Çaladan'da kayaların üstüne beyaz cüppeler atan, ayın aydınlattığı dalgalan...ve nemle yüklü rüzgarı hatırlayabiliyordu. Şimdi cüppesine dokunan bu esinti, yanaklarında ve alnında açıkta kalan kısımları kavuruyordu. Yeni burun tıkaçları kadını rahatsız ediyordu, yüzünden aşağıya giysinin içine doğru inen ve nefesinin nemini toplayan borunun fazlasıyla

farkındaydı.

Giysi başlı başına bir saunaydı.

" Vücudunu daha az su içermeye alıştırdığında giysin daha
rahat olacaktır, "
demişti Stilgar. |

Adamın haklı olduğunu biliyordu ama bunu bilmek şu an j


daha rahat etmesini sağlamıyordu. Zihninin bilinçsizce suyla
meşgul olması canını sıkıyordu. Hayır, diye düzeltti: zihni nem
ile meşguldü '

Ve bu daha ince ve derin bir konuydu.

Yaklaşan ayak sesleri duydu, dönüp bakınca peşinde ine yüzlü Chani'yle mağaranın derinliklerinden çıkan Paul'ü

gördü.


Bir şey daha var, diye düşündü Jessica. Paul'ü onların
kadınları hakkında uyarmak gerekiyor. Bu çöl kadınlarından*
biri, bir Dük'ün zevcesi olamaz Odalık olabilir ama zevcd
olamaz \

Sonra kendine şaşarak şöyle düşündü: Onun planları band



da mı bulaştı? Ve kendisinin ne kadar iyi şartlandırılmış olduğunu gördü. Bir odalık olduğumu aklıma bile getirmeden aristokrasinin evlilik şartlarım düşünebiliyorum. Ama...ben sadece bir odalık değildim

"Anne."


Paul, Jessica'nın önünde durdu. Chani yanı başındaydı.

"Anne, arka tarafta ne yaptıklarını biliyor musun?"

Jessica, oğlunun kapüşonun altından iki kara leke gibi görünen gözlerine baktı. "Galiba."

"Chani bana gösterdi...çünkü görmem ve suyun tartılması için...izin vermem gerekiyormuş."

Jessica, Chani'ye baktı.

"Jamis'in suyunu topluyorlar," dedi Chani. Burun tıkaçlarından geçen ince sesi genizden geliyordu. "Kural budur. Bir insanın bedeni kendisinindir, suyu kabileye aittir...eğer dövüşte ölmediyse."

"Suyun bana ait olduğunu söylüyorlar," dedi Paul.

Jessica, bunun niye kendisini aniden tetikte ve ihtiyatlı olmaya ittiğini merak etti.

"Dövüş suyu kazanana aittir," dedi Chani. "Bunun nedeni açıkta damıtıcı giysiler olmadan dövüşmek zorunda kalınandır. Kazanan dövüşürken kaybettiği suyu geri almalıdır."

"Onun suyunu istemiyorum," diye mırıldandı Paul. Kendisini, iç gözünü şaşırtan ve parçalara ayrılarak eş zamanlı hareket eden birçok suretin parçasıymış gibi hissetti. Ne yapacağı konusunda kuşkuları vardı ama bir şeyden emindi: Jamis'in bedeninden damıtılan suyu istemiyordu.

"Bu...su," dedi Chani.

Jessica kızın sözcüğü söyleyiş şekline hayret etti. "Su " Basit bir seste ne kadar çok anlam yüklü. Aklına bir Bene Ges-serit aksiyomu geldi: "Sağ kalabilmek yabancı bir suda yüze-bilmektir. " Ve şöyle düşündü: Paul ve ben, ikimiz bu yabancı sulardaki akıntıları ve akımları bulmak zorundayız...eğer kurtulmak istiyorsak.

"Suyu kabul edeceksin," dedi Jessica.



421


420




Kendi sesindeki bu tonu tanıdı. Aynı tonu bir zamanlar Leto'ya, yitirdiği Dük'üne, şüpheli bir girişime vereceği destek için önerilen büyük miktarda bir parayı kabul etmesini söylerken de kullanmıştı...çünkü para Atreideslere güç sağlayacaktı.

Arrakis'te su paraydı. Bunu açıkça anlıyordu.

Paul sessiz kaldı, annesinin emrettiği şeyi yapacağını biliyordu...o emrettiği için değil, ses tonu Paul'ü tekrar düşünmeye zorladığı için. Suyu reddetmek kabul edilmiş Fremen ade-tiyle bağını koparmak olacaktı.

Hemen sonra Paul, Yueh'nin O.K. Incili'ndeki Kalima 467'yi hatırlayarak şöyle dedi: "Suda başlar tüm yaşam."

Jessica gözlerini ona dikti. Bu sözü nereden biliyor? diye sordu kendi kendine. Hikmetleri öğrenmemişti.

"Böyle buyrulur," dedi Chani. "Cudikar manteni: Şah-name'de suyun yaratılan her şeyin başlangıcı olduğu yazar."

Jessica, açıklayamadığı bir sebeple (ve bu, hissin kendisinden daha çok canını sıkmıştı) aniden ürperdi. Şaşkınlığını gizlemek için arkasını döndü, tam da gün batımının görüleceği zamandı. Güneş ufkun altına gömülürken şiddetli bir renk afeti gökyüzüne yayılıyordu.

"Vakit tamam!"

Mağarada çınlayan Stilgar'ın sesiydi. "Jamis'in silahı yok oldu. Jamis'i O çağırdı, ayların dolunaydan hilale evrelerini düzenleyen ve sonunda, bükülüp solmuş filizler olarak görünen Şeyh-hulud." Stilgar'ın sesi alçaldı. "Artık Jamis'de bükülüp soldu."

Sessizlik mağarayı bir battaniye gibi örttü.

Jessica, uzakta karanlıkların içinde Stilgar'ın bir hayalet gibi gri bir gölgeyi andıran hareketlerini gördü. Yeniden havzaya göz atarken serinliği hissetti.

"Jamis'in dostları yaklaşsın," dedi Stilgar.

Adamlar Jessica'nın arkasına doğru ilerlediler, deliğin önüne bir perde astılar. Mağaranın içinde, oldukça geride tek bir ışıküre yakılmıştı. Sarı ışığı içeri doğru akan insan siluetlerini ortaya çıkarıyordu. Jessica cüppelerin hışırtısını duydu.

Chani sanki ışık tarafından çekilmiş gibi bir adım attı.

Jessica, Paul'ün kulağına eğilip aile şifresiyle şunları söyledi: "Onları izle, yaptıklarını yap. Jamis'in ruhunu yatıştırmak için düzenlenen basit bir tören olacak."

Sadece bu kadarla kalmayacak, diye düşündü Paul. Ve bilincinde, sanki hareket eden bir şeyi yakalayıp onu hareketsiz hale getirmeye çalışıyormuşçasına bir burkulma hissetti.

Chani süzülerek Jessica'nın yanına döndü ve elini tuttu. "Gel, Sayyadina. Biz ayrı oturmalıyız."

Paul, onların kendisini yalnız bırakarak gölgelerin içine doğru uzaklaşmalarını izledi. Kendisini terk edilmiş hissetti.

Perdeyi sabitleyen adamlar yanına geldiler.

"Gel, Usul."

Paul'ü ileri doğru götürdüler ve Stilgar'ın çevresinde bir daire oluşturan insanların içine ittiler. Stilgar ışıkürenin altında, kayalık zeminde üstüne bir cüppe serilmiş, sarıp sarmalanmış, kıvrık ve köşeli bir şeklin yanında ducuyordu.

Birlik Stilgar'ın bir işaretiyle çömeldi, hareket ederlerken cüppeleri hışırdadı. Paul de onlarla birlikte çökerken Stilgar'ı izledi, adamın kafasının üstündeki kürenin, gözlerini nasıl iki çukur haline getirdiğini ve boynundaki yeşil kumaş parçasını nasıl aydınlattığını fark etti.

"ilk ay yükselirken ruh bedenin suyunu terk eder," dedi Stilgar dua okurcasına. "Böyle buyrulur. Bu gece ilk ayı gördüğümüzde, o, kimi çağıracak?"

"Jamis'i," diye karşılık verdi birlik.

Stilgar bir topuğunun üstünde tam bir daire çizerek dönerken bakışlarını yüzlerin oluşturduğu halkada gezdirdi. "Ben Jamis'in dostuydum," dedi. "Kayadaki Delik'te atmaca uçak üstümüze daldığında beni çekip kurtaran Jamis'ti."

Yanındaki yığına doğru eğildi ve cüppeyi kaldırdı. "Bu cüppeyi Jamis'in dostu olarak alıyorum...liderin hakkı." Cüppeyi omzunun üstüne atarak doğruldu.

Şimdi Paul sergilenen tümseği nelerin oluşturduğunu görebiliyordu: bir damıtıcı giysinin soluk gri parıltısı, yıpranmış bir





423


422




litrejon, tam ortasında küçük bir kitap bulunan bir tülbent, ucunda bıçağı olmayan bir hançer-i figan sapı, boş bir kın, katlanmış bir paket, bir parapusula, bir distrans, bir gümler, yumruk büyüklüğünde metal kancalardan oluşan bir yığın, katlanmış bir giysinin içinde küçük taşlar gibi duran bir küme, bir deste kuş tüyü...ve katlanmış paketin yanında sergilenen baliset.

Demek Jamis baliset çalıyormuş, diye düşündü Paul. Çalgı ona Gurney Halleck'i ve tüm yitirdiklerini hatırlattı. Geçmişteki, geleceğe dair hafızasıyla, olası bazı yolların onu Halleck'le karşılaştırabileceğini biliyordu, ama bu kavuşmalar az sayıda ve gölgeler içindeydi. Onu şaşırtıyorlardı. Belirsizlik faktörü onu meraklandırıyordu. Bu, benim yapacağım bir şeyin...ya da yapabileceğim bir şeyin Gurney'i yok edebileceği...ya da tekrar yaşama döndürebileceği anlamına mı geliyor...yoksa...

Paul yutkundu, başını iki yana salladı.

Stilgar tekrar tümseğe doğru eğildi.

"Jamis'in kadını ve muhafızlar için," dedi. Küçük taşlar ve kitap, cüppesinin kıvrımları içine girivermişti.

"Lider'in hakkı," dedi birlik dua okurcasına.

"Jamis'in kahve takımı," dedi Stilgar ve yeşil, düz bir metal diski havaya kaldırdı. "Siyeçe döndüğümüzde uygun bir törenle Usul'a verilecek."

"Lider'in hakkı," dedi birlik dua okurcasına.

Son olarak hançer-i figan sapını aldı ve elinde tutarak öylece durdu. "Cenaze ovası için," dedi.

"Cenaze ovası için," diye karşılık verdi birlik.

Halkada Paul'ün karşısında duran Jessica, törenin antik kaynağını tanıyarak başıyla onayladı ve şöyle düşündü: Cehaletle bilginin, vahşilikle kültürün buluşması...ölülere verdiğimiz değerde başlar. Karşısındaki Paul'e baktı. Acaba bunu anlayacak mı? Ne yapması gerektiğini biliyor mu?

"Biz Jamis'in dostlarıyız," dedi Stilgar. "Biz ölülerimiz için garvarg sürüsü gibi feryat etmeyiz."

Paul'ün sağındaki gri sakallı bir adam ayağa kalktı. "Ben

Jamis'in dostuydum," dedi. Tümseğe doğru ilerledi, distransı aldı. "İki Kuşlar'daki kuşatmada suyumuz bir minimin altına indiğinde Jamis suyunu bizimle paylaştı." Adam halkadaki yerine döndü.


Yüklə 6,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin