Frank herbert



Yüklə 6,53 Mb.
səhifə4/55
tarix22.08.2018
ölçüsü6,53 Mb.
#74294
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   55

Üstesinden gelmiş görünüyor, diye düşündü Havvat, ama yaşlı cadı onu korkutmuş. Neden yaptı bunu?

"Thufır," dedi Paul, "Arrakis onun dediği kadar kötü mü olacak?"

"Hiçbir şey o kadar kötü olamaz," dedi Havvat ve zorla gülümsedi. "Mesela şu Fremenleri alalım, çölün kaçak insanları. İlk tahmin analiziyle, çok fazla sayıda olduklarını söyleyebilirim, imparatorluk'un sandığından çok daha fazla sayıda. Orada insanlar yaşıyor, delikanlı: bir sürü insan; ve..." Havvat güçlü parmaklarından birini şakağına koydu. "...Har-konnenlerden kana susamış bir hiddetle nefret ediyorlar. Bununla ilgili ağzından tek bir söz bile kaçırmamalısın, delikanlı. Bunu sana yalnızca babanın yardımcısı olarak söylüyorum."

"Babam bana Salusa Secundus'tan bahsetmişti," dedi Paul. "Biliyor musun Thufır, Arrakis'e çok benziyor gibi...belki onun kadar kötü değil ama çok benziyor."

"Bugün Salusa Secundus hakkında çok fazla şey bilmiyoruz," dedi Havvat. "Yalnızca, uzun zaman önce neye benzediği biliniyor...daha çok. Ama bilindiği kadarıyla, bu konuda haklısın."

"Fremenler bize yardım edecekler mi?"

"Bu bir olasılık." Havvat ayağa kalktı. "Bugün Arrakis'e gitmek üzere ayrılıyorum. Bu arada, seni seven yaşlı bir adamın hatırı için kendine iyi bak, tamam mı? Şimdi iyi bir çocuk gibi buraya gel ve yüzün kapıya dönük otur. Kalede her-



49


48




hangi bir tehlike olduğunu düşündüğümden değil, bu sadece edinmeni istediğim bir alışkanlık."

Paul ayağa kalktı, masanın çevresinden dolaştı. "Bugün mü gidiyorsun?"

"Evet ve sen de yarın yola çıkacaksın. Bundan sonraki karşılaşmamız senin yeni dünyanın topraklarında olacak." Paul'ün sağ kolunun pazısını sıktı. "Hançer tuttuğun kolunu serbest, kalkanının şarjını dolu tut, tamam mı?" Paul'ün kolunu bıraktı, omzunu sıvazladı, döndü ve hızla kapıya ilerledi.

"Thufir!" diye seslendi Paul.

Hawat, açık kapı aralığında durarak döndü.

"Sakın sırtın kapıya dönük oturma!" dedi Paul.

Damarlı yaşlı yüze bir sırıtış yayıldı. "Oturmam, delikanlı. Emin olabilirsin." Ve kapıyı arkasından hafifçe kapayarak çıktı.

Paul, Havvat'ın oturmuş olduğu yere oturdu, kağıtları düzeltti. Bir gün daha buradayız diye düşündü. Odaya bakındı. Gidiyoruz. Aniden ayrılma fikri hiç olmadığı kadar gerçek göründü. Yaşlı kadının söylediği başka bir şeyi hatırladı; bir dünyanın, insanlar, toprak, gelişen şeyler, aylar, gelgitler ve güneşler gibi birçok şeyin toplamı oluşu hakkında söylediği bir şeyi, doğa adı verilen bilinmeyen toplamı, hiçbir şimdi duygusu olmayan o belirsiz toplamı hatırladı. Ve acaba şimdi nedir? diye düşündü.

Paul'ün karşısındaki kapı sertçe açıldı ve kucak dolusu silahın ardından çirkin, kaba saba bir adam sallanarak içeri girdi. "Ee, Gurney Halleck," diye seslendi Paul, "yeni silah hocası sen misin?"

Halleck topuğuyla vurarak kapıyı kapattı. "Oyun oynamak için gelmemi tercih ederdin, biliyorum," dedi. Odaya bir göz attı ve Hawat'ın adamlarının odayı çoktan kontrol edip dükün varisi için güvenli hale getirmiş olduklarını fark etti. Her tarafta kolayca fark edilmeyen şifreli işaretler vardı.

Paul, yalpalayan çirkin adamın tekrar harekete geçip elinde silahlarla eğitim masasına yönelmesini izledi; dokuz telli bali-

setin, sapının ucuna yakın bir yerde tellerin arasına sokulmuş çoklu mızrapla birlikte, Gurney'in omzuna asılı olduğunu gördü.

Halleck silahları egzersiz masasının üzerine bıraktı ve dizmeye başladı: meçler, şişler, kincallar, düşük hızlı bayıltıcılar, kalkan kemerleri. Döndüğü zaman, alt ve üst çenesinin birleştiği çizgi boyunca uzanan mürekkep sarmaşığı yarası kıvrıldı ve odanın karşı tarafından gülümsedi.

"Seni küçük şeytan, bana bir günaydın bile yok mu?" dedi Halleck. "Söyle bakalım yaşlı Havvat'a ne çengel attın? Holde t yanımdan düşmanının cenazesine koşan biri gibi geçti."

Paul sırıttı. Babasının bütün adamları arasında en çok Gurney Halleck'i severdi; adamın huysuzluğunu, şeytanlığını ve komikliğini bilir; onu kiralık bir kılıçtan çok bir dost olarak

görürdü.


Halleck baliseti omzundan indirdi ve akort etmeye başladı. "Konuşmak istemiyosan konuşmassın," dedi.

Paul ayağa kalktı, "Ee Gurney, dövüş zamanında müzik için mi hazırlanıyoruz?" diyerek odanın öbür ucuna ilerledi.

"Demek bugün büyüklerimize karşı küstahlık etme günümüz," dedi Halleck. Başını sallayarak çalgının bir telinin akorduna baktı.

"Duncan Idaho nerede?" diye sordu Paul. "Bana silah dersi vermeyecek miydi?"

"Duncan, Arrakis'e ikinci postayı götürmeye gitti," dedi Halleck. Sana kalan ise, dövüşme isteği tükenmiş ama müzik için can atan zavallı Gurney." Başka bir tele vurdu, dinledi, gülümsedi. "Ve kurulda, en hayırlı şeyin senin gibi zavallı bir dövüşçüye müzik sanatı öğretmek olduğuna, bu sayede bütün ömrünü boşa harcamayacağına karar verildi."

"O zaman belki de en iyisi bana bir şarkı söylemen," dedi Paul. "Bu işin nasıl yapılmayacağından emin olmak istiyorum."

"Hah ha!" diye güldü Gurney ve canlı bir şekilde "Galaklı Kızlar"ı çalmaya başladı, şarkıyı söylerken çoklu mızrabı teller



50


51




üzerinde fluydu: ,• t , -, _ ,,, ,

"Ooo, Galaklı kızlar

inci verirsen yaparlar, , - ; „

Arrakislilerse su verdiğin zaman!

Ama eğer kadın istersen

Kül eden alevlere benzeyen,

Bir Caladanlının kızını dene o zaman!"

"Mızrabı bu kadar kötü kullanan bir el için fena değil," dedi Paul, "ama annem kalede böyle müstehcen bir şarkı söylediğini duyarsa, kulaklarını dış duvarı süslemek için kullanır."

Gurney sol kulağını çekti. "Ama kötü bir süs olur; ne de olsa bu kulaklar, genç bir delikanlının balisetinde çaldığı bazı garip şarkıcıkları anahtar deliğinden dinlemekten morardılar."

"Demek yatağında kum bulmak nasıl bir şeymiş unuttun," dedi Paul. Masadan bir kalkan kemeri çekti, beline taktı. "Hadi dövüşelim o zaman."

Halleck'in gözleri sahte bir şaşkınlıkla açıldı. "Öyle mi! Demek bu işi yapan senin melun elindi! Şimdi koru kendini genç efendi, koru kendini." Bir meç kapıp onunla havayı dövdü. "Ben intikam için gelmiş bir cehennem zebanisiyim!"

Paul diğer meçi kaldırdı, iki eliyle eğdi, bir ayağı önde aguile pozisyonunda durdu. Vakur bir tavır takınarak Dr. Yueh'yi gülünç bir biçimde taklit etti.

"Babamın bana silah dersi için gönderdiği şu ahmağa bak" dedi Paul. "Şu ahmak Gurney Halleck silahlı ve kalkanlı bir dövüşçünün ilk dersini unutmuş." Paul belindeki güç düğmesine bastı; savunma alanının, alnında ve sırtından aşağıya doğru derisini karıncalandıran kırışık yüzeyini hissetti, dış seslerin kalkandan süzülerek karakteristik bir cansızlığa büründüğünü duydu. "Kalkan dövüşünde savunmada hızlı, hücumda yavaş hareket edilir," dedi Paul. "Hücumun tek amacı rakibi yanlış bir adım atması için kandırmak, kötü bir hücum yapmasına

neden olmaktır. Kalkan hızlı darbeyi geri çevirir, yavaş kirıcalı içeri alır." Paul meçi savurdu, hızla aldatıcı bir hamle yaptı ve kalkanın mantıksız savunmasına girebilecek şekilde zamanlanmış yavaş bir saplama için geri çekti.

Halleck hareketi izledi, ucu körletilmiş kılıcın göğsünü sıyırıp geçmesini sağlamak için son anda döndü. "Hız, mükemmel," dedi. "Ama bir ince-uçla yapılacak sinsi bir karşı hamleye alabildiğine açıktın."

Paul canı sıkılmış bir halde bir adım geriledi.

"Böyle bir dikkatsizlik nedeniyle kıçını tokatlamalıyım," » dedi Halleck. Masadan çıplak bir kincal alıp yukarı kaldırdı. "Bu, bir düşmanın elinde canını alabilir. Zeki bir öğrencisin, senden iyisi yok ama oyunda bile olsa, bir adamın elinde ölümle, gardına girmesine izin vermemen konusunda seni uyarmıştım."

"Sanırım bugün bunun için havamda değilim," dedi Paul.

"Hava mı?" Halleck'in sesindeki hiddet, kalkanın filtresine rağmen kendini ele verdi. "Bunun havayla ne ilgisi var? Gerekince dövüşürsün, havanda ol ya da olma! Hava, sığırlar içindir veya sevişmek ya da baliset çalmak için. Dövüşmek için değil."

"Üzgünüm Gurney."

"Yeterince üzgün değilsin!"

Halleck kendi kalkanını çalıştırdı ve geride tuttuğu sol elinde kincal, yukarıdaki sağ elinde ise harekete hazır tuttuğu meç ile eğildi. "Şimdi gerçekten kendini korumanı söylüyorum!" Önce yana, sonra güçlü bir atak için öne doğru sıçradı.

Paul hamleyi çelerek geri çekildi. Kalkan sınırları birbirine değip birbirini ittiğinde alanın çıtırdadığını hissetti, temasın elektrik titreşimini teninde algıladı. Gurney'in nesi var9 diye sordu kendine. Bunu numaradan yapmıyor! Paul sol elini hareket ettirerek, bileğindeki şişi kılıfından avucunun içine düşürdü.

"Fazladan bir bıçağa ihtiyaç duydun, öyle mi?" diye ho


murdandı Halleck. '.-t'.



52


53




Bu ihanet mi acaba? diye düşündü Paul. Gurney olamaz!

Odanın dört bir yanında dövüştüler; hamle ve hamleyi çelme, hile ve karşı hile. Engelleyici sınırlar boyunca gerçekleşen yavaş alışveriş ihtiyacı karşılayamadığından, kalkan kabarcıkları içindeki hava pisleniyordu. Her yeni kalkan temasıyla ozon kokusu güçleniyordu.

Paul gerilemeye devam etti ama artık geri çekilişini egzersiz masasına doğru yönlendirmişti. Eğer onu masanın yanında döndtirebilirsem, ona bir numara göstereceğim, diye düşündü Paul. Bir adım daha Gurney.

Halleck adımı attı.

Paul aşağıdan bir savunmaya yöneldi, döndü ve Halleck'in meçinin masanın kenarına sıkıştığını gördü. Kendisini yana savurdu, meçiyle yüksek bir hamle yaptı ve şişle Halleck'in yakasına yaklaştı. Şişin kenarını boynundan bir parmak ötede tuttu.

"İstediğin bu mu?" diye fısıldadı Paul.

"Aşağıya bak delikanlı," dedi Gurney nefes nefese.

Paul onun dediğini yaptı ve masanın altından Halleck'in kincal hamlesini gördü, sivri uç neredeyse Paul'ün kasığına değiyordu.

"Birbirimize ölümde kavuşacaktık," dedi Halleck. "Ama zorlandığın zaman biraz daha iyi dövüştüğünü kabul ediyorum. Havaya girmiş görünüyorsun." Bir kurt gibi sırıtınca mürekkep sarmaşığı yarası çenesi boyunca dalgalandı.

"Bana saldırışın," dedi Paul. "Gerçekten kanımı akıtacak miydin?"

Halleck kincalı çekti ve doğruldu. "Eğer yeteneklerinin bir nebze altında dövüşseydin, hatıra olarak güzel bir yara izi bırakacaktım. En gözde öğrencimin, karşılaşacağı ilk Harkon-nen serserisine yenilmesini istemem."

Paul kalkanını kapattı ve nefesini toplamak için masaya dayandı. "Bunu hakettim Gurney. Ama beni yaralasaydın bu babamı kızdırırdı. Benim hatam yüzünden cezalandırılmanı istemem."

"Ona bakarsan," dedi Halleck, "bu benim de halamdı. Ve senin bir iki eğitim yarası için endişelenmen gerekmez. Sende bu kadar az yara olduğu için şanslısın. Babana gelince, Dük beni yalnızca, senden birinci sınıf bir dövüşçü çıkarmakta başarısız olursam cezalandırır. Ve aniden geliştirmiş olduğun şu hava mevzusundaki yanılgını açıklamamış olsaydım bu konuda başarısız olabilirdim."

Paul doğruldu, şişini bileğindeki kınına geri koydu.

"Burada oyun oynamıyoruz," dedi Halleck. *

Paul başıyla onayladı. Halleck'in tavrındaki ona özgü olmayan ciddilikte, bir endişe, ölçülü bir gerginlik hissetti. Adamın çenesindeki pancar renkli mürekkep sarmaşığı yarasına baktı ve yaranın Giedi Prime'daki bir Harkonnen köle çukurunda Hayvan Rabban tarafından nasıl açılmış olduğunun hikayesini hatırladı. Ve Paul ani bir utanç hissetti, bir an için bile olsa Halleck'ten şüphelenmişti. Sonra aklına Halleck'in yarasının acıyla, belki de bir Başrahibe'nin yol açtığı kadar şiddetli bir acıyla açılmış olduğu geldi. Paul bu düşünceyi bir kenara bıraktı, bu, o insanların yaşamını söndürmüştü.

"Sanırım bugün biraz oyun oynamayı umut etmiştim," dedi Paul. "Son günlerde buralarda her şey öyle ciddi ki."

Halleck duygularını saklamak için arkasını döndü. Gözlerinin içinde bir şeyler yanıyordu. İçinde acı vardı, bir kabarcık gibi; Zaman'ın ondan kesip aldığı kayıp bir dünden arta kalan tek şey.



Bu çocuk erkekliğini ne kadar da erken yüklenmek zorunda kaldı, diye düşündü Halleck. Zihninin içindeki şu belgeyi ne kadar da erken okumak zorunda kaldı, şu yabanıl ihtiyat anlaşmasını, gerekli satıra gerekli gerçeği kaydetmek için, "Lütfen en yakın akrabalarınızı sayınız. "

Halleck arkasını dönmeden konuştu: "içindeki oyun isteğini algılıyorum delikanlı ve sana katılmaktan daha çok istediğim hiçbir şey yok. Ama bu artık bir oyun değil. Yarın Ar-rakis'e gidiyoruz. Arrakis gerçek. Harkonnenler gerçek."

Paul dik olarak tuttuğu meçin ağzıyla kendi alnına



54


55




dokundu. " ! ' ,,.-,,

Halleck döndü, selamı gördü ve başını eğerek karşılık verdi. Antrenman kuklasını işaret etti. "Şimdi zamanlaman üzerine çalışacağız. Şu berbat şeyi ele geçirmeni göreyim. Kuklayı buradan kumanda edeceğim, buradan her şeyi tam olarak görebiliyorum. Ve seni uyarıyorum bugün yeni karşı hamleler deneyeceğim. Bu gerçek bir düşmanın sana yapmayacağı bir uyarı."

Paul kaslarını gevşetmek için ayak uçlarında esnedi. Yaşamının hızlı değişimlerle dolduğunun aniden farkına vararak ciddileşti. Karşısına geçtiği kuklanın göğsündeki düğmeye meçinin ucuyla dokundu ve bıçağını iten savunma alanını hissetti.

"Angard!" diye seslendi Halleck ve kukla hücuma geçti. Paul kalkanını çalıştırdı, hamleyi çeldi ve karşılık verdi. Halleck kumandaları idare ederken bir yandan da izliyordu. Aklı iki parçaya ayrılmış gibiydi: bir parçası eğitim dövüşünün gereklerini karşılamak için tetikteydi, diğeri ise vızıldayan bir sinek gibi geziniyordu.



İyi eğitilmiş bir meyve ağacıyım, diye düşündü, iyi eğitilmiş duygular ve yeteneklerle dolu, bunların tümü bana aşılandı; bütün meyveler başka birinin toplaması için.

Nedense kız kardeşini hatırladı, ince yüzü aklında öylesine netti ki. Ama o ölmüştü: Harkonnen birliklerine hizmet veren bir zevk evinde. Menekşeleri severdi...yoksa papatya mıydı? Hatırlayamadı. Hatırlayamaması canını sıktı.

Paul kuklanın yavaş bir savurma hareketini karşıladı, sol elini entretisser'e getirdi.

Zeki küçük şeytan! diye düşündü Halleck, dikkatini Paul'ün mekik dokuyan el hareketlerine vermişti. Kendi kendine antrenman yapıyor ve çalışıyor. Bu Duncan 'm stili değil ve kesinlikle benim öğrettiğim bir şey de değil

Bu düşünce yalnızca Halleck'in üzüntüsünü artırdı. Bu hava bana bulaşıyor, diye düşündü. Ve Paul için endişelenmeye başladı, acaba çocuk, gece korku içinde kalbi atarak

yastığını dinledi mi hiç? ' ''-'•*'-'• 'Â

"Dilekler balık olsa hepimiz ağ atardık," diye mırıldandı.

Bu annesinin sözüydü ve üzerinde yarının karanlığını her hissedişinde kullanırdı. Sonra bunun, denizlerin veya balıkların hiç bilinmediği bir gezegene götürmek için ne garip bir ifade olduğunu düşündü.

YUEH (yü'e), Wellington (vel'ing-tın), Stdt 10,082 -10,191: Suk Okulu 'ndan tıp doktoru (mzn Stdt 10,112); eşi: Wanna Marcus, B.G (Stdt 10,092 - 10,186?); özellikle Dük Leto Atreides'e ihanetiyle tanınır (Kaynakça, Ek VII [İmparatorluk Şartlandırması] ve

İhanet ile karşılaştırın.)



- Prenses Irulan'ın yazdığı "Muad'Dib'in Sözlüğü"nden

Paul, Dr. Yueh'nin adımlarındaki değişmeyen telaşsızlığı tanıyıp adamın eğitim odasına girdiğini duymasına karşın, masözün onu bıraktığı egzersiz masasında gevşemiş bir halde yüzükoyun yatmayı sürdürdü. Gurney Halleck'le yaptığı idmandan sonra kendini acayip rahatlamış hissediyordu.

"Rahat görünüyorsun," dedi Yueh durgun ve çok tiz sesiyle.

Paul kafasını kaldırdı, birkaç adım ötede duran adamın çöpten adama benzeyen vücudunu gördü; kırışık siyah giysisini, mor dudakları ve sarkık bıyıklarıyla kare şeklindeki kafasını, alnındaki elmas İmparatorluk Şartlandırması dövmesini ve sol omzundaki gümüş Suk Okulu halkasıyla toplanmış uzun siyah saçlarını bir bakışta fark etti.



56


57




"Bugün her zamanki dersler için zamanımız olmadığını duymaktan hoşlanacaksın,"dedi Yueh. "Baban birazdan burada olacak."

Paul doğrulup oturdu.

"Yine de Arrakis'e yolculuğun için bir telkitap göstericisi ve birkaç ders ayarladım."

"Ya." • •'• '

Paul giyinmeye başladı. Babasının gelebiliyor olması onu heyecanlandırmıştı. İmparator'un Arrakis toprak idaresini alma emrinden bu yana birlikte o kadar az zaman geçirmişlerdi ki.

Yueh L şeklindeki masaya geçerken düşündü: Çocuk son birkaç ayı nasıl da geçirdi. Ne israf! Ne uzucu bir israf! Ve kendi kendine hatırlattı: Tereddüt etmemeliyim. Bunu, Wan-na'mın, Harkonnen hayvanları tarafından daha fazla incit ilemeyeceğinden emin olmak için yapıyorum.

Paul ceketini ilikleyerek masaya onun yanına geldi. "Yolda ne çalışacağım?"

"Imm, Arrakis'in toprağa bağlı yaşam şekilleri. Gezegen, toprağa bağlı belirli yaşam şekillerine kucak açmış görünüyor. Nasıl olduğu belli değil. Vardığımız zaman gezegen ekolojistini bulmalıyım, Dr. Kynes'ı; ve araştırmada yardımımı teklif etmeliyim."

Ve Yueh şöyle düşündü: Ne söylüyorum ben? Kendi kendime karşı bile ikiyüzlülük yapıyorum.

"Fremenlerle ilgili bir şeyler de olacak mı?" diye sordu Paul.

"Fremenler mi?" Yueh masanın üstüne parmaklarıyla ritmik bir şekilde vuruyordu, Paul'un bu sinirli harekete bakışını yakalayınca elini çekti.

"Belki Arrakis'te yaşayanlarla ilgili genel bir bilginiz vardır," dedi Paul.

"Evet, tabii," dedi Yueh. "insanlar genel anlamda ikiye ayrılıyor: Fremenler, onlar bir grup; ve diğerleri, graben, çanak ve tavalarda yaşayan insanlar. Aralarında bazı evlilikler olduğu söylendi bana. Tava ve çanak köylerinin kadınları Fremen

erkeklerini tercih ediyor, onların erkekleri de Fremen kadınlarını. Bir deyişleri var: 'Cila gelir şehirden, akıl gelir çölden.' "

"Resimleri var mı sizde?"

"Senin için ne bulabileceğime bir bakarım. En ilginç özellikleri, tabii ki gözleri: tamamen mavi, hiç akı yok."

"Mutasyon mu?"

"Hayır: bu, kanın melanja doymuşluğuna bağlıdır."

"Fremenler çölün kıyısında yaşadıklarına göre cesur olmalılar."

"Her açıdan," dedi Yueh. "Hançerleri için şiirler yazarlar. Kadınları da erkekleri kadar -ahşidir. Fremen çocukları bile saldırgan ve tehlikelidir. Onlaıın arasına karışmana izin verilmeyecek kuşkusuz."

Paul gözlerini Yueh'ye dikti; Fremenlerle ilgili bu birkaç ifadede, tüm dikkatini sözcüklerin gücünün çektiğini fark etti. Müttefik olarak kazanmak için ne halk!

"Ya solucanlar?" diye sordu Paul.

"Ne?" ., .„ ,„)„,-,., ,',-

"Kum solucanlarını daha fazla incelemek isterim."

"Imm, tabii. Yalnızca yüz on metre uzunluğunda ve yirmi iki metre çapındaki küçük bir örnekle ilgili bir telkitabım var. Kuzey enlemlerinde kaydedilmiş. Dört yüz metreden daha uzun solucanlar güvenilir tanıklar tarafından bildirilmiştir ve daha büyüklerinin bile mevcut olduğuna inanmak için sebep var."

Paul, Arrakis'in kuzey enlemlerinin masada yayılı olan konik projeksiyon haritasına göz attı. "Çöl kuşağı ve güney kutup bölgeleri yaşanamaz olarak işaretlenmiş. Nedeni solucanlar mı?"

"Ve fırtınalar."

"Ama her yer yaşanabilir hale getirilebilir."

"Eğer ekonomik olarak mümkünse," dedi Yueh. "Arrakis' te büyük kayıplara yol açan birçok tehlike var." Sarkık bıyığını düzeltti. "Baban birazdan burada olacak. Gitmeden önce, senin için bir hediyem var, toplanırken rastladığım bir şey." İkisinin



59




arasına, masanın üstüne, Paul'un başparmağının ucundan büyük olmayan, siyah, dikdörtgen bir cisim koydu

Paul cisme baktı Yueh çocuğun almak için uzanmadığına dikkat etti ve ne kadar ihtiyatlı, diye duşundu

"Bu, uzay yolcuları için hazırlanmış çok eski bir Orange Katolik incili Bir telkıtap değil ama gariptir filaman kağıda basılmış Kendi büyüteci ve elektrostatik şarj sistemi var" Tutup kaldırdı ve gösterdi "Kitap, yayla kilitlenen kapaklara güç uygulayan şarj tarafından kapalı tutulur Kenarına bastırırsın, işte şöyle, seçmiş olduğun sayfalar birbirini iter ve kitap açılır "

"Ne kadar da küçük "

"Ama bin sekiz yüz sayfası var Kenarına bastırırsın, işte şöyle, ve böylece şarj sen okudukça bir sayfa daha açar Hiçbir zaman gerçek sayfalara parmaklarınla dokunma Telin dokusu çok naziktir " Kitabı kapattı ve Paul'e uzattı "Denesene "

Yueh, sayfalan ayarlamaya çalışan Paul'u izlerken şöyle duşundu Kendi vicdanımı rahatlatıyorum Ona ihanet etmeden önce dinin son noktasını veriyorum Böylece benim gidemediğim bir yere onun gittiğini kendime söyleyebilirim "Bu, telkıtaplardan önce yapılmış olmalı," dedi Paul "Oldukça eskidir Bu bizim sırrımız olsun, tamam mı7 Annenle baban, bunun, bu kadar genç birisi için fazla değerli olduğunu düşünebilir "

Ve Yueh şöyle duşundu Annesi kesinlikle nedenlerimi merak ederdi

"Şey " Paul kitabı kapattı, elinde tuttu "Eğer bu kadar değeri lyse "

"Yaşlı bir adamın isteğini yerine getir," dedi Yueh "Bu, ben çok gençken bana verildi " Ve şöyle duşundu Hırsı gibi aklını da ele geçirmeliyim " 'Suda başlar tüm yaşam' diyen Kalıma dört yüz altmış yediyi aç Kapağın kenarında yerini işaretleyen küçük bir çentik var "

Paul kapağa dokundu, bin diğerinden daha derin ıkı çentik

saptadı Daha az derin olanına bastırdı ve kitap avucunun içinde açıldı, büyüteci yerine kaydı

"Yüksek sesle oku," dedi Yueh

Paul dudaklarını diliyle ıslattı ve okumaya başladı "Sağır bir insanın ışıtemeyeceğı gerçeğini duşun O halde, hangi sağırlığa tümüyle sahip olamayız9 Hangi duyularımızın e&ık-lığı, dört bir yanımızdaki diğer dünyayı görmemize ve işitmemize engel oluyor9 Etrafımızda ne var ki, biz "

"Kes şunu1" diye bağırdı Yueh

Paul okumayı kesti, gözlerini adama dikti

Yueh gözlerini kapadı, sükunetini tekrar kazanmaya çalıştı Wanna mm en sevdiği pasajın açılmasına hangi aksilik neden oldu9 Gözlerini açtı, Paul'un ona baktığını gördü

"Bir sorun mu var9" diye sordu Paul

"Özür dilerim," dedi Yueh "Bu benim ölen karımın en sevdiği pasajdı Okumanı istediğim pasaj bu değildi Bu acı veren hatıraları su yüzüne çıkardı "

"Ikı çentik vardı," dedi Paul

Tabu ki, diye duşundu Yueh Wanna kendi pasajını işaretledi Çocuğun parmakları benimkinden daha hassas olduğu için onun işaretini buldu Bu yalnızca bir kazaydı

"Kitabı ilginç bulabilirsin," dedi Yueh "içinde, ahlak felsefesinin iyi örnekleri olduğu kadar birçok tarihi gerçek de var "

Paul avucunun içindeki küçücük kitaba baktı, öyle küçüktü ki Yine de bir gizem barındıyordu okurken bir şey olmuştu Bir şeyin korkunç amacını kıpırdattığını hissetmişti

"Baban her an burada olabilir," dedi Yueh "Kitabı kaldır ve boş zamanlarında oku "

Paul, kitabın kenarına Yueh'nın gösterdiği gibi dokundu Kitap kendini kapattı Paul kitabı ceketinin içine kaydırdı Yueh ona bağırdığında, bir an için adamın kitabı gen isteyeceğinden korkmuştu

Paul resmi bir şekilde "Hediyeniz için teşekkür ederim Dr Yueh," dedi "Bu bizim sırrımız olacak Yapmamı istediğiniz





Yüklə 6,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin