"Adımı biliyor musun?" dedi.
"Karşımda hançere ihtiyacın yok, Gurney," dedi adam. Doğruldu, hançer-i figanını cüppesinin altındaki kınına soktu. "Adamlarına yararsız direnişlerine son vermelerini söyle."
Adam kapüşonunu geriye atıp filtreyi yana çekti.
Gurney gördüğü şeyin yarattığı şaşkınlıkla donakaldı. Önce
555
554
Dük Leto Atreides'in hayaletine baktığını sandı. Karşısında nin kim olduğunu yavaş yavaş anladı.
"Paul," diye fısıldadı. Sonra daha yüksek bir sesle konuşq "Paul, gerçekten sen misin?"
"Gözlerinle gördüğüne inanmıyor musun?" diye son Paul.
"Öldüğünü söylemişlerdi," dedi Gurney çatlak bir ses|| Öne doğru yarım adım attı.
"Adamlarına teslim olmalarını söyle," diye emretti Pa Eliyle sırtın eteklerini işaret etti.
Gurney döndü, gözlerini Paul'den ayırmak istemiyord Yalnızca birkaç grubun boğuştuğunu gördü. Kapüşonlu adamları her yerdeydiler. Üzerinde Fremenlerin durduğu fa1 ka tırtıl sessizliğe gömülmüştü. Tepede hiçbir taşıt yoktu.
"Dövüşmeyi kesin," diye bağırdı Gurney. Derin bir nef aldı, ellerini bir megafon gibi ağzının iki yanına koyd "Gurney Halleck konuşuyor! Dövüşü kesin!"
Dövüşenler yavaş yavaş, ihtiyatlı bir şekilde ayrıldılar, doğru dönen gözler soru doluydu.
"Onlar dost," diye seslendi Gurney.
"Ne iyi dostlar!" diye bağırarak yanıtladı birisi. "Bizimki^ rin yarısını öldürdüler."
"Bu bir hataydı," dedi Gurney. "Bir hata da siz yapmayın
Tekrar Paul'e döndü, gözlerini delikanlının masmavi Frı men gözlerinin içine dikti.
Paul'ün dudaklarında bir gülümseme belirdi; ama ifadesi^ de, Gurney'e Yaşlı Dük'ü, Paul'ün büyükbabasını hatırlat! bir sertlik vardı. Sonra Gurney, Paul'de, daha önce hiçb Atreides'te görülmemiş olan o güçlü acımasızlığı gördü...te nin kayış gibi görünüşü, gözlerinde bir kısıklık ve görünürde her şeyi tartıyormuş gibi görünen bakışlarında bir ihtiyat.
"Öldüğünü söylemişlerdi," diye tekrarladı Gurney.
"Onların böyle sanmasına izin vermek, korunmak için iyi yol gibi göründü," dedi Paul.
Gurney, avunacağı hiçbir şey olmadan tek başına
masına ve genç Dük'ünün...dostunun ölmüş olduğuna inanmak zorunda bırakılmasına karşılık duyup duyacağı tek özrün bu olduğunu anladı. Sonra tanıdığı ve bir savaşçı olarak yetiştirdiği o çocuktan bir şeyler kalıp kalmadığını merak etti.
Paul, Gurney'e bir adım yaklaştı, adamın gözlerindeki acıyı fark etti. "Gurney..."
Birdenbire, güven duydukları bir insana dokunmanın verdiği rahatlıkla sarmaş dolaş olup birbirlerinin sırtına vurmaya başladılar.
"Seni ufaklık! Seni ufaklık!" deyip duruyordu Gurney.
Paul ise: "Gurney! Gurney!"
Hemen ardından, ayrılıp birbirlerine baktılar. Gurney derin bir nefes aldı. "Demek Fremenlerin savaş taktiklerinde bu kadar usta oluşlarının nedeni sensin. Tahmin etmeliydim. Birçok şeyi benim planlamış olabileceğim gibi yapıp duruyorlardı. Keşke bilseydim..." Başını iki yana salladı. "Keşke bana bir haber uçursaydın, delikanlı. Hiçbir şey beni durduramazdı. Koşar gelirdim ve..."
Paul'ün gözlerindeki bir bakış onu susturdu... sert, inceleyen bir bakış.
Gurney iç çekti. "Doğru...Gurney Halleck'in neden koşturduğunu merak edenler çıkardı ve bazıları soru sormaktan daha ileri giderdi. Yanıtların peşine düşerlerdi."
Paul başıyla onayladı, çevrelerinde bekleyen Fremenlere bir göz attı...Fedaykinlerin yüzlerinden merakla durumu anlamaya çalıştıkları belli oluyordu. Bakışlarını ölüm komandolarından tekrar Gurney'e çevirdi. Eski kılıç ustasının içini coşkuyla doldurduğunu fark etti. Bunun iyiye alamet olduğunu düşündü; her şeyin iyi olduğu bir geleceğin yolunda ilerlediğine dair bir işaret.
Gurney benim tarafımda...
Sırtın aşağısına, Fedaykinlerin ötesine bir göz atıp Halleck' le birlikte gelen kaçakçı ekibini inceledi.
"Adamların hangi tarafta, Gurney?" diye sordu.
"Hepsi kaçakçı," dedi Gurney. "Kâr neredeyse o tarafta-
557
556
lar."
"Bizim maceramızda çok az kâr var," dedi Paul ve Gur-ney'in kendisine sağ eliyle çaktığı gizli parmak işaretini fark etti...geçmişlerine ait o eski el şifresi. Kaçakçı ekibinde korkulacak ve güvenilmeyecek adamlar vardı.
Paul anladığını göstermek için dudağını tuttu, tepelerindeki kayalarda nöbet tutan adamlara baktı. Stilgar'ı gördü. Stilgar'la arasındaki çözülmemiş sorunu hatırlamak Paul'ün coşkusunu
biraz gölgeledi.
"Stilgar," dedi, "bu daha önce bahsetttiğim Gurney ^
Halleck. Babamın silah ustası, beni eğiten kılıç ustalarından
biri, eski bir dost. Her tür maceraya girilebilecek biri."
"Duydum," dedi Stilgar. "Onun Dük'üsün."
Paul tepesindeki adamın esmer çehresine baktı, Stilgar'a
bunu söyleten sebepleri merak etti. Onun Dük'ıi. Stilgar'ın'
sesinde tuhaf ve gizli bir tonlama vardı...sanki başka bir şey'
söylemiş olmayı tercih eder gibi. Ve bu her zamanki Stilgarf
değildi; bir Fremen lideri, aklından geçeni söyleyen bir adamf
olan Stilgar değildi. j
Dük'fim! diye düşündü Gurney. Paul'e yeni bir gözle baktı*
Evet, Leto 'nün ölümüyle unvanı üstlenmek Paul 'e düşmüştü.
Arrakis'teki Fremen savaşının seyri Gurney'in kafasında yeni bir şekil almaya başladı. Ditk'üm! içinde ölmüş olan birj parça canlanmaya başladı. Bilincinin yalnızca bir kısmı, k"* çakçı ekibinin silahlarının sorgulanıncaya kadar alınmasını er reden Paul'e yoğunlaştı.
Adamlarından bazılarının karşı çıktığını duyunca Gur« ney'in düşünceleri tekrar emre kaydı. Başını iki yana salladı «^ hızla döndü. "Sağır mısınız?" diye bağırdı adamlarına. "Ya' olarak o Arrakis DUk'ü. Ne emrediyorsa yapın." Kaçakçılar söylene söylene teslim oldular. Paul, Gurney'in yanına yaklaşıp alçak bir sesle konuşt "Bu tuzağa düşmeni beklemezdim, Gurney."
"İyi bir ders aldım," dedi Gurney. "Şuradaki bahar leke sinin kalınlığının bir kum tanesinden fazla olmadığına bahse
girerim: bizi tuzağa düşürmek için bir yem."
"Bahsi kazandın," dedi Paul. Aşağıya, silahları alınan adamlara baktı. "Ekibinde babamın adamlarından kimse kaldı
mı?"
"Yok. Darmadağın olduk. Serbest tüccarların arasında birkaç kişi var. Birçoğu kazandığını buradan gitmek için harcadı."
"Ama sen kaldın."
"Kaldım."
"Çünkü Rabban burada," dedi Paul.
"İntikam dışında hiçbir şeyimin kalmadığını düşündüm," dedi Gurney.
Sırtın tepesinden garip bir şekilde aniden kesilen bir çığlık duyuldu. Gurney yukarı bakınca tülbentini sallayan bir Fremen gördü.
"Bir yaratan geliyor," dedi Paul. Arkasından gelen Gurney'le birlikte bir kayanın ucuna çıktı, güneybatıya doğru baktı. Orta mesafede bir solucanın kabaran kovuğu, kumulların arasından dosdoğru sırta gelen, tepesi tozla örtülü bir iz görülüyordu.
"Oldukça büyük," dedi Paul.
Aşağılarındaki fabrika tırtıldan bir tangırtı yükseldi. Paletlerinin üstünde dev bir böcek gibi dönüp kayalara doğru lambur tumbur gitti.
"Kaptıkaçtıyı kurtaramamamız çok kötü oldu," dedi Paul.
Gurney, Paul'e bir göz attıktan sonra bakışlarını, Fremen roketlerinin düşürdüğü, dumanı tüten kaptıkaçtı ve ornitopter enkazına çevirdi. Birden orada ölen adamlara...adamlarına acıdı ve şöyle dedi: "Baban olsaydı daha çok kurtaramadığı adamları düşünürdü."
Paul adama sert bir bakış savurdu, gözlerini yere indirdi. Hemen ardından şöyle dedi: "Onlar senin dostundu, Gurney. Anlıyorum. Oysa bizim için onlar, buraya izinsiz girip görmemeleri gereken şeyleri gören birileriydi. Bunu anlamalısın."
"Bunu gayet iyi anlıyorum," dedi Gurney. "Şimdi görme-
559
558
mem gereken şeyleri görmek için sabırsızlanıyorum."
Paul, Halleck'in yüzündeki o eski ve çok iyi hatırladığı kurt gibi sırıtışa, mürekkep sarmaşığı yarasının çenesi boyunca dalgalanışına bakmak için kafasını kaldırdı.
Gurney aşağıdaki çöle bakarak başını onaylarcasma salladı. Etrafa dağılmış olan Fremenler işleriyle uğraşıyorlardı. Yaklaşan solucanın hiçbirini endişelendirmiyor görünmesi onu
hayrete düşürdü.
Yem olarak kullanılan bahar lekesinin ötesinden, açıklardaki kumullardan bir gümleme duyuldu...ayaklarının altında hissettikleri derin bir gümbürdeme. Gurney, Fremenlerin kuma, solucanın yolu üzerine dağıldıklarını gö.rdü.
Solucan, halkaları dalgalanıp bükülerek ve yüzeyi kabartarak büyük bir kum balığı gibi geldi. Bir an sonra Gurney, çölün üstündeki hakim noktadan solucanın yakalanışını gördü...ilk kancacının gözüpek sıçrayışını, yaratığın dönüşünü ve tüm grubun solucanın kabuk kabuk olmuş parıldayan yan tarafına
çıkışını gördü.
"İşte görmemen gereken şeylerden biri," dedi Paul.
"Hikayeler ve söylentiler duymuştum," dedi Gurney. "Ama bu görmeden kolay kolay inanılacak bir şey değil." Başını iki yana salladı. "Arrakis'te herkesin korktuğu yaratığa bir binek hayvanı gibi davranıyorsunuz."
"Babamın çöl gücünden bahsettiğini duymuştun," dedi Paul. "İşte çöl gücü. Bu gezegenin yüzeyi bizim. Hiçbir fırtına, hiçbir yaratık, hiçbir koşul bizi durduramaz."
Bizi, diye düşündü Gurney. Fremenleri kastediyor. Kendisinden onlardan biriymiş gibi bahsediyor. Gurney bir kez daha Paul'ün gözlerindeki bahar mavisine baktı. Rengin kendi gözlerine de bulaştığını biliyordu ama kaçakçılar gezegen dışı yiyecekler bulabiliyorlardı ve onların gözlerinin tonu gizli bir sınıf göstergesi gibiydi. Bir adamın fazla yerli-leştiğini anlatmak için "bahar fırçasının dokunuşu"ndan bahsederlerdi. Ve bu düşüncede her zaman bir güvensizlik belirtisi vardı.
"Bir zamanlar bu enlemlerde gün ışığında yaratana binmiyorduk," dedi Paul. "Ama Rabban'ın o kadar az hava gücü kaldı ki bunu da kumdaki birkaç noktaya bakmak için har-cayamıyor." Gurney'e baktı. "Burada hava taşıtınızla karşılaşmak bizi çok şaşırttı."
Bizi... bizi...
Gurney bu düşünceleri uzaklaştırmak için başını salladı. "Sizi, sizin bizi şaşırttığınız kadar şaşırtmadık," dedi.
"Çanaklarda ve köylerde Rabban hakkında ne diyorlar?" diye sordu Paul.
"Graben köylerini onlara zarar veremeyeceğiniz kadar korunaklı hale getirdiklerini söylüyorlar. Siz boşu boşuna saldırıp kendinizi yorarken, onların yalnızca savunma hatlarının arkasında oturacaklarını söylüyorlar."
"Yani," dedi Paul, "hareketsiz kaldılar."
"Oysa siz istediğiniz yere gidebiliyorsunuz," dedi Gurney.
"Bu senden öğrendiğim bir taktik," dedi Paul. "inisiyatifi kaybettiler, demek ki savaşı kaybettiler."
Gurney, durgun ve anlayışlı bir ifadeyle gülümsedi.
"Düşmanımız tam da olmasını istediğim yerde," dedi Paul. Gurney'e şöyle bir baktı. "Peki, Gurney, bu işi bitirmek için benimle çalışacak mısın?"
"Çalışmak mı?" Gurney gözlerini ona dikti. "Efendim, ben sizin hizmetinizden hiç çıkmadım ki. Öldüğünüzü sanmama siz neden oldunuz. Ve kaderine terk edilmiş olan ben, günah çıkarabileceğim kadar çıkardım, yaşamımı, değecek bir şey için...Rabban'ın ölümü için vereceğim anı bekleyerek..."
Paul'ün üstüne utanç dolu bir sessizlik çöktü.
Bir kadın kayalardan tırmanarak onlara doğru geldi, damıtıcı giysisinin kapüşonuyla yüzündeki maskenin arasından görünen gözleri Paul ve arkadaşı arasında mekik dokuyordu. Paul'ün önünde durdu. Gurney kadındaki sahiplerime havasını ve Paul'e nasıl sokulduğunu fark etti.
"Chani," dedi Paul, "bu Gurney Halleck. Sana ondan bahsetmiştim."
561
560
M
Chani, Halleck'e bakıp tekrar Paul'e döndü. "Evet, bahset-
miştin."
"Adamlar yaratanın üstünde nereye gittiler?" diye sordu
Paul.
"Sadece donanımları kurtaralım diye zaman kazandırmak
için onu başka bir yere götürdüler."
"iyi o zaman..." Paul sustu, havayı kokladı.
"Rüzgar geliyor," dedi Chani.
Yukarıdan, sırtın tepesinden bir ses geldi: "Hey, işte orada...rüzgar!"
Gurney, Fremenler arasında bir hareketlenme olduğunu gördü.. .bir koşuşturma ve telaş. Solucanın ateşlemediği bir şey rüzgar korkusuyla ortaya çıkmıştı. Fabrika tırtıl altlarındaki kuru sahile geldi, kayaların arasında onun için bir yol açıldı ..ve arkasından kayalar öyle düzgün kapandı ki Gurney geçidin
yerini kaybetti.
"Bu gizli yerlerden daha çok var mı?" diye sordu Gurney. "Hem de çok fazla," dedi Paul. Chani'ye baktı. "Korba'yı bul. Bu kaçakçı ekibi arasında güvenilmeyecek adamlar olduğu konusunda Gurney'in beni uyardığını söyle ona."
Kadın Gurney'e bir baktı, sonra Paul'e döndü, başıyla onayladı ve ceylan gibi sekerek kayalardan aşağı indi. "Senin kadının," dedi Gurney.
"ilk çocuğumun annesi," dedi Paul. "Atreidesler arasında
bir Leto daha var." *
Gurney buna yalnızca gözlerini açarak karşılık verdi.
Paul çevrelerindeki hareketi dikkatli bir gözle izliyordu.
Güney semalarına bir köri rengi hakim olmuştu ve tozun kafa
larının üstüne kamçı gibi çarpmasına yol açan düzensiz patla
malar ve şiddetli rüzgarlar başlamıştı.
"Giysini kapat," dedi Paul. Maskesini ve kapüşonun» yüzünün çevresine bağladı.
Gurney onun dediğini yaptı ve filtrelere şükretti. Paul konuşunca filtreden geçen sesi boğuk çıktı: "Ekibin(^| kimlere güvenmiyorsun, Gurney?"
"Bazıları yeni geldi," dedi Gurney. "Dünya dışından..." Aniden kendi kendine hayret ederek duraksadı. Dünya dışından Bu sözleri öyle rahat söylemişti ki.
"Eee?" dedi Paul.
"O hep gelen servet avcılarına benzemiyorlar," dedi Gurney. "Bunlar daha dayanıklı."
"Harkonnen ajanları mı?" diye sordu Paul.
"Sanırım Harkonnenlere rapor vermiyorlar, Efendim. Impa-ratorluk'un hizmetinde olduklarından şüpheleniyorum. Onlar-da Salusa Secundus'u hatırlatan bir şeyler var."
Paul sert bir bakış savurdu. "Sardokarlar mı?"
Gurney omuz silkti. "Olabilir, ama iyi gizliyorlar."
Paul başını onaylarcasına sallarken Gurney'in Atreides hizmetkarı rolüne ne kadar kolay geri döndüğünü düşündü ...ama belli belirsiz şüpheler...ve farklarla. Arrakis onu da değiştirmişti.
Kapüşonlu iki Fremen altlarındaki kırık kayadan çıkıp yukarı tırmanmaya başladı. Bir tanesi omzunda büyük siyah bir paket taşıyordu.
"Ekibim şimdi nerede?" diye sordu Gurney.
"Altımızdaki kayaların içinde güvendeler," dedi Paul. "Burada bir mağaramız var, Kuşlar Mağarası. Onları ne yapacağımıza fırtınadan sonra karar vereceğiz."
Tepelerinden birisi seslendi: "Muad'Dib!"
Paul sese doğru döndü, mağaraya inmelerini işaret eden bir Fremen muhafız gördü. Duyduğunu gösteren bir el hareketi yaptı.
Yüzünde yeni bir ifade beliren Gurney, Paul'ü inceledi. "Sen Muad'Dib misin?" diye sordu. "Sen kumun-azmi misin?"
"Bu benim Fremen adım," dedi Paul.
Gurney bunaltıcı bir önsezi hissiyle başını çevirdi. Ekibinin yarısı ölmüş, kumun üstünde yatıyordu, diğerleri tutsak edilmişti. Yeni gelenleri, şüphelendiklerini umursamıyordu ama diğerlerinin arasında iyi adamlar, dostlar, kendini sorumlu hissettiği insanlar vardı. "Onları ne yapacağımıza fırtınadan son-
563
562
ra karar vereceğiz " Paul böyle söylemişti, Muad'Dib böyle söylemişti. Ve Gurney, Muad'Dib, Lisan-ül-Gayb hakkında anlatılan hikayeleri hatırladı: bir Harkonnen subayının derisini nasıl yüzüp davuluna gerdiğini, ölüm komandolarının, dudaklarında ölüm çığlıklarıyla savaşa atılan Fedaykinlerin çevresinde nasıl etten bir duvar oluşturduğunu.
O.
Kayalara tırmanan iki Fremen Paul'ün önündeki platforma hafifçe sıçradı. Esmer yüzlü olan şöyle dedi: "Güvenlik sağlandı, Muad'Dib. Artık aşağı insek iyi olacak."
"Tamam."
Gurney adamın ses tonuna dikkat etti: yarı emir yarı rica. Bu Stilgar denen adamdı, yeni Fremen efsanelerinin başka bir
kahramanı.
Paul diğer adamın taşıdığı pakete bakarak şöyle dedi:
"Korba, pakette ne var?"
Stilgar yanıtladı: "Tırtılda duruyordu. Üstünde dostunun adının baş harfleri var ve içinde de bir baliset. Gurney Hal- * leck'in baliset konusundaki müthiş yeteneğinden bahsettiğini
defalarca duydum."
Gurney konuşan adamı inceledi, damıtıcı giysi maskesinin üstünden görünen siyah sakalının sınırını, atmaca bakışlarını ve yontulmuş gibi duran burnunu gördü.
"Düşünceli bir arkadaşınız var, Efendim," dedi Gurney. "Teşekkür ederim, Stilgar."
Stilgar yanındaki adama paketi Gurney'e vermesini işaret ederek: "Efendin Dük'e teşekkür et," dedi. "Onun himayesi buraya kabul edilmeni sağladı."
Gurney paketi aldı, bu sözlerin altındaki kaba ima kafasını karıştırmıştı. Adamın meydan okuyormuş gibi bir havası vardı ve Gurney bunun Fremen'in kıskançlığından kaynaklanıp kaynaklanmadığını düşündü. Daha Arrakis'e gelmeden önce Paul'ü tanıyan, onunla, Stilgar'ın asla kuramayacağı bir dostluğu paylaşan bir adam, Gurney Halleck denen birisi ortaya çıkmıştı.
"İkinizin dost olmasını istiyorum," dedi Paul. •'' • ö "Fremen Stilgar şanlı bir isimdir," dedi Gurney. "Harkon-
nenleri öldüren birinin dostum olması bana onur verir."
"Dostum Gurney Halleck'le el sıkışır mısın, Stilgar?" diye
sordu Paul.
Stilgar yavaşça elini uzattı, Gurney'in kılıç tutan nasırlı elini sıktı. "Gurney Halleck'in adını duymayan pek yoktur," dedi ve adamın elini bıraktı. Paul'e döndü. "Fırtına hızla yaklaşıyor."
"Hadi hadi," dedi Paul. î
Stilgar döndü, kayaların arasında kıvrılıp bükülen patikada
onlara yol gösterip gölgelerin içindeki çatlaktan geçirerek bir
mağaranın alçak girişine götürdü. Adamlar arkalarından kapı
contasını kapamak için koşturdular. Işıkürelerin aydınlattığı
tavanı kubbeli, geniş mekanın bir tarafında yükseltilmiş bir
platform vardı ve bu platformun sonunda bir geçit başlıyordu.
Paul hemen arkasından gelen Gurney'le birlikte platformun üstüne sıçradı ve geçide doğru ilerledi. Diğerleri girişin karşısındaki başka bir geçide doğru yöneldiler. Paul, Gurney'i bir sofadan geçirip duvarlarında bordo perdeler olan bir odaya soktu.
"Burada bir süre yalnız kalabiliriz," dedi Paul. "Diğerleri buna saygı..."
Dış salonda bir alarm zili çınladı, ardından bağırışlar ve silahların şakırtısı duyuldu. Paul hızla geri döndü, koşarak sofayı geçti ve dış salona yukarıdan bakan çıkıntıya ulaştı. Silahını çekmiş olan Gurney hemen arkasındaydı.
Altlarında, mağaranın zemininde boğuşan insanların oluşturduğu bir güruh dönüp duruyordu. Paul bir an durup sahneyi inceledi, Fremen cüppelerini ve burkalarını rakiplerinin giysilerinden ayırt etti. Annesi tarafından en gizli ipuçlarını saptamak için eğitilmiş duyuları önemli bir gerçeği gördü: Fremenler kaçakçı cüppesi giymiş adamlarla dövüşüyordu ama Ocakçılar üçlüler halinde dizlerini kırarak eğilmiş, sıkıştıkları yerlerde üçgenler oluşturarak sırt sırta vermişlerdi.
565
564
Bu yakın dövüş alışkanlığı imparatorluk Sardokarlarına ait bir özellikti.
Kalabalığın illideki bir Fedaykin Paul'ü gördü ve attığı savaş çığlığı salonda yankılandı: "Muad'Dib! Muad'Dib! Muad' Dib!"
Başka bir göz daha Paul'ü seçmişti. Kara bir hançer hızla ona doğru geldi. Paul ani bir hareketle yana çekildi, hançerin arkasındaki taşta çıkardığı tangırtıyı duydu, gözucuyla bakınca Gurney'in onu aldığını gördü.
Üçgen topluluklar şimdi geriye doğru sıkıştırılıyordu.
Gurney hançeri kaldırıp Paul'ün gözlerinin önünde tuttu; imparatorluk'un rengini taşıyan çok ince sarı sargıyı, altın aslan armasını ve kabzanın topuzundaki her yöne bakan gözleri gösterdi.
Kesinlikle Sardokar. .ıjıdu.
Paul platformun ucuna geldi. Yalnızca üç Sardokar kalmıştı. Sardokar ve Fremenlerin yırtık pırtık olmuş kanlı elbise yığınları kıvrılıp bükülerek salonun bir tarafından öbür tarafına uzanan bir desen oluşturuyordu.
"Durun!" diye bağırdı Paul. "Dük Paul Atreides durmanızı emrediyor!"
Dövüşenler bocaladı ve duraksadı.
"Siz Sardokarlar!" Paul kalan gruba seslendi. "Kimin emriyle hüküm süren bir Dük'ü tehdit ediyorsunuz?" Ve adamları Sardokarları sıkıştırmaya başlayınca hemen bağırdı: "Durun dedim!"
Köşeye sıkıştırılmış üçlüden bir kişi doğruldu. "Bizim Sar-1 dokar olduğumuzu kim söylüyor?" diye sordu.
Paul hançeri Gurney'den alıp havaya kaldırdı. "Bu
söylüyor." .,
"Peki senin hüküm süren bir Dük olduğunu kim söylüyor?"^ diye sordu adam.
Paul Fedaykinleri işaret etti. "Bu adamlar söylüyor. Sizin kendi imparatorunuz, Arrakis'i Atreides Evi'ne verdi. Ben Atreides Evi'yim."
Kıpırdanan Sardokar sesini çıkarmadı. "'^ "•
Paul adamı inceledi: uzun boylu ve basık suratlıydı, sol yanağının yarısında soluk bir yara izi uzanıyordu. Tavırları kızgınlığını ve şaşkınlığını ele veriyordu ama bir Sardokarın onsuz çıplak, çıplakken ise onunla tepeden tırnağa giyinik gibi görüneceği kibir hala yerli yerindeydi.
Paul gözucuyla Fedaykin subaylarından birine bakarak konuştu: "Korba, bu adamlar nasıl silahlı olabiliyor?"
"Damıtıcı giysilerinin içindeki hileli ceplerde gizli hançerleri varmış," dedi subay.
Paul salonun bir tarafından öbür tarafına uzanan ölü ve yaralıları inceledi, dikkatini tekrar subaya yöneltti. Bir şey söylemeye gerek yoktu. Subay bakışlarını indirdi.
"Chani nerede?" diye sordu Paul ve nefesini tutarak yanıtı bekledi.
"Stilgar onu şu tarafa götürdü." Adam başıyla diğer geçidi işaret etti, ölü ve yaralılara bir göz attı. "Bu hatadan kendimi sorumlu tutuyorum, Muad'Dib."
"Bu Sardokarlardan kaç tane vardı, Gurney?" diye sordu Paul.
"On."
Paul salonun zeminine yavaşça atladı, uzun adımlarla yürüdü ve Sardokar sözcüsünün vuruş mesafesinde durdu.
Fedaykinlerin üstüne gergin bir hava çöktü. Onun bu şekilde tehlikeyle karşı karşıya kalmasından hoşlanmıyorlardı. Bunu önlemek için yemin etmişlerdi çünkü Fremenler Muad' Dib'in bilgeliğini korumak istiyorlardı.
Paul arkasını dönmeden subayına sordu: "Kaç zayiatımız var?"
"Dört yaralı, iki ölü, Muad'Dib."
Paul, Sardokar'ın arkasında bir hareket gördü, Chani ve Stilgar diğer geçidin içinde duruyordu. Dikkatini tekrar Sardo-kar'a çevirdi, gözlerini sözcünün gözlerinin gezegen dışı aklarına dikti. "Sen, adın ne?" diye sordu Paul.
Adam kıpırdandı, sağa sola göz attı.
567
566
i
"Aklına bile getirme," dedi Paul. "Sana Muad'Dîb'i bulup yok etmen emredilmiş, bu benim için gün gibi aşikar. Bahse girerim çölün derinliklerinde bahar aramak sizin fıkrinizdi."
Arkasındaki Gurney'in nefesinin kesilmesi Paul'ün hafifçe gülümsemesine neden oldu.
Sardokar'ın yüzüne kan hücum etti.
"Karşında gördüğün Muad'Dib'in de ötesinde," dedi Paul.
"iki kişiye karşılık sizden yedi kişi öldü. Üçe bir. Sardokarlara
karşı oldukça iyi, öyle değil mi?" '
Adam parmak uçlarında yükseldi, Fedaykinler öne do; çıkınca geriledi.
"Adını sordum," dedi Paul ve Ses'in inceliklerini kullanarak emretti: "Bana adını söyle!"
"Yüzbaşı Aramşam, imparatorluk Sardokarı!" dedi adam bir çırpıda. Ağzı açık kaldı. Kafası karışmış bir halde Paul'e baktı. Adamın bu mağarayı tarihe karışmış bir barbarlar bölgesi olarak gören tavrı bir anda yok oldu.
"Pekala Yüzbaşı Aramşam," dedi Paul, "şu anda senin bildiklerini öğrenmek için Harkonnenler çok şey verirdi. Ve imparator...ihanetine rağmen bir Atreides'in hala yaşadığını öğrenmek için neler vermezdi."
Dostları ilə paylaş: |