GÖNÜL GÖZÜ
( Tasavvufi Yazılar )
Gönül Gözü
Mehmet Emin Bay
Kitap Adı : GÖNÜL GÖZÜ
Konusu : Tasavvufi Yazılar
Yazarı : Mehmet Emin BAY
Yayın : Mehmet Emin BAY
-
Baskı / Şubat 2013
İletişim : Tel: 0535 388 84 04
e.p. : m.eminbay@gmail.com
Baskı ve Cilt : Grafus Ltd. Şti. Ş.Adem Yavuz Sk. 15/17
Kızılay/ANKARA Tel: 0312. 4176219
ÖNSÖZ
Gönül gözü bir aynadır; bu aynada Hakk görünür…
Hakk’tan gelen yansımalar her an yansır bu aynadan…
Gönül gözün açık ise sana nice sır görünür…
Bazen öyle, bazen böyle gönle düşen güzellikler,
Dost Emin’de bir deryadır ama size az görünür…
O ummandan birkaç damla dökebilsem gönlünüze, mutluluğum artar benim, neşem sizle çok görünür…
Dilerim ki yüce Mevla nasip etsin, gönül gözün açık olsun, bak ki o dem ne görünür, ne görünür…
Kulağın aç iyi dinle
Kulağına küpe olsun
İç sesini duy ve işit
Gönül gözün açık olsun
Görmediğin nice şeyi
Bilmediğin bin bir şeyi
Gösterir o gönül gözü
Gönül gözün açık olsun
Gözlerini kapatsan da
Kulağınla duymasan da
Çıkar gönül aynasında
Gönül gözün açık olsun ./..
Dost Emin der ne güzel şey
Beş duyudan ayrı bir şey
Algılanır her türlü şey
Gönül gözün açık olsun
Hamd O’nadır, şükürler O’na, her türlü nimete ve de aşkına…
Mehmet Emin BAY
( Dost Emin )
Şubat 2013- Ankara
İÇİNDEKİLER
Güzel 11
Hama 17
Düşünce 19
Sır 23
Umman 25
Perdeler-Perdeciler 27
Kul Hakkı 31
İrşad 33
Çöl 35
Gece ve Aşk 39
Mucize 41
Nur 43
Kıssa 45
Pırıltılar -I- 47
Dua 49
Pırıltılar -II- 51
Şey 53
Pırıltılar -III- 57
Şems 59
Kendinden Kendine 63
Aşka Dair 69
Bir 73
Pırıltılar –IV- 75
O 77
Mükemmel 79
Zȃhir 81 Kulak 85
Biz Kimiz 89
Korku 93
Vaha 95
Kȃmil İnsan 97
Necip Can 99
Aşk 105
Gül 111
Pırıltılar –V- 115
Bizde Bir Şey Yok 117
Bu Hayat 121
Sonsuzluk 123
Öfke 125
Su 129
Hikmet 131
Pırıltılar –VI- 135
Dolunay 137
Bir Tane 139
Pırıltılar –VII- 141
Hȃl 143
“Ulu Zȃt” 145
Sensin 149
Gazete 151
Pırıltılar –VIII- 153
Mahbȗb-i Huda 155
Elest 157
Pırıltılar – IX - 161
Zikir - Zȃkir 163
Beytullah 169
Bilgi 171
Süleyman Dede 175
Pırıltılar – X - 177
Rehber 179
Zevȃl 185
Özündeki Kim 187
Mevsuf 191
Hayat 195
İrade 197
Beklemek 201
Göynük 207
Pırıltılar – XI - 211
Arıyor 213
Pırıltılar –XII - 215
İyi – Kötü 217
Özgeçmişim-Tasavvuf 221
GÜZEL
Bir sonbahar günü Ankara’dan çıktım yola besmeleyle, İstanbul’a gidiyorum.
Bir güzellik bir güzellik, anlatmak mümkün değil… Gören gözü vermişse El-Basir, görürsün, görürsün de titrer erirsin güzellikten…
Sonbaharın olgun güzeli mi, yoksa ilkbaharın coşkulu kıpır kıpır, hayata yeni merhaba diyen güzeli mi güzel dersen, güzellikler güzeller Güzel’inden geldiği için hepsi birbirinden güzel derim..
Güzeller güzeli seyrana çıkmış
Onda güzel, şunda güzel, sende güzelmiş
Kendini seyredip aynaya bakmış
Onda güzel, şunda güzel, sende güzelmiş
Toprakta ot olup yeşile çalmış
Çiçeklenmiş her yer rengarenk olmuş
Güzeller güzeli kendini görmüş
Onda güzel, şunda güzel, sende güzelmiş
Kanatlanıp uçmuş gökte kuş olmuş
Denizlerde yüzen bir balık olmuş
Hayvandan insana nice can olmuş
Onda güzel, şunda güzel, sende güzelmiş ./..
Beşerken gelişip insan görünmüş
Kendinden kendine mümin kul olmuş
Dost Emin Tanrıyı her yerde görmüş
Onda güzel, şunda güzel, sende güzelmiş
Yoldayım sağımda solumda muhteşem bir tablo izliyorum. Bayıldım… Baygın, baygın gözlüyorum, zaten mümkünü yok ayılmanın…
Çam ormanlarının görkemli, esrarlı koyu yeşili içinde envai çeşit yeşil, sarı, kızıl renklerle farklı farklı ağaçlar, ağaççıkların desenleri…
Bu üç boyutlu harika tabloyu gören göz nasıl etkilenmez güzellikten… Nasıl o en büyük, o tek büyük, o ezel ebed bȃki olan El-Musavvir’i düşünmeden gelir geçer buralardan insan olan, gözü olan...
Şükür ki gören gözü, ulvi duyguları veren değerlendirecek aklı da vermiş… Zaten baygındım dostlar, birkaç ay önce Antalya’da begonvillerle bezenmiş bir güzel bahçeden denize bakarken bayılmıştım… Ayılmadan tekrar bayıldım..
İçtim kevser oldum sarhoş
Mümkünü yok ayılmanın
Gördüm duydum her şey bir hoş
Mümkünü yok ayılmanın
Yeşil güzel, mavi güzel
Sarı güzel, kızıl güzel
Hakk yaratmış her şey güzel
Mümkünü yok ayılmanın
Güzelleri yaratan kim
Bakan kim ki gören de kim
Gözden kalbe gösteren kim
Mümkünü yok ayılmanın
Kevser içen durmaz erir
Sarhoş olur bunu bilir
Güzellikler Hakk’tan gelir
Mümkünü yok ayılmanın
Gördü gözler gönül coştu
Aşka düştü dışa taştı
Güzellikten dilim şaştı
Mümkünü yok ayılmanın
Dost Emin der mȃsiva boş
Kevser içtim oldum sarhoş
Gördüm duydum her şey bir hoş
Mümkünü yok ayılmanın…
Ormanların şahane renk cümbüşünün yukarısını gök mavisi ve öbek öbek bulut beyazları süslüyor ve ben Bolu’ya gidiyorum. Şöylece düşledim, ezelde elest bezminde sadece biz mi “beli” dedik Rabbimize? Yoksa tüm yaratılan canlı, cansız her şey mi? Tüm mahlȗkat Hȃlık’ına secde ediyor, ezel ebed sen bizim yüce Rabbimizsin diyor…
Ya bu senfoniye ne demeli? Nereden çıktı demeyin, gece oldu İstanbul’da ve bir güzel sesle uyandım uykudan. Rüzgȃr, yağmur şıpırtıları, artı, yan bahçede yatıp kalkan fındık
dalları… Aman Allah’ım bir coşku ki sormayın gitsin… Şükür Yaradan’a, gören gözle titreyen gönül telleri, şu anda ilahi bir senfoniyi işiten kulağıyla titrer oldu…
Ȃlâdır sıfatın her yerde malum
Gören göz işiten kulak vermişsin
Titriyor gördükçe yüreğim, gönlüm
Gören göz işiten kulak vermişsin
Şükür ki görürüz her şeyde seni
Damlayız ummanda biliriz bunu
Duyduk dinledik biz güzel sesini
Gören göz işiten kulak vermişsin
Şarkıdır cümbüştür neşe içinde
Dönerler halkalar halka içinde
Her zerre Hu çeker ayrı biçimde
Gören göz işiten kulak vermişsin
Dost Emine latif bir ruh vermişsin
Allah’ına ȃşık gönül vermişsin
En büyük neşeyi ona vermişsin
Gören göz işiten kulak vermişsin…
Es –Semi’den mesaj var… Bu güzel armoni neler söylüyor bize? Biz derken kimisi dinlerken senfoniyi çıkar göklere, kimisi sürünür henüz bu yerde… Yani kimine makam olur kimine perde… Bir konser izlerken orkestrayı dinlerken gelen şiiri hatırladım,
Kün deyince o anda cümle ȃlem var olur
Kimine perde olan kimine makam olur
Çaykovski masalında zil çalar davul vurur
Kimine perde olan kimine makam olur
Pesden tize geçerken bütün sazlar Bir olur
İlahi bir sestir ki gönüllerde Hu olur
Süfli olan yükselir belki de âlȃ olur
Kimine perde olan kimine makam olur
Gönül titrer derinden müzikle Hakkı bulur
Dost’u duyar Dost Emin Dost’a kul köle olur
Sazlar bütünleşir de Hakk’dan gelen ses olur
Kimine perde olan kimine makam olur …
Gören gözle görür, işiten kulakla dinler, yaşarsın O’nunla güzellikler içinde, makamlara ulaşırsın kalkar her
perde…Güzeli, gördüm, dinledim bir hoş geçirdim günümü ve gecemi, darısı dostlarıma..
“Güzel” her yerde hazır ve nazır, “Güzel”i görmek için bakmasını bil, sesleri dinlerken duymasını bil...
Gönül gözü açık olan görür güzel şeyleri
Kulağında dinler durur esrarengiz neyleri
Damağında tatlı Kevser netsin acı meyleri
Allah'ını tesbih eder titrer onun tüyleri
Hamd O’nadır, şükür verdiklerine, aşk olsun o muhteşem “Güzel”e...
Güzellikler her yerde, senden geliyor çünkü
Yaradan sensin Tanrım güzellik sende çünkü...
31/10/2006 İstanbul
HAMAL
Hamal yani taşıyıcı diye bildiğimiz yük taşıyarak ekmek parasını kazanan insanları çok görmüşsünüzdür. Çok ağır paketleri, ambalajlı kolileri, denkleri sırtlar ve iki büklüm halinde büyük bir baskı altında zorlanarak hareket ederler. Çoğu kez kan ter içinde kaldıkları uğraşlarında çektikleri acı ve riskleri bizler tam bilemeyiz…
Hayatını çeşitli şekillerde yaşayan her insan için değişken olmakla birlikte, hayatı devam ettirmek, tıpkı bir hamalın karşı karşıya kaldığı ağır bir yükün taşınması işi gibidir. Hayat bazen insan için taşınılması çok zor olan bir yüktür. Bu yük nasıl oluşur içeriği nedir derseniz, insanların değer yargılarıdır, kavramlardır, sosyal dayatmalardır, ilkelerdir, komplekslerdir, kaprislerdir, ekonomik ihtiyaçlar ve ihtiraslardır ve benzeri insan kıskaçlarıdır…Bu kıskaçlar insanı ezer durur..
Bu yük altında insan bunalır. Bunalan insan kaçış yolu arar veya aklını kullanarak bu baskıları nasıl azaltacağını hatta bu yükten nasıl kurutulacağını düşünür…
Bu noktada genel bir ifadeyle “hayata anlam katmak” gerekliliği ortaya çıkar. Peki nasıl? İnsanlar değişik nefis basamaklarına sahip olup, beşer özelliğinden yükselerek insan-ı kȃmil mertebesine kadar ulaşabilirler. İşte her mertebedeki insan için hayata anlam katmak çok değişik nitelikler göstermektedir. Nefsi Emmare mertebesinde sadece benlik ve bencillik içinde nefsinin tatminini düşünen insan kendi nefsini tatmin edip hayata anlam kattığını hayatın yükünü hafiflettiğini sanarak dünya malı, mülkü, zevki için her yolu mübah sayar ve aldığı tatmin duygusunu yeterli bulur ki bu geçici ve aldatıcı sonuçlar verir. Örneğin hayatına anlam katmak için para biriktiren bir cimri hayatta korku içinde yaşar, birikimlerini kaybetme korkusu onu yer bitirir ve bir gün kendi kaybolur gider… Eğlence, içki, kadın, kumar gibi süfli işlerle hayatlarına anlam katanların sonuna bakarsanız gerçekte kendini kandırıp pişman, perişan bir şekilde göçüp giderler... Kimisi de zamanını boşa harcayacak şeylerle uğraşır ve sayılı günler geçince bomboş geçen bir ömür geçirdiğini ya anlar ya anlamaz gider… Akıllı olan aklını kullanan ise önce durumunu saptar. Sorulara cevap arar.”Ben kimim?” der, “Dünya nedir ?” der, niçin der ve hayatın gerçek anlamını bulmaya yönelir. Allah’ı tanır, kendini tanır ne için yaratıldığını idrak eder ve kulluk şuuruna erer… Nefsini terbiye eder, benlik ve bencillikten sıyrılır ve Cenab-ı Hakk’ın sevdiği kulu olur. Allah rızasını kazanmayı esas gaye edinir. Mertebesi yükseldikçe hayat ona yük olmaktan çıkar, hatta zevk olur… Aşk duyar maşukuna kul olur… O zaman en büyük Veli’yi bulur… Allah onunla dost olur ve hayat korkusuz, ızdırapsız, huzurlu bir süreç olur… Dünya bir cennet bahçesi olur, hayatın yükü yok olur… Gayemizi Mevlamıza bir şiirle ifade edelim;
Esas gayem budur benim, sana kulluk edebilmek
Şükür ile zikir ile seni her an anabilmek
Seni görüp her bir yerde sevgi ile bakabilmek
Esas gayem budur benim, sana kulluk edebilmek
Doğru yoldan ayrılmadan Hakk yoluna girebilmek
Aldanmadan şu dünyaya Hakk yolundan gidebilmek
Gördüğüne Hu diyerek gerçeklere erebilmek
Esas gayem budur benim, sana kulluk edebilmek
Hem canlıyı hem cansızı senden bilip sevebilmek
Aşkın ile küle dönüp sana doğru uçabilmek
Dost Eminin tek dileği her an senle olabilmek
Esas gayem budur benim, sana kulluk edebilmek…
DÜŞÜNCE
Her insanın bileşiminde Allah’ın verdiği ruh olduğu için; bedensel özelliklerini ikinci plana iten, yani ibadetle, riyazetle ruhsal özelliklerini ön plana çıkarabilen insanlarda diğer insanlarda pek görülmeyen, bilinmeyen ruhsal kaynaklı doğuşlar, sezişler, hisler ve kerametler derece derece görülebilmektedir. Bu sonuçların görülmesinde dinsel veya yöntemsel önemli ayrıcalıklar yoktur, zira Allah her kuluna kendi ruhundan verdi… O halde bir keramet gösteren Budist veya Hıristiyan seni şaşırtmasın.
Müslüman ise şöyle düşünmeli; Allah’ın insanlara uygulamaları için emrettiği şeriat en son olmakla, en mükemmelidir. Şeriati tam uygulayan Müslüman ruhsal gelişim için en ideal ortamı yaratmış olur ve ruhsal olarak hızla yükselebilir. Şeriat olarak kast edilen ise Allah’ın razı olacağı ibadet ve davranışların tümü olup, örnek alınması gereken Hz. Muhammed (s.a.v) in hayatıdır…
Peygamberimizin sünnetine uygun yaşarken yaradılış sırlarını tefekkür etmekle ve de zikir ile Allah’ın rızasına ulaşırsan ( ki amaç budur ) ruhun menşeine dönme yolunda kemȃlȃta erer… Ne mutlu…
Kemȃlȃt ile ilgili bir şiirim şöyle:
Öyle bir çarktır ki bu
Cansızken canlı olur
Kemâlâta erenler
Döner menşei bulur
Karıncayken çalışır
İnsan olan kul olur
Kemâlâta erenler
Döner menşei bulur
Kenz-i Mahfi görünür
Gören gözler mest olur
Kemâlâta erenler
Döner menşei bulur
Dost Eminim diyor ki
Her şey döner BİR olur
Kemâlâta erenler
Döner menşei bulur
Bu aşamalara ulaşan yolda olanlarda göreceli olarak kerametler ( olağandışı oluşumlar ) görüleceği doğal olmakla birlikte, çok önemli olmayıp yolcu için doğaldır.
Ruhun yücelip de arşa yükselirsen işte kurtuluş… Cennet dedikleri o kemȃlȃt mevkiine girenler için, erenler için her yer birdir, ha burada ha orada… Yine bir şiir;
Farkı yoktur bilen bilir
Ha burası ha orası
Arayanlar O'nu bulur
Ha burada ha orada
Bilen bulur, bulan ölür
Benlik biter, birlik olur
Cisim burda görünse de
Ha burada ha orada
Mutmaindir onun kalbi
Ne olursa O'na tabi
Sefası hoş cefası hoş
Ha burada ha orada
Hakkı burdan gayrı bilme
Aramaya dışa gitme
Dost Eminim dikkat eyle
Ha burada ha orada
Önce fikrimiz, düşüncemiz, Allah’a kulluk yolunda olursa yolumuz bizi olgunluğa yani kemȃlȃta ulaştıracaktır.
Dost Eminim sapma sakın Allah'a giden yoldan
Düşünceni güzel eyle, kaçsın gitsin pis şeytan
Sen nefsinle cihad eyle, yardım eder Yaradan
Mertebeni yükseltir O, umut kesme Tanrı'dan
Bir düşünceydi arz ettim, en iyisini Cenab-ı Zül Celȃl bilir… İnsan-ı kȃmil olmayı Allah’ım nasip etsin inşallah. Ȃmin…
26/05/2007
Ankara
SIR
“Sır” nedir?
Meraklanıp durma.
Sır sensin! Sır insandır, yani İnsan-ı Kȃmil…
Sen kendini bil sırrı bil…
Sır olduğun bilirsen;
Hakk’ın eli olursun seninle verir, yani sen verirsin O verir…
Hakk’ın dili olursun sen demezsin, O söyler…
Hakk gözüyle görür gözlerin…
Her dileğin olur, zira O diler…
Sır olduğun bilirsen;
Zikir senden sanadır..
Şükür senden sanadır…
Sırra eren yok olur, sırra eren var olur… Varlık içre halk olur…
O halde;
Hakk yolunda bir er ol, sırrına er bir kul ol…
Ayrı düşme sen “sır” ol…
Sen iste O işlesin, O da senden işlesin…
Büyüktür O, çok büyük, senden işliyor küçük…
İlim öğren kendin bil, kendindeki sırrı bil…
Sırra erdin ise sen, seversin sevilirsin, Aşk içinde yok olur zevk içinde erirsin…
Namaz kıldım, oruç tuttum
İman ettim senden sana
Hacca gittim, zekȃt verdim
İbadetim senden sana
Seni gördüm her yanımda
Selam verdim senden sana
Çağırdın da girdim yola
Ȃşık oldum senden sana
Halkı sevdim Hakkı gördüm
İnsanlara hizmet ettim
Her geleni senden bildim
Gönül verdim senden sana
Her şey seni tesbih eder
Müminlerin rahmet bekler
Niceleri gelir gider
Döneceğiz senden sana
Aşk ateşin içim yakar
Dost Eminim Dost'a yakar
Gözyaşlarım durmaz akar
Hayran oldum senden sana
UMMAN
Bir umman düşünün uçsuz bucaksız…
Gözle seçemediğimiz su zerrecikleri buharlaşıp gökyüzüne yükseliyor… Sonra bu su buharı kümeleşiyor bulutlarda… Bulutlar çeşit çeşit büyüklü küçüklü, gri ve beyazıyla renk renk her biri ayrı şekil. Rüzgȃr ne yönden esiyorsa bulutlar ona uyarak hareket halinde… Ve bu bulutlar kuruyan topraklara, çatlayan dudaklara su götürüyor yani yağmur yağdırıyor. O yağmur ki hayat veriyor, canlılık veriyor ya da canlı olanı hareketlendiren canlandıran suyu getiriyor… Dedik ya bulutlar çeşit, çeşit, kimisi yavaş, küçük taneli ama sürekli yağmurlar yağdırıyor ki toprak suyunu rahatlıkla emip hayat fışkırıyor, kimi bulut ise hızlı, iri taneli ve kısa süreli sağanak yağışlar yağdırıyor ki etkisi kısa süreli oluyor ve sel olup akıyor… Su hayat veriyor, canlılık veriyor, filizler fidan, fidanlar ağaç oluyor… Sonra evet sonra, bulutların bıraktığı su tekrar ummana yani ilk menşeine ya akarsu olup dönüyor, ya buharlaşıp dönüyor, tekrar umman oluyor…Bu arada umman yine eski umman, ezeli ve ebedi sınırsız umman hep ama hep bȃki kalıyor…
(Teşbih: Umman: İlahi hakikat denizi, Bulut: Nebiler, Veliler,
Yağmur: İlahi rahmet incileri, ruhsal gıda)
Dost Eminim bir katreydin buhar oldun göklerde
Bulut gibi aslını bil yağmur olup yağ yere
Irmak, nehir, çağlayan ol ummana koş sen hele
Umman seni kucaklasın varlık birdir ȃlemde
akikat denizi
UMMAN - I
Bir ummana düştüm de ben, tutunacak dal aradım
Umman büyük dallar küçük arasam da bulamadım
Yüzdüm durdum tek başıma ummanda bir damla gibi
Umman beni kabul etti, ben yok oldum, umman oldum
Dost Eminim ummandasın ummanda yok olmalısın
Tutunacak dal arama sen ummana dalmalısın
İhlȃs ile yüz ummanda ummanda yok olmalısın
Mevla belki nasip eder, Allah’a yar olmalısın
UMMAN-II
Umman sana gebe iken
Sen kendini bilemezdin
Sen ummanda katre iken
Sen kendini bilemezdin
Dalgalandın düştün ayrı
Sanma sakın umman gayrı
Olamazsın ondan ayrı
Sen kendini bilemedin
Dost Emin der ummandasın
Sanırsın ki bir damlasın
Sen ummandan bir aynasın
Sen kendini bilemedin…
PERDELER-PERDECİLER
Kelime-i Tevhid bize hakikati vurgular. Allah’tan başka ilah olmadığını dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik ederiz.
“Allah vardı, O’nunla birlikte hiçbir şey yoktu” deniyor hadiste. Elbette öyledir ve şimdi de aynen öyledir… Hakikat ehli bilir, görür ve birebir Hakk’ın varlığı, Bir’liği içinde yaşarlar…
Ef’al O’nun, Sıfat O’nun, Vücȗd O’nundur… Hakk’la birlik olmuş hakikat erenleri için ne kadar güzel bir terennümdür “Lȃilȃheillallah” … Arada mani yoktur, engel kalkmıştır. Dünyada mı cennette mi ne derseniz, zȃhir, bȃtın o tarifsiz güzellikler sarmıştır arif olanı… Allah bizleri de o mutlu zümreye dȃhil etsin, hicabımız olmasın inşallah. Bu dileğimiz aşağıdaki şiir oldu;
Ne dersin ey Sevgili kalmasın hicabımız
Yüz yüze görüşelim olmasın aracımız
Ne varsa aramızda kalksın ayrı gayrımız
Ne dersin ey Sevgili kalmasın hicabımız
Ben Sen’leyim burada Sen’i göremiyorum
Yıkamışlar beynimi Sen’i bilemiyorum
Yanlış yerde arıyor Sen’i bulamıyorum
Ne dersin ey Sevgili kalmasın hicabımız ,/..
Hȃlbuki buradasın kalbimin içindesin
Sen’le birlik olmuşum birlikte benimlesin
İstediğin şekilde değişen biçimdesin
Ne dersin ey Sevgili kalmasın hicabımız
Her hareket Zȃt’dandır görünen sıfatındır
Maddi gözle bakar da insanoğlu aldanır
Her şeyin temelinde BİR şey olan Hakk vardır
Ne dersin ey Sevgili kalmasın hicabımız
Perdeyi açtım bugün kabuğumdan sıyrıldım
Ne Sen kaldı ne de ben zȃhir bȃtın TEK oldum
Arıyorken ben Sen’i kendimde Sen’i buldum
Ne dersin ey Sevgili kalmasın hicabımız
Dost Eminim iyi bak nerede cananımız
Canan diye bildiğin oymuş bizim canımız
Zevk içinde izle sen burada yansımayız
Ne dersin ey Sevgili kalmasın hicabımız…
(Hicab: Perde,engel )
Peki, büyük çoğunluk için hakikat yolunu kapatan, Hakkın güzelliklerinden alıkoyan perdeler ( yalancı ilahlar ) nelerdir ve bu perdeleri kimler nasıl koymuş araya?
Genel anlamda insanın nefsi onun perdesi veya perdecisi olmuştur, ta ki nefsini arıtarak yükselenler müstesna.
İnsanoğlu çoğunlukla nefs-i emmaresinin elinde oyuncak olmuş ve Kur’anda belitildiği üzere hayvan seviyesine hatta daha aşağılara inmiştir.
Somut olarak para, mal, mülk hırsını ele alalım. Maddi şeylerle tatmin ve mutlu olacağını sanan ve bunları elde etmek, biriktirmek, yığmak gibi emellerle yaşayan insan için tüm uğraşı, onu “ hakikat” e karşı perdelemiş olur. İhtiras arttıkça da perde kalınlaşır…
Aynı şekilde yaşamın anlamını hiç düşünmemiş olan kişi benzer şekilde ailesine, çocuklarına bağlanıp başka bir şey düşünmeyebiliyor. Diğer biri şehvetinin oyuncağı olup, ömür tüketiyor. Şöhret, makam düşkünleri, benlik, gurur ve kibriyle yaşayanlar da bir başkaları…
Bütün bunları perde olarak, yalancı ilahlar olarak görebiliriz. Bu perdeleri oluşturan perdecileri de kısaca tariflemek gerekirse; insanlara kötü nefsin isteklerini değerli, geçerli veya iyi kavramlar gibi dayatan toplum değerleridir...
Günümüz toplumunda dünya ön planda hatta tek planda tutulup hakikat yolu görmezden gelinmekte ve insanların nefislerine hoş gelen perdeler örülmektedir. Perdeciler günün koşullarına uygun çeşitli perdeleri üretmekte ve insanların hizmetine vermekteler!.. Perdeleri artan insan ve toplumlar da doğru yoldan çıkmaktalar…
Perdecilere yüz vermeyelim. Kur’ana bakıp tarihte yoldan çıkan kavimlerin sonunu görelim, düşünelim…
Perdeleri kaldır ki makama erişesin
Her türlü sırra erip Mevla’ya kavuşasın
Perdeleri kaldırmak nefis için zor gelir
Mümin olan o dur ki zor ona kolay gelir
Allah’ı unutturan her şey perdedir sana
Nefsini tatmin eden güzellik tuzak sana
En şerefli mahlȗksun kȃmil insan oldunsa
Dost Eminim ne mutlu doğru yolu buldunsa
Perde senin nefsindir. Nefsini terbiye et, yüksel. Hakikate er, tevhide gir, Hakk’la birlik ol… Dünyan cennet olsun, ahretin ȃsan… Allah razı olup, kulum desin, sevdiklerinden etsin. Mutluluk sendedir haydi kolay gelsin…
Allah yardımcımız olsun, ȃmin…
08 /08/ 2007
Ankara
KUL HAKKI
Bir daha ya görür ya göremeyiz dostum, ne olur helal et hakkını kalmasın kul borcumuz.
Rahmandır, Rahimdir Gaffar olan Rabbimiz, affeder inşallah günahımız, çünkü biz O’nun yarattığı nazlı birer kuluyuz…
Kul hakkından korkarım, helalleşelim dostum, böyle ister Mevlamız… Sevelim, sevilelim, hoş görelim ayrı değiliz ki aynı Hakk’ın kuluyuz.
Bakın şiir ne diyor;
Helal et sen hakkını benden de helal olsun
Hesap günü huzurda yüzlerimiz ak olsun
Kalmasın hiç borcumuz ödeyelim burada
Biz temiz olalım ki Allah da razı olsun
Kul hakkı kalmaz ise diğer günahlar gider
Zira Mevla Rahman’dır O bağışlar affeder
Helalleşelim dostum bu dünya gelir geçer
Pişmanlık fayda etmez hesabı burda gider
Dost Eminim diyor ki kul hakkı koymayalım
Bu dünyada kalp kırıp ahları almayalım
Sevelim sevilelim kibirli olmayalım
Helalleşelim burda ahrete kalmayalım…
Küçük, büyük demeyelim, kimin hakkı kimde ise bilinmez, helalleşmiş olursak kalmaz kula borcumuz… İhmal etmeyelim aman kul hakkıdır korkumuz…
Allah kul hakkından kurtulmuş, rızasını kazanmış kullarından eylesin, günahlarımızı bağışlayıp cennetine nail etsin inşallah… Ȃmin…
İRŞAD
Rüya ȃlemindeydim, bir zevkin içindeydim, elde kadeh, Kevser tatlı, ser hoştum, içmekteydim…
Bezm-i mey ehliysen eğer, neler içer, neler görürsün meğer… Birbirinden güzel sakiler sunarlar çeşit çeşit kadehlerde şaraplar, meyler…
Bir saki geldi aşkı sundu bana dem yerine. Bir diğeri bir başka aşkı doldurdu kadehe… Aşk üstüne aşk içtim de bir hoş oldum, yani “ser hoş” oldum…
İçtim kevser oldum sarhoş
Mümkünü yok ayılmanın
Gördüm duydum her şey bir hoş
Mümkünü yok ayılmanın
Elde kadeh geldiklerinde, sakiler pek sevilir meyhanelerde, bir gizemli hoşluktur sunulan kadehlerde…
Aşk irşadın gayesidir, aşkı sunan sevgili mürşidindir. Mürşidin, meclisteki şarap sunan sakidir, sunulan şarapsa kevserdir…
Nice saki tanıdım ki kendileri de ser hoş… Sen de iç şarabını da maşukuna koş… Sakiler birbirinden güzel sundukları ayrı güzel…
Rüya böyle, ne sen sor dostum ne ben söyleyeyim, gerçek olmayan aşkı neyleyim… Gönül ister ki her an her yerde Kevser içeyim, zikir edeyim, Hakkı bileyim… Ne ȃlȃ değil mi?
Aşk yolunun yolcusuyum ne âlâ
Hak yolunun bir tozuyum ne âlâ
Ȃşık mıyım maşuk muyum ne âlâ
Ben can mıyım canan mıyım ne âlâ
Dost Eminim aşka düşmüş ne âlâ
Kevser içmiş başı dönmüş ne âlâ
Yok olunca varı bulmuş ne âlâ
Sevgiliye bir kul olmuş ne âlâ…
ÇÖL
Bir çöldüm, kumları rüzgȃrla savrulan, gecesi dondurucu, gündüzü alev alev yanan… Cansızdım, yalındım, maddeydim… Bir gün nasıl oldu da yakan güneşin önüne yağmur bulutları geldi, düşlememiştim bile…
Çiseledi yağmur usul usul, kumlar ıslandı, toprak çamur kıvamına geldi. Su rahmetti… Su ve toprak birleşti bereketin simgesi gibi…
Tohum geldi, ilk tohum, yeşerdi, ortama can geldi… Ne güzeldi yeşil renk çöl ortasında ne güzel…
Otlar büyüdü ağaca durdu, yapraklar büyüdü çiçeğe durdu… İlk meyveler ne hoştu meraklı kuşlar için… Ağaç kendine şaştı, nereden çıktım ben diye…
Meyveler olgunlaştı çeşit çeşit… Her meyve yeni bir tohumdu yeni ağaçlar için ve yeni tohumlar yeni canlar demekti, ama önemli olan ilk tohumu bilmekti…
Tohumdan tohum çıkar
İlk tohum nerden çıkar?
İşte bunu bilenler
Kemâlâta ererler
Kemâlâta erenler
Menşeine dönerler
Ol demeseydi Hȃlık
Nasıl olurdu mahlȗk
İşte bunu bilenler
Kemâlâta ererler
Kemâlâta erenler
Menşeine dönerler ./..
İlk tohuma ol dedi
Çiçekler meyve verdi
Tohumdan tohum geldi
Vahdete kesret dendi
Çokluk sanma BİR’i gör
Vahdetin sırrına er
Senden görünendir BİR
Dost Eminim bunu der
İşte bunu bilenler
Kemâlâta ererler
Kemâlâta erenler
Menşeine dönerler
Nasip ederse Tanrı, çöl kumu ıslanır da bitkiye yatak olur, tohumdan bitki çıkar hayvanata yem olur… “Ol” der ise ol Padişah, çöl yeşerir vaha olur, “Ol” der ise yüce sultan çölde beşer hayat bulur…
Dönüşümdür işin aslı esası
Her işte mevcuttur Tanrı yasası
Başıboş sanmayın olan işleri
Her işte mevcuttur Tanrı yasası
Atomun içinde hareket olur
Atomlar birleşir molekül olur
Dilerse element veya can olur
Her işte mevcuttur Tanrı yasası ./..
Hücreden bitkiye gelişim olur
Bir yandan hayvanlar hayatı bulur
Zamanla beşere erişim olur
Her işte mevcuttur Tanrı yasası
Beşerken idrȃki açık olanlar
Tanrı nasip eder insanlar olur
Tanrıyı bilenler Hakka kul olur
Her işte mevcuttur Tanrı yasası
Şereflenir insan kulluk ederse
Doğru yoldan gidip Hakkı bilirse
Yükselir makama Hakka giderse
Her işte mevcuttur Tanrı yasası…
Dost Emin diyor ki perdeyi kaldır
Gerçekleri görüp merteben artır
Olgunlaş burada Tevhide gir dur
Her işte mevcuttur Tanrı yasası…
Çölden çıkan bir beşer, Allah’ın takdiriyle insan, belki de kȃmil insan olur yani halife… İşte budur mucize…
Hiçbir mahlȗk yanaşmadı teklife
Kabul dedi insan oldu halife
Bu sır nedir ayan olur arife
Halifesin, halifesin, halife ./..
Teklif etti emaneti göklere
Dağlar, yerler, gökler kaldı geride
İnsan aldı emaneti kendine
Halifesin, halifesin, halife
Allah sana halifelik bahşetti
Aklın ile iradeni lutfetti
Kulluğun bil ibadetin yap dedi
Halifesin, halifesin, halife
Bu dünyaya niye geldin bilsene
Dostları ilə paylaş: |