Haricilerden söz edilirken, onların muhaliflerini tekfir ettikleri ve muhaliflerinin başında da H.z.Ali (r.a)nm geldiği daha önce geçmişti. Onlar Hz. Ali (r.a) konuşurken sözünü kesiyorlar ve şöyle diyorlar-dı:"Eğer sen hakemlerin fikrine katılırsan amelin boşa çıkar." Fakat o, buna rağmen onları tekfiretmedi ve şu sözüyle onlarla ilişkisini smırlandırdı:"Bizim üzerimizde üç hakkınız var: a-Allah'm adım andığınız mescidlere girmenize engel olmayız. b-Sizinle savaşı başlatmayız. c-Biçimle elbirliği yaptığınız sürece ganimetten sizi mahrum etmeyiz."
Bazıları onları küfürle nitelendirmek isteyince şundan fazlasını söylemedi:(Onları küfürle itham et-meyiniz.)Tekfir dalgası İmam Aîi (r.a)de kalmadı, aksine ümmetin diğer fertlerini de içine aldı. Sonra hariciler birbirini tekfir etme ve kanını helal görme noktasına kadar gittiler. Sonunda yirmi fırkaya kadar bölündüler.
Mühelleb bin Ebi Sufra gibi bazı dahiler konuyu düşündüler. Sonunda onların saflarında bölünme meydana getirdiler. Şeyhul islam İbn-i Teymiyye'nin İmam Ahmet bin Hanbel'in Cehmiyye fırkasına karşı tutumu konusunda isabetli bir görüşü var. Şeyhülislam şöyle diyor:"... Ahmed bin Hanbel, Cehmiyy enin ileri gelenlerini, Cehmiyye fıkrasına mensupolduğu-nu söyleyen herkesi ve bazı bidat görüşleri konusunda Cehmiyyeyi onaylayanları tekfir etmedi. Bilakis kendi davalarının propogandasmı yapan, insanlara eziyet eden ve kendi düşüncelerini onaylamayan kişileri şiddetle cezalandıran-Cehmiyye fırkasına mensup kişilerin arkasında namaz kıldı. İmam Ahmet ve emsali onları asla tekfir etmedi. Aksine onların , mü'min olduklarına ve arkalarında namaz kılınabileceğine kani idiler. Merhum İmam Ahmed (ra)leyle onların namazda imamlık yapabilecekleri ve onlarla birlikte hac vecihad yapılabileceği görüşünü taşıyordu. Cehmiyye'nin kafir olduğunu söyleyenlere katılmıyordu. Halbuki, O, cehmiyyenin fikirlerini imkan ölçüsünde reddediyor ve onlarla mücadele ediyordu..." 183
Bu, fikirle, fikrin propogandasmı yapanarasmda-ki ayırımda iyi bir prensiptir. Bazan bir müslüman hatalı bir düşünceyi doğru zanneder. Bundan dolayı fikir sahibine hücum edilir. İmam Ahmet bin Han-bel'irt cebmiyye mensuplarının şahıslarına değil taşıdıkları fikirlere şiddetle hücum ederken, yaptığı şey budur. Çünkü insanın doğruya dönmesi kolaydır. Onu tekfir etmeye gerek yoktur.
Bu hususa örnek teşkil eden konulardan biri de şu: İmam Ahmed bin Hanbel namazı terk edenin küfre girdiği görüşündeydi. Çünkü bu konuda gelen haberler mevcuttu. Bazı imamlar ona karşı çıkınca onları tekfir etmedi; ama kendi fikrinden de vazgeçmedi.
Şu hadis ile hareket etmek belki mümkün olur:" Bir hakim ictihad eder ve içtihadında da hata ederse, ona bir sevap vardır. İctihad edip isabet ederse iki sevap vardır. "Te'vil ve ictihad noktasında hüküm bu olunca; sahibi hatâ etse de, isabet etse de sevap ahr. Hatalı bulunduğu hal üzere terkedilemez. Çünkü onu doğruya götürecek ve ika edecek biri gerekir. Bazı gençler tekfir fikrinin etkisinde kaldılar ve bazı kurallar koyma yoluna gittiler. Nijerya'yı ziyaretim sırasında müslüman bir kişiyle karşılaştım. Ondan duyduğum ilk söz Ticani tarikatına mensup olanları tekfir etme sözüydü. Ticanilik, Afrika'da yaygın olan sofiyye cemaatlarından biridir. Onu engellemeye uğraştığım vakit şöyle dedi: Onlar kafirdir. Kafire kafir demeyen de kafirdir.
Salim Behensavi şöyle diyor:"Esef ve üzüntü verici meselelerden biri de tekfir arusunun şer'i naslar-dan ve usul terimlerinden kurtulmak için başka kurallar icad etmeye sebep olmasıdır. Maksatları bu olsa da olmasa da bir kere şu hataya düşmüş oldular. Bundan dolayı hiç kimse Özürlü sayılmaz, dediler. Allah'ın indirdiğinin dışındaki şeylerle yöneten bir idarecinin tekfir edilmemesi delilsiz bir durumdur. Veya delili zayıftır. Yönetilenin durumuna gelince; Eğer o, bunu bilmiyorsa Özürlü sayılmaz. İkinci ola-rakta müslümanların yöneticileri küfre girdiğinden, onlarla beraber halkta küfre girmiş olur. Çünkü halk seçimlere katılıyor ve bilerek veya bilmeyerek cahi-liyyet idaresine razı oluyorlar. Onlar bu kaide üzerine şunu kurdular: İslam ülkelerindeki bu halkın Allah'a inandığını ve İslam ile kulluk ettiğini iddia eden kişi kafir olmuştur. Çünkü kafir olan bir kavmin imanına tanıklık etmiştir. Yani kafiri tekfir etmemiş-tir"184
Gençlerin tekfir konusunda yaymaya çalıştığı bu meseleler, üzerinde ittifak sağlanamamıştır: Bunun için Şevka'niye ait bir görüşü sunacağım. Bu konuda yararlı olacağını zannediyorum. O şöyle diyor: "Üçüncü kısım; tevil ile kafir ve -fasık olarak itham etme hakkındadır. Çünkü o ancak zan ifade eder. Tev'il ile tekfir etme hakkında dört görüş vardır: a-Tevil ile küfür olmaz b- Tevil sebebiyle kafir olur... Fakat ona dünyada kafirlere uygulanan hükümler uygulanmaz, c-Onların işi, ahkam konusunda imama (devlet reisine) kalmıştır, tasrih ile küfür gibidir. Tevil ile tekfir edilenlerin kimler olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu konuda dört görüş vardır:
1-Ehl-i kıble olanlar
2-Bir görüşe sahib olanlardır ki, dini bir delâlet sebebiylebatıl olduğunu bildiği bir şüphe ile o görüşte hatalıdırlar. Halbuki hakikat bunun hilafmadır.
3-Bir şüphe sebebiyle yanlış kanaate sahib olanlar, Halbuki zahir bunun hilafmdadır.
4-Resulullah (SAV)dankafiroîduğu hakkında rivayet bulunanlar.
Bilki küfrün aslı, Allah Telâla'nın kitaplarından bilinen bir şeyi veya peygamberlerinden birini ya da onların getirdiklerinden bir hususu yalanlamaktır. Bu yalanlanan konu, zaruratı-ı diyniyye olarak bilinen birşey ise, bunun küfür olduğunda ihtilaf yoktur. Bu yalanlama kimden zuhur ederse, o kafir olur. Ancak bu kişi zorlanmamış ve akıl sağlığı bozulmamış, bağımsız ve mükellef olduğu takdirde böyledir. Herkes tarafından zarurat-ı diyniyye olarak bilinen şeyleri inkar eden ve te'vili mümkün olmayan konuda tevil adı altında gizlenen kişinin küfründe de aynı şekilde ihtilaf yoktur. Ateistlerin esma-i hüsnada, Kur'an ahkamının tümünde, cennet, cehennem, kıyamet ve dirilme gibi ahiretle ilgili hususlarda tevil yaptıkları gibi... Islamm beş rüknünü yerine getiren kişinin, zarurat-ı diyniyye olarak bilinen şeylere muhalefet edip, tevil yaptığını ve ahvalinden onun tekzibi kasdetmediğini veya onun hakkında yanıldığımızı öğrendiğim vakit; itikadi konuda fahiş hatasıyla ve akli-nakli apaçık delillere muhalefetiyle beraber ilahi kitaplara ve bütün peygamberlere inandığını ve dindar olduğunu izhar edince tekfiri konusunda problem çıkmıştır. Fakat bu kişi zındıklar mertebesine henüz ulaşmamıştır. Bu tür insanlar, muhakkik-lerce "Cehmiyye" olarak bilinen halis "Cebriye'-'ciler gibidir. Müşebbihe ve Mücessime de böyledir... İki tefsire göre "Kaderiye" de böyledir. Eğer "kader" ilm-i gaybile tefsir edilirse bunu yapanlar kaderi reddetmiş olan kişilerdir. Çünkü onu inkar icmaile küfürdür. Eğer "cebr"i, kullardan iradeyi ve iktidan inkar etmekle tefsir edilirse böyle düşünenler onu isbat eden kişilerdir. İslam alimleri akide ve fikirlerinin yanlış olduğu üzerinde ittifak etmekle beraber Müşebbihe ve Cebriyecilerin küfrü konusunda ihtilaf etmişlerdir. 185
Şevkani'nin müslüman halk tabakalarını tekfir eden kişiler hakkında bir görüşü var. O şöyle diyor: "Kelamcilann şartlarına göre kesin delil ile Allah'ı bilmedikleri için müslüman halk tabakalannı kafir sayma konusuna gelince; bu durum onları tekfir edenin küfrünü artırır. Çünkü halkın müslüman olduğuna hükmetmek, zaruratı diyniyye olarak bilinir. Onları tekfir etmek ise zaruratı diyniyyeyi inkar etmek olur. Kur'an-î Kerim onların müslümanlığmin sıhhatine delâlet etmektedir. Çünkü Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor" Bedeviler "inandık" dediler. Deki: Siz iman etmediniz, ama "islam olduk" deyin. Henüz iman kalbîerinize yerleşmedi..." 186(Hücurat:14)
Ümmetin cumhurunun, yöneticiye sükut ettiğini ileri sürerek veya zann-î bir delil ve uzak bir tevil sebebiyle kişiyi tekfir etmediği için ümmeti tekfir et-mekdoğru olmadığı gibi kabul edilir bir şey de değildir. Bu görüşü benimseyenler seri ve güvenilir bir dayanak bulamazlar. Hatta meşhur haberler tamamen bunun aksinedir. 187
Dostları ilə paylaş: |