GöNÜlden esiNTİler: (6) peygamber (6) hz. Muhammed rasûLÜllah


Bu evvelki mertebe üzerine zaid olan



Yüklə 1,36 Mb.
səhifə60/155
tarix07.01.2022
ölçüsü1,36 Mb.
#78591
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   155
Bu evvelki mertebe üzerine zaid olan “yani fazla olan, adetlenmiş olan” diğer fert adetleri diğer kimlikler şe’nlerin zuhurları o evveliyyet mertebesinin yani ferd-i vâhid’in fert mertebesinin teferruatlarındandır. Cüzlerindendir. Açılımlarındandır. Binaenaleyh (s.a.v.) efendimiz rabbine olan delilin evvelidir. Yani bu âlemlerde Hakikat-i Muhammedî’nin ilk tecelli yeri “kün” emrini duyan ve icabet eden makam olduğundan delilin evvelidir. Yani C.Hakkın varlık delilinin evveli de Hakikat-i Muhammedî’dir.

Çünkü mecmû-ı âlem, “ yani bütün bu âlemin birliği” bil cümle Hakkın sıfat ve esmâsının mazharı olmak itibariyle, muzhir/zuhurda olan hakkın nefsine ve zâtına delildir. Ve onların tekevvünü ise ferdiyyete müstenidir. Şu halde cemi âlem mazhar-ı ferdiyettir. Hâlbuki ibtida mazhar-ı ferdiyyet olan Hakikat-i Muhammediyyedir ki, âlemde mevcud olan kâffe-i sıfat ve kemâlât-ı ilâhiyyeyi câmi’dir. Böyle olunca rabb’ine olan delilin evveli (s.a.v.) efendimizdir.

Yani bütün varlıkta rabbin varlığına olan ilk delil yani Allah’ın varlığına ilk delil odur. İşte yine ma’nâda tevhîd-i hakikiyi, tenzîhi ve teşbîhi ile birlikte bize getirmesinin sebebi ve sâhibi olması bu yöndedir. Daha evvelki peygamberler böyle bir tevhidi böyle bir birliği getirmediler. Çünkü bünyelerinde bu birlik yoktu. Bir evvelki sohbette belirtildiği gibi Hakikat-i Muhammedînin varlığında, ferdiyyetinde bu âlemler tek bir ve var olarak zuhura çıkmaktadır. Yani onların a’yân’ı sâbiteleri kendi mertebesinde a’yân olup şuunatlar üzerinde şey’iyyetleri gelmesi itibariyle bütün bu özellikler kendinde meydana gelmektedir. Onun için işte tevhîd’in Babası İbrâhîm (a.s.) olması itibariyle peygamber efendimiz de külli tevhîd’in babasıdır.

İbrâhîm (a.s.) tevhid-i ef’âl’in babasıdır. Yani fiiller mertebesinin babasıdır. İlk defa tevhîd ilmini getiren o dur. İşte gökyüzüne bakması, yıldız, ay, güneşi görmesi ve bu şekil

87

de misâl âlemine uzanması, misâl âlemini keşfetmesi. Tevhîdi oraya kadar olmaktadır. Ondan sonra peygamberimiz tevhîd’in tamamını böylece bize getirmekte ve Rabb’ına delilin evveli ve büyüğü olmaktadır.



İşte mi’rac gecesi Rabbının âyetlerini gördü. Büyük âyetlerini/kendi delilini gördü. Âyet-el kübra dediği budur (53/18). Yoksa herhangi bir yerde bir dağ gördü, herhangi bir yerde başka âlemleri, ayı, güneşi gördü gibi değildir. Âyet-el Kübra, o gece Hakikat-i Muhammedî olan kendi hakikatinin kendine açılması oldu. O gece onları fark etti, aslında o gece bunlar açıldı.

O hakikatleri mi’rac gecesi fark etti. Eder, çünkü bazı âyetlerin ifadesine göre Cenâb-ı Hakk açık olarak bildiriyor ki: “Ey habibim! Sen bunları daha evvelce bilmiyordun. Biz sana bunları okuyoruz, öğretiyoruz, haber veriyoruz.” (12/3). “Biz sana bu Kur'an'ı vahy etmekle sana en güzel kıssayı anlatıyoruz. Hâlbuki sen daha önce bunlardan habersizdin.”

Senin için, bunlardan seni haberdar ediyoruz. Sen bunlardan daha önce gafletteydin, bilmiyordun. Peki, o zaman nasıl oluyor? Bunların hepsi Hakikat-i Muhammedîye’ye geliyor? Hakikat-i Muhammedîde sâbit ancak Hakikat-i Muhammedî’den vakti geldikçe sûret-i Muhammedîyyeye nakil olunuyor. Yani Hakikat-i Muhammedî de hepsi mevcut. “Sen bunlardan habersizdin” dediği, sûsret-i Muhammedî’nin daha henüz bunları bilmediğidir. Çünkü sûreti Muhammedîyye sıralamaya göre sonradan geldi. Hz. Peygamberin fizik mübarek bedenleri çocukluğunda çocuktu. Âlemde daha henüz Hz. Muhammed diye bir şey yoktu. Ama Hakikat-i Muhammedî vardı. İşte “Sen bunları bilmiyordun” sonradan dediği ki, kevniyyetinin, yani fizik bedeni itibariyle bilmiyordun’dur.

İşte mi’rac gecesi kendisi, diyelim ki, Hakikat-i Muhammedî’nin çekirdeği, nasıl ki, o çekirdeğin içerisinde o ağacın meyveleri dalları her şeyi vardır. O koskocaman ağaçta ne varsa o küçücük çekirdeğin içerisinde de hepsi mevcuttur. İşte Hz. Muhammed çekirdeği, o gece gönül

88

âlemine ekildi ve gönül âleminde açıldı. Hani diyorlar ya “tuba ağacı; kökleri gökyüzünde meyveleri yeryüzünde’dir. Bu Muhammed ağacı”dır ki, hadislerde bildirilmiştir. Yani kökü kökeni aslı hakikat-i İlâhiyye’ye bağlı olarak gökyüzünde, Ulûhiyet âleminde, zuhurları ise yeryüzünde yani esmâ-i ilâhiyyenin çeşitli meyveleri yeryüzündedir.



“Şecereten tayyibeten” (14/24) ise. “Görmedin mi ki: Allah Teâlâ nasıl bîr misâl getirmiştir, bir temiz kelimeyi ki, kökü sâbit ve dalı semâda olan hoş bir ağaç gibidir.”

Temiz kelime; hayal ve vehimden arındırılmış Hakk’ın kelâmıdır ki, 0’da Kur’ân’dır. Ve O’nu bizlere açıklayan Hakikat-i Muhammediyye’nin nokta zuhuru olan Hz. Muhammed’dir ki, kendisi “cevâmiül kelîm” dir. “Cevâmiül kelîm” ise bütün âlemlerin lîsânen ilk olarak bütünü ile kendisi tarafından anlatımıdır.

Bir de zuhurda “Şecereten mel’ûneten” (17/60) denilen ağaç vardır. “Kur'ân'daki lânet edilmiş olan ağacı da insanları ancak bir imtihan için meydana getirdik ve onları korkutuyoruz.”

Yeri gelmişken, bir de Cennette “Şu ağaca yaklaşmayın” (2/35) denilen ağaç vardır. Bu ağaç bir bakıma cennette bulunan Ulûhiyyet ağacıdır.

Yani bir tarafında rububiyyet ve Rahmâniyyet dalı ve onun meyveleri vardır, bir tarafında da hayal ve vehmin iblisiyyet dalı ve onun meyveleri vardır.

İşte ehl-i İslâma iblisiyyet’in hayal ve vehim dalı yasak, ehli mel’uniyeye de rablık, rahmaniyet dalı yasaktır. Her iki bölüğede de o ağaç dalları itibariyle yasaktır.



Biz tekrar metne dönelim. “Füsûsu’l Hikem”

İşte böyle olunca rabbine olan delilin evveli efendimiz oldu. Şimdi biraz yukarı çıkalım.




Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   155




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin