GöNÜlden esiNTİler bir hiKÂye biRÇok yorum (5) doğdular, yaşadilar, ÖLDÜRDÜler



Yüklə 1,01 Mb.
səhifə56/184
tarix07.01.2022
ölçüsü1,01 Mb.
#80530
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   184
*************

Bir çocuk kâbiliyeti dolayısıyla isti’dâdında olan futbolculuğa başlar. Ancak bu iş için dünyâ âleminde sadece zâtı ve sıfatları yeterli değildir. İsimlerini ve bunların gereği olarak fiillerini çalıştırmalıdır ki bu futbolculuk sıfatı kendisinden en iyi şekilde gözüksün. Bunun için sürekli idman yapar, hocalarının dediklerini en iyi şekilde uygulamaya çalışır. İsim ve fiil tecellîsi olan idmanlar kesildiği anda, kemâli ile futbol oynama sıfatı kendisinden yavaş yavaş ayrılmaya başlar ve bir müddet sonra tamamen kesilir. Artık futbol oynamanın en kemâlli hâli olan profesyonellik ve büyük stadlarda büyük takımlar ile celâlî sıfatları yüksek dozda futbol oynayamaz hâle gelir. Kendi çapında oynamaya başlar ki zâtî sıfatı olan futbolculuk yine kendi zâtı ile sınırlı bir sıfata dönüşür. Onun yerine, daha genç, daha dinamik olarak yetişen yeni nesil bu celâlî sıfatlar üzere yüksek dozda futbolculuk sıfatını sürdürürler ve bu sıfatın bu şekil üzere açığa çıkması hiçbir zaman tükenmez, ancak değişen birimlerdir.

Sıfatlar bu şekilde, birimlerden açığa çıkan isimler ve fiiller ile her an kemâlini bulur. Sıfatların yeni gelen tecellîler ile sürekli kemâlde oluşu onların yaşamalarıdır. Bu tecellîler yerini yenilerine bırakmaya başla-dıkları andan itibâren buldukları bu kemâl ölmeye başlar ve yerine daha kemâlli olarak yeni tecellîler ile doğuş başlar. Her şeyin i’tidâl üzere oluşu da bu tecellîlerin devamlılığında, eski birimlerin kemâlde eksilmeyi yeni birimlerin ise kemâlde artışı kabul edebilmeleri yönündendir. Çünkü kemâle dönük olan irâde tecellîsi hiç durmadan devâm etmektedir ve hiç durmadan devâm eden bu tecellîyi bu hâli üzere kabul edecek bir birim yoktur.

Alt ve üstün Cenâb-ı Hakk’a nispet etmesinin bir sırrı da burada yatmaktadır. Hadîs-i şerîfte belirtildiği üzere “Eğer bir ip sarkıtsanız, Allah’ın üzerine düşerdi” ifâdesi “O hevâsından söylemez. Onun söyledikleri ancak ona vahyolunandır” (Necm, 53/3-4) âyet-i kerîmesi gereğince Cenâb-ı Hakk’ın vahyettiği sözler olunca, Cenâb-ı Hakk altlığı kendisine nispet eder ki, devamlılık üzere gelen tecellîler karşısında birimin kemâl noktasından sonra düşüşe geçmesinin dahi Cenâb-ı Hakk’a nispetidir.

Dünyâ sistemine uygun bir beden elbisesi içerisindeki birimin hem en kemâlli şekilde futbolcu olması hem de olmaması aynı anda olacak bir şey değildir. Ya’nî i’tidâl aynı anda ya en kemâlde olmak ya da olmamak değildir. En kemâle çıkabilme ve oradan geri dönebilme oluşumunu uygulayabilmektir. Bu nedenle doğum ve ölüm arasında i’tidâl üzere oluştur aslında bu dünya yaşantısı. Çünkü zâhirî doğum ile bâtınî ölüm yaşanırken, bâtınî doğum ile de zâhirî ölüm gerçekleşmektedir ki hiçbir zaman zâtî olarak ikisinin bir arada olması mümkün değildir. Ancak isimlerin ve fiillerin faaliyete geçmesi sonucu oluşan dünya yaşantısında insan bedeni denilen oluşumda faaliyete geçmeleri ile o bedene has bir i’tidal oluşur. Bunun sebebi de insanın gelen tecellîleri değişken olarak kabul edebilmesidir. Yoksa insan zâtı itibârı ile ya zâhirdir ya da bâtın. Hem zâhirden hem bâtından oluşmuş bir birim yoktur. İnsan ancak isimlerinin ve fiillerinin birleşimlerinde birbirine zıt olan hükümleri taşır.     

Kişisel olarak gelişen bu hallerin bir üstü olarak ise, kuşaktan kuşağa gelişerek değişmekte olan istîdâdları ve her kuşağın kâbiliyetleri çerçevesinde bu istîdâdları faaliyete geçirmelerini söyleyebiliriz. Çok çok gerilere gitmeden, şu an dahi yaşamakta olduğumuz hâl üzere, bu örneği vermek istersek eğer; yeni gelmekte olan neslin elektroniği kabullenme ve kullanma üzere olan istîdâdı, kâbiliyetleri ile kabul edip geliştirmelerini söyleyebiliriz. Oysa tam bir genellik üzere yukarıdan baktığımızda, bu neslin bir öncesi, hele hele onun da bir öncesi, elektronik yerine tamamen mekaniğe yönelmekteydi. Yemek yapımını, çamaşır yıkamayı, bulaşık yıkamayı, uyumayı, uyanmayı, sosyal olmayı vb. hallerin hepsini tamamen elektroniğe devretmiş bir neslin gerisinde bıraktığı nesil ise yazı yazmak için daktiloya, tik takli saatlere, merdaneli çamaşır makinalarına ve bunlar gibi mekanik araçlara yönelmiştir. Onların bir önceki nesilleri de bu şekilde kıyaslanabilir. Oysa tecellî birdir ve devamlılık üzeredir. Gelen tecellî içerisindeki ilim, hayat, irâde gibi ana esaslara bağlı istîdâdları yardımcı isimler kanalıyla kabul etme kâbiliyetidir ki bu onları bir sonraki aşamaya taşıyan da birimlerde gelişmekte olan kâbiliyetlerdir.

Her bir bölünmeyen anda doğmakta olan sıfatlardır ki sonsuz oldukları için tam mânâsı ile detay olarak kavranmaları ve idrâk edilmeleri mümkün değildir. Bunların bağlı olduğu zât ise böyle değildir, yani “Şu Allah’ın zâtıdır” denilerek kavranabilir. Ve Zât her bir sûretin kâbiliyetine göre sûret olur. Dünyada bu sıfatlar ile açığa çıkan her bir zât kendisine has olarak O’nun zâtından bir zâttır ki her birimde zâtın zât olduğu kavranır ancak kemâlinin gereği ne gibi sıfatları olduğu kestirilemez. İşte açığa çıkan sıfatları yaşayanlar onlardır-yaşayan Zâtı’dır. Bu birimsel zâtlar her ne kadar kendi sıfatlarının kemâle ulaşan derecelerini idrâk edebilirler ise de bu kemâl derecelerini tüm olarak idrâk etmeleri mümkün değildir, bunu idrâk eden ancak Cenâb-ı Hakk’ın Zâtı’dır. Her bir zâtta devrin kemâlinin verdiği istîdâd ve o zâtın kâbiliyeti çerçevesinde açığa çıkan sıfatlar, o devrin kemâlinden öteki devrin kemâline doğru yol alırken, yeni devrin artan kemâlatı önceki devri kemâlata çıkaran isimleri ve fiilleri öldürmeye başlar. İşte yeni kemâlatlara doğru yol alışlar eski kemâlatlara ulaşmayı sağlayan isimleri ve fiilleri öldürdüler. İşte durmaksızın tecellî eden irâdenin meyli karşısında eskiyen kemâlatları meydana getiren isimler ve fiiller öldüler.

En başta, cisimler âleminin su üzerine olmasının gereği olarak ve dirinin çökmesinin hayât ile oluşu üzere nasıl ki her insan bedenini oluşturan elementler durmaksınız gelen tecellî meyli karşısında sıfatların ya’nî o birimdeki ma’nâların kemâlatının sağlanmasına yardımcı unsurlar olarak görevlerini yaptıktan sonra bedenin çözülmesi ile toprak olan asıllarına çöküp, karışıyorlar ve sonraki devrin kemâlatı içerisinde onlarda daha kemâlli olarak hayât buluyorlar. Örneğin yüzyıllar önce demir elementi sadece kılıç vb. silah olarak kemâlde iken günümüzde birçok teknolojik ürünlerin içerine girerek genel görünüm içerisinde zâtı ile kemâlata doğru ilerlemektedir.

Eğer cisimler âlemi su üzerine kurulu olmayıp bu şekilde yükselip sonra çözülen parçalar tekrar aşağıya çöküp tekrar çıkmasa idiler genel görünüm içerisindeki bu kemâlata erişemezlerdi. Örneğin cisimler âleminin ateş üstüne kurulu olduğunu düşünürsek ateşin tabiatı gereği sürekli dikine, yukarıya doğru gidiş üzere olacaktı ki durmaksızın gelmekte olan irâde meyli karşısında sadece varlık üzere olmak i’tidâl sayılamayacağından değişkenliği kabul edememe durumu kemâlata engel olur. Cisimler âlemi hava üzerine kurulu olsa idi havanın tabiatı gereği her ne kadar değişkenliği kabul etseler de sâbitlikleri olmaması i’tidâl sayılamayacağından kemâlata engel olurdu. Aynı şekilde cisimler âlemi toprak üzerine kurulu olsa idi sâbitlik ve kararlılık üzere olan bu tabiat yükselmeyi kabul etmeyecekti ki yine i’tidâl üzere olmayan bir durum ortaya çıkardı, bu da kemâlata engeldir.

Kişilerin a’yân-ı sâbitelerindeki istîdâdları gereği toplu bir program olarak kendilerine verilen kazâ hükmünün içerisinde ayrıntılanmamış olarak bulunan Celâl ve Cemâl ana tecellîleri dünya yaşantısında diğer yardımcı isimler vâsıtasıyla kişinin yaşantısı içerisinde ayrıntıya gelirler ki bu da kaderdir. Toplu olarak verilen kazâ hükmünde kişiye örneğin 100 birim Celâl ismi gereği kendisine takdîr edilmiş ise bu 100 birim Celâl ismi örneğin Kahhar ismi ile yaralanmak, Cebbâr ismi ile hapse atılmak gibi celâlî isimler vâsıtasıyla açığa çıkabileceği gibi örneğin “Vehhab” ve “Rezzak” isimlerinin gereği evde eşinin yemek yapmaması gibi cemâlî isimler vâsıtası ile de çıkabilir. Kişi eğer “Zü’l celâlî ve’l ikrâm” ismi gereği olarak cemâlî isimler ile karşısına çıkan durumlara sabredebilir ve celâlî tecellîlerin bu şekilde cemâlî isimler ile açığa çıkmasını kabul-lenebilirse kendisine takdîr edilmiş 100 birimlik “Celâl” ismi bunları kabullendiği ölçüde azalmaya başlar ki “Celâl” isminin ölmesidir diyebiliriz. Bu durumda ölen bu “Celâl” ismi yerine “Cemâl” ismi doğacaktır. Ancak kabullenemez ve cemâlî isimler yardımıyla gelen bu “Celâl” tecellîlerine itirâz eder ise eğer kendisine takdîr edilmiş olan bu 100 birimlik “Celâl” tecellîsinde azalma olmayacak ve bu kazâ hükmü bu birim üzere mutlaka kendisinden açığa çıkacağı için bir sonraki aşamada “Kahhar”, “Cebbâr” gibi celâlî isimlerin yardımıyla karşısına çıkacaktır. Bu durumda kişi “Zü’l celâlî ve’l ikrâm” isminin gereklerini yerine getirmekte zorlanabilir ve ağır gelen bu tecellîler karşısında isyân edebilir.

Kısaca celâlî tecellî muhakkak yaşanacaktır. Cemâlî isimler yardımıyla gelirse sabret, onu kabullen ve bu hâl sana “Cemâl” ismini doğursun. Yapmazsan eğer celâlî isimler vâsıtasıyla gelir “Cemâl’e” giden yolu öldürür, sen de Cenâb-ı Hakk’ın cemâlini görmekten yana ölürsün.

Ta…… Ka……






Yüklə 1,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   184




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin