Fakat birbirini izleyen borsa çöküntüleri, uluslararası mali sermayenin iktisadi bunalıma çözüm alternatifi saydığı bu oyunun da sonuna gelinmekte olduğunu göstermektedir. Dün bir olanak, aşırı kâr düzeyine bir çözüm olarak görülen şey, bugün krizi ağırlaştıran, dünyâ ölçüsünde genel bir iktisadi-mali çöküntüyü hazırlayan etkene dönüşmüştür. Bu, borsa oyunlarına, mali spekülasyonlara dayalı “kumarhane kapitalizmi”nin, bu temel üzerinde yükselen emperyalist “küreselleşme”nin iflasından başka bir şey değildir.
Ne var ki, bu iflasın faturasını dün olduğu gibi bugün de dünya çapında işçi sınıfı ve emekçi yığınlar, özellikle de bağımlı ülkelerin açlık, yoksulluk ve hastalıkla pençeleşen geniş halk kitleleri ödüyorlar.
Kriz ağırlaştıkça emekçilere yönelik iktisadi-sosyal saldırı da katmerleşiyor. Dünya çapındaki muazzam zenginlik birikimine rağmen, kapitalist-emperyalist sistem yerkürenin dört bir yanında işsizlik, yoksulluk, açlık ve bunalım sonucu olan ölüm üretiyor. Servet-sefalet kutuplaşması baş(147)döndürücü boyutlara ulaşmış durumda. Bu uçurum yalnızca bağımlı ülkelerin bünyesinde değil, emperyalist metropollerde de hızla büyüyor. Aynı kutuplaşma/gelir farkı uçurumu, sistemin emperyalist metropolleri ile bağımlı ülkeler arasında da var. Özetle sistem çok boyutlu sosyal eşitsizlikleri, bunun ifadesi toplumsal kutuplaşmayı, tarihinde görülmemiş boyutlara vardırmış durumda.
Kapitalist dünya sisteminin temel çelişmelerinden biri olan emperyalistler arası çelişmeler de gittikçe keskinleşiyor. İktisadi bunalım emperyalist nüfuz mücadeleleri üzerinde şiddetlendirici bir etkide bulunuyor. BM, NATO vb. uluslararası kuruluşlardaki iç sorunlar büyüyor. Emperyalistlerin çeşitli bölgeler ya da ülkeler üzerinde açık ya da örtülü nüfuz mücadeleleri, özellikle Afrika örneğinde görüldüğü gibi, gerici çatışmalar için büyük kitlesel katliamlara, halkların yaşamında tamiri zor yıkımlara neden oluyor. Emperyalizmin artan saldırganlığı, Balkanlar’a NATO müdahalesi ve Ortadoğu’da süreklileşen ABD saldırganlığı, aynı nüfuz mücadelelerinin doğrudan ya da dolaylı yansımalarıdır. İktisadi bunalımla içiçe kızışan emperyalistler arası rekabetin emperyalist ülkeler işçi sınıfına da günden güne ağırlaşan bir maliyeti var. İşsizlik, sürekli yoksullaşma, sosyal ve demokratik hakların sistematik gaspı, halihazırda bu ülkelerde işçi sınıfının ödediği fatura oluyor.
Kapitalizmin ağırlaşan küresel krizi ve onun işçilerin, emekçilerin, ezilen halkların yaşamındaki yıkıcı etkileri, sosyalizmin bugün ne denli acil bir ihtiyaç haline geldiğinin de bir göstergesidir. “Ya barbarlık ya sosyalizm!” şiarı bugün dünya ölçüsünde her zamankinden daha güncel, daha anlamlı, daha yaşamsaldır. Bugün dünya ölçüsünde sosyalizm mücadelelerinin henüz son derece zayıf olması olgusu bu gerçeği değiştirmemektedir. Bu nesnel zemin ve ihtiyaç ile öznel durum arasındaki bir uyumsuzluktur. Ama her zaman(148)olduğu gibi burada da ihtiyaç keşfin anasıdır. Eğer sistemin genel gidişi kapitalist barbarlığa karşı sosyalizmi her zamankinden daha çok bir ihtiyaç haline getirmişse, zaman söz konusu uyumsuzluğun azalması ve aşılması doğrultusunda işleyecektir.
‘89 çöküşünün yıkıcı ve sersemletici etkisine rağmen, ‘90’lı yıllar yaygın sınıf ve halk hareketlerine sahne olabildi. Komünistler olarak son yıllarda birçok kez ifade ettiğimiz gibi, sınıf ve halk hareketlerindeki gelişmeler, dünya ölçüsünde devrimin ve sosyalizmin güçlerinin yeniden toparlanmasına ve giderek mücadele içindeki kitlelerle buluşmasına uygun bir maddi zemin, buna uygun bir politik ve moral atmosfer oluşturmaktadır.
Burjuva basın-yayın organları dünya çapındaki emperyalist propagandanın yerli versiyonu çerçevesinde sürekli olarak bir “Kosova trajedisi” teması işliyorlar. Başlangıçta emperyalist müdahaleye zemin hazırlama amacı güden bu propaganda, gelinen yerde başlamış bulunan fiili müdahaleyi haklı göstermeye hizmet ediyor.
Bugün Kosova’da gerçekten bir trajedi yaşanıyor ve bu tüm Balkan halklarına doğru yayılma potansiyeli de taşıyor. Ne var ki trajik olan yalnızca burjuva gerici-milliyetçi Sırp yönetiminin Arnavut halkına sistematik bir baskı uygulayarak onu temel ulusal haklarından yoksun bırakması değildir. Daha da trajik olan ve “Kosova trajedisi” üzerine ikiyüzlü propagandayla üstü örtülmeye çalışılan bir başka temel gerçek var. Bu, 50 yıl önce emperyalist işgalcilere ve onların burjuva-faşist uşaklarına karşı birlikte savaşmış, onyıllarca kardeşlik ilişkileri içinde yaşamış halkların, bugün emperyalistler ve yerli burjuva-gerici güçler tarafından birbirine düşürülmesi ve bunun emperyalist müdahalelere gerekçe olarak kullanılmasıdır.(153)
Emperyalistler, halklar arasındaki düşmanlığı körükleyerek ve onları birbirine boğazlatarak güçten düşürmek, sonra da onların karşısına “kurtarıcı” misyonlarla çıkmak oyununun bir yenisini son aylarda Kosova’da sergilediler. Daha önce bunun bir başka örneğini yine Balkanlar’da, yine eski Yugoslavya topraklarında, Bosna-Hersek’de sergilemişlerdi. Bosna’da halklar karşılıklı kışkırtılarak yıllarca birbirine kırdırıldı. Sonra emperyalistler hem kurtarıcı hem hakem rolleriyle sahneye çıktılar, güçsüz ve iradesiz bırakılmış Bosna-Hersek’e fiilen el koydular. Sözümona ulusal haklar ve çıkarlar için birbirlerini boğazlayan Bosna-Hersek halkları şimdi hep birlikte emperyalizmin köleci egemenliği altında yaşıyorlar. Bosna-Hersek bugün emperyalist askeri işgal altındadır, fiilen emperyalistler tarafından yönetilmektedir.