Tarihte daha baştan reformist bir çizgiyle ortaya çıkmış sol partiler var. Bunlar işçi sınıfının kısmi hak ve istemleri için mücadele etmişler, işçi sınıfına o çerçevede güven vermişler, desteğini almışlar, böylece zamanla büyük bir parlamenter güç de olmuşlardır. Tarihsel çıkışı ve evrimiyle Avrupa’da sosyal demokrasi, çok büyük ölçüde budur. Türkiye’de ise bu türden, tarihsel çıkışı ve evrimi bu olan bir reformizm türü yok. Bizde reformist sol, büyük bir bölümüyle, dünkü devrimci akımların karşı-devrimin etkisi altında kimlik ve çizgi değişimine uğramasının bir ürünüdür. ÖDP,(323)EMEP, SDP, KADEK vb., hep böyle bir evrimin ürünü akımlar oldular. Bunlar dünün devrimcileriydiler, hepsi devrimci ilke ve amaçları bilirlerdi. Ama şiddette sınır tanımıyan bir toplumsal ortamda mücadele ediyorlardı ve sayısız zorluğun ezici ağırlığı altında yol almak zorundaydılar. Önden 12 Mart, arkadan 12 Eylül, arkadan Kürt sorunu üzerinden kirli savaş, artı peşpeşe yaşanan yenilgilerin umutları ve dolayısıyla dayanma gücünü tüketen etkileri... Sonuç devrimci soluğu tüketme, adım adım düzenin icazet alanına kayma, “ılımlı sol” bir çizgide karınca kararınca oyalanma oldu. Dolayısıyla bugünün sosyal-reformist akımları değerlendirilirken, sözkonusu olanın dünün yıldırılmış ve umutsuzluğa itilmiş devrimcileri olduğunu unutmamak gerekir. Onların edilgenliklerinin, aşırı pasif, temkinli ve uysal tutumlarının ardında bu kendine özgü gerçeklik var.
Dostları ilə paylaş: |