H. Fırat (Not 1: Parentez içindeki rakamlar kitabın orjinal sayfa numarasıdır. Sayfa numaraları o sayfanın sonunu işaretler)



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə100/127
tarix15.05.2018
ölçüsü1,69 Mb.
#50469
növüYazı
1   ...   96   97   98   99   100   101   102   103   ...   127

Sonuç olarak söyleyeceğim şudur; kendi ideolojik bakış açımızın ve stratejik önceliklerimizin gerektirdiği bir çerçevede partimiz, hiçbir zaman sahip olmadığı bir moralle, güçle ve dinamizmle çalışmaktadır. Tüm kayıplarına, kongrenin üstüne gelen o büyük darbeye rağmen bu noktaya gelmeyi başarmıştır, bilinmesi ve önemsenmesi gereken de budur. Darbeler bizi devirememiştir ve biz sonuçta bundan, tam da darbeleri izleyen günlerde öngördüğümüz gibi, güçlenerek çıkmayı başarmışız. Önemli olan budur.

Bu süreç içerisinde çok şeyi de çözdük; geçmişte boğuştuğumuz, tıkandığımız ya da zorlandığımız bir dizi noktada önümüzü açtık. Bunun meyveleri zaman içerisinde ortaya çıkacaktır, buna kuşku duymuyoruz. Parti artık ideolojik bakışına, programatik hedeflerine ve stratejik önceliklerine, ve nihayet kendi sınıf karakterine uygun bir politik çalışmanın içindedir, gerisi bir zaman sorunudur, aynı anlama gelmek üzere soluk ve sabır işidir.


(H. Fırat, Dünya, Türkiye ve Sol Hareket, Eksen Yayıncılık, s. 159-174)(332)

****************************************************

Ek 1: Liberal solda durum (2001)(333)...(334)

****************************************************

Düzen içi çatlaklar ve çatlaklardaki sol

-I-

İşbirlikçi düzen cephesinde iç dalaşma

İşbirlikçi düzen cephesinde patlak veren “ulusal güvenlik” tartışması, ilk günlerin hararetini kaybetmiş olsa da, hala sürüyor ve Eylül’e verilen randevulara bakılırsa daha da sürecek gibi görünüyor.

Tartışma, soldaki yedeklerini de içine alarak, işbirlikçi düzen cephesini iki ana gruba ayırmış durumda. Genelkurmay’ın temsil ettiği tarafta, faşist MHP’den kemalist milliyetçi İP’e kadar farklı konum ve kimlikteki güçler var. Mesut Yılmaz’ın sözcüsü olarak ortaya çıktığı tarafta ise, ANAP’tan Saadet Partisi’ne, TÜSİAD’dan ÖDP’ye ve teslimiyetçi Kürt cephesine kadar, yine farklı konum ve kimlikteki başka güçler var. Bu bileşim bile başlı başına, doğan tartışmanın ve yaşanan çatışmanın işbirlikçi düzen cephesinin kendi iç sorunu olduğunu göstermeye yeter. Ordunun düzen adına gerçekleştirdiği her türlü kanlı ve kirli icraatta her zaman ona borazanlık yapan ve toz kondurmayan tekelci medya bu kez büyük bir bölümüyle “sahibinin sesi” olarak hareket etti, TÜSİAD’ın içinde yeraldığı kesimi destekledi. Bu tutum çatışmanın önemine ve ciddiyetine de bir gösterge sayılmalıdır.(335)

Tarafların konumlarını güçlendirmek ve desteklerini çoğaltmak için kullandığı demagojik argümanlar, kitleler üzerinde kafaları karıştıran, zihinleri bulandıran bir etki yarattığı için tartışma daha bir önem kazanıyor. Tarafların soldaki uzantıları bu etkiyi ayrıca yayıyor, kolaylaştırıyor. Ordu şakşakçısı İP, ordunun 7 Ağustos bildirisini “Cumhuriyet devrimi kuvvetlerinin programı” ilan etti ve işi ordunun “emperyalizmi hedef alan” bir konuma geçtiğini söylemeye kadar vardırdı. Karşı grubun hararetli destekçisi durumundaki teslimiyetçi Kürt cephesi ise, tüm umutlarını emperyalizme ve TÜSİAD’a bağlamış olmanın da bir gereği olarak, Yılmaz’ın çıkışına tam destek verdi, onu “demokrasi güçleri”nin tarihi değerde çıkışı olarak selamladı.

Genelkurmay’ın alışılmış hırçınlığıyla yolaçtığı abartılı görünümüne rağmen, bu tartışma kişisel olmadığı gibi yapay da değildir. Tartışmanın taraflarından Mesut Yılmaz ile partisi ANAP’ın bu tartışmada aldığı tutumda elbette kişisel/partisel nedenler de özel bir rol oynamaktadır. Genelkurmay bildirisinin sözünü ettiği soygun ve talan düzeninin simgesi durumundadır, Yılmaz ve partisi ANAP. Yine Genelkurmay bildirisinde iflası tescil edilen bu “soygun düzeni”nin de, hırsızlık ve yolsuzluk uygulamalarının uç biçimlerine karşı alınacak bazı tedbirlerle imajını düzeltmek gibi bir sorunu var. (Bu imaj düzeltme ihtiyacının, son tartışmalarla yeniden gündeme gelen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne 1999 yılında eklenen iki maddeden birini oluşturduğunu da bu vesile ile öğrenmiş oluyoruz.) Bu çerçevede gündeme gelen “temizlik operasyonları”nın Yılmaz ailesini ve ANAP’ı ciddi biçimde tehdit ettiği de bilinmektedir.

Fakat tüm bunlar, Yılmaz’ın ANAP Kongresinde gündeme getirdiği çıkışın şahsiliğini değil, kendisinin ve partisinin, kendilerinden öteye bir sorunun kamuoyu önünde sözcülüğünü üstlenmelerinin gerisindeki şahsi nedenleri gösterir. TÜSİAD’ın bu çıkışa tam destek vermesi ve TÜSİAD basınının bu çizgide hareket etmesi, Genelkurmay’ın sert açıklamasına rağmen Yılmaz’ı ve(336)çıkışını savunması, yapılan çıkışın gerçek temsilcilerini kendiliğinden ortaya koymaktadır.

ANAP kongresindeki çıkışın gerçek sahibi, sözcülüğünü TÜSİAD’ın yaptığı tekelci burjuvazidir. Tekelci burjuvazi, kendi sömürü ve soygun düzenine bugüne kadar sadakatle bekçilik etmiş; son 40 yılın iki büyük devrimci yükselişini faşist kanlı darbelerle ezmiş; son 20 yıldır aldığı tedbirler ve yarattığı kurumlaşmalarla toplumsal muhalefete nefes aldırmayan; bu arada devrimci çizgideki Kürt hareketini teslimiyetçi çizgiye çekmeyi de sonunda başarabilen düzen ordusunun, tam da bu tarihsel değerdeki başarılarla elde ettiği çok özel konumu ve siyasi yaşam üzerinde oluşturduğu özel ağırlığı, gelinen yerde artık bir parça dengelemek istemektedir.

Bu ihtiyaç nereden doğmaktadır?

Tekelci burjuvazi, onun en güçlü ve emperyalizmle en bütünleşmiş kesimlerinin temsilcisi olarak TÜSİAD, teslimiyet ve tasfiye çizgisine itilmiş Kürt hareketinin belli tavizlerle tümüyle düzene eklemlenmesini istiyor; bunu Kürt sorununu uzun dönemli olarak yatıştırmanın, düzen için bir tehlike olmaktan çıkarmanın bir olanağı sayıyor. Ayrıca Kürt sorunundaki tavizsiz tutumun parasal faturasının da gereksiz yere çok pahalıya çıktığını düşünüyor. Dinsel gericiliğe karşı alınan tedbirlerin tadında bırakılmasını; dinin genel olarak ve özellikle de tarikatlar yoluyla, toplum yaşamı üzerindeki özel ağırlığını ve işlevini korumasını istiyor. Bunu emekçileri ve ezilenleri denetim altında tutmanın temel bir imkanı sayıyor (Haziran sonundaki MGK toplatısının basına yansıyan sonuçları generallerin de çok farklı düşünmediğini gösteriyor). Baskı ve terörün gerekli kurumsal ve yasal altyapıya kavuşturulduğu bir zeminde, bazı iğreti ve aldatıcı düzenlemelerle rejimin bir parça “demokrasi” makyajından geçirilmesini istiyor; bunu rejimin meşruiyeti ve aldatıcı imajı için gerekli görüyor. Yakın zamanda ABD dönüşü katıldığı bir televizyon programında Sabancı’nın açıkça dile getirdiği gibi, Kıbrıs işgalinin astarı yüzünden pahalı bir(337)maceraya dönüştüğünü görerek, bu alanda daha uzlaşmacı ve tavizkar olunmasını istiyor. Kaynakların bu kadar kıt ve pahalı hale geldiği bir ortamda, bir içsavaş için muazzam ölçülerde ve bir dış savaş için asgari ölçüde donanımlı olan ordunun aşırı silahlanma projelerine bir ölçü getirilmesini istiyor, vb...


Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   96   97   98   99   100   101   102   103   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin