Hadis Tarihi:
Hz. Peygamber (s.a.s)'in hadislerinin rivayetini, rivayetindeki gelişmeleri, tedvin ve tasnif devrelerini tarihî seyri içinde ele alan ilim dalına denir. Konusunu kısaca hadislerin Hz. Peygamber'den işitildiği veya görüldüğü şekilde rivayet edilmesinden başlayıp çeşitli devreler geçirerek nasıl ve hangi şartlar dahilinde nesilden nesile ulaştığı ve ne gibi eserler verildiği teşkil eder.
Hadis tarihine ait bilgileri içeren eserler son zamanlarda yazılmaya başlanmıştır. Bunlardan birkaçını kaydetmekte fayda vardır:
Hadis Tarihî: İzmirli İsmail Hakkı (İst. 1340)
Hadis Edebiyatı Tarihi: M. Zübeyr 114 Sıddîkî, Tercüme, Y. Ziya Kavakçı (İst. 1966).
Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahife-i Hemmâm b. Münebbih: Prof. Muhammed Hamîdullah Terc. Kemal Kuşçu (İst. 1967). Terc. Dr. Talat Koçyiğit (Ank. 1967).
Hadis Tarihi: Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Ank.
Miftâhu's-Sunne ev Tarîhu Funûni'l-Hadîs: Muhammed Abdulazîz el-Hûlî.
Lemehât min Târîhi's-Sunne ve Ulûmi'l-Hadîs: Abdulfettâh Ebu Gudde.
Hadis İlimleri ve Hadis tarihi: Dr. A. Osman Koçkuzu (İst. 1983)
Hadis Edebiyatı: Dr. İ. Lütfü Çakan (İst. 1985).
Hadis İlimleri Edebiyatı: Dr. Mücteba Uğur.
Hadîs Usulü:
Eski tabiriyle usul-ü hadis karşılığıdır. Muhaddisler arasında tariflerinde az-buçuk fark olsa bile usulü hadis, ulûmu hadîs, dirâyetu'l-hadîs, (veya ilmu'l-hadîs dirâyeten); ilmu mustalahi'l-hadîs veya kısaca mustalahul-hadîs terimleri birbiriyle eş-manalı olarak hadis usulü ilmini ifadede kullanılmıştır. Buna göre Hadis Usûlü, hadis metodolojisidir. Eski ve daha sonraki alimlere göre değişik şekillerde tarif edilmiştir.
el-Hatîbu'1-Bağdâdî'ye gelinceye kadarki eski alimlere göre Hadis Usulü, hadisleri, ravilerinin adalet ve zabt yönlerinden durumları, senetlerinin muttasıl veya munkatı olması bakımından Hz. Peygamber (s.a.s)'e nasıl nisbet edildiklerinden bahseden ilimdir. Daha sonraki alimlere göre ise kabul ve red yönünden ravi ile rivayet edilen hadislerin durumlarının bilinmesidir.
Bu tariflerin her ikisi de Hadis Usulünü ravilerin ve rivayet edilenlerin bilinmesi olarak almaktadır. İkincisinde ayrıca hedefi de söz konusu edilmiştir ki bu hedef, rivayetlerin kabul veya reddedilmesidir.
el-Ekfânî'ye göre Hadis İlminin ikinci kısmı olarak Hadis Usulü, rivayetin hakikati, şartlan, çeşitleri, hükümleri, ravilerin halleri, şartları ve rivayetin sınıflarını bildiren ilimdir. 331Yukarıda anılan müteahhir alimlerin hadis usulü tariflerinin daha geniş bir şekli diyebileceğimiz bu tarif en fazla kabul gören tarif olmuştur.
Hadis Usulü ilmi, hadislerin rivayeti ile ravilerin hallerinin tetkikinden doğmuştur. Dindeki yeri itibariyle hadislerin rivayet edilmesi zorunlu hale gelince nakillerin gelişi güzel yapılmasını önleyici tedbirler almak da zarurî hale gelmiştir. İlk olarak Hz. Peygamber (s.a.s)'in ebedî aleme göç etmesinden sonra müslümanlar, aralarında bazı ihtilafların görülmesi üzerine rivayetlerin artması sonucu isnad sistemini getirmişler; her hadisi nakleden kişiye onu kimden aldığını sormuşlardır. Ayrıca hadis nakleden ravilerin, rivayetlerine güvenilecek kişiler olup olmadıkları da araştırılmış, hadisler elde edilen bilgiler ışığında değerlendirilmiştir.
Bununla birlikte sahabe ve tâbi'ûnun hadis rivayeti konusunda gösterdikleri olağanüstü gayret ve gerçekten Hz. Peygamber'e ait olan hadisleri tesbit etme azmi zamanla rivayetin birtakım kaideler dahilinde yapılmasına yol açmıştır. Ne var ki, bu kaidelerin sistematik bir şekle girmeye başlaması hadislerin tedvin edilmesinden sonradır; zira hadislerin tedvinini takip eden zaman içerisinde ravi ve rivayetle ilgili esasların daha sistemli bir hale geldiği görülür. Hadislerin rivayet şartları, ravilerin durumları, rivayet çeşitleri ile ravi ile mervîyi ilgilendiren diğer hususlar tedvinden sonraki devrelerde kaidelere bağlanmıştır. Bu kaideler ışığında ravilerle herbirinin rivayet ettikleri hadislerin incelenmesi neticesi çeşitli hadis türleri ve herbirine dair değişik ıstılahlar oluşmuştur. Bu ıstılahları ve herbirinin delâlet ettiği manayı açıklayıcı Hadis Usulü kitapları tasnif edilmiştir. Bunların en meşhurları şunlardır:
1. el-Muhaddisu'1-Fâsıl Beyne'r-Râvî ve'1-Vâ'î: Ebu Muhammed el-Hasen b. Abdirrahmân b. Hallâd er-Râmehurmuzî'nin bu eseri ilk hadis usulü kitabı sayılır. Ancak bütün usul konularını ihtiva etmez.
2. Ma'rifetu Ulûmi'l-Hadîs: el-Hâkimu'n-Nîsâbûri tarafından tasnif edilmiştir. Konuları dağınıktır. Metotlu bir tasnif ve tertibi olmadığı gibi hadis usulü itibariyle önemli birçok konuyu da almamıştır.
3. el-Mustahrec Alâ Marifeti Ulûmi'l-Hadîs: Ebu Nu'aym b. Abdillah el-İsbehâni'nin eseridir. el-Hâkîm'in kitabının müstedreki mahiyetindedir. Bu eser de pek çok önemli konuyu almamıştır.
4. el-Kifâye fi İlmi'r-Rivâye: el Hatîbu'l-Bağdâdî'ye aittir. Hadis Usulü konusunda ilk tertipli ve muhtevalı kitap sayılır. Kıymetli hadis usulü kaynaklarındandır.
5. el-Câmi’ li-Ahlâki'r-Râvî ve Âdâbi's-Sâmî': el-Hatîbu'l-Bağdadî'nin eseridir. İsminden de anlaşılacağı gibi özellikle rivayet şartlarına dair kıymetli bir kaynaktır.
6. el-İlmâ’ ilâ Ma'rifeti Usûli'r-Rivâyeti ve Takyîdi's-Semâ’: Kadı İyad b. Musa el-Yahsubî'nin tasnifidir. Hadis Usulü ilminin bütün konularını ihtiva etmekle birlikte emsali arasında haklı bir şöhrete ulaşmıştır.
7. Mâ lâ yeseu'l-Muhaddise Cehluhû: Ebu Hafs Umer b. Abdilmecidi'l-Miyânicî'nin küçük hacimli bir kitabıdır. Özlü bir eser olmakla beraber kıymetli ve faydalı bir kaynak olmaktan uzaktır.
8. Ulûmu'l-Hadîs: Salâh künyesiyle tanınmış Ebu Amr Osman b. Abdirrahmân eş-Şehrizûri'nin bu tasnifi Mukaddime İbni's-Salâh adıyla da bilinir. Hadis Usûlünün en kıymetli kitabıdır. İbnu's-Salâh bu tasnifinde el-Hatibu'l-Bağdâdî ve ondan öncekilerin eserlerinde dağınık bir şekilde bulunan malumatı toplamış ve tertibe koymuştur. Bununla birlikte tam manasiyle tertipli bir eser sayılmamıştır. Böyle olduğu halde sonradan yazılan bütün hadis usulü eserlerine kaynak olmuştur. Ulûmu'l-Hadîsi kısaltan, nazma çeken, üzerine ilaveler yapan âlimlerin sayısı hayli fazladır.
9. et-Takrîb ve't-Teysîr li-Ma'rifeti Suneni'l-Beşîri'n-Nezîr: Muhyiddin Yahya b. Şeref en-Nevevi’nin bu eseri kısaca et-Takrîb adiyle meşhurdur. İbnu's-Salâh’ın Ulûmu'l-Hadîsini kısaltmak suretiyle meydana getirdiği el-İrşâdın muhtasarıdır. Yer yer muğlak ibareleri varsa da Hadis Usulü konularım özlü bir biçimde ele alan değerli bir kaynaktır.
10. Nuhbetu'l-Fiker fî Mustalahi Ehli'l-Eser: İbn Haceri'l-Askalânî'nin tasnifi olup tertibi itibariyle değişiktir. Yazan tarafından Nuzhetu'n-Nazar adiyle şerhedilmiştir. Muhtasar olmasına rağmen faydalı bir eserdir.
12. Fethu'l-Muğîs fî Şerhi Elfiyyeti'l-Hadîs: Muhammed b. Abdirrahmân es-Sehâvî tarafından kaleme alınmış, Irâkî'nin Elfiyyesi üzerine yazılmış derli toplu ve mühim bir şerhtir.
13. Tedrîbu'r-Râvî fî Şerhi Takrîbi'n-Nevâvî: Celaluddin Abdurrahmân b. Ebi Bekri's-Suyûtî'nin, adından da anlaşılacağı gibi Nevevî'nin takribine yazdığı şerhidir. Hadis Usulü konularına dair hayli faydalı malumat verir.
14. el-Manzûmetu'1-Beykûniyye: Umer b. Muhammed el-Beykûnî'nin 34 beyitlik veciz bir manzumesidir. 332
15. Tevcîhu'n-Nazar ilâ Usûli'l-Eser: Tahir b. Salih el-Cezâ'irî'ye aittir. Bütünüyle el-Hâkim'in eserine dayanılarak kaleme alınmıştır.
16. Kavâ'idu'l-Tahdîs: Asrımızın başlarında vefat eden Muhammed Cemaluddin el-Kasımî'nin cidden yararlı bir eseridir.
Hadis Tedvini:
Bk. Tedvin.
El-Hadîse:
Değişik yerlerde çeşitli maksatlarla kullanılan bir tabirdir. Kullanıldığı yerlerden ilki, isnadla metin arasıdır. Şöyleki, bilhassa Mağribli hadisciler, rivayet sırasında hadisin isnadının sona erdiği, metninin başladığı yerde durarak el-hadîse derler.333 Böyle yapmakla isnad ile metnin arasını ayırmış; herbirini ayrı ayrı belirterek el-hadîse dedikleri yere kadar olan kısmın isnad, ondan sonra gelen kısmın ise metin olduğunu açıklamış olurlar.
İkincisi, hadis rivayeti sırasında şeyh, bir hadisin isnadını ve metnini birlikte zikrettikten sonra el-hadîse veya el-hadîse bi -tûlihî derse metnin geri kalan kısmına işaret etmiş olur. Bir başka deyişle bu tabirlerle metnin rivayet edilen kısımdan ibaret olmadığını, nakledilen kısmın devamının olduğunu belirtir. Yazılı metinlerde sıkça görülen ve zekera'1-hadîse tabiri de hemen hemen aynı maksatla kullanılır.
Üçüncüsü, müslüman müelliflerin eserlerinde birbirinden biraz farklı iki manada kullanıldığı görülür. Açıklamak gerekirse, bir ayetin baş tarafını zikrettikten sonra el-âye denilmesi gibi, naklettikleri bir hadisin baş tarafından bir kısmını verirler ve el-hadîse lafzını eklerler. Bu takdirde “ikra el-hadîse” veya “uzkuru'l-hadîse” demiş gibi olurlar. Böylece hadisin tamamının hatırlanmasını okuyucuya bırakırlar. Yahutta bir ibare naklettikten sonra el-hadîse derler. Bununla da o ibarenin kendi sözleri değil, hadis olduğunu açıklamış olurlar, meselâ, ibaresinde lafızlarının hadîs olduğu, sonuna eklenen el-hadîse lafzıyla belirtilmiştir. 334
El-Hadîse Bi-Tûlihî:
Bk. El-Hadîse.
Hadîsi İlâhî:
Bk. Kudsî Hadis.
Hadîsi Kudsî:
Bk. Kudsî Hadis.
Hadîsi Mütevâtir:
Bk. Mütevatir.
Hadîs-i Nebevî:
Bk. Hadis.
Hadîs-i Rabbanî:
Bk. Kudsî Hadis.
Hadîsuhû Munker:
“Hadisi münkerdir” manasına cerh lafızlarındandır. Cerh lafızlarının üçüncü mertebesine el-Irâkî'nin eklediği bu lafızla cerhedilen ravinin hadisleri dini konularda delil sayılamazsa da itibar için yazılabilir.
Hafız:
“Ezberleyen, muhafaza eden” sözlük anlamıyla muhaddislere verilen lakablardan biridir. Hadis İlminde yüksek derecelere ulaşmış olanlara verilmiştir. Tarifinde birlik yoktur.
el-Huseyn b. Abdilvâhid eş-Şirâzî'ye göre hafız, hadislerin isnadlarmı bilen, metinlerini bilmeyen hadiscidir. İbn Seyyidi'n-Nâs hafızı kendi şeyhlerinin şeyhlerinin şeyhlerini tabaka tabaka bilen ve her tabakada bildiği bilmediğinden çok olan hadisci olarak tarif etmiştir. Cemaluddin Yusuf b. Abdirrahmân el-Mizzî'ye göre ise hafız, bildiği kişiler bilmediklerinden çok olan kimsedir.
İbn Haceri'l-Askalânî'nin rivayet ettiği bir haberde şeyhi el-Irakî'ye o gün için bir talibin hafızlık derecesine yükselebilmesi için gereken ölçüyü sorduğunda İbn Seyyidi'n-Nâs'ın tarifini kolay ve basit, el-Mizzî'nin tarifini ise dar bir tarif olarak nitelemiştir. 335
Bazı muhaddislere göre hafiz, yüz bin hadisi senedleriyle birlikte hıfzeden, senetleri teşkil eden ravilerin hayat hikayelerini, hallerini cerh ve ta'dil açısından herbiri hakkında verilmiş hükümleri bilen hadiscidir. Ancak işaret etmek gerekir ki, bu muhaddisin ne kadar hadis bildiğini kestirmek çok zordur. Bu itibarla hafız tabirinin delalet ettiği dereceyi böyle bir rakamla olmaktan çok, hadis ilminde kazandığı yüksek bir mertebe olarak anlamak daha uygun olur. Çoğulu huffâz gelir.
Hafızlık derecesine yükselmiş alimlerden birkaçı şunlardır:
Abdurrahmân b. Mehdî, Ebu Bekr b. Ebî Şeybe, ed-Dârimî, İbn Abdilberri'l-Kurtubî, İbn Asakir.
Hafî İnkıta:
Bk. İnkıta'
Hafî Mursel:
Bk. Mürsel-İhafi
Hafîtyu'l-İrsâl:
Bk. İrsal
Hâkim:
“Hakim olan, hükmeden” sözlük manasiyle muhaddislere verilen lakablardandır. Hz. Peygamber (s.a.s)'den rivayet edilen bütün hadisleri metin, sened, ravi durumu ve öteki teferruatıyla birlikte bilen alime denir. Hadis ilminde son mertebeye yükselmiş alimler için kullanılır.
Hakim mertebesine yükselmiş kabul edilen hadis alimleri şu isimlerdir. Mâlik b. Enes, Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî, Ebu Davud Süleyman b. Eş'as es-Sicistânî, Muhammed b. İsa et-Tirmizî, Ahmed b. Şu'ayb en-Nese'î, et-Taberî, el-Hâkimu'n-Nîsâbûri, İbn Hace-ri'1-Askalânî, es-Suyütî.
Hakk:
Sözlükte bir nesneyi diğer nesneye şiddetle sürtmek, kazımak ve kaşımak manalarına gelen hakk336, hadislerin yazılışıyla ilgili bir deyimdir. Darb, sakk, kest, mahv tabir edilen ve hadislerin yazılışı sırasında yanlış ya da fazladan yazılan kelime veya ibarelerin ibtal edilme usullerinden biridir. Bu usule göre yanlış yazılan yahut yazılmaması gerekirken yanlışlıkla fazladan yazılan bir kelime veya ibarenin bıçak yahut benzeri bir aletle kazınarak silinmesine denir.
Hadislerin yazılışı esnasında yanlış yazılan kelime ya da kelimelerin bu şekilde bıçak veya bıçağa benzeyen bir aletle kazınarak silinmesi hadisciler arasında makbul sayılmamıştır, er-Ramehurmuzî bazı muhaddislerin hakki töhmet addettiklerini ve en iyi darb şeklinin böyle bıçakla kazımak değil, yanlış yazılan ibare üzerine çizgi çekmek olduğunu söylediklerini kaydetmiştir.337 Nitekim ona göre çoğu muhaddisler semâ meclislerine gerektiğinde yanlış yazılan yerleri kazıyarak düzeltmek üzere bıçak getirmeyi mekruh saymışlardır; zira bu şekilde kazınarak silinen kısım bir başka rivayette sahih olabileceği gibi, hadislerin yazılı olduğu kitap bir diğer şeyhten başka zaman rivayet de edilebilir. Bu rivayette hakk edilen kısım başka bir şeyhin rivayetinde sahih olabileceğinden tekrar metne eklemeye ihtiyaç hasıl olabilir.338 Kaldı ki kazımakla kağıt yıpranır. Bu ve benzeri bazı sebeplerle muhaddisler hakka rağbet göstermemiş, darb veya keşti ona tercih etmişlerdir. Aslında hakkin muhaddisler arastnda hoş karşılan mayısının en önemli sebebi, kazınarak silinen kelimenin doğru olarak silinip silinmediğinin belli olmamasıdır.
Hâl-i Ruvât:
Bk. Hâlu'r-Ruvât.
Hâlikun:
Helak olmak anlamına gelen “heleke” fiilinin ismi failidir ve cerh lafızlarındandır. Kavilerin cerhinde kullanılan lafızların beşinci derecesinde yer alır.
Cerh lafızlarının beşinci derecesinde yer alan lafızlar ağır cerhe delâlet ederler. Bu itibarla hakkında hâlikun hükmü verilerek cerhedilmiş olan ravi terkedilir. Hadisleri yazılmaz.
Hâlu'r-Ruvât:
Ahvâlu'r-Ruvât şeklinde çoğul sigasiyle de kullanılır. Ravilerin halleri manasına adaletli olduklarının tesbit edilmesinde veya aksine cerhedilmelerinde esas olan hallerden ibarettir. Söz gelişi ravinin adaletli olduğuna hükmetmekte esas olan emanet, sadakat, hıfz ve itkan gibi vasıflar birer haldirler. Bunun gibi ravilerin cerh-edilmelerine ve rivayetlerinin reddedilmesine esas teşkil eden yalancılık, yalan ithamına maruz kalmak, hata yapmak da ravilerin halleri arasındadır.
Harm:
Sözlükte sağlam yapmak, hayvana yük vurmak, işinde çabuk olmak, azaltmak, kesmek ve yüz çevirmek gibi çeşitli manalara gelir.339 Ahrem ile birlikte aruzda ıstılahtır.
Hadis İlminde harm, kesmek manasıyle alakalı olarak bir hadisi bölerek bir kısmını bir yerde, kalan kısmını aynı is-nadla bir başka yerde zikretmeye yahutta bırakmaya denir. İhtisâr-ı hadis şekillerinden biridir. Bu itibarla hükmü ihtisar-ı hadisin hükmüne tabidir. 340
Hasâ'is:
Özel nitelikler anlamına “hâssa”nın çoğuludur. Hz. Peygamber (s.a.s)'e has üstün meziyetleri konu olarak alan ve Şemâ'il içinde mütalaa edilen ilim dalıdır.
Bu dalda yazılmış en önemli eser Kadî İyad'ın eş-Şifâ bi Ta'rîfi Hukûkil-Mustafa adlı şaheseridir. es-Suyûti’nin de aynı konuda el-Hasâ'isu'1-Kubrâ isimli bir eseri vardır.
Hasen:
Altıncı babdan çekilen “hasune” kök fiilinden alınma sıfatı-ı müşebbehe olan hasen, sözlükte “iyi, güzel, hoş ve latif manalarına gelir. Çoğulu hisândır.
Terim olarak hasen, sahih ile zayıf arasında yer alan, ancak sahihe daha yakın olan bir hadis çeşididir.
Ahmed Naim Merhumun haklı olarak “tarifinde çok zahmet çekilmiştir” dediği gibi gerek isnadı, gerek ravileri, gerekse metni dikkate alınarak değişik şekillerde tarif edilmiş; her tarif üzerinde münakaşalar yapılmıştır.
Hasen hadisin ilk tarifi, hadisleri sahih, hasen ve zayıf diye üç kısma ayıran341, ve el-Câmi (Sünen) inde bol miktarda hasen hadis bulunan Tirmizî'ye aittir. Ona göre hasen, isnadında yalanla itham edilmiş bir ravi bulunmayan, şaz olmayan ve benzeri başka tanklardan rivayet edilmiş olan hadistir. 342
Tirmizî'nin bu tarifine hadis âlimleri değişik noktalardan itiraz etmişlerdir. Bu itirazların en dikkate değer olanı, tarifin hasen hadisi sahihten ayırt etmekten uzak olduğudur; zira Tirmizî'nin hasen tarifinde esas olan, ravilerin yalanla itham edilmemiş kimseler olması ile şaz olmaması noktalarıdır. Öte yandan bu tarif, Tirmizi'nin kitabında pek çok yerde kullandığı (ancak bu vecihten bildiğimiz hasen-garîb bir hadistir) hükmüne zıt düşer; çünkü hadisin garabet taşıması veya tek vecihten bilinmesi ile tarifte geçen benzerinin başka tariklardan rivayet edilmiş olması esasını bağdaştırmak mümkün değildir.
Bununla birlikte bazı hadisciler Tirmizî'nin tarifinde hasen hadisi sahihten ayırt eden bir özelliğin bulunduğunu ileri sürmüşler ve “ravilerinin yalanla itham olunmaması” kaydının, hasen hadis ravilerinin sahih ravileri derecesinde olmadığına delalet ettiğini söylemişlerdir. Onlara göre sahih hadis ravileri hakkında adalet ve zabt şartlarına delâlet etmek üzere kullanılan sika tabiri ile hasen hadis ravileri hakkında kullanılan “yalanla itham olunmamak” kaydı arasında belirli bir fark vardır. 343Şu hale göre hasen hadis ravilerinin yalancılıkla itham edilmemiş olmalan şartı, sahih hadis ravilerinin sika olmaları şartıyla bir değildir. Bunun sonucu olarak hasen ravileri, sahih ravilerinden mevsûkiyet yönünden daha aşağı derecededirler, öte yandan hasenin tarifinde esas olan, hadisin başka tarîklardan rivayet edilmiş olma şartı sahihte yoktur. Bu da haseni sahihten ayıran bir başka özelliktir.
İkinci meşhur hasen tarifi, Hamd b. Muhammed el-Hattâbî'ye aittir. Ona göre hasen, çıkış yeri (mahreci) bilinen, ravileri meşhur olan hadistir. Hadislerin çoğu hasen etrafında döner ve hasen, tüm alimlerin kabul ettikleri, ekseri fakihlerin kullandıklan hadistir. 344
el-Hattâbî'nin bu tarifindeki “çıkış yeri” nden maksat, hadisin rivayet edildiği beldedir. Tarifteki hadisin çıkış yerinin belli olması kaydı, munkatı ile tedlis yaptığı sabit olmamış müdellisin rivayet ettiği hadisi tariften hariç tutmak içindir; zira munkatı ve benzeri isnadında kopukluk olan hadislerin çıkış yeri belli değildir. Yukarıdaki kayıtla müdelles de öyledir. 345
el-Hattâbî'nin bu tarifine de itiraz edilmiştir. Nitekim İbnu's-Salâh, Tirmizî'nin tarifi ile bunun mübhem olduğunu, sadra şifa olmadıklarını söylemiştir. Ona göre her iki tarif de hasen ile sahih arasındaki farkı belirtmekten uzaktır.346
İbn Dakîki'1-İyd el-Hattâbî'nin tarifinin sahih için de doğru sayılabileceğini, bu takdirde sahihin hasen tarifine dahil olacağını söylemiştir. 347İbn Cemâ'a ise itirazında zayıf hadisin çıkış yerinin de bilinebileceğini, halbuki ravilerinin zayıf olarak tanındıklannı ileri sürmüştür. 348Bu itirazlar ayn ayn münakaşa edilmiştir. Söz gelimi, sahih hadislerin de çıkış yerlerinin bilindiği, ravilerinin meşhur olduğu itirazına karşı şöyle denilmiştir: el-Hattâbî, tarifindeki “çıkış yerleri belli” kaydiyle hasen hadislerin sahih hadisler derecesine çıkamadıklarına işaret etmiştir, onun tarifine eklediği “hasen, ekseri alimlerin kabul ettikleri, ekseri fakihlerin kullandıkları hadistir” ifadesi, yine hasen hadisin sahihten farklı olduğunu belirtmektedir; zira sahih hadisler fakihlerin ekseriyeti tarafından değil, bütün alimler ve fakihler tarafından kabul edilmiş ve kullanılmıştır.
İbn Dakîki'1-İyd'in, sahihin de hasene dahil olacağı itirazına cevap veren et-Tebrizî, sahihin hasenden ehass, binaenaleyh hâssın âmmın hududu içinde olmasının zaruret olduğunu söylemiştir. 349
Üzerinde durulan Tirmizî ile el-Hattâbî'nin tariflerini mübhem olduklarından sadra şifa görmediğini az önce söz konusu ettiğimiz İbnu's-Salâh, muhaddislerin hasen terimini kullandıklan yerleri etraflıca araştırması sonucu hasen hadislerin iki kısma ayrıldığının açığa çıktığına işaret eder. Bunlardan birincisi, isnadında ehliyeti tahakkuk etmemiş mestur raviler bulunmaktan hali olmayan hadislerdir. Ancak bu mestur raviler gaflet sahibi, rivayetlerinde fazla hata yapan kimseler değildirler. Bunun gibi hadiste kasden yalan söylemekle veya bir başka sebep yüzünden fıskla itham edilmiş kimseler de değildirler. Bu neviden olan hadisler aynı zamanda metni, ravisine mutâbaat hasıl olan, bir diğer ravi tarafından bir veya birkaç vecihten rivayet edilmekle veya şahidi olmakla bilinen ve böylece şâz ve münker olmaktan kurtulan hadislerdir. Tirmizî'nin tarifinden anlaşılan budur, ikincisi ise sıdk ve emanetle meşhur olmakla beraber hıfz ve itkan yönünden daha aşağı mertebelerde olduklarından sahih hadis ravileri mertebesine çıkamayan, ancak teferrüd ettiği hadisler münker sayılan ravilerden üstün olan ravilerin rivayet ettikleri hadislerdir. Bu hadisler, aynı zamanda şâz, münker ve mu'allel olmaktan da uzaktırlar, el-Hattâbî'nin tarifinde anlaşılan ise hasenin bu ikinci kısmıdır. 350
İbnu's-Salâh'ın hasen hadisleri iki kısma ayırarak tarif etmesi, hem Tirmizî'nin, hem de el-Hattâbî'nin tariflerini bir araya getirmesi bakımından önemlidir. Bu önem, iki meşhur imamın, aynı şeyin tarifini yaparken aradaki fark ne kadar az olursa olsun, ayrı ayn şeylerin tariflerini yaptıklarını ortaya çıkardığından önemi bir kat daha artmaktadır. Nitekim İbnu's-Salâh, gerek Tirmizî'nin, gerekse el-Hattâbî'nin tariflerinin sadra şifa vermediklerini söylerken, yine bu tariflere bağlı kalmış, onlara biraz daha açıklık kazandırmış ve neticede her iki tarifin birbirinden az çok farklı olduğu kanaatine vararak, yine bu iki tarife göre hasen hadislerin iki kısım olduğunu söylemiştir. 351
Hicri altıncı asır alimlerinden İbnu'l-Cevzî'ye göre ise hasen hadis, kendisinde zayıflık bulunan, çıkış yeri itibariyle sahihe yakın ancak yalan olma ihtimali bulunan hadistir. Böyle bir hadisle amel sahih olur.352 Bu tarifi açıklayan et-Tîbî, hasenin sahih ve zayıfın bilinmesine bağlı olduğunu söylemiş ve yalan olma ihtimalinin bulunmasını, ravilerinin Tirmizî'nin tarifinde söz konusu edildiği gibi yalanla itham edilmeyen mestur kişiler olmasiyle izah etmiştir. 353Her ne ise, İbnu'l-Cevzî'nin bu tarifi Hadis Usûlü alimlerince benimsenmemiştir.
İbn Cemâ'a'ya göre hasen, senedi muttasıl, illetten hali, ancak isnadında ya rivayet ettiği hadise şahidi olan mestur, ya da itkan derecesinden aşağıya rivayet ettiği hadise şahidi olan mestur, ya da itkan derecesinden aşağı derecedeki meşhur bir ravisi bulunan hadistir. et-Tîbî haseni ayrıca özlü bir şekilde “şaz ve illetten ârî olmakla birlikte birden fazla tarîktan rivayet edilen, sika derecesine yakın bir ravinin müsnedi veya sikanın mürseli” olarak da tarif etmiştir. 354
İbn Haceri'l-Askalâni'ye gelince o, ayn bir hasen tarifi vermemiş; bu hadis çeşidini âhad haberler içinde sahihle ilgi kurarak tarif etmiştir. Ona göre sahih haberin şartlarından biri olan ravisinin zabt şartı hafifler, yani azalırsa böyle hadislere hasen li-zâtihî denir. 355
Diğer taraftan bazı kusurlar sebebiyle kabul vasfının en üst derecesine şamil olmayan, ancak bu kusurları gideren bazı özelliklere sahip olan haber sahih li-gayrihî; eğer bu kusurları gideren bir özellik yoksa hasen li-zâtihîdir. İsnad yönünden tevakkuf edilen hadiste kabul tarafını tercih ettiren bir karine bulunursa buna da hasen li-gayrihî denir. 356
İbn Hacer'in tarifinde hasen, esas itibariyle bazı kusurlar sebebiyle sahihten bir mertebe aşağıda bulunan hadis olarak göze çarpmaktadır. Onun sahihin altında sayılmasının sebebi, ravisinin zabt bakımından sahih hadis ravisi derecesinde olmamasıdır. İbn Hacer'in bu tarifi hasenin en özlü ve makbul tarifi kabul edilmiştir. Nitekim Takiyyuddin Ahmed eş-Şumunnî haseni “şaz ve mu'allel olmamak şartiyle adalet sahibi ancak zabtı az, şu kadar ki rivayetinde teferrüd ettiği hadisler münker sayılanlardan üstün bir mertebede bulunan ravinin muttasıl olarak rivayet ettiği hadis” olarak tanımlamıştır. 357
es-Suyûtî ise “adalet sahibi ancak zabtı az ravinin şaz ve mu'allel olmayan muttasıl rivayetine hasen denir” demiştir. Her iki alim de tariflerinde İbn Hacer'e uymuşlardır.
Netice itibariyle değişik tarifleri yapılmış olan hasen, adalet şartını haiz olmakla birlikte zabt yönünden sahih hadis ravileri derecesine çıkamayan ravinin kesiksiz isnadla rivayet ettiği, şaz ve illetli olmayan hadislerdir. Aslında hasen Ii-zâtihînin tarifi olan bu tarif, muahhar hadis usulü alimlerinin de benimsedikleri hasen tarifi olmuştur.
Yukarıda da değinildiği gibi, hasen hadisler en çok Tirmizî'nin Sünen de denilen el-Cami'inde bulunur. Aslında Sünen Tirmizî. hasen hadisler için asıl mesabesinde kabul edilmiştir. Bazı şeyhlerinin ve Ahmed b. Hanbel ve Buhari gibi şeyhlerinden bir tabaka önceki bazı alimlerin sözleri arasında hasen lafzına rastlanırsa da bu ıstılahı yerleştiren ve çokça kullanan Tirmizidir. Tirmizî'nin yanısıra ebu Davud, Nese'î, İbn Mâce ve ed-Dârekutnî de Sunenlerinde hasen hadise yer vermişlerdir. Hasen hadisin en çok bulunduğu bir diğer kaynak da el-Huseyn b. Mes'ud el-Ferrâ' el-Beğavî'nin Mesâbîhu's-Sunne isimli kitabıdır, el-Beğavî bu eserinde topladığı hadisleri sıhâh ve hisân başlıkları altında iki kısımda vermiştir. Sıhâh başlığı altında verdikleri Buhârî ve Müslim'in gerek ittifakla gerekse münferiden rivayet ettikleri; hisân başlığıyla verdikleri ise Ebu Davud, Tirmizî ve öteki içinde hasen hadis bulunan kitaplardan naklettikleridir. (Bk. Hisân).
Hasen hadise örnek:
Behz b. Hakîm'in babası vasıtasiyle dedesinden rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:
“Ya Resulallah! Dedim; (en çok) kime iyilik edeyim? (Hz. Peygamber (s.a.s)
“Anana” buyurdu.
“Sonra kime?” dedim;
“Anana” dedi.
“Sonra kime” diye sordum; Yine:
“Anana” cevabını verdi.
“Daha sonra kime” dedim,
“Sonra babana, sonra da derece derece akrabalarına” buyurdu.”358
Bu hadis, Tirmizi'ye göre hasendir; zira ravisi Behz b. Hakîm, cerh ve ta'dil âlimlerine göre sika olmakla birlikte Şu'be tarafından tenkid edilmiştir. İbn Hibbân'a göre hadisleri sahihlikten düşmüştür. Hıfz bakımından da sahih hadis ravileri ayarında değildir. 359
Hasen hadisler, yukarıda İbnu's-Salâh ve İbn Hacer'in tariflerinde söz konusu edildiği gibi, hasen li-zâtihî (veya li-aynihî) ve hasen li-gayrihî olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Herbiri hakkında fazla bilgi almak için özel maddelerine bakılabilir.
Sıhhat bakımından sahihten aşağı bir mertebede bulunan hasen, dînî konularda delil olma açısından sahih gibidir. Hatta bazı alimlere göre rivayet tarîki çok olursa sahih bile sayılır. Nitekim Tirmizî, Ebu Davud, el-Hâkim, İbn Hibbân ve İbn Huzeyme gibi hadis alimleri, sahih hadisleri toplamak üzere tasnif ettikleri kitaplarına hasen hadisleri almakta bir mahzur görmemişlerdir. Bu alimler, her ne kadar hasen hadisleri kitaplarına almışlarsa da yine de onun sahih hadisle bir olmadığı, ondan aşağı seviyede bulunduğu görüşündedirler.
Hasen hadislerin ancak rivayet tankları çoğaldığı takdirde sıhhatine hükmedilebilmesi, ravilerin zabt yönünden sahih hadis ravilerinden aşağı mertebede olduklarındandır. Her biri yalnız başına kalsa hüccet olamıyacak iki tariktan gelen bir hadisi dinî bir konuda hüccet olarak almakta yadırganacak bir taraf yoktur. Nasıl ki başka vecihten müsned olarak gelen yahut o kuvvette bir diğer mürsel hadisle kuvvet kazanmış mürsel hadis bazı alimlere göre dini meselelerde delil kabul edilir. İki tarîktan gelen hasen de öyledir.360
Dostları ilə paylaş: |