Hasen-Garîb:
Maddesinde de görüldüğü gibi, el-Câmi’ isimli kitabında hasen terimini ilk defa bir hadis çeşidi olarak kullanan Tirmizî, bazen hasen terimiyle birlikte bir başka terimi daha kullanır. Hasen-Garib birleşik terimi bunlardandır.
Tirmizî, el-Câmi'inde kullandığı ıstılahların hasen dışında hiçbiri hakkında bilgi vermiş değildir. Bu yüzden hadis alimleri, onun hasen-garîb ıstılahının manasını açıklamaya çalışmışlardır. Ancak ıstılahı kullananın maksadı hakkında ihtimaller üzerinde durmaktan öte gidememişlerdir. Bu yüzden aralarında tartışmalar olmuştur.
İslâm âlimlerinin hasen-garîb birleşik ıstılahının manasını açıklamak üzere söylediklerine geçmeden önce bu tabiri kullanış şeklini misal üzerinde görmek yerinde olacaktır:
“... İbn Abbas (r.anhuma) dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a.s) “İki göze Cehennem ateşi asla dokunmaz. Biri Allah korkusuyla ağlayan göz, diğeri Allah yolunda (şuurlarda) nöbet bekleyen göz” buyurdu.
Ebu İsa dedi ki: İbn Abbas'ın hadisi hasen-garib bir hadistir. 361
Tirmizî'nin hasen-garib terimiyle kasdettiği mananın açıklamasına gelince, Takiyyuddin Ahmed b. Abdilhalîm b. Teymiye bir fetvasında Tirmizî'ye bazı yerleşmemiş ıstılahları kullanmasından dolayı ta'n edenlerin, söylediklerinden çoğunu ne maksatla söylediklerini bilmeyenler olduklarına işaret ettikten sonra şöyle demiştir: “hadisciler bazen “haze'l-hadîsu garîbun” derler. Bu ifade “hadis bu vecihten garibtir” demektir. Hatta bazen bunu kendileri açıklayarak “bu vecihten garibtir” tabirini kendileri kullanırlar. Bu takdirde hadis, muhaddisler nazarında tek tariktan gelen ma'ruf bir sahih hadistir. Şayet başka tariktan da rivayet edilirse, metni sahih ve ma'ruf olsa bile öteki vecihten garib sayılır. Buna göre Tirmizî bir hadis hakkında “hasenun garîbun” dediği zaman bununla o hadisin o tariktan garib olduğunu kasdetmiştir. Ancak metnin şevahidi vardır ve onlarla hasen cümlesinden olmuştur.” 362
İbn Teymiye bir başka yerde aynı konuda garîb hadisin yalnız bir rivayet isnadiyle bilinen hadis; hasenin ise Tirmizî'ye göre iki yönden rivayet edilen hadis olduğuna, ravileri arasında yalancılıkla itham edilmiş bir ravi bulunmaması ile birlikte şaz olmaması gerektiğine işaret ettikten sonra ancak demiştir; bazı kimseler, onun hasen ismini verdiği hadislerin bu tavsife uymadığını söylemişlerdir. Meselâ hakkında hasen-garîb dediği hadisler bunlardandır ve yalnız bir tek isnadla rivayet edilmişlerdir. Tirmizî bunlara da hasen demiştir. O halde bunun izahı şöyle olmalıdır. Hadis, bir tek tâbi'îden rivayet olunduğu için garib sayılır. Fakat bu tabi'iden iki yönden rivayet edilince, tariklarının tabi'iden itibaren çoğalması sebebiyle hasen olur. Aslında hadis garîbtir.”
Şu hale göre Tirmizî'nin bir hadis hakkında kullandığı hasen-garîb birleşik ıstılahından maksat, İbn Teymiye'ye göre hadisin isnadının bir merhalesine kadar garîb, o merhaleden itibaren de hasen oluşudur. ez-Zerkeşi'ye göre ise hadisin metin yönünden hasen, isnad yönünden ise garib olmasıdır. 363
Hasen Li-Aynihî:
Bk. Hasen li-Zâtihî.
Hasen Ü-Gayrîhî:
Hasen hadisin kısımlarından biri olan hasen li-gayrihî İbnu's-Salâh'a göre İsnadında ehliyeti tahakkuk etmemiş mestur ravi bulunan ancak bu mestur ravi gaflet sahibi, rivayetlerinde fazlaca hata yapan kimse olmadığı gibi, hadiste kasden yalan söylemek veya başka sebep yüzünden fiskla itham edilmeyen bir kimse olan hadistir. Böyle bir hadis başka vecihlerden rivayet edilmekle kuvvet kazanır. Şaz ve münker olmaktan kurtularak hasen li-gayrihî adını alır. 364
İbnu's-Salâh’ın bu tarifi, hasen li-gayrihiyi esas itibariyle ravisinin zayıflığı yüzünden zayıf mertebesine düşen, ancak başka tariklardan rivayet edilmekle kuvvet kazanıp hasen derecesine çıkan hadis olarak almaktadır. Buna göre hadiste yalan söylemeyen, gaflet sahibi olmayan, rivayetlerinde aşın şekilde hata yapmayan zayıf bir ravinin rivayet ettiği zayıf hadis, gerek lafzan, gerekse manasiyle başka tariktan rivayet edildiği takdirde zayıf olmaktan çıkar; hasen derecesine yükselir. Ancak buna kendiliğinden değil, başka yönden rivayet edilme desteğiyle hasen olduğundan hasen li-gayrihî denir.
Bazı âlimler, zayıf hadisi destekleyen rivayetin o zayıf hadisi rivayet eden ravinin şeyhinden veya onun şeyhlerinden birinden aynı lafızla yahut aynı manayı veren değişik lafızlarla rivayet edilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Bununla birlikte zayıflık sebebine irsal, tedlîs ve cehaleti de ekleyenler vardır. Netice itibariyle ravisinin kusuru, irsal veya tedlis yapması yahutta cehalet gibi sebeplerle zayıf addedilen bir hadis başka tanklardan lafzen veya na'nen rivayet edildiğinde hasen li-zâtihi olur demek daha şümullü bir tariftir. Meselâ, Ebu Sa'di'l-Hudrî demiştir ki: Yanımızda bir yetimin (emaneti bir miktar) şarap vardı. (İçkiyi yasaklayan) Ma'ide Sûresi (nin 90. ayeti) nazil olunca Hz. Peygamber (s.a.s)'e (bu şarabı ne yapacağımı) sordum ve “Yetim malı” dedim. Hz. Peygamber (s.a.s)
“Olsun, dökün” dedi.”365
Bu hadisi Mücalid tarikinden rivayet eden Tirmizî sonunda hadise hasen hükmünü vermiştir. Ravisi Mücalid zayıf bir ravidir. Bazı alimler onu rivayette yanılmak ve çok hata yapmakla cerh etmişlerdir. Ne var ki, aynı hadis. Enes ve başka sahabilerin rivayetleri olan birkaç değişik vecihten de varid olmuştur. Şu hale göre zayıf ravinin rivayeti iken başka tanklardan rivayetle destek kazanarak hasen li-gayrihî mertebesine yükselmiştir.
Yine Tirmizî, Huşeym tarikiyle şu hadisi rivayet etmiştir.
“... Hz. Peygamber (s.a) “Müslümanlara Cuma günü yıkanmaları haktır. Herbir müslüman (Cuma günü) ailesinin güzel kokusundan sürünsün. Eğer bulamazsa onun için güzel koku sudur.” buyurmuştur.” 366
İsnadında inkıta olması dolayısiyle zayıf sayılan bir hadis, aynı şekilde başka vecihten rivayet edilerek desteklenirse yine hasen li-gayrihi itibar edilir. Bunun misalini de Tirmizî'nin şu hadisi teşkil eder:
“... Hz. Peygamber (s.a.s) Abbas hakkında Hz. Ömer'e “bir kimsenin amcası, babası gibidir” buyurdu. Hz. Ömer daha Önce Hz. Peygamber (s.a.s)'e Hz. Abbasin zekâtı konusunu açmıştı.”367
Tirmizî'nin hasen-sahih dediği bu hadis, ravisi Ebu'l-Buhturî (Sa'id b. Fîrûz)'un Hz. Ali'den rivayetinin olmaması sebebiyle munkatı'dır ve zayıftır. Aynı konuda
Bureyde ve başka sahabîlerden rivayet edilen şahit hadisler vardır. Bu yüzden bu hadis hasen li-gayrihî sayılmıştır.
Bununla birlikte bir hadisin ravisi, çok hata yapmak, yalancılık ithamına maruz kalmak, yahutta herhangi bir sebepten dolayı fışkı zahir olmak yüzünden ta'n edilerek zayıf duruma düşerse rivayeti ne kadar benzeri rivayetlerle desteklenirse desteklensin, zayıf olarak kalır. Bunun misalini de şu hadis teşkil eder:
“... Ümmetimin dini işlerine dair kırk hadis belleyeni Allah, Kıyamet günü fakihler ve âlimler zümresinde haşreder.”368
Kırk hadis mecmu'alarının derlenmesinde başlıca amil olduğu şüphesiz olan bu hadis birçok sahabîden rivayet edilmiştir, dolayısiyle bir hayli tariki vardır. Ancak bu tankların hiçbiri kadih illetten kurtulmamıştır. Bu yüzden de zayıf olarak kalmıştır.
Hasen Li-Zâtihî:
Hasen li-aynihî de denir. Hasen hadisin kısımlarından biridir.
İbnu's-Salâh'a göre emanet ve sıdkla meşhur olmakla birlikte hıfz ve itkan yönünden daha aşağı mertebede olduklarından sahih hadis ricali mertebesine çıkamayan, ancak tek başlarına rivayet ettikleri hadisler münker addedilen ravilerden üstün olan ravilerin rivayet ettikleri şaz, münker ve mu'allel olmayan hadislerdir. 369
İbn Haceri’l-Askalânî'ye göre ise hasen li-zâtihî hadis, adaletli olmakla birlikte zabtı hafif yani az olan ravinin muttasıl senedle rivayet ettiği şaz ve illetten ari olan hadistir. 370
İbn Hacer'in bu tarifi, hasen li-zâtihî hadisi sahihten farklı yönüyle almaktadır, nitekim tarifte “sahih haberin şartlarından yalnızca “zabt” şartı hafif olur yani azalırsa bu habere hasen li-zâtihî denir denilerek sıhhat şartlarından zabtın hafif olması halinde hadisin sahihlikten düşeceği ve hasen li-zâtihî olacağı söylenmiştir. Şu hale göre hasen li-zâtihi ile sahih arasındaki fark yalnızca ilkinin ravisinin zabt vasfının azlığıdır. Bu manada hasen li-zâtihiye şu hadis misal verilebilir:
“... Hz. Peygamber (s.a.s) “Ümmetime zorluk vereceğini bilmeseydim her namazda misvak kullanmalarını emrederdim” buyurmuştur.” 371
Hadisin ravilerinden Muhammed b. Amr b. Alkame sadâkatle meşhur olmakla beraber itkan sahibi değildir. Hatta bazı cerh ve ta'dil alimleri tarafından sû'ul-hıfz (kötü ezberleme) yüzünden tenkit edilmiş ve zayıf sayılmıştır. Ravisi Muhammed b. Amr'ın zabtının az oluşu yüzünden bu tariktan gelen rivayet hasen li-zâtîhî addedilmiştir.
Hasen li-zâtihî hadis, başka tariklarla rivayet edilerek kuvvet kazanması halinde sahih li-gayrihî derecesine yükselir.
Hasen-Sahih:
Başta Tirmizî olmak üzere bazı muhaddisler bir hadis hakkında bazen “hazâ hadîsim hasenun sahih” (Bu, hasen sahih bir hadistir) diyerek hasen ve sahih hükümlerini bir arada kullanırlar. Aslmda bir hadis sıhhat bakımından ya sahih ya da hasen mertebelerinden birinde bulunur. Böyle olduğu halde iki terimin aynı hadisi değerlendirmede bir arada kullanılışı akla ister istemez şöyle bir soru getirir: Bir hadis ya hasendir; ya da sahih. Öyle iken nasıl hem sahih hem de hasen olabilir. Birbirinden farklı iki hüküm nasıl olur da bir hadis için bir arada kullanılabilir? Bir hadisin sıhhat mertebesini belirtirken hasen ve sahih hükümlerini birlikte kullanan muhaddisler, bununla neyi kasdettiklerini veya tabirin delâlet ettiği manayı açıklamadıklarından konu muğlak kalmıştır. Her ne kadar söz konusu iki terimin bir arada kullanıldıklarında neye delalet ettiklerini açıklayanlar olmuş; hatta aralarında münakaşalar edilmişe de birbirinden farklı açıklamalar yüzünden konu tam manasıyla açıklığa kavuşmuş değildir.
İbnu's-Salâh'a göre Tirmizî ve diğer bazı muhaddislerin bir hadis hakkında hasen-sahih demeleri karışıktır; zira hasen, sahihten daha aşağı mertebededir. İkisinin arasım bir hadiste birleştirmek, hasenin sahihe nazaran daha aşağı mertebede bulunmasının nefy ve isbatını birleştirmektir. Bu konunun izahı şöyledir: Hasen - Sahîh birleşik terimi isnada aittir. Bir hadis, biri hasen diğeri sahih iki isnadla rivayet edildiği zaman o hadisin isnadlardan birbirine nisbetle hasen; diğerine nisbetle sahih olduğunu söylemek ve o hadis hakkında hasen-sahih demek doğru olur. Bununla birlikte tabirde kullanılan hasen lafzı ile ıstılah manasının değil lügat manasının kastedildiğini, bununla hadisin beğenilen ve yadırganmayan bir sahih hadis olduğunun belirtildiğini ileri sürenler de vardır. Bu izah da yabana atılamaz. 372
İbnu's-Salâh’ın bu açıklamasına itiraz eden İbn Dakîki'1-İyd, onun birinci hasen-sahih tabirinin isnada raci olması görüşünün yerinde olmadığını söylemiştir. Ona göre hakkında hasen-sahih hükmü verilen birçok hadis vardır ki, tek vecihten rivayet edilmiştir. Tirmizî'nin, (Bu, sadece bu vecihten bildiğimiz hasen-sahih bir hadistir); veya, (Bunu sadece falancanın hadisi olarak biliyoruz) dediği hadislerin çoğu öyledir.
İbnu's-Salâh'ın ikinci hasen-sahih tabirindeki hasen lafzının sözlük manasıyla kullanıldığı yolundaki açıklaması da isabetli değildir. Zira hasen lafzını ıstılah manasında değil, sözlük manasına alınca lafız yönünden gönlün yattığı mevzu hadisi de hasen saymak gerekir. Kaldı ki, hadis ehlinden hiç kimse hasen lafzını sözlük manasında kullanmış değildir.
Daha sonra kendi görüşünü açıklayan İbn Dakîki'l-İyd şunları söylemiştir: “Hasende sahihten daha aşağı mertebede olma kaydı şart değildir. Hasen hadisin sahihten aşağı mertebede olması hakikati ve zatı bakımından değil, ihtisar kaydı sebebiyledir. Ayrıca ravilerin rivayetlerinin kabulünü gerektiren birtakım sıfatlan vardır. Bu sıfatların da teyakkuz, hıfz ve itkan gibi dereceleri bulunur. Bu derecelerin ise bir kısmı bir kısmının üzerindedir. Bir ravide sıdk ve yalancılıktan uzak bulunmak gibi daha aşağı mertebede bulunan bazı sıfatların var oluşu hıfz ve itkan gibi daha üstün sifatlann bulunmasına engel teşkil etmez. Nasıl ki bir ravide hıfz ve sıdkın bir arada olması gibi çok yüksek sıfatlann bulunması, daha aşağı derecedeki sıfatların bulunmaması demek değildir. Şu hale göre bu konuda ravisinde sıdk gibi nisbeten aşağı mertebede bulunan bir özelliğin bulunuşu göz önünde tutulursa hadise hasen; hıfz ve itkan gibi üstün vasıfların bulunuşu dikkate alınırsa sahih demek doğru olur. Bu takdirde her sahih hadisin hasen olması gerekir. Muhaddislerin “hazâ hadîsun hasen” tabirlerinin sahih hadisler hakkında varid oluşu da bunu gösterir.373
İbn Dakîki'l-İyd'in bu açıklamaları konuya açıklık getirmesi bir yana daha sonraki hasen-sahih tabirini izah edenlere de ışık tutmuştur. Onun bilhassa İbnu's-Salâh'ın, tabirin isnada raci olması açıklamasına itirazı tek isnadla rivayet edilen hadisler için yerinde bir açıklama sayılmıştır. Nasıl olmasın ki, Tirmizî, el-Alâ b. Abdirrahman-Babası tarikiyle Ebu Hureyre'den, “Şa'ban ayının yansı kaldığında artık (tutmakta olduğunuz başlanmış orucunuz müstesna) oruç tutmayınız” hadisini rivayet etmiş, arkasından “Bu hasen-sahih bir hadistir. Bu lafızla ancak bu vecihten bilinir” demiştir.374 Halbuki bu hadisin bundan başka isnadı yoktur. Öyle iken hasen-sahih tabirinin isnadı tek olan hadis için bir vecihten sahih, bir vecihten hasen olarak rivayet edilmiştir şeklinde izah edilmesi doğru düşmez.
el-Irâkî de bu konuda İbn Dakîki'l-İyd'e katılmış ve “muhaddisler demiştir; yerine göre zayıf bir hadisin de hasen olduğunu söylemişlerdir. Bu sözleriyle hasenin terim olarak taşıdığı manayı kasdetmeyip hadis lafızlarının güzelliğini ifade etmek istemişlerdir. Nitekim İbn Abdilberri'l-Kurtubî, Beyânu Adâbi'1-İlm adlı eserinde 375
“İlim öğreniniz; çünkü Allah (rızası) için ilim öğrenmek Allah korkusuyla birdir. İlim istemek ibadet; müzakeresi teşbih mesabesindedir. İlim aramak cihat; bilmeyenlere öğretmek sadakadır..,” diye başlayan uzun rivayeti naklettikten sonra, “Çok güzel bir hadistir. Lakin sahih bir isnadı yoktur” demiştir.376 İbn Abdilberr bu rivayet hakkındaki hükmünü bildirirken hasen lafzını kullanmış ve bu lafızla sırf lafzının güzel olduğunu belirtmiştir. Başka türlü de olamaz; zira söz konusu rivayet Musa b. Muhammed el-Belkâvî'nin, Abdurrahim b. Zeyd el-Ammî'den rivayetidir. el-Belkâvî, Ebu Zur'a ve Ebu Hâtim'in yalancılıkla, İbn Hibbân ve el-Ukaylî'nin hadis uydurmakla itham ettiği, rivayetlerine itibar edilmeyecek mat'un biridir.377 Bu hadisi de onun uydurduğu açıktır. Ayrıca Abdurrahîm b. Zeyd el-Ammî metrûku'l-hadîstir.378 Diğer taraftan Umeyye b. Hâlid'den şöyle bir haber varid olmuştur: “Şu'be'ye, “hasenu'l-hadîs olduğu halde Abdulmelik b. Ebî Süleyman'ı bırakıyor; Muhammed b. Ubeydillah el-Arzamî'den rivayette bulunuyorsun” dedim; “hadislerinin güzelliğinden kaçıyorum” cevabını verdi.” 379
Görüldüğü gibi İbnu's-Salâh’ın hasen-sahih tabirinin delâlet ettiği manayı açıklarken bahsettiği hasenin sözlük manasına alınabileceği ihtimali de varid görülmemiştir.
İbn Kesîr lakabiyle meşhur İsmail b, Umer el-Kureşî, bazı alimlerin hasen-sahih tabirini, metin itibariyle hasen, isnad itibariyle sahih manasıyla açıkladıklarını kaydettikten sonra şöyle demiştir: “Bunu söyleyenler Sıfâtu Cehennem, hudûd, kısas ve diğer bazı konulardaki hadislere göre söylemişlerdir. Bana kalırsa bu tabir, hasen hadise sıhhat hükmü verilmesidir. Buna göre hakkında hasen - sahih denilen hadis, bu hükmü veren muhaddi
in nazarında hasenden yüksek, sahihten aşağı derecededir. Böylece muhaddisin bir hadis hakkında verdiği sıhhat hükmü kendine göre sıhhatle birlikte verdiği hasen hükmünden daha kuvvetli olur.380 Tâhiru'l-Cezâ'irî'nin naklettiğine göre müellifiniz bir başka yerde konunun aslında yersiz olduğunu söylemiştir. Ona göre hasen ve sahih hükümlerinin bir hadiste birleşmesi, sahihle hasen arasında bir orta mertebe teşkil eder. Buna göre burada üç mertebe söz konusudur: Birincisi, en yüksek mertebe olan sahih; ikincisi, en aşağı mertebe olan hasen; üçüncüsü, her iki hükmün bir arada olduğu hasen-sahih mertebesi. Bu hale göre hakkında hasen-sahih denilen hadis, hasenden yüksek, sahihden aşağı mertebededir. 381
Hasen-sahih tabirinin manası hakkında ileri sürülen bu görüşlerden en fazla tenkit edileni İbn Kesir'in bu görüşü olmuştur. Nitekim Irâki, onu delil olmayan bir iddia, Tirmizi'nin kasdettiği manâdan oldukça uzak bir görüş olarak nitelemiştir.382 Aynı şekilde ez-Zerkeşî ile İbn Hacer de İbn Kesir'e itiraz ederek “bu üçüncü kısmın isbatı gerekir. Aynı görüşe sahip başka kimse de yoktur” demişlerdir. ez-Zerkeşî Ayrıca “Bu, demiştir; muhaddislerin bu konudaki icma’ına ters düşmüştür. Sonra böyle bir görüşün doğru kabul edilmesi, Tirmizî'nin kitabında, “hazâ sahîhun” tabirini az kullanması yüzünden, çok az sahih hadis bulunmasını gerektirir. Oysa onun sahih-hasen dediği hadislerin çoğu Buhari ve Müslim'in kitaplarında mevcuttur.” 383
Bunun arkasından el-Cezerî'nin aynı konudaki “Tirmizî, bir hadis hakkında hasen-sahih demişse bununla sıhhat ve hüsnü birleştirmiş demektir. Bu takdirde manaca sahihin altında olur” açıklamasını nakleden ez-Zerkeşî, kendi görüşünü şöyle açıklamıştır: “Tirmizi'nin hasen-sahih tabirini böyle hususi bir tarzda kullanmaktaki maksadı, ihtimal, teradüf yani mana birliğidir. Tabirin az kullanılması onun caiz olduğuna delildir. Nitekim bazı alimler aynı tabiri, haseni sahihe dahil addedenlerin görüşüne göre, haseni sıhhatle tavsif ettikleri yerde kullanmışlardır.
Tirmizî'nin hasen-sahih tabiriyle her iki kelimenin iki hale ve iki zamana göre delâlet ettikleri gerçek manalarını ifade etmek istemesi de imkan dahilindedir. Şöyle ki, onun bir hadisi bir şeyhten bir kere mestur yahut sıdk ve emanetle meşhur olduğu sırada; bir kere de aynı Şeyhin hali adalet derecesine yükselmiş sayıldığı zaman işitmiş olması mümkündür. Böylece o iki zamanda iki ayn vasıf taşıyan şeyhinden biri önce, biri sonra ike kere rivayet ettiği hadisi ondan gelen tek isnadda birleştirmiş olur. Nitekim onun bir hadisi aynı Şeyhten defalarca işittiği birçok kimseden rivayet edilmiştir. Uzak da olsa bu ihtimal bu konuda söylenenlerin gerçeğe en yakın olanıdır.
Bununla beraber Tirmizî'nin hasen-sahih tabiriyle hadis hakkında kendi hasen içtihadı ile başkasının sahih içtihadını veya aksini ifade etmiş olması da mümkündür. Böylece hasen-sahih hükümleri iki görüşü birleştirmiş olmaktadır.” 384
Hasen-sahih tabirinin delâlet ettiği mana hakkında en güzel açıklamayı İbn Hacer yapmıştır. Ona göre hasen ve sahih vasıfları bir hadis hakkında bir arada kullanılmışsa bu müctehidin ravi hakkındaki tereddüdü dolayısiyledir. Bu tereddüt ravinin bu rivayette teferrüd etmesi halinde görülür. Hadis imamlarının bir ravinin hali üzerinde tereddüt etmeleri, müctehidin onu iki vasıftan biri ile tavsif etmesine imkan vermez. Bu takdirde hadisi bazılarına göre hasen, bazılarına göre de sahih olduğu söylenir. Ancak burada hasenun ev sahîhun demek gerekirken tereddüde delâlet eden “ev” edatı kaldırılır. Buna göre hakkında hasenun ev sahihun denilen hadis, tereddütsüz olarak yalnız sahihun denilen hadisten daha aşağı mertebededir; çünkü kesin ifade, tereddütle ifadeden daha kuvvetlidir.
Hadisin iki isnadı bulunması halinde iki vasfın bir hadis hakkında birlikte kullanılması ise biri hasen, diğeri sahih iki isnadı itibariyledir. Bu takdirde hakkında hasen-sahih hükmü verilene nisbetle daha üstündür; çünkü isnadın çokluğu hadisi kuvvetlendirir. 385
İbn Hacer'in bu açıklaması hasen-sahih tabirinin en tutarlı açıklaması sayılacak niteliktedir. Bu açıklamaya göre hakkında hasen-sahih tabiri kullanılmış olan hadisin isnadı tek ise bu ifade “hasenun ev sahîhun” demektir. Bu ise hadis hakkında hüküm farkını ifade eder. Böyle bir hadis yalnızca sahih denilene nisbetle daha aşağı derecededir. Hakkında hasen-sahih hükümleri bir arada verilen hadisin birkaç isnadı varsa bu takdirde de bir isnadla hasen; bir arada verilen hadisin birkaç isnadı varsa bu takdirde de bir isnadla hasen, bir başka isnadla sahih olarak rivayet edilmiş demektir. Bu takdirde ise iki vasfı taşıması ve isnadının fazla olması yüzünden hakkında sadece sahih hükmü verilenden daha kuvvetli sayılır.
Hasen-Sahîh-Garîb:
Hasen hadisleri el-Câmi'u's-Sahîh adlı eserinde ilk defa bir hadis çeşidi olarak kullanan Tirmizî, bazen hasen terimiyle birlikte bir, hatta yerine göre iki terimi daha bir arada kullanır. Hasen-sahih-garib bölye birleşik bir terimdir ve sık sık kullandığı hasen-sahih tabirine bir de hadisin garabet vasfını ifade eden garîb teriminin eklenmesiyle meydana gelmiştir.
Garîb lafzının bazen sahihten önce de geldiği görülür. Diğer birleşik terimler gibi bunun da onları ilk defa kullanan Tirmizî tarafından herhangi bir açıklaması yapılmış değildir. Bu itibarla Tirmizî' nin hasen-sahih-garib tabirinin delâlet ettiği manayı açıklamaya çalışmak başka alimlere düşmüştür.
Önce terimin kullanış şeklini misal üzerinde görmek yerinde olur.
“... Hz. Peygamber (s.a.s)'den “Cennette er-Reyyân denilen bir kapı vardır. Kıyamet günü, oruç tutanlar o kapıya çağrılır. Cennete o kapıdan girerler. Artık o kapıdan bir kere girdiler mi, ebediyen susuzluk nedir bilmezler” buyurduğu rivayet edilmiştir.
Ebu İsa, “Bu, hasen-sahih-garîb bir hadistir” demiştir. 386
“... Bureyd b. Ebî Meryem'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
“Cuma namazına giderken Abâye b. Rifâ'a b. Rafi arkamdan yetişti ve “müjdeler olsun, dedi; şu attığın adımlar Allah yolunda atılmaktadır. Ebu Abs'ın Hz. peygamber (s.a.s)'in şu sözlerini işittim dediğini bizzat ağzından duydum:
“Allah yolunda tozlanan ayaklara Cehennem ateşi haramdır.”
Ebu İsa “Bu hasen-garib-sahih bir hadistir” dedi.” 387
İster ilk misaldeki, ister ikincideki şekilde kullanılmış olsun, hasen-sahih terimlerine garib vasfının eklenmesiyle meydana gelen birleşik hasen-sahih-garîb teriminin manasını İbn Teymiye şöyle açıklamaya çalışmıştır:
“Sahih-hasen-garîb terimlerinin bir hadiste birleşmesi şöyledir: Hadis, bazen sahih-garib bir isnadla rivayet edilmiş olabilir. Sonra aynı hadis, isnadın üst tarafında bulunan bir raviden biri sahih iki tariktan rivayet edilir ve sahih-garîb-hasen olur; zira hasen, tarîki fazla olan ve itham edilmiş ravisi bulunmayan hadistir. Her iki tarikdan sahih olsa öyle hadise sadece sahih denir. Şayet iki tariktan birinin sıhhati belli olmazsa o takdirde sıhhati kesin olmayan tariktan hasen olmuş demektir.
Şöyle de olabilir: Hadis bazen garîbu'l-isnâd olur. Yalnız tek vecihten bilinir. Eğer o garîb vecihten hadis sahih olursa hükmü sahih- garîbdir. Böyle bir hadisin metni iki vecihten rivayet edilmekle hasen mertebesini alabilir. Bunun içindir ki muhaddis, bu konuda fulan ve fulanın rivayetleri vardır der ve bu sözüyle hadisin manasına uyan ve onu hasen kılan sevahidi olduğunu ifade etmiş bulunur. İsnadı garîb olmakla beraber hadise sahih denilmişse o hadis ancak garîb tariktan sahih olarak sabit, hasen tarikdan rivayet edilmiş demektir. Aynı hadiste sıhhat ve hüsn vasıfları böylece birleşmiş ve garîb isnadla rivayet edilen vecihten garib olmuş olur.” 388
Görüldüğü gibi, İbn Teymiye'nin açıklaması konuya kesin bir yorum getirmemekte, ihtimaller üzerinde durmaktadır. Bu da daha çok tabirleri kullananın ne manada kullandığına dair herhangi bir açıklama yapmamış olmasından kaynaklanmaktadır.
Hasenu'l-Hadîs:
Sözlük itibariyle “hadisleri güzel” manasına gelen bu tabir ta'dil lafızlarındandır. İbn Ebî Hatim'in tasnifinde ta'dil lafızlarının üçüncü mertebesine delâlet eden şeyhlin lafzına el-Irakî ve ona tabi olarak es-Suyûtî'nin ekledikleri lafızlar arasında yer alır.
İbn Ebî Hâtim'e göre şeyhim lafzıyla adaletine hükmedilmiş ravinin hadisleri yazılır. İtibar için gözden geçirilirse de mertebe itibariyle diğer iki derecede bulunan lafızlardan biriyle ta'dil edilen raviden daha aşağı mertebededir. Aynı şey hasenu'l-hadis denilen ravi için de geçerlidir.
Hasenu’l-İsnâd:
Hadîsun hasenu'l-İsnâd tabirinin kısaltılmış şeklidir. Muhaddislerin bir hadisin isnad yönünden hasen olduğunu belirtmek üzere kullandıkları tabirdir.
Muhaddisler, bir hadis hakkında bazen yalnızca hasen hükmü verirler. Bazen de hazâ hadîsun hasenu'l-isnad” (bu, isnadı hasen olan bir hadistir) gibi bir tabir kullanarak hasen hükmünü isnada hasrederler. Bu takdirde haliyle farklı bir durumu ifade etmiş olurlar; zira bir hadis hakkında hasen hükmü verdiklerinde o hadisin gerek isnad, gerekse metin yönünden hasen olduğunu ifade etmişlerdir. Hasenu'l-isnâd dediklerinde ise hadisin senedi hasen olmakla birlikte metninde şuzûz veya illet gibi onu hasen derecesinden aşağı düşüren bir kusurun bulunma ihtimalinden söz etmiş olurlar. Şu hale göre bir muhaddis her hangi bir hadisi verdikten sonra onu hasenu'l-isnâd olarak nitelemişse bu onun sadece isnad hakkında hasen hükmü verdiğini, metnin bu hükümden hariç olduğunu ifade etmiş olur.
Bir diğer ihtimale göre muhaddis, hasenu'1-isnâd dediği hadisin isnadında sırf kendisinin farkettiği değişik bir durum (nükte) görmüştür. Bunun için hadisi isnadı hasen olarak nitelemiştir. Yoksa hadisin hem metin, hem de sened yönünden hasen olduğuna kesin kanaat getirseydi bu tabiri zaten kullanmazdı.
Bununla birlikte es-Suyûtî'nin de aralarında bulunduğu bazı alimler, hadis ilminde söz sahibi, görüşüne itibar edilen, hafız derecesine yükselmiş bir muhaddisin hasenu'l-isnâd dediği hadisin hem metin hem de sened yönünden hasen sayılabileceği görüşündedirler. Bunlara göre böyle bir alim hadisleri araştırma konusunda otoritedir ve hasenu'l-isnâd hükmünü ancak hadisin metin ve senedini etraflı bir şekilde tetkik ettikten sonra verir. 389
Şu halde bir hadis hakkında hadisciler tarafından hasenu'l-isnad hükmü verilmişse bu, esas itibariyle senedin hasen olduğu manasına gelir. Metnin de hasen olmasını gerektirmez; zira metnin de hasen olabilmesi şâz ve illetli olmaması gerekir. Metninde şuzûz ve illet bulunan hadisler zayıf grubuna girer ve hasenden daha aşağı mertebeye dahil olur.
Dostları ilə paylaş: |