Hakîkat Kitâbevi Yayınları No: 3


DEVIS WARRINGTON (Avusturyalı)



Yüklə 3,83 Mb.
səhifə21/49
tarix15.09.2018
ölçüsü3,83 Mb.
#81842
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   49

8. DEVIS WARRINGTON (Avusturyalı)


Korkunç bir kışdan sonra, ilkbehârın tatlı ve ılık eli, soğuk toprak tabakasına nasıl te’sîr ederse, islâmiyyet de bana öyle te’sîr etdi. Kalbimi ısıtdı ve bana yeni ve güzel bir ilm elbisesi giydirdi. İslâmiyyetin öğretdiği şeyler, ne kadar güzel, ne kadar doğru ve

-179-

mantıkîdir! (Allahü teâlâ birdir ve Muhammed aleyhisselâm Onun resûlüdür) sözü ne kadar açık, ne kadar doğru ve güzeldir! Hıristiyanların inanılması mümkin olmayan, anlaşılmaz (Baba, Oğul ve Rûh-ul-kuds) inancına benzer mi? Hıristiyanların insanı ürküten, onu korkutan, fekat hiçbir zemân onu tatmîn etmeyen akîdeleri yanında, bu sâde ve mantıkî îmân, insanı kendisine cezb ediyor. İslâmiyyet, hiç değişmemiş ilâhî bir dindir. Aradan asrlar geçmesine rağmen, bugün için de, yarın için de, insanın maddî ve ma’nevî bütün ihtiyâclarını karşılar. Meselâ, insanların eşit olduğunu, Allahü teâlâ indinde aralarında bir rütbe veyâ mevki’ farkı bulunmadığını, islâmiyyet gâyet açık bir tarzda beyân eder ve bunları dünyâ hayâtında da tatbîk eder. Aynı husûsları iddi’â eden hıristiyan kilisesinde, birbirinden rütbece farklı papalar, arşevekler, evekler, piskoposlar ve dahâ bir sürü din adamları vardır. Bunlar, Allahü teâlâ ile kul arasına girerler ve kendi şahsî çıkarları için, Allahü teâlânın ismini kullanırlar. Hâlbuki, islâmiyyetde, Allahü teâlâ ile kul arasına kimse giremez. Allahü teâlâ, emrlerini, Kur’ân-ı kerîm vâsıtası ile kullarına teblîg eder. Size, aşağıda, Allahü teâlânın bir emrinden bahs edeceğim. Bu bir misâldir. Bu misâl, emrlerin ne kadar sâde ve açık ve ne kadar güzel olduğunu gösterir:

Bekara sûresinin ikiyüzaltmış yedinci âyetinde meâlen, (Ey îmân edenler! Doğru, halâl yoldan kazandıklarınızın temizlerinden ve sizin için yerden yetişdirdiğimiz mahsûllerden ve meyvelerden infâk edin [verin!]. İğrenerek, alamıyacağınız pis şeylerden infâk etmeyin. Biliniz ki, Allahü teâlânın hiç bir şeye ihtiyâcı yokdur ve tâm hamde lâyık olan Odur) buyurulmuşdur. Kur’ân-ı kerîmin bu derin ve güzel emrlerini okuyup öğrendikçe, rûhum ferâh buldu ve seve seve müslimân oldum.

9. Bayan CECILLA CANNOLY [REŞÎDE] (Avusturyalı)


Niçin müslimân oldum?

Size çok samîmî olarak söyleyebilirim ki, ben farkına varmadan müslimân olmuşdum. Çünki, dahâ genç yaşda iken bağlı olduğum hıristiyan dînine karşı, zerre kadar i’timâdım kalmamış, hıristiyanlıkdan soğumağa başlamışdım. Ben, dinde birçok şeyleri bilmek ve anlamak istiyordum. Bana öğretilmeğe çalışılan i’tikâdları, körü körüne kabûl etmek tarafdârı değildim. Neden üç tanrımız vardı? Neden dünyâya hepimiz günahkâr olarak gelmişdik ve



-180-

keffâret vermeğe mecbûrduk? Neden ancak râhib vâsıtası ile Allahü teâlâya yalvarıyorduk? Sonra bize gösterilen dürlü dürlü işâretlerin, anlatılan dürlü dürlü mu’cizelerin ne ma’nâsı vardı? Ben bunları ders veren râhiblere sorduğum zemân, onlar kızıyor, (Kilisenin sana öğretdiği şeylerin aslını sen soramazsın. Bunlar gizlidir. Sen yalnız inanmakla mükellefsin) diyorlardı, ama buna da benim aklım ermiyordu. İnsan, anlamadığı, aslını bilmediği bir şeye nasıl inanır? Fekat, o zemânlar ben düşüncelerimi açıkdan açığa söylemeğe cesâret edemiyordum. Ben emînim ki, kendilerini hıristiyan sayan pek çok insan, tıpkı bizim gibi düşünmekde ve kendilerine verilen dînî bilgilerin çoğuna inanmamakda, fekat bunu açıklamakdan da korkmakdadırlar.

Nihâyet dahâ yaşlanınca, bana üç tanrıya tapmağı emr eden hıristiyan kilisesinden uzaklaşarak, (Tek bir Allaha ibâdet etmeği öğreten başka bir din var mıdır?) diye aramağa başladım. Çünki bütün vicdânım, ma’neviyyâtım, ancak bir tek Allahın mevcûd olabileceğini bildiriyordu. Sonra etrâfıma bakınca, papazların bize öğretmeğe kalkdıkları o anlaşılmaz kerâmetlerin, kendi başlarından geçdiğini söyledikleri garîb hikâyelerin, ne kadar ma’nâsız olduğunu hâdiseler bana gösteriyordu. Dünyâdaki her şey, insanlar, hayvanlar, ormanlar, dağlar, denizler, ağaçlar, çiçekler, bunları bir büyük hâlıkın [yaratıcının] yaratdığını göstermiyor muydu? Yeni doğan bir bebek, bir mu’cize değil miydi? Hâlbuki kilise, her yeni doğanın, günâhla örtülü bir zevallı olduğunu telkîne çalışıyordu. Hayır, bu olamazdı. Bu yalandı. Her doğan çocuk, Allahü teâlânın günâhsız bir kulu, bir mahlûku idi. Bir mu’cize idi ve ben ancak tek Allaha, Onun yaratdığı mu’cizelere inanıyordum.

Dünyâda hiç bir şey günâhla dolu, kirli ve çirkin değildi. Ben böyle düşünürken, birgün kızım islâmiyyet hakkında yazılmış bir kitâbla eve geldi. Ana kız oturup, bu kitâbı büyük bir dikkat ile okuduk. Aman Allahım, bu kitâb tâm bizim düşündüklerimiz gibi söylüyordu. İslâmiyyet, ancak bir tek Allahın bulunduğunu bildiriyor, insanların ma’sûm varlıklar olarak dünyâya geldiğini haber veriyordu. Ben o zemâna kadar islâmiyyet hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Mektebde, islâmiyyet bir alay mevzû’u idi. Bize, bu dînin yapma, saçma ve uyuşturucu olduğu, müslimânların Cehenneme gidecekleri öğretilirdi. Bu kitâbı okudukdan sonra, beni bir düşünce aldı. İslâmiyyet hakkında, biraz dahâ bilgi sâhibi olmak için, bulunduğum şehrde müslimânları aradım. Bulduğum müslimânlar, benim gözümü açdılar. Sorduğum süâllere o kadar mantıkî cevâblar verdiler ki, artık bu dînin bizim papazların dediği gibi



-181-

uydurma bir din değil, Allahü teâlânın hakîkî dîni olduğuna inanmağa başladım. Kızımla berâber İslâmiyyet hakkında yazılı dahâ birçok eserleri de okudukdan sonra, onun ulviyyetine ve doğruluğuna tamâmîle inanarak, ikimiz birlikde müslimân olduk. Ben (Reşîde), kızım da (Mahmûde) ismlerini aldık.

Bana sorduğunuz ikinci süâle, ya’nî (İslâmiyyetde en çok beğendiğiniz nedir?) süâline gelince, buna şu cevâbı vereceğim:

İslâmiyyetde en çok beğendiğim şey, düâlardır. Çünki, hıristiyanlarda düâlar, Allahü teâlâdan hazret-i Îsâ vâsıtasıyle, servet, mevkı’, i’tibâr vesâir dünyâ varlıklarını istemek için yapılır. Hâlbuki, müslimânlar düâ ederken, Allahü teâlâya şükrânlarını arz ederler ve bilirler ki, onlar dinlerine ve Allahü teâlânın emrlerine riâyet etdikleri müddetçe, Allahü teâlâ, onlara muhtâc oldukları her şeyi, onlar istemeden, verecekdir.



Yüklə 3,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   49




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin