Peygamber'in (s.a.a) Çalışmasının Doğası
İkincisi: Peygamber'in (s.a.a) olmadığı zamanlarda topluma önderlik edecek, İslâm risaletini temsil edecek, İslâm inancını sapmalara ve eğrilmelere karşı koruyacak Allah tarafından seçilmiş çekirdek kadroyu bilinçlendirmek, deneyimli bir önderlik niteliğine haiz olmalarını, koşullara hâkim olacak nitelikte olmalarını sağlamak. Nitekim Resulullah efendimiz (s.a.a), onu her önemli, karmaşık ve zor olayda hazır bulundurarak, ayrıca başka hiç kimseye yapmadığı gibi, onu özel bir eğitime tâbi tutarak kendisinden sonra İslâmî denetimi teslim almaya hazırlıyordu. Nitekim Ali'nin (a.s) şöyle dediği rivayet edilir: "Resulullah (s.a.a) bana ilimden bin bölüm öğretti ki, her bir bölümden bin bölüm daha açılıyor."[183]
Ali (a.s) üst düzey bir liyakat ve yeterliliğe sahipti. Sözleri ve fiilleri itibariyle Hz. Peygamber'in (s.a.a) mutlak olarak güvenini kazanmıştı. Peygamber'in (s.a.a) onu küçüklükten beri yanına aldığını, yetiştirdiğini ve eğittiğini, hayatı boyunca yanından ayırmadığını görüyoruz. İslâmî hiçbir dönem yoktur ki, Resulullah (s.a.a) bu esnada Ali'yi kardeş edindiğini ve Ali'nin kendisinin veziri olduğunu ilân etmiş olmasın. Peygamber'imiz (s.a.a) bu ilânı birçok yerde tekrarlamıştır. Daha doğrusu, peygamberlik dışında Ali'yi her şeyde kardeşi olarak ilân etmiş ve her şeyde kendisiyle eşit olduğunu belirtmiştir.
Ali'nin (a.s) şahsiyeti iyice belirginleşince Peygamber efendimiz (s.a.a), kendisinden veya kendisi gibi birisinden başkasının yerine getiremeyeceği önemli görevlere kendisi adına onu atamaya başladı. Hicret gecesi Peygamber'in (s.a.a) yatağında sabahlamak, Peygamber'e (s.a.a) bırakılan emanetleri sahiplerine vermek, Fatımaları Medine'ye götürmek... gibi. Bu aşamada Resulullah'ın (s.a.a) Ali'ye (a.s) verdiği önemin bir göstergesi de Medine'ye hicret ettiği sırada Ali gelmeden Medine'ye girmemesi, Ali gelmeden kalacağı yeri belirlemeyeceğini açık bir şekilde söylemesidir. Tevbe Suresi'nin tebliği meselesi de bir diğer örnektir. Ali (a.s) sureyi Ebu Bekir'den alıyor, kendisi tebliğ ediyor.
Peygamber (s.a.a) askerî bir operasyona kalkışmak zorunda kaldığı durumlarda sancağını Ali'den başkasına vermezdi. Yüksek bir beceri isteyen her zor göreve onu gönderirdi. Ali de bu görevleri en iyi bir şekilde yerine getirirdi.
Yeni aşamayla birlikte Ali, doğru yaşayışı, derin imanı, inanç ve ilkeler uğruna her türlü tehlikeyi göze alışı itibariyle diğer sahabelerden iyice belirginleştikten sonra Resulullah (s.a.a) Ehlibeyti'nin, varlıklarının önemine, onları ne kadar sevdiğine işaret etmeye başladı ve Ali'nin ayrıcalığını her fırsatta vurguladı. Resulullah'ın (s.a.a) bu tutumunu Kur'ân şu ayetle pekiştiriyordu: "De ki: Ona karşılık akrabalarımı sevmenizden başka bir ücret talep etmiyorum."[184]
Bu arada Hz. Peygamber (s.a.a) Ali'nin (a.s) her türlü maddî ve manevi pislikten arınmış olduğunu da söylüyordu. Nitekim Ali'den (a.s) başka hiç kimsenin her durumda mescidinden geçmesine izin vermiyordu.
Peygamber (s.a.a) Ali'nin (a.s) etrafında kümelenmiş bir halk tabanının oluşması için çabalıyordu. Bunlara, onu sevmelerini, problemlerin ortaya çıkması veya zor olguların baş göstermesi durumunda ona bağlanmalarını tavsiye ediyordu. Allah'a yönelik güçlü ve sarsılmaz imanı, İslâm inancına ilişkin derin anlayışı ve ilminin genişliği bağlamında Ali'nin şahsiyetini anlamalarının zorunluluğunu vurguluyordu. Birçok hadiste: "En iyi yargılama yapanınız, Ali'dir. En bilgiliniz Ali'dir. En adil olanınız Ali'dir." benzeri ifadeler yer almıştır. Sonraki hadiseler bu sözlerin doğruluğunu ortaya koymuştur.
İslâmî ibadetler manzumesinin son halkalarından biri olan hac merasiminde Hz. Peygamber (s.a.a) Ali'yi kendine ortak yaptı. Başka hiçbir Müslümana bu ayrıcalığı tanımadı. Birlikte kurban kestiler.
Bu adımları, Gadir günü yapılacak ilâna zemin hazırlama niteliğindeydi. Nitekim Peygamber'imiz (s.a.a) Veda Haccını tamamladıktan sonra toplanan Müslümanlara, yakında dünyadan ayrılacağını ve kendisinden sonra Ali'nin (a.s) ümmetinin lideri ve başvuru mercii olacağını ilân etti. Bu ilân ve atamanın da Allah tarafından öngörüldüğünü vurguladı. Bunun üzerine oradaki Müslümanlar "Emir'ül-Müminin" olarak Ali'ye biat ettiler. Bunun ardından, nimetin tamamlandığına ve dinin kemale erdirildiğine dair ilâhî buyruğu içeren vahiy nazil oldu.
Veda Haccında Ali (a.s)
Müslümanlar yüreklerini dolduran derin bir şevk ve gıpta duygusuyla tarihin bundan önce tanık olmadığı ibadî ve siyasî bir buluşmanın gerçekleşeceği anı heyecanla bekliyordu. Peygamber'in (s.a.a) içinde yer aldığı kafile, hicretin onuncu senesinin zilkade ayının sonlarında hac ibadetini yerine getirmek üzere Mekke'ye doğru yola çıkmıştı. Arap Yarımadası'nın dört bir yanından yığınlar akın akın Mekke'ye koşuyordu. Hepsinin hedefi birdi. Aynı bayrak altında, aynı ilâhî şiarları tekrarlıyorlardı:[185]
"Lebbeyk Allahumme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'n-nimete leke ve'l-mulk, la şerike leke lebbeyk."
Peygamber (s.a.a), Mekke'de kendilerine katılması ve birlikte hac yapması için Yemen'de bulunan Ali'ye bir mektup yazmıştı. Ali (a.s) Yemen'de ele geçirdiği ganimetler ve giysilerle derhal yola çıktı. Peygamber'le (s.a.a) Mekke'ye girmek üzereyken buluştu. Peygamber'le (s.a.a) buluşmaktan dolayı büyük bir mutluluk yaşadı ve Yemen'de yaptıklarını Peygamber'e (s.a.a) anlattı. Peygamber (s.a.a) bundan son derece memnun oldu, sevindi. Sonra Ali'ye, "Nasıl tehlil getirdin?" diye sordu. Dedi ki: "Ya Resulallah! Nasıl tehlil getirildiğini bana yazmamıştın. Ben de bilmiyordum. Ben de niyetimi senin niyetine bağladım ve dedim ki: Allah'ım! Peygamber'inin tehlili gibi tehlil getiriyorum. Beraberimde de otuz dört tane kurbanlık deve getirdim." Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allahu ekber! Ben de beraberimde altmış altı kurbanlık getirmiştim. Sen hacda, ibadetlerde ve kurbanda benim ortağımsın. İhramlı olarak kalk ve ordunun yanına dön. Mekke'de buluşmak üzere onları bir an önce getir." Ali (a.s) Mekke yakınlarına geldiklerinde ordusunu geride bırakıp gelmiş ve içlerinden birini onların başına komutan olarak görevlendirmişti.[186]
Peygamber (s.a.a) hac ve umre menasikini yerine getirirken Ali de yanındaydı. "Mina'nın tamamı kurban kesme yeridir." buyurdu. Mübarek elleriyle kurbanlık develerden altmış üçünü kesti. Ali de otuz yedi tanesini kesti. Böylece kurbanlıkların sayısı yüze tamamlanmış oldu. Sonra insanlar toplandı ve Peygamber (s.a.a) derin anlamlar içeren bir konuşma yaptı. Müslümanlara vaaz etti, onlara öğüt verdi.[187]
Peygamber (s.a.a), Müslümanlarla birlikte Mina'daki menasiklerini (hac amellerini) tamamladıktan sonra Mekke'ye geri döndü ve şehre girdi. Veda tavafını yaptı ve ardından Medine'ye yöneldi.
Dostları ilə paylaş: |