Hidayet önderleri 2 İmam ali (AS) Önsöz 2


İmam'ın (a.s) Şûra Karşısındaki Tavrı



Yüklə 0,77 Mb.
səhifə35/54
tarix02.11.2017
ölçüsü0,77 Mb.
#27824
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   54

İmam'ın (a.s) Şûra Karşısındaki Tavrı


Ömer'in tavrından ve aday göstermelerinden dolayı İmam'ın (a.s) kalbi üzüntü ve kederle doldu, kuşku ve endişeler içini kapladı. Kendisinin hilâfetten uzaklaştırılması ve İslâmî hükümetin sahih çizgisinden sapması amacına yönelik bir plânın hazırlandığını anladı. İmam (a.s), Ömer'in yanından çıktıktan sonra amcası Abbas'la karşılaştı. Ona şöyle dedi:

"Ey amca! Hilâfet yine bizden uzaklaştırıldı." Abbas; "Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu. Ali (a.s) şöyle dedi: "Osman benimle bir tutuldu. Ayrıca Ömer; 'Çoğunlukla beraber olun. Eğer iki kişi birini, iki kişi de birini desteklerse, Abdurrahman b. Avf'ın yer aldığı tarafı destekleyin.' dedi. Sa'd, amcasının oğlu Abdurrahman'a muhalefet etmez. Abdurrahman Osman'ın dünürüdür. Bunlar ihtilâf etmezler. Ya Abdurrahman Osman'ı halife yapar, ya da Osman Abdurrahman'ı halife yapar. Diğer ikisi benimle beraber olsalar da bunun bana bir faydası olmaz."[289]

İmam Ali'nin (a.s) ön görüsü gerçek oldu. Abdurrahman'ın ağırlığını koymasıyla hilâfet Osman'ın eline geçti. Rivayet edilir ki Sa'd, amcasının oğlu Abdurrahman lehine şûradan çekilir. Talha da Osman'a eğilim gösterir ve hakkını ona devreder. Geride bir tek Zübeyir kalır. O da İmam (a.s) lehine çekilir. Abdurrahman İmam'ı veya Osman'ı seçmek üzere tavır belirlemek durumunda kalır. Ammar şöyle der: "Eğer Müslümanların ayrılığa düşmelerini istemiyorsan, Ali'ye biat et." İbn-i Ebu Serh ise şöyle der: "Eğer Kureyşlilerin ihtilâfa düşmelerini istemiyorsan, Osman'a biat et." Böylece hilâfetin seçimi sağlıklı olmayan bir mecraya girer. Asabiyet ateşinin tutuşturduğu sapma eğilimleri belirgin bir şekilde ortaya çıkmaya başlar.

Abdurrahman Allah'ın kitabına, Peygamber'in (s.a.a) sünnetine ve Şeyheyn'in (Ebu Bekir ile Ömer) hayat tarzına bağlı kalmak şartıyla ikisinden birine biat edeceğini belirtir. İmam (a.s) Ebu Bekir ve Ömer'in hayat tarzını esas almayı reddeder. Osman ise kabul eder ve ona biat edilir. Ali (a.s), Abdurrahman'a şöyle der:

"Ona hayatının armağanını verdin. Bu sizin bize karşı ilk dayanışmanız değildir. Bundan sonra bana güzel bir sabır düşer. Sizin yakıştırmalarınız karşısında yardım ancak Allah'tan istenir."[290]

"Allah'a yemin ederim ki, bunu yapmanın tek nedeni, ikinizin arkadaşının (Ömer'in) diğer arkadaşından (Ebu Bekir) umduğu şeyi senin de bundan (Osman'dan) ummandır. Allah aranıza pis kokulu ıtır serpmiştir."[291]

Sonra insanlara döndü ve halife seçimiyle ilgili olarak bir kez daha tekrarlanan yanlışlıklarını açıkladı ve İslâmî risaletin gidişine dair açıklamalarda bulundu:

"Ey insanlar! Benim bu işte başkalarından daha çok hak sahibi olduğumu biliyorsunuz. Ama iş gördüğünüz sonuca gelip dayandı. Allah'a yemin ederim ki, Müslümanların işleri iyiye gidiyor olduğu sürece barış içinde olurum. Bu işte, benden başkasının zulmedilmediği sürece susarım. Bunu, sabrın ecrini ve üstünlüğünü elde etmek, sizin dünyanızın süs-püsünde, özenti-bezentisinide gözüm olmadığı için yapıyorum."[292]

İmam (a.s) sonucun ne olacağını bildiği hâlde diğerleriyle birlikte şûraya katıldı. Amacı, Ömer'in ve Resulullah'ın (s.a.a) vefatı sırasında onunla birlikte hareket edenlerin içine düştükleri çelişkiyi gözler önüne sermekti. Çünkü Ömer, peygamberlik ve halifeliğin aynı ailede birleşmeyeceğine inanıyordu. Ama şimdi İmam'ı (a.s) da halife adaylarından göstermişti.

Emir'ül-Müminin (a.s) şöyle dediği rivayet edilir: "Ben diğerleriyle birlikte şûraya katılıyorum; çünkü Ömer beni halifeliğe lâyık gördüğünü gösterdi. Oysa daha önce; 'Resulullah, Peygamberlik ve imamlık aynı evde toplanmaz, dedi.' diye iddia ediyordu. Bu şûraya katılıyorum ki, insanlar, onun yaptığı ile rivayetinin arasındaki çelişkiyi görsünler."[293]

İmam (a.s), Osman b. Affan'a biat etti. Bu, ümmeti ıslâh etme ve doğru bir çizgide yönlendirme, ümmetin varlığını koruma gayretinin bir göstergesiydi. Ümmete öğütlerini, yol göstericiliğini ve eğitimciliğini esirgemedi. Şayet halife olmadıysa, hâlâ hakkı açıklama ve hakkı gösterme imkânına sahipti. İnsanlara doğru yolu gösterebilirdi. Onları hak yola iletebilirdi. Çaresiz kaldığı zaman hâkime yardımcı olabilir, bilmediğinde ona öğretebilir, düşüncesizce bir şey yaptığında onu engelleyebilirdi.

İmam Ali (a.s) Niçin Abdurrahman b. Avf'ın Şartını Kabul Etmedi?


İmam Ali (a.s), özel bir maslahattan veya kişisel bir amaçtan dolayı ilk iki halifeye muhalif bir çizgide duruyor değildi. Bilâkis dinin, ümmetin ve İslâm akidesinin çıkarı için, her türlü arzu ve tutkudan beri olarak onlara muhalifti. Her tavrında Kur'ân ve sünnete dayanıyordu. Aldığı her kararda objektifliği ve nebevî çizgiyi göz önünde bulunduruyordu. O büyük Peygamber'in (s.a.a) yokluğunda nebevî mesajı ve ümmetin maslahatını korumayı üstlenmişti. Amacı, İslâm risaletini amacından saptıracak herhangi bir karışıklıktan, bulanıklıktan korumaktı. Şeyhayn'in hayat tarzını esas almak şartına bağlı kalmak kaydıyla kendisine önerilen halifeliği de bu nedenle reddetti. Çünkü İslâm akidesinin temel prensipleri arasında Şeyhayn'in hayat tarzı diye isimlendirilecek bir şey yoktur. Bilâkis, esas alınacak iki kaynak vardır: Kur'ân ve Nebevî Sünnet. Eğer İmam (a.s) bu şartı kabul etseydi, bu, Şeyhayn'in hayat tarzının da Peygamber'in (s.a.a) sünneti gibi bağlayıcı olduğunu onaylamak anlamına gelirdi. Oysa Şeyhayn'in de kendi aralarında çelişkiye düştükleri birçok husus vardı. Bırakın kendi aralarında, bunun yanında Kur'ân ve Peygamber'in sünnetiyle de çelişen birçok davranışları söz konusuydu.

Ayrıca İmam (a.s), rolünün Peygamber'den (s.a.a) sonra ümmeti eğitmek olduğunu biliyordu. Şeyhayn'in hayat tarzı üzere hareket edeceğini bildirip sonra onlara muhalefet etmesi ona yakışmazdı. Nitekim Osman onların hayat tarzlarına uyacağına söz vermişti, ama bu sözünü tutmamıştı.

 

Osman[294] Döneminde İmam Ali (a.s)


Emir'ül-Müminin Ali (a.s) Osman dönemini vasfederken şunları söylüyor:

"Derken kavmin üçüncüsü kalktı; hem de bir hâlde kalktı ki iki yanı da yelle dolmuştu; işi gücü, yediğini çıkaracak yerle yiyeceği yer arasında gidip gelmekti. Onunla beraber babasının oğulları da işe giriştiler; Allah malını, ilk baharda devenin otları, çayır çimeni yeyip sömürmesi gibi yediler, sömürdüler. Sonunda onun da ipi çözüldü; hareketi tezce yaralanıp öldürülmesine sebep oldu, karnının dolgunluğu onu bu hâle getirdi."[295]

Osman ilk iki halife gibi, işlerini dikkatle yürütecek kadar politikacı ve entrikacı biri değildi. Abdurrahman b. Avf onu Müslümanların halifesi olarak belirledikten sonra yeni hükümetin politikasını, ortaya çıkabilecek gelişmeler karşısında alınacak tavırları açıklamak üzere mescide getirildiği zaman, Hz. Peygamber'in (s.a.a) minberinin üzerine çıktı ve Peygamber'in (s.a.a) oturduğu yere oturdu. Oysa Ebu Bekir oraya oturmazdı, bir basamak aşağıda otururdu. Ömer de ondan bir basamak aşağıda otururdu. Bunu gören insanlar aralarında konuşmaya başladılar: "Bu gün kötülük doğdu."[296]

Konuşamadı. Şöyle dedi: "İmdi... Hiç şüphesiz ilk defa merkebe binmek zordur. Biz de hatip değiliz. Allah bilecektir. Adem ile arasında ölü bir babadan başkası bulunmayan bir kişi, öğütlenmiştir.[297]

Tarihçi Yakubî şöyle anlatır:

"Uzun süre konuşamadan bekledi. Sonra şöyle dedi: 'Ebu Bekir ve Ömer buraya çıkmadan önce konuşma hazırlarlardı. Sizin güzel konuşan bir imamdan çok adil bir imama ihtiyacınız var. Eğer yaşarsanız, güzel konuşmalar da göreceksiniz.' Sonra aşağı indi."[298]

Osman, işe aşiretinin -Ümeyyeoğulları'nın- mensupları dışındaki bütün Müslümanların kendisine öfke duymalarına neden olan işlerle başladı. Açıkça kabilesinin yanında yer aldığını ortaya koydu. Kavmine olan meylini belli etti ve bir Emevî olduğunu gösterdi. Onları yöneticiler sınıfına getirmeye, insanların üzerinde yüksek makamlara getirmeye başladı. Valilik makamlarını Emevîlere dağıttı. Yönetimi, hiçbir engelle karşılaşmayacakları şekilde Emevîlere teslim etti.

Osman, Ebu Bekir ve Ömer'in temellerini attıkları aşiret egemenliğinin sınırlarını da aşarak makamları ve önemli resmî makamları Emevîlerle sınırlandırdı.

Başta Emir'ül-Müminin (a.s) olmak üzere sahabelerin uyarılarını, öğütlerini dikkate almadı. Çünkü Osman iktidara geldiğinde, İslâmî hükümetin sahih çizgisi yerine kabileci bir anlayışı esas alan bir yönetim tarzı hâkimdi. Uygulanan siyaseti değiştirebilecek salih, yapıcı unsurların rolü zayıflatılmıştı. Kuşkusuz Ebu Bekir ve Ömer'in Emir'ül-Müminin'i (a.s) iktidardan uzaklaştırma esasına dayalı politikaları, yönetim tarzında kişisel görüşlerini dayatmaları, iktidar çizgisinin sapması ve Ehlibeyt çizgisine muhalif bir çizginin ortaya çıkmasında son derece etkili olmuştu. Bu yüzden, etrafı münafıklarla, canları Müslümanlar tarafından bağışlanmış cahiliye artıklarıyla ve çıkarlarını her şeyin üstünde tutan menfaatperestlerle çevrilmiş bulunan yeni halifenin öğüt dinleyecek hâli yoktu.


Yüklə 0,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   54




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin