10- İmam Ali'nin (a.s) Hz. Zehra'ya (a.s) Ağıtı
Defin töreni acele bir şekilde tamamlandı. Halkın görüp mezarlığa akın etmesinden korkuyorlardı. İmam (a.s) mezarın toprağından elini silkelerken, Resulullah'ın (s.a.a) ciğerparesini yitirmekten dolayı büyük bir üzüntüye kapıldı. Sevgi pınarı eşiydi o. Birlikte saflık, temizlik, fedakârlık ve başkalarını kendilerine tercih etme gibi erdemlerin hâkim olduğu mutlu bir hayat yaşamışlardı. Fatıma (a.s) onun uğruna ne korkular ve ne zorluklar çekmişti. Göz yaşları yanaklarından süzülmeye başladı. Sonra yüzünü Resulullah'ın (s.a.a) kabrine çevirdi ve şöyle dedi:
"Benden sana selâm olsun ya Resulallah! Kızından, sevgilinden, gözünün aydınlığından, ziyaretçinden, hemen yanı başındaki yerde yatıp bizden ayrılan, Allah'ın çok çabuk bizden koparıp sana kavuşturduğu ciğerparenden sana selâm olsun. Ya Resulallah! Seçkin kızından dolayı sabrım azaldı, âlemin kadınlarının efendisinin ayrılığı karşısında tahammülüm kalmadı. Fakat senin ayrılığında (zorluklara karşı sabretmedeki senin) sünnetine uymamdır beni teselli eden. Son nefesini göğsümde verirken gözlerini ben kendi ellerimle kapattım ve seni kabrine ben yerleştirdim ve bütün işlerini ben üstlendim."
"Evet, Allah'ın kitabında benim için bu zorlukları kabullenmenin en güzel ifadesi vardır: 'Biz Allah'tan geldik ve yine O'na döneceğiz.' Artık emanet iade edildi ve rehine (bedenin tutsağı olan ruh) geri alındı. Zehra'yı kaptırdım. Onun ayrılığından sonra yer ve gök ne çirkindir, [nasıl da toz duman gibi görünür,] ya Resulallah!"
"Hüznüme gelince, sonsuzdur; gecelerimi ise uykusuz geçirmekteyim. Allah, senin şu anda bulunduğun yurda beni de almadıkça bu hüzün yüreğimi terk edecek değildir. Derin bir yara gibi yakıcı bir hüzündür bu. Daima diri ve kavurucu bir kederdir. Allah ne çabuk bizi birbirimizden ayırdı! Şikâyetim Allah'adır. Ümmetinin nasıl üzerime çullandığını kızın sana anlatacaktır. Nasıl onun haklarını çiğnediklerini de. Ona sor, durumu ondan öğren. Göğsünde ne birikmiş öfkeler vardı ki, bunları dışarı atacak bir yol bulamıyordu. O söyleyecek ve hüküm verenlerin en hayırlısı olan Allah da hükmedecektir. Selâm ikinize olsun ya Resulallah! Bu bir veda edenin selâmıdır, bıkkınlık ve sorumluluktan kaçanın selâmı değil. Eğer dönüp gidiyorsam, bunun sebebi usanmışlığım değildir. Şayet burada bekliyorsam, bunun sebebi de Allah'ın sabredenlere vaat ettiği ödülden ümidimi kesmem değildir. Sabır daha güvenli ve daha güzeldir çünkü."
"İstilacıların bize baskın çıkmaları olmasaydı, kabrinin başını mesken edinir, oradan ayrılmazdım. Orada yalnızlığa çekilir ve beklerdim. Oğlunu yitirmiş bir anne gibi, musibetin büyüklüğüne oturur ağlardım. Allah'ın yardımı ve gözetimi altında kızın gizlice defnedildi. Zorbalıkla hakları çiğnendi onun. Herkesin gözü önünde ona kalan mirasa el konuldu. Senin hatırını dinleyen olmadı. Kimse seni aklına bile getirmedi. Allah'adır şikâyetimiz -ya Resulallah-! Sendedir tesellilerin en güzeli -ya Resulallah-! Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi onun (Fatıma'nın) ve senin üzerine olsun."[285]
11- Cenazeyi Mezardan Çıkarma Girişimi
Sabah olunca insanlar, Hz. Zehra'nın (a.s) cenaze merasimine katılmak üzere Ali'nin (a.s) evine doğru akın ettiler. Bu sırada Resulullah'ın (s.a.a) sevgili kızının geceleyin, kimseye haber verilmeden gizlice defnedildiğini duydular.
İmam Ali (a.s) Bakî mezarlığında yedi veya daha fazla mezarın üzerindeki toprağı düzeltmiş, Fatıma'nın mezarını böylece gizlemişti. Bakî o günden günümüze kadar Medinelilerin defnedile geldiği bir mezarlıktır. Bu yüzden insanlar hemen Bakî mezarlığına yöneldiler. Fatıma'nın mezarını aradılar. Ancak mezarı bulamıyorlardı. Âlemin kadınlarının efendisinin gerçek mezarının hangisi olduğunu belirleyemediler. Bir gürültüdür gidiyordu. Birbirlerini kınamaya başladılar. Şöyle diyorlardı: "Peygamber'inizden (s.a.a) yadigâr olarak size kızı kalmıştı. O, ölünce de yanı başında olmadınız, namazını kılmadınız, üstelik mezarının da nerede olduğunu bilmiyorsunuz." Bazıları şöyle dediler: "Müslüman kadınları çağırın şu toprağı dümdüz edilmiş mezarları açsınlar. Böylece Fatıma'nın (a.s) na'şını çıkarıp namazını kılarız."
Rivayet edilir ki, Ebubekir ve Ömer halk ile beraber Fatıma'nın namazını kılmak için geldiklerinde, Mikdad çıkıp şöyle dedi: "Fatıma'yı dün gece defnettik." Bunun üzerine Ömer Ebubekir'e dönerek, "Sana bunu yapacaklarını söylemedim mi?" dedi. Abbas şöyle dedi: "Fatıma, ikinizin kendisine cenaze namazı kılmamanızı vasiyet etmişti." Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: "-Ey Haşimoğulları!- Bize karşı beslediğiniz kadim kıskançlığınızı hiçbir zaman terk etmeyeceksiniz. Bu, içinizdeki kinin bir göstergesidir ki, hiçbir zaman yok olmayacaktır. Allah'a yemin ederim ki, onun kabrini açıp cenazesini çıkaracağım ve namazını kılacağım."[286]
Topluluğun, Fatıma'nın (a.s) mezarını açmaya çalıştığı haberi İmam Ali'ye (a.s) ulaştı. Bunun üzerine savaşlarda giydiği sarı kaftanını giydi. Zülfikâr'ı alarak yola çıktı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Şah damarı öfkesinin şiddetinden kabarmış, çatlayacak gibi olmuştu. Bakî mezarlığına doğru gitti.
Ali'nin Bakî mezarlığına geldiği haberi oradakilere ulaştı. Biri seslendi: "Gördüğünüz gibi bu, Ali b. Ebu Talib'tir geliyor. Allah'a and içiyor ki, eğer şu mezarlardan birinin taşı yerinden oynatılırsa, bu işe ön ayak olanların boyunlarını kılıcıyla vuracak." Bunun üzerine bir adam şöyle dedi: "Ne oluyor sana ey Ebu'l-Hasan! Allah'a yemin ederim ki, onun kabrini açacağız ve na'şını çıkararak namazını kılacağız." Hz. Ali (a.s) adamın yakasından tuttu, silkeledi, sonra tutup yere fırlattı ve dedi ki: "Bana bak, kara kadının oğlu! Ben hilâfet hakkımdan vazgeçtim, çünkü insanların dinden dönmelerinden korktum. Ama Fatıma'nın kabrine gelince, Ali'nin canını elinde tutana andolsun ki, eğer sen ve arkadaşların ondan bir şey atarsanız, şu toprağı sizin kanlarınızla sulayacağım."
Ebubekir atıldı ve "Ey Ebu'l-Hasan! Resulullah ve Fatıma hakkı için onu bırak. Senin istemediğin bir şeyi yapmayacağız." dedi. Bunun üzerine İmam Ali (a.s) adamı bıraktı ve insanlar da dağılıp gittiler.[287]
Dostları ilə paylaş: |