SAÇLI EMİR TEKKESİ
384
385
SA'DABAD
Tekkenin ilk Kadiri şeyhi Ali Efendi'dir (ö. 1789). Çocuğu olmadan vefat ettiği için şeyhliği amcazadesi Şeyh Mehmed Haşim Efendi'ye (ö. 1815) geçmiştir. Şeyh Mehmed Haşim Efendi aynı zamanda Kadirîliğe bağlı Hamdî Efendi Tekkesi meşihatını da üstlenerek her iki dergâhı ortak bir yönetim altında birleştirmiştir. Vefatından sonra tekke bir süre Şeyh Mehmed Efendi tarafından vekâleten idare edilmiş ve bu dönem Şeyh Mehmed Emin Şeyda Efen-di'nin asaleten atanmasına kadar sürmüştür. Şeyh Şeyda Efendi'nin meşihat döneminde, vakıf şartı gereği tekkede Bayra-mî ayini de icra edilmesi, bazı kaynaklarda dergâhın Bayramîlikten gösterilmesine neden olmuştur. Tekkenin son Kadiri postni-şini, Şeyh Hamdi-i Sani'dir. Uzun yıllar Kadiri ayini icra etmiş, ancak yaşlılık nedeniyle görevini sürdüremernesi sonucunda, Mehmed Süreyya Baba kendisine vekâleten şeyhlik etmiştir. Süreyya Baha'nın asaleten postnişinliğe atanmasıyla da tekke, Bektaşî tarikatına bağlanmıştır. Mehmed Süreyya Baba (ö. 1930) Şeyh Hamdi Efendi'nin kızı Safiye Hamm'm oğludur. Bektaşîlik icazetini,. Karaağaç Tekkesi şeyhi Hüseyin Zeki Baba'dan almıştır. Şeyh Haşi-mî Osman Efendi'nin şiirlerini Divançe-i Haşimîbaşlığıyla, yayımlayan Süreyya Ba-ba'nın ayrıca MüncîBaba ve Bektaşîlik ve Bektaşîler adlı eserleri de vardır.
Tekkenin ayin günleri, tarihsel süreç içinde değişiklik'göstermektedir. Başlangıçta perşembe ve cuma olmak üzere haftada iki defa gerçekleştirilen mukabele, daha sonra yalnızca çarşamba geceleri yapılmış ve 1925'te tekkelerin kapatılmasından kısa bir süre önce de gene haftada iki gün, cumartesi ve pazar geceleri Bektaşî usulü icra'edilmiştir.
Bibi. BOA, Cevdet Evkaf, no. 8715 (13 Ramazan 1112); BOA, Cevdet Evkaf, no. 2249 (8 Cemaziyülâhır 1204); BOA, Cevdet Evkaf, no. 21662 (28 Cemaziyülevvel 1231); BOA, irade Evkaf, no. 1601/12 (28 Recep 1315); BOA, İrade Evkaf, no. 1030/22 (28 Rebiyülevvel 1325); CSR, Dosya B/188; Ataî, Hadaiku'l-Hakaik, 87-88, 463; Ayvansarayî, Hadîka, II, 18; Evliya, Seyahatname, I, 419-420; Sicill-i Osmanî, I, 110; Mahmud Cemaleddin Hulvî, Lemezât, İst., 1993, s. 591-593; Divançe-i Haşimî, İst., 1329; Gölpınarlı, Melâmilik, 74-75; A. Gölpınarlı, Kaygusuz Vizeli Alaeddin, İst., 1932, s. 12; O. Depont-X. Coppolani, Leş confreries religi-euses musulmanes, Paris, 1987, s. 532; J. P. Brown, The Darvishes ör Oriental Spritualism, Londra, 1927, s. 460.
EKREM ISIN
Mimari
Kasımpaşa'dan Okmeydanı'na doğru yükselen yamaçlar üzerinde, Kulaksız Me-zarlığı'nın yakınında yer alan Saçlı Emir Tekkesi'nin arsası doğuda Kadı Mehmet Sokağı, kuzeyde Kulaksız Tekkesi Çıkmazı, güneyde Kadı Mehmet Çıkmazı, batıda da komşu parsellerle çevrilidir. Yakın tarihlerdeki onarımlarda özgün görünümünü yitiren çevre duvarı aslında moloz taş örgülüdür. Encümen Arşivi'nde bulunan 1949 tarihli fotoğraflarda, duvarın güney kesiminde, örgü içinde kesme küfeki taşından söve parçaları seçilmektedir. Tekke ilk inşa edildiğinde, çevre duvarında, 16. yy'm klasik üslubuna uygun, dikdörtgen açıklık-lı ve demir parmaklıklı pencerelerin sıralandığı kolayca tahmin edilebilir. Kadı Mehmet Sokağı'na açılan cümle kapısı, eski haliyle dikdörtgen açıklıklı ve ahşap kanatlı olup üzerinde kitabe bulunmamaktadır. Cümle kapısının solunda, oranları ve ayrıntıları ile 17. yy'm geç klasik üslubunu yansıtan Güzelce Ali Paşa Çeşmesi yer alır. Çeşmenin, kırık kaş kemerli bir nişle hareketlendirilmiş olan cephesinde, aşağıdan yukarıya doğru 1029/ 1620 tarihli ilk kitabe, 1124/1712 ve 1177/ 1763-64 tarihli, Nezir Ağa ile III. Mustafa'ya ait, sülüs hatlı, manzum onarım kitabeleri sıralanmaktadır. Çevre duvarında, türbenin bu duvara .45° açıyla teğet olduğu kesimde bir niyaz (ziyaret) penceresi açılmıştır. Pencerenin, aslında dikdörtgen olan açıklığı dışarıdan mermer sövelerle kuşatılmış, basık kemer biçimindeki söve başlığının üzerine Haşimî Osman Efendi'ye hitaben kaleme alınmış bir manzumeyi içeren kitabe levhası yerleştirilmiş, talik hatlı kitabe ile kemer arasındaki üçgen alanlar kabartma rumîler-le bezenmiştir.
Mescit-tevhidhane ile türbeyi barındıran esas bina 27,50x12 m boyutlarında bir alanı kaplar. BOA'da bulunan belgelerden 1894 depreminde büyük hasar gördüğü ve esaslı bir onarım geçirdiği anlaşılmaktadır. Bu amaçla Evkâf-ı Hümayun Nezareti Maliye Dairesi'nin 14 Recep 1315 tarihli kararı gereği, tekkenin tamiri için 27.894 kuruşluk bir kaynak'ayrılmış, fakat 13257 1907-08'e kadar tamirat gerçekleştirilememiştir. Ancak 21 Rebiyülevvel 1325'te 74.773 kuruş bedelle Beşiktaşlı Salih Efendi'ye ihale edilerek yaptırılabilmiştir.
Harim ve türbenin duvarları kaba yönü küfeki taşı ile örülmüş, girişin yanlarında-
Saçlı Emir Tekkesi'nde mescit-tevhidhane ile türbenin planı. M. Baha Tanınan, 1980
ki odaların duvarları ahşap iskeletli ve bağdadi sıvalı olarak inşa edilmiş, bütün bu bölümler, günümüzde Marsilya kire-mitleriyle kaplı bir kırma çatının altına alınmıştır. Söz konusu yapı, kuzeyden güneye doğru, kapalı son cemaat yeri niteliğinde olan ve içinde iki birimi barındıran giriş, harim ve bununla bağlantılı türbe kısımlarından meydana gelir. Kuzey cephesinin ortasında yer alan dikdörtgen açıklıklı giriş ile aynı eksendeki basık kemerli harim kapısı arasında bir koridor uzanmakta, bunun yanlarında, meydan odası olmaları muhtemel, kareye yakın dikdörtgen planlı birer oda bulunmaktadır. Aslında bunların yerinde, ahşap direkli ve sa-kıflı bir son cemaat yerinin tasarlandığı, sonradan bunun iptal edilerek bugünkü şekline sokulduğu tahmin edilebilir.
Enine dikdörtgen (9,85x8,70 m) bir alanı kaplayan harimi aydınlatan pencereler giriş-mihrap eksenine göre simetrik biçimde yerleştirilmiştir. Kuzey duvarında, kapının yanlarında birer pencere ile sivri kemerli ikişer niş, doğu ve batı duvarlarında da, iki sıra halinde düzenlenmiş altışar pencere sıralanır. Kuzeybatı köşesindeki pencerenin zamanında, fevkani kadınlar mahfiline ulaştıran bir tali giriş olarak kullanıldığı ve sonradan örüldüğü anlaşılmaktadır. Dikdörtgen açıklıklı olan alt pencereler kesme küfekiden söveler ve demir parmaklıklar ile, sivri kemerli tepe pencereleri de alçı revzenlerle donatılmışlardır. Harimin güney sınırında, ortada yarım sekizgen planlı nişi ve yalın kavsarası ile mihrabın kitlesi yükselir. Mihrabın yanlan boş bırakılarak mescit-tevhidhane ile türbe arasında, ancak bazı tarikat yapılarında görülebilen ve sufi çevrelerinde yaşatılan veliler kültünden kaynaklanan, doğrudan bir mekân bağlantısı tesis edilmiştir. Başlangıçta söz konusu açıklıkların ahşap korkuluklarla donatılmış olduğu tahmin edilebilir. Geçen yüzyılın sonlarında buralara, üstleri renkli camekânlarla süslü pencereler yerleştirilmiş, tekkelerin kapatıldığı ve bu mekânın yalnızca cami olarak kullanılmaya başladığı 1925'ten sonra pencere camları boyanmak suretiyle iki mekân arasındaki görsel ilişki kesilmiş, daha sonra ise mihrabın yanlarına duvar örülerek, yapının en ilginç özelliği ortadan kaldırılmıştır.
Harimin kuzey duvarı, kısmen de yan duvarları önünde iki katlı mahfiller uzanmakta, fevkani mahfilin döşemesi, kübik başlıkların taçlandırdığı, daire kesitli ahşap sütunlara oturmaktadır. Harimin kuzeybatı köşesindeki minare, kare planlı, dışa taşkın bir kaide üzerinde yükselir ve silindir biçimindeki gövdesi, profilli şerefe dolgusu, kesme taştan sade şerefe korkulukları, kurşun kaplı ahşap külahı ile sıradan bir görünüm sunar.
Dikdörtgen bir alam (11x9 m) kaplayan türbe, Haşimî Osman Efendi ile haleflerine ve bunların aile fertlerine ait toplam on altı adet ahşap sandukayı barındırmaktadır. Doğu yönünde dışarı açılan, basık kemerli bir kapısı vardır. Kapının yamsıra iki pencere ve iki nişin bulunduğu doğu cephesinin önünde, yaklaşık 3 m derinliğinde,
ahşap bir giriş bölümünün bulunduğu ve çevre duvarındaki niyaz penceresinin halen ortadan kalkmış olan bu bölüme açıldığı izlerden belli olmaktadır. Türbenin güney duvarının ekseninde basit bir mihrap ile buna göre simetrik konumda ikişer niş ile pencere, batı duvarında da üç pencere yer alır. Güney ve batı cephelerindeki pencereler sivri kemerli ve alçı revzenli tepe pencereleri ile taçlandırılmış, türbe mekânı bezemesiz çubuklu bir tavanla örtülmüştür.
Esas yapının kuzeyindeki (önündeki) şadırvan avlusunun çevresinde yer alan ve selamlık birimlerini, derviş hücrelerini, mutfağı barındıran ahşap yapılar Cumhuriyet döneminde tadil edilerek 19. yy'm sonlarında aldıkları son biçimlerim yitirmiş, arsanın güneybatı köşesindeki harem dairesi de ortadan kalkmıştır. Tekkenin harem ve selamlık bölümlerinde üç erkek ile üç kadının yaşadığı Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/1885-86 tarihli istatistik cetvelinde belirtilmiş, ayrıca R. 1325/1910 tarihli Ta-amiye ve Tahsisat Defteri'nde, Maliye Ne-zareti'nden her sene Kurban Bayramı'nda beş adet koyun istihkakı olduğu kaydedilmiştir.
Şadırvan silindir biçimindeki bir hazne ile bunu kuşatan sekiz adet sekizgen kesitli mermer sütunun taşıdığı bir kırma çatıdan oluşur. Musluklar dilimli kemerlerle sonuçlanan çerçeveler içine alınmıştır. Cümle kapısından şadırvan avlusuna uzanan yolun iki kenarı, ayrıca ana binanın batısı hazire olarak değerlendirilmiştir. Ha-zirede, Osmanlı bahriyesinin merkezi olan Kasımpaşa'da yaşamış bazı kişilerin, mesleklerine ilişkin kabartmaları içeren ilginç mezar taşları dikkati çeker.
Bibi. Evliya, Seyahatname, ty, I, 290, 295; Ayvansarayî, Hadîka, II, 18; Çetin, Tekkeler, 589; Aynur, Saliha Sultan, 35, no. 60; Âsitâne, 17; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 24-25, no. 53; Münih, Mecmua-i Tekâyâ, 15; Raif, Mir'ut, 514-515; thsaiyatll, 20; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 41-42; Vassaf, Sefine, V, 271; OsmanlıMü-ellifleri, I, 129-130; Gölpınarlı, Melâmilik, 68-70; S. Abaç, Kasımpaşa'nın Tarihçesi İst 1935, s. 20; Ergun, Antoloji, I, 378-379, II, 475-
L' Espinasse'ın
çizgileriyle
18. yy'da '»*•
Sa'dâbâd.
Necla Arslan
arşivi
4/6, 545-546, 657; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II. 17-19; S. N. Ergun. ~Bektaşî-Kızılbaş Alevî Şairleri ve Nefesleri, İst., 1956, III, s. 302-303; Öz. İstanbul Camileri, II, 56-57; "Emir Efendi Tekkesi", ISTA, IX, 5091; Bayrı, İstanbul Folk-loru, 177; M. B. Tanman, "Settings for the Ve-neration of Saints", The Dervish Lodge-Archi-tecture, Art and Sufism in Ottoman Turkey, Berkeley, 1992, s. 163; M. Özdamar, Dersa-adet Dergâhları, İst., 1994, s. 188.
M. BAHA TANMAN
SA'DABAD
"Uğurlu, mamur yer" anlamına gelen Sa'dâbâd öteden beri ünlü ve güzel bir mesire yeri olan, Kâğıthane Deresi'nin Halic'e aktığı yöredeki kasır, saray ve bahçeler bütünlüğüne Lale Devri'nde(->) verilen addır.
1722'de yapılan Sa'dâbâd Sarayı(-»), güzellik ve görkemde çevrede kendisinden önceki, aynı zamanlı ve sonraki diğer saray, kasır ve köşklerin önüne geçerek 1722'den 1730'lara kadar ve 1740'lardan sonra bir süre bütün çevrenin, hattâ buradaki eğlencelerin ve yaşam tarzının Sa'dâbâd diye anılmasına neden olmuştur.
Kâğıthane Deresi vadisinin daha I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) bir eğlence ve mesire yeri olduğu; kalburüstü sayılan lonca kollarından kuyumcular, saraçlar vb esnafın burada çadırlar kurup hem eğlenmek, hem görüşmek için toplandıkları biliniyor (bak. Kâğıthane). Evliya Çelebi de, 17. yy'da Kâğıthane Me-siresi'ni anlatırken, buranın güzelliklerini övmekte, istanbulluların buraya gelip eğlendiklerini, çevrede 200 kadar bağlı bahçeli ev olduğunu yazmaktadır.
Kâğıthane'nin Sa'dâbâd adıyla ünlenmesi ise Sa'dâbâd Sarayı'mn ve çevresindeki sarayların yapıldığı Şaban 1135/Mayıs 1723'ten (bazı kaynaklara göre 1722) sonradır. Kasr-ı Sa'dâbâd, Hurremâbâd, Hay-râbâd, Çeşme-i Nevpeyda, Kasr-ı Cenan, Kasr-ı Nişad, Çeşme-i Nur, Cetvel-i Sim, Asr-i Sürür, Cisr-i Nurani bu dönemde inşa' edilen ve Sa'dâbâd bütünlüğünü oluşturan saray, kasır, köşk, çeşme, havuz ve köprülerdir.
Sa'dâbâd'ın daha sonraki dönemlere de
uzanan en önemli özelliği burada yaratılmış olan çağlayanlar ve su oyunlarıdır. Sa'dâbâd, görkem ve güzelliğini büyük ölçüde bu sulara, çağlayanlara, düzenlenmiş rıhtımlı dereye borçludur.
Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim, "Ka-side-i der vasf-ı Sa'dâbâd"ında Kâğıthane Deresi boyunca sıralanan bu yapıları tek tek anmıştır.
Sa'dâbâd, kasrıyla ve bahçeleriyle III. Ahmed'in(-») saltanatının son 7-8 yılının ve Nevşehirli Damat ibrahim Paşa döneminin eseridir. Sedad Hakkı Eldem daha sonraki dönemlerin ürünü olan Çağlayan Kas-rı(->) bahçe ve havuzlarının bulunduğu alanda dört ayrı dönemde inşaat yapıldığını, ilk kuruluşun III. Ahmed döneminde 1723'te Sa'dâbâd'la başladığını, yazar. Daha önce, derenin Haliç ağzına yakın Im-rahor Köşkü'nün(->) varlığı bilinmektedir. Nitekim bu köşk Sa'dâbâd bütünlüğü içinde çeşitli defalar onarılarak padişahın biniş köşkü olarak kullanılmıştır.
Sa'dâbâd'ın en görkemli dönemi olan 1730 Patrona Halil Ayaklanması'na(->) kadar geçen dönemde Sa'dâbâd sefaları sadece saray çevresi ile sınırlı kalmamış, halk da tatil günlerinde Kâğıthane Mesiresi'ne gelmeye başlamıştır. Saray bütünlüğünün çevresinde kalan çeşit çeşit ağaçların, suların, fıskiyelerin çevresinde gün boyu süren eğlenceler gelenekleşmiş; süslü arabalarla veya Haliç'ten, çiçeklerle bezenmiş kayıklarla akın akın gelenler, toplumsal sınıf ve konumlarına göre mesirenin farklı yerlerinde eğlenmeyi âdet edinmişler; bu alem ve eğlencelere "Sa'dâbâd seyranına çıkmak" denmiştir.
1730'a kadar olan bu dönemde Sa'dâbâd'ın çevresi de yüzlerce köşk ve bahçeyle donanmış, burada vüzeranın, vükelanın köşk ve bahçeler kurması teşvik edilmiştir. 1730'da Lale Devri'ne ve III. Ah-med'in saltanatına son veren Patrona Halil Ayaklanmasının yarattığı tahribattan en fazla nasibini alan yörenin Sa'dâbâd.olması bir rastlantı değildir. "Seyr-i Sa'dâbâd" da denen ve ilkbaharda başlayıp kasım ayı-
f
SA'DÂBÂD CAMÜ
386
387
SA'DÂBÂD CAMİİ
?sS*^r~^~~
;,-t:.':-îMKi'S^*«&Miiîî»14
na kadar süren eğlencelerin görkemi, debdebesi, savurganlığı bir yandan dillere destan olurken, bir yandan da geleneksel değerlere bağlı ve yoksul istanbul halkının gözüne batmış, Sa'dâbâd'ı bir simge ve bir hedef haline getirmiştir.
Patrona Halil Ayaklanması sırasında yıkılan, tahrip olan kasır, köşk ve bahçeler L Mahmud (hd 1730-1754) tarafından 1740' larda onarılmaya ve yenileri yapılmaya başlanmıştır. 1740'larda Kâğıthane Mesiresi harita ve planlarda Sa'dâbâd Kariyesi olarak işaretlenmektedir. I. Mahmud döneminde Sa'dâbâd, Lale Devri görkem ve canlılığında olmasa da yeniden rağbet bulan bir yerdir. Bu dönemde, özellikle yabancı elçilere burada ziyafet ve kabuller verildiği, devletin zenginliğinin ve gücünün buradaki ihtişam ve güzelliklerle yansıtılmak istendiği anlaşılmaktadır. 1740'ta Nemçe (Alman) imparatorunun olağanüstü büyükelçisi şerefine Sa'dâbâd çayırlarında verilen ziyafet bunların en ünlülerindendir.
Sa'dâbâd'ın bir kez daha yemlenmesi ve rağbet görmesi II. Mahmud dönemidir (1808-1839). 1809-1817 arasında Sa'dâbâd tümüyle yeni bir çehreye kavuşmuş, eski kasırlar yıktırılıp yerlerine yenileri yapılmıştır.
Ancak II. Mahmud çok sevdiği ve yeniden mamur etmek için çaba harcadığı Sa'dâbâd'da çok az kalmış üst üste gelen bazı aksilikler, çok sevdiği bir cariyesinin burada ölmesi, bir cücenin havuzda boğulması gibi olaylar yüzünden sarayın uğursuzluğuna inanıp Sa'dâbâd'ı terk etmiş, uzun süre buraya uğramamıştır.
Sa'dâbâd'daki II. Mahmud dönemi binaları, Abdülaziz dönemine (1861-1876) kadar büyük ölçüde ayakta kalmışsa da yörenin eski havasından çok şey kaybettiği açıktır. Kâğıthane Mesiresi ve çayırı halk için İstanbul'un en canlı mesirelerinden biri olmayı hep sürdürmekle birlikte saray ve erkân açısından 19. yy'da eski çekiciliğini kaybetmiş görünmektedir.
t >U_L$...yi^A-.sissasnuiMaf £L . ;'SJt: fiffl'*ö
Eski Sa'dâbâd Kasrı yerine, 1862-1863'te Abdülaziz, Çağlayan Kasrı'nı yaptırmıştır.
19. yy'ın ortalarından itibaren Sa'dâbâd adının da unutulmaya başladığı anlaşılmaktadır.
Sa'dâbâd, 18. yy'ın ilk yarısında Divan Edebiyatı'nda en fazla adı geçen, en çok yazılmış ve övülmüş yörelerden biri olması bakımından da ünlüdür. Özellikle Nedim'in gazel ve kasidelerinde defalarca anılmıştır.
İSTANBUL
SA'DÂBÂD CAMÜ
Çağlayan'da, Kâğıthane Deresi kıyısında, Yedek Subay İstihkâm Okulu arazisi içinde yer almaktadır. Çağlayan Camii adıyla da bilinir.
Sa'dâbâd Camii'nin yerinde ilk cami, Lale Devri'nde, 1135/1722'de inşa edilmiştir. Bu yapı daha sonra, III. Selim (1789-1807) ve II. Mahmud (1808-1839) dönemlerinde iki kez onarım görmüş, son olarak da Abdülaziz (hd 1861-1876) tarafından 1279/1862'de yeniden yaptırılmıştır. Günümüze kalan yapı budur. Mimarı Sarkis Balyan, birçok yapıda olduğu gibi, Sa'dâbâd Camii'ni de büyük bir olasılıkla kardeşi Agop Balyan ile birlikte tasarlamış ve inşa etmiştir. Ana hatlarıyla simetrik bir düzenlemeye sahip olan yapının kütlesi hurim bölümü, bu bölümün kuzeyinde yer . alan hünkâr mahfili ve konut bölümleri ile batı cephesindeki minareden oluşmaktadır. Simetriyi bozan iki öğe, minarenin tek oluşu ile konut ve mahfil bölümünün doğu cephesine eklenen girişin ve üzerindeki çıkmanın varlığıdır. Harim bölümünün üzeri kubbe ile örtülüdür. Öteki bölümlerin üzerinde kırma çatı vardır. Yapının iki ana bölümü arasında hiçbir arkitek-tonik ilişki kurulmamış, âdeta bağımsız gibi duran iki kütlenin birbirine yapıştırılmasıyla yetinilmiştir. Cepheler üzerindeki silme takımları dahi birbiriyle aynı hizaya rastlamamaktadır.
liubanname- Zenanname îde yer alan bir _ minyatürde
Kâğıthane'de Sa'dâbâd Sarayı ve kırda
S^aiiîSJ- '., •
eğlenen kadınlar.
İÛKtp, 5502 TETTV Arşivi
Harim bölümünün planı, bir kenarının boyutu 11,50 m olan bir karedir. Bu kare, kuzey yanındaki üç açıklıktan üç bölümlü bir alana, oradan da giriş holüne bağlanmaktadır. Karenin doğu, batı ve güney duvarlarında, iki sıra üzerinde üçerden altışar pencere vardır. Sadece güney cephesinde, alt sıradaki orta pencerenin yerini mihrap almıştır. Kuzeyde aynı cephe düzenlemesi tekrarlanmakta, fakat pencerelerin yerini, zeminde son cemaat yeri olarak adlandırabileceğimiz alan, üst katta ise galeriye açılan boşluklar almaktadır. Giriş holüne, herhangi bir revak, bir ara mekân olmaksızın doğrudan girilmektedir. Doğu-batı doğrultusunda uzanan ve 4,40x 8,60 m boyutundaki giriş holünün doğusunda hünkâr mahfili girişine, batısında da konut bölümüne bağlanan birer kapı vardır. Son cemaat yeri veya harirri bölümünün uzantısı olarak kullanılan alana giriş holünün güneyinden, üç açıklık aracılığıyla geçilmektedir. Bu alan üçe bölünmüş vaziyettedir, bunlardan batıdaki bölümün içinde yer alan galeri merdiveninin orijinal konumunun son onarım sırasında değiştirilmiş olması muhtemeldir. Duvarın uzantısı merdivenin ilk basamağım kapamakta, merdivenin kendisi de giriş holüne açılan üç boşluktan birini örtmektedir. Harim bölümünün mekânı, kubbe ile örtülmüş bir kare prizmadan meydana gelmektedir. Mekânın genişliği ile kubbe orta noktasındaki yüksekliği arasındaki oran l/ l,73'tür. Harim bölümü ile son cemaat yeri arasında planda görülen beraberlik, mekânda yansımamaktadır; iki hacmi birbirine bağlayan boşlukların çok küçük oluşu böyle bir ilişkiyi engellemektedir.
Harim bölümünün bir özelliği de çok aydınlık oluşudur. Bu bir yandan pencerelerin kapladıkları alanın büyüklüğünden ve duvarların -göreli olarak- ince oluşundan; bir yandan da iç duvarlarda kullanılan renklerin açıklığından ileri gelmektedir. Bu bölümün basit bir strüktürü var-
dır. Yığma dört duvar üzerinde oturan kubbe, köşelerde pandantiflerle bağlanmıştır. Beden duvarları, köşelerde ayak biçimini alıp dışa doğru uzanan sekizgen planlı kontroforlarla, pencere aralarında da pilastrlarla mafsallandırılmıştır. Harim bölümünün zemin ile alt kat pencerelerinin denizliği arasında kalan bölümünde, büyük bloklar halinde kesme taş kullanılmış ve bu bölüm dışarıdan sıvanmamıştır. Bunun dışında kalan bütün iç ve dış yüzeyler sıvalı olduğu için, duvarlarda kullanılan malzeme ve örgü tekniği gözlenememiştir. Tahsin Öz, kubbe konstrüksiyonunun ahşap olduğunu belirtmektedir. Kubbe kurşunla kaplıdır.
Hünkâr mahfiline yapının doğu cephesinden girilmektedir. Girişin önünde iki yandan dörder basamakla çıkılan bir platform vardır. Bu platformun üzerindeki, kare kesitli dört kolonun üzerine, birinci katın çıkıntı yapan bir bölümü oturmaktadır. Mahfilin giriş holünün kuzeyinde küçük bir oda, güneyinde ise birinci kata götüren döner merdiven ile hela veya ab-dest alma yeri olarak kullanıldığı anlaşılan küçük bir odacık yer almaktadır. Bu giriş holü, batısındaki bir kapı ile caminin giriş holüne bağlanmaktadır. Hünkâr mahfili bölümünün zemin kat planı, birinci katta da aynen tekrarlanmaktadır. Burada orta holün kuzeyindeki odanın hünkâr odası olarak, galerinin doğu açıklığının da hünkâr locası olarak düşünülmüş olması muhtemeldir. Mahfilin zemin ve birinci katları, bugün imam konutu olarak kullanılmaktadır.
Plan şeması ve elemanları bakımından tamamen benzer bir kuruluşa sahip olan batı yanındaki birimler ise bugün müezzin konutudur. Burada doğal olarak, batıdaki gibi bir giriş bulunmamakta, hole küçük bir kapıdan girilmektedir. Bu kapının yanında, yapıya eklenmiş bir kütle olarak minare yer almaktadır. Hünkâr mahfili ve konut bölümlerinin strüktür sistemi, düz atkılı yığma sistemdir. Son tamirde bütün döşemeler yenilenmiş ve betonarme hale getirilmiştir. Bu döşemelerin, yapının özgün halinde, ahşap veya volto döşeme olmaları muhtemeldir. Çatı Marsilya kiremit! ile örtülmüştür. Çatı örtüsünün özgün halinde kurşun olduğu ileri sürülebilir.
Galeriye, son cemaat yerinin batısındaki merdivenle çıkılmaktadır. Aşağıdaki giriş holünün tam üzerindeki alan da üç açıklıktan oluşan galeriye katılmaktadır. Galerinin hünkâr mahfili ve konut bölümleriyle bağlantısı vardır ve harim bölümüne üç açıklıktan açılmaktadır. Bunlardan ortadakinde yarım daire planlı bir balkon vardır; yan açıklıklardaki doğramaların sonradan konmuş oldukları bellidir.
Sa'dâbâd Camii'nin minare kaidesi ile gövdesinin yüzeyleri sıvasızdır, bunlar küçük kesme taşlardan yapılmıştır. Bu minare biçimlenişi ve taşıdığı dekoratif öğeler yönünden Mecidiye Camii'nin minaresinin bir tekrarıdır.
Sa'dâbâd Camii'nde dış yüzeylerin biçimlenişi yönünden üzerinde durulması gereken tek yer harim bölümünün yüzey-
Sa'dabad
Camii'nin
cepheden
ve içinden
görünümü.
Selçuk Batur (üst),
Enis Karakaya,
1993
leridir. Hünkâr mahfili ve konut bölümlerinin tamamı, son derece bilgisiz bir onarımdan geçtiği için, muhtemelen pencerelerin yerleri ve biçimlerinden başka hiçbir şeyin yapının özgün haliyle ilgisi kalmamıştır. Harim bölümünün dış yüzeyleri, iki kademeli bir düzen içinde ele alınmıştır. Her kademede üçer pencere yer almaktadır. Pencerelerin boyutları birbirinin aynı olduğu halde, ortadakilerin üzerindeki kemerlerin silme takımları daha geniş tutularak ve kemer taşları üzerine kabartma motifler işlenerek bunların daha belirgin hale gelmeleri sağlanmıştır. Cephe, köşelerde, sekizgen planlı köşe ayaklarıyla sınırlanmakta, ayrıca pencereler arasında pi-lastrlar bulunmaktadır. Yan bölümler, planda, içbükey olarak tasarlanmışlardır. Düz olarak tasarlanan orta bölümde, pencerelerin üzerinde basık dairesel kemerli, sağır alınlıklar bulunmaktadır.
Cephe, bazı silmeler ve silme takımlarıyla yatay olarak da bölünmüştür. Bunlardan subasman, pencere denizliği, saçak hizası vb yerlerde bulunanlar, pilastrlar da
dahil, bütün cephe yüzeyini yatay olarak bölmekte ve öteki cephelere dolanmaktadır. Pencere kemerlerinin üzengisine rastlayan silme takımları, doğal olarak, sadece pencere boşluklarında; iki kademeyi birbirinden ayıran silme takımı da pilastrlarla kesintiye uğramaktadır. Subasman ve pencere denizliği gibi yerlerdeki silmeler, basit, dikdörtgen biçiminde çıkıntılardır. Saçak görevini karşılayan silme ise, ötekilere oranla, daha çok çıkıntı yapmakta ve üzerleri yivli küçük konsollarla altından desteklenmektedir.
Saçak kornişi cephenin orta açıklığında ve köşelerdeki sembolik ağırlık kulelerinin üzerinde yükselerek eğrilik kazanmaktadır. Kubbe, kasnak vb hiçbir ara eleman bulunmaksızın, doğrudan bu saçak kornişine kadar inmektedir. Bu cephe düzeni, sadece güney cephesinde küçük bir değişiklik göstermektedir. Burada, alt kademedeki orta pencere, içeride mihraba yer vermek üzere, sağır tutulmuştur.
Harim bölümünün iç yüzeylerinin düzenlemesi de, bazı noktalarda dış düzen-
Dostları ilə paylaş: |