NEA EKKLESİA
389 m2'lik yer kaplayan yalı, biri büyük (harem bölümü) diğeri küçük (selamlık bölümü) iki ahşap bina ile bir kayıkhaneden müteşekkildir. Art nouveau'ya(->) yakın neoklasik bir tarzda inşa edilen yalının mimarı, muhtemelen bir Ermeni idi.
Plan çekirdeğini; denize paralel olarak uzanan bir aks üzerindeki iki merdivenli iki sofanın oluşturduğu büyük bina (harem) iki katlı ve iki bölüklü bir yapıdır. Bir subasman üzerine inşa edilen bu iki katlı ahşap binanın duvarları bağdadidir (dışı ahşap, içi düz badana sıva).
Binanın oda taksimatına gelince; 4 m yüksekliğinde pasalı tavanlara sahip olan binanın bodrum katı boş durumdadır. Birinci katta 6 oda, 2 hol, 2 merdiven girişi, 2 tuvalet, 2 kiler, ikinci katta ise 6 oda, 2 hol, 2 merdiven sahanlığı, 2 tuvalet ve 2 kiler vardır.
Rıhtım üzerinde yapılan incelemelerden ve eski bir fotoğraftan anlaşıldığı kadarıyla, harem bölümü, 75 yıl içinde bazı değişikliklere uğrayarak biraz küçülmüştür. Yalının selamlık bölümü olarak kabul edilen ikinci ve küçük binası da bir subasman üzerinde tek katlı, ahşap, bağdadi olarak inşa edilmiştir. Orijinal oda taksimatına göre bu binada, l salon, l hol, 3 büyük oda, l küçük oda ve gusülhane-tuva-let (alaturka) mevcuttu. Tavan yüksekliği 4,5 m olan binanın duvarlarında nakış yoktur.
Günümüzde mutfak olarak kullanılan ahşap hatıllı, tonozlu, kagir binanın bir zamanlar harem bölümünün çamaşırhanesi ve yalının en eski binası olduğu bilinmektedir. Bu arada, harem ve selamlık arasında yakın zamana kadar ahşap, iki kanatlı bir kapı ve dönme dolap olduğu, sonradan buraya duvar çekildiği de bilinmektedir. Yalı arazisinin en kuzeyinde üzeri örtülü bir kayıkhane yer almaktadır. Bibi. O. Erdenen, Boğaziçi Sahühaneleri, II, 248-251; C. Kayra -E. Uyepazarcı, Mekânlar ve Zamanlar. Kandilli, Vaniköy, Çengelköy, İst., 1993, s. 108-109; ISTA, VI, 2903-2905; M. T. Gökbilgin, "Boğaziçi", DİA, VI, 259-
HALUK KARGI
NAZÎM
(1650 ?, istanbul - Ocak 1121, istanbul) Bestekâr, şair.
Tam adı Nazîm Yahya Çelebi'dir. Kum-kapı'da doğdu. Bazı kaynaklarda Kasım-paşalı olduğundan da bahsedilmektedir. Ali Çelebi adlı bir zatın oğludur. Kardeşi Hüseyin Çelebi de bir musikişinastı. Olağanüstü kabiliyeti keşfedilince, küçük yaşta Enderun'a(->) alındı. Mükemmel bir eğitimden geçti. Musikide Nefiri Ahmed Çelebi, Hafız Post ve Itrî'den faydalanmış olabileceği tahmin edilmektedir. Enderun' daki eğitiminden sonra sarayda kilâr-ı hassa nöbetçibaşılığına kadar yükselen Nazîm, genç yaşta önce Galata Mevlevîha-nesi(->) Şeyhi Arzî Mehmed Dede'ye, daha sonra Edirne Mevlevîhanesi Şeyhi Neşatî Dede'ye kapılanarak dil, şiir ve musiki bilgilerini ilerletme imkânı buldu.
Nazîm'in ilkgençlik yılları, Kumkapı meyhanelerinin mekân oluşturduğu iş-
ret âlemleriyle geçti. Tasavvufi eğilimleriyle bu hayattan çabuk sıyrıldı ve çok genç yaşında bestekârlığı ve hanendeliği ile büyük ün kazandı. Padişah huzurunda yapılan fasıllara katılarak takdir gördü. Geçimini daha iyi temin edebilmesi için kendisine verilen "meyve pazarbaşılığı" görevini ölümüne kadar sürdürdü. Dönemlerini yaşadığı beş padişah; IV. Mehmed (1648-1687), II. Süleyman (1687-1691), II. Ahmed (1691-1095), II. Mustafa (1695-1703) ve III. Ahmed'den (1703-1730) başka, Kırım Hanı I. Selim Giray tarafından himaye gördü. Bestekâr ve musiki bilgim Ali Ufkî Bey(->) de Nazîm'in arkadaşıydı. Uzun zaman Çatalca'daki Kadı Çiftliği'nde oturan Selim Girayla dostluğu, Nazîm'in üreticiliğine önemli etkide bulundu. Ayrıca aralarında Fazıl Ahmed Paşa, Amcazade Hüseyin Paşa ve Nevşehirli Damat ibrahim Paşa gibi önemli isimlerin de bulunduğu devlet adamları da Nazîm'in sanatını destekleyen şahsiyetlerdi.
Hayatının son yıllan Lale Devri'ne(->) rastlayan Nazîm'in bazı eserlerinde, yer yer bu devrin karakteristiğim yansıtan temaların işlendiği görülür. Bestelediği 500'den fazla eserin 300 kadarının güfteleri, çeşitli güfte mecmualarında kayıtlı olmasına rağmen, bu kadar çok eserden bugüne ulaşabilenlerin sayısı 10 kadardır. Klasik Türk musikisinin önemli bestekârlarından biri olduğu kadar, musiki ilmine de olağanüstü derecede vâkıf olan Nazîm, devrinin önde gelen hanendelerinden biriydi. Çok güzel ve tiz bir sese sahip olduğu kaynaklarda kaydedilmektedir. Nazîm, beste ve semai formunda eserler vermiştir. Mevlevî olmasına ve tekke eğitiminden geçmiş bulunmasına rağmen dini nitelikli eseri fazla sayıda değildir. Dindışı musikinin en büyük beste şekli olan "kâr" formunu da kullanmamıştır. Ba-yati makamından bestelediği 20'den fazla beste ve 10'dan fazla semaiyle bir rekorun sahibidir. Aynı makamdan ve aynı formlarda bu kadar çok sayıda eser bestelemiş bir başka musikici bilinmemektedir. Bugün kullanılmayan horasan makamından 4 beste ve 2 semai bestelediği bilinmektedir. Güftelerinin çoğu kendisine aittir. Nazîm'in birçok şiiri de Dellalzade İsmail Efendi(-0, Hacı Faik Bey(-0, Zekâi De-de(->) ve Kazasker Mustafa İzzet Efen-di(->) gibi bestekârlar tarafından bestelen-miştir. Muhayyer zencîr bestesi "Gönül düşüp hatt-ı gîsû-yi yârda kalmıştır" ve şehnaz eseri "Dîdem yüzüne nazır, nazır yüzüne dîdem", çok tanınmıştır. Nazîm, Divan şiirinde naat şairi olarak tanınır. Ayrıca Divan Edebiyatı'nda şarkı türünün de öncülerinden sayılır. Divan'ı basılmıştır (İst., 1841).
Nazîm'in, mezarının nerede olduğu bilinmemektedir. Beşiktaş'ta Muradiye Ma-hallesi'nde bir sokağa, bestekârın adı "Şair Nazîm Sokağı" olarak verilmiştir.
Bibi. Tayyarzade Ahmed Ata, Tarih-iAtâ, IV, İst., 1876; Ruşen Ferit (Kam), Bestekâr-Şair Nazîm, ist., 1933; Ezgi, Türk Musikisi, II, IV; Gövsa, Türk Meşhurları; H. İpekten, "Nazîm", lA, IX; M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, An-
kara, 1989; Y. Öztuna, BTMA, II; S. Aksüt, Türk Musikisinin 100 Bestekârı, 1993.
MEHMET GÜNTEKÎN
Dostları ilə paylaş: |