Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə88/980
tarix09.01.2022
ölçüsü8,43 Mb.
#92016
1   ...   84   85   86   87   88   89   90   91   ...   980
Nâzım Hikmet

Lütfi Özbek, 1959/Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat

kırı ve Bursa cezaevlerinde kaldığı sıralarda Kuvayı Milliye, Saat 21-22 Şiirleri, Rubailer, insan Manzaraları (Memleketimden insan Manzaraları) adlı şiirlerini; Ferhat ile Şirin, Sabahat, Yusuf ile Zü-leyha adlı oyunlarını yazdı. Takma adlarla şiirleri ve yazıları yayımlandı. Hapiste hastalanması ve hastalığının artması üzerine açlık grevine başladı; annesinin başlattığı kampanya sonunda 1950'de Demokrat Parti'nin iktidara geçmesiyle çıkarılan aftan yararlanamasa da, cezasının üçte iki oranında indirilmesi nedeniyle özgürlüğüne kavuştu. Bu sırada ikinci eşi Piraye'den ayrılarak Münevver Andaç ile evlendi. Askerliğini yapmadığı gerekçesiyle askere çağrıldı. Kendini güvencede hissetmeyen Nâzım Hikmet Türkiye'den ayrılarak Karadeniz ve Romanya yoluyla Sovyetler Birliği'ne gitti. Burada yaşadığı sürece şiir yazmayı sürdürdü; birçok ülkeye geziler yaptı. Oğlu Memet'in annesi Münevver Andaç'tan ayrıldıktan bir süre sonra Vera Tuliyakova ile evlendi. Bir kalp krizi sonucu öldü. Mezarı Moskova'dadır.

Nâzım Hikmet'in eserleri Türkiye'de 1965'ten sonra yeniden yayımlanmaya başladı. Şiir, oyun, roman, hikâye, masal ve diğer yazılan çeşitli yayınevlerince birçok kez yayımlandı. Bütün eserleri 29 kitaplık bir dizi olarak topluca yayımlandı (1988-1993).

Nâzım Hikmet'in şiirinde istanbul daha çok toplumsal yanıyla yer almış, daha sonra yurtdışına gittiğinde bu bakış açısına özlem de eklenmiştir. Nâzım Hikmet'in ilk şiir denemelerinde İstanbul'un yangınlarına ve işgaline değinilir. Yayımlanan ilk şiirlerinden "Sekiz Yüz Elli Yedi" başlıklı şiirin konusu İstanbul'un fethidir. "16 Mart" ve "Ağa Camii" yine birer İstanbul şiiridir: "Manzum Roman" alt başlığını taşıyan "Dağların Havası"nın girişinde Haydarpaşa Garı anlatılır. Varan 3'te yer alan "Bir Şehir Rehberi"nde Nâzım Hikmet İstan-

bul'a bakışını açıklar ve İstanbul'un eğlenen ve para yiyen kesimini alaycı ve eleştirici bir bakışla anlatır.

Kuvayı Milliye'de "Birinci Bap"ta 1910' lu yıllardaki İstanbul vardır. Bu güzel kentin "dört yanı mavi mavi dağdır, denizdir." Bu kentte seferberlik yaşanmış, yoksul halk "5 numara lambalarda sidiklerini yakmış", "mısır koçanı, arpa, süpürge tohumu" yemiştir. Nâzım Hikmet bu bölümün girişinde İstanbul'un seferberlik yıllarını, savaş zenginlerini, devlet yöneticilerini anlatır; yıl 1919'dur. "Beşinci Bap"ta 16 Mart 1920'de İtilaf devletleri askerlerinin İstanbul'u işgali yer alır: Telgrafçı Manastırlı Hamdi Efendi'nin durumu telle Ankara'ya bildirmesi, Vezneciler askeri karakolunun basılarak Türk askerlerinin şehit edilmesi, Kartallı Kâzım'ın ihanet eden tercüman Mansur'u vurması.

Saat 21-22 Şiirleri hde şair İstanbul'u "namuslu İstanbulum" diye niteler. Dört Hapishaneden (1966) İstanbul bölümüyle başlar; bu bölümdeki şiirler İstanbul Tevkifhanesi'nde yazılmıştır (Şubat 1939). Bu kitabın "Çankırı" bölümünde "Şaban Oğlu Selim ile Kitabı" başlıklı uzun şiirde Balıkpazarı meyhaneleri, Sultanahmet, Sa-rayburnu, Beykoz, Kuzguncuk gibi İstanbul semtlerinden söz edilir. Şiirin kişileri hapishane mukayyidi, işçi Selim, yalnız ve soylu Mebrure Hanım, pansiyoncu Madam ve kızı Raşel'dir. Bu kişiler 1930'ların İstanbul'undaki insanların birer temsilcisi gibidirler.

Memleketimden insan Manzaraları (1966) adlı roman-şiir ya da anlatı-şiir denebilecek eserin birinci kitabı Haydarpaşa Garı ile başlar. Haydarpaşa Garı ve çevresi görünüm olarak yer yer betimlenir. Yolcular arasında mahkûmlar vardır. Tren (15.45 katarı) kalktıktan sonra, 1930'lu yılların sayfiyeleri olan semtlerin arasından

Çocukluk yıllarında Nâzım Hikmet kız kardeşi Saime (Yakınırı) ile. Nâzım. Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı



KUVAYI

Biz ki İstanbul şehriyiz, Seferberliği görmüşüz: Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin, vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi

bir de İttihatçılar,

bir de uzun konçlu Alman çizmesi 914'ten 18'e kadar

yedi bitirdi bizi.

Mücevher gibi uzak ve erişilmezdi şeker erimiş altın pahasında gazyağı ve namuslu, çalışkan, fakir İstanbullular sidiklerini yaktılar 5 numara lâmbalarında. Yedikleri mısır koçanıydı ve arpa

ve süpürge tohumu ve çöp gibi kaldı çocukların boynu. Ve lâkin Tarabya'da, Pötişan'da ve

Ada'da Kulüp'te aktı Ren şaraplan su gibi ve şekerin sahibi

kapladı Miloviç'in yorganına 1000 liralıklan. Miloviç de beyaz at gibi bir kan. Bir de sakalı Halife'nin, bir de Vilhelm'in bıyıkları. Biz ki İstanbul şehriyiz, güzelizdir,

dört yanımız mavi mavi dağdır, denizdir. Öfkeli, büyük bir şair: "Ey bin kocadan arta kalan bilmem neyi

bakir" demiş bize

geçerken şair Kızıltoprak'tan Pendik'e kadar, yine zaman zaman betimlemeler yaparak bu yöreleri anlatır. Yolcular arasındaki konuşmalarda sık sık İstanbul söz konusu olur. İkinci kitap yine Haydarpaşa Garı ile başlar. Bu kez "Anadolu Sürat Katan" ile gidecek yolcular söz konusudur. Bu bölümde de yolcuların düşüncelerinde ya da konuşmalarında İstanbul vardır. Beşinci kitabın 1. bölümünde İstanbul'dan uzakta bir yerde hapis yatan erkekle İstanbul'da (Üsküdar) yaşayan karısı anlatılır. Kadının yazdığı mektuplarda yaşadığı semt, çevresi, komşuları ve genel olarak İstanbul'un II. Dünya Savaşı yıllarındaki durumu dile getirilir. 2. bölümde İstanbul'dan uzakta bir şehir söz konusudur ama bu bölümde de İstanbul'dan, savaşın getirdiği zorluklar içindeki İstanbul'dan söz edilir. 4. bölümde hapisten çıkıp İstanbul'a dönen biri söz konusudur. Trenin İstanbul'a yaklaşması, eski semtler, yine savaşın koşullan altında yaşayan İstanbul anlatılır bu bölümde.



Yeni Şiirler (1966) adlı kitaptaki şiirler Nâzım Hikmet'in yurtdışında yaşadığı dönemin bir bölümünü kapsar (1951-1959). Buradaki birçok şiirde yurt ve İstanbul özlemi vardır: "İstanbul'dan Mektup", "Vapur", "Ceviz Ağacı", "Kederleniyorum", "Dörtlük" gibi. 1970'te yayımlanan Son Şi-/r/erz ildeki şiirler de gurbette yaşadığı son dönemin şiirleridir (1959-1963). Bu şiirlerin birçoğunda İstanbul ve Nâzım

DEN

ve bir başkası,

yekpare Acem mülkünü feda etti bir

sengimize.

Biz ki İstanbul şehriyiz, işte, arzederiz halimizi

Türk halkının yüce katına. Mevsim yazdır, 919'dur.

Ve teşrinlerinde geçen yılın dört düvele teslim ettiler bizi, gözü kanlı dört düvele

anadan doğma çınlçrplak. Ve kurumuştu

ve kan içindeydi memelerimiz. Biz ki İstanbul şehriyiz, Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan

bir de Yunan, bir de zavallı Afrika zencileri

yer bitirir bizi bir yandan, bir yandan da kendi köpek döllerimiz: Vahdeddin Sultan,

ve damadı Ferit ve İngiliz muhipleri

ve Mandacılar.

Biz ki İstanbul şehriyiz,

yüce Türk halkı,

malûmun olsun çektiğimiz acılar...

Nâzım Hikmet, Kuvayı Milliye, İst., 1988, s. 23-24

Hikmet'in İstanbul'da yaşadığı semtler söz konusu edilir. Yatar Bursa Kalesinde (1988) adını taşıyan kitaptaki "Ayşe'nin Mektup-ları"nda, adı pek az da anılsa, mekân İstanbul'dur. Şair bu kitaptaki şiirlerinde zaman zaman İstanbul'a göndermeler yapar: "Kalbim Çamlıca'da bir harap konakladır, ... çıkar ansızın yatağından / bizim İstanbul'da bahar, sen diyorum İstanbul geliyor aklıma /İstanbul diyorum sen.




Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   84   85   86   87   88   89   90   91   ...   980




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin