Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə105/980
tarix09.01.2022
ölçüsü8,43 Mb.
#92016
1   ...   101   102   103   104   105   106   107   108   ...   980
NEOGOTİK MİMARİ

Resim ve heykelden çok mimarlıkta anlatım alanı bulan neogotik ya da gotik can-landırmacı üslup, geçmişin üç-dört yüzyıllık üslup gelişimini ters yöne çevirmiş bir Karşı-Rönesans olarak değerlendirilebilir.

Neogotikte, gotik mimarlık gerçek anlamda canlandırılmış ve yeniden yaşam bulmuştur. Geç 18. ve erken 19. yy'larda, Napoleon savaşları sırasında pek çok Avrupa ülkesinde bina üretiminin azalmasıyla, ilgi kurumsal alana kaymış, ortaçağ yapılarıyla ilgili arkeolojik yayınların artması ve nitelik kazanması, gotik biçimlerin de yeniden rağbet görmesine yol açmıştır. Ne var ki, en parlak dönemini 19. yy'ın ortalarında yaşayan neogotiğin biçimsel reper-tuvarı hiçbir dönemde çok yaygın bir kabul görmemiş, üslup yüz yıldan kısa bir süre içinde ömrünü tamamlamıştır.

Başlangıçta kiliselerden çok sivil mimarlık ürünlerine uygulanan ve 19. yy'ın ilk çeyreğinde kilise mimarlığında etkili ol-

Neogotik mimarinin İstanbul'daki en saf örneklerinden biri olan Saint Antoine Kilisesi'nin giriş bölümünden bir ayrıntı.

Ertan Uca/TETTV, 1994

duğunda bile -gotik mimarlığın ana ruhuna aykırı bir biçimde- hep dindışı izler taşıyan neogotik üslubun, romantizmle eşzamanlı yeşerdiğini ve geliştiğini öne sürmek yanlış olmayacaktır. 19. yy'ın ortalarına gelindiğinde üslup, tüm Batı dünyasında olduğu gibi, gerek sömürgecilik, gerek ekonomik ve kültürel ilişkiler yoluyla bu dünyanın etkisi altına girmiş ülkelerde de uygulama alanları bulmuştur.

Neogotik kuramların ilk geliştiği ülke Fransa'dır. Gotik biçimlere yaygın bir biçimde geri dönülen bir mimarlık ortamında, canlandırmacı mimarların yoğun restorasyon etkinliklerine girdiği bu ülkede, Vi-olett-le-Duc, uzun bir süre ve uluslararası ölçekte etkili olmuş bir neogotik yandaşıdır. Bununla birlikte, üslubun en büyük ve en yenilikçi etkileri İngiltere'de görülmüş, Pugin yayımladığı kitaplarla gotik mimarlığın ideallerini yüceltirken, H. Walpolea, Twickenham'daki evi Straw-berry Hill'de; J. Wyatt, Fonthill Abbey'de ve Sir C. Barry Parlamento binalarında üslubun seçkin örneklerini vermişlerdir.

19. yy'ın son çeyreğinde, üslubun parıltısı sönmeye ve anlamı kaybolmaya yüz tutmuş, 1850 ve 1860'lardaki gotik tasarımların yenilikçi ve yaratıcı özellikleri, yerlerini, salt aktarıma, standart yaklaşımlara bırakmıştır. Pek çok ülkede de neogotik, yeni yeni gelişen akımlarla kaynaşarak, İngiltere'de "arts and crafts gottıic", Fransa'da "gothique art nouveau", Kuzey Avrupa'da "ortaçağa jugendstil" ve İspanya'da, Gaudi'nin Sagrada Familia Kilisesi'yle "modernist gotik" diye adlandırılabilecek ilginç bireşimler yaratmıştır.

İstanbul'da, Batılılaşma dönemiyle birlikte önce küçük el sanatlarında, ardından mimarlık ürünlerinde etkili olan barok, rokoko, ampir gibi üslupların yanısıra, neogotik de, aynı ağırlıkta olmamakla birlikte bir dönem benimsenmiş, ancak saf örneklerin sayısı sınırlı kalmıştır. İstanbul neogotiğinin kaynakları ve başlangıcı, biçim ve oran analizi henüz ayrıntılı araştırmalara konu olmamıştır. Yine de yüzeysel bir gözlemle, Batı'da dinsel ve kimi zaman ulusal bir kimliğin yansıması olan gotik ile neogotiğin Osmanlı başkentinde özel bir yoruma uğramış olduğu ve deneme düzeyinde kaldığı ileri sürülebilir. Üslubun özellikle Osmanlı dinsel yapılarına uyarlanmasında, biçim dilindeki Hıristiyan çağrışımların nasıl dengelendiğini aramak ve izlemek ilginç bir çaba olacaktır.

19. yy'ın ortalarından başlayarak, cami ve kiliselerde olduğu gibi, konut, çeşme, mezar anıtı gibi sivil mimarlık ürünlerinde de görülen gotik öğelerin bir yandan art nouveau'yla birlikte ele alınırken, bir yandan da Osmanlı Magrip motifleriyle kay-naştırıldığı gözlenmektedir. Cami mimarlığında, cephe ve mihrap kemerlerinin yanısıra, şerefe ve şebekeler, neogotik üslubun en yoğun uygulandığı yapı öğeleridir.

Aksaray'daki Pertevniyal Valide Sultan (1871), Yıldız'daki Hamidiye (1886) camilerinde ve Çırağan Sarayı cephesinde (1871) üslup, saf olmamakla birlikte tasarımı belirleyici, baskın bir öğe olarak yer almak-

tadır. İlk iki yapıda gotik, yalnız cepheye birtakım biçimlerin giydirilmesiyle değil, kütlede vurgulanmış düşeylikle de dile getirilmiştir. Talimhane Köşkü, İstabl-i Âmire-i Ferhan ve Güvercinlik, Hamidiye Camisi'nin yanısıra, Yıldız Sarayı yapılar topluluğunun neogotik izler taşıyan diğer örnekleri olarak sıralanabilir. Kızıl-toprak'taki Zühdi Paşa (1895) ve Göztepe'deki Tütüncü Mehmed Efendi (1899) camileri, Sultanahmet'teki Fuad Paşa Türbesi (1869), Hasköy sırtında banker A. Ka-mondo'nun mezarı, Rumeli Caddesi'nde-ki Kaymakamlık binası ve Tarabya'daki Alman Elçiliği Yazlık Rezidansı gibi yapılarda ve Beyazıt Kitaplığı'na 1884'te eklenen cephede neogotik üslup sivri kemerlerle ayırt edilirken, Küçük Mecidiye Camisi (1843), Sirkeci'deki Hacı Küçük Camisi (1872) ve Orhaniye Kışlası Camisi gibi örneklerde şerefelerde kendini göstermektedir. Öte yandan, özellikle Adalar' da, dik eğimli çatıları önünde gotik kemeri andıran sivri kemerleri ve okları ya da köşe kuleleriyle üslubun izlerini taşıyan köşkler dikkati çekmektedir. Neogotiğin İstanbul'daki en saf örnekleri olarak, İtalyan mimar Mongeri ile mühendis De Na-ri'nin birlikte tasarladıkları Saint Antoine Kilisesi ile Kırını Kilisesi de anılabilir.

DENİZ MAZLUM-TURGUT SANER


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   101   102   103   104   105   106   107   108   ...   980




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin