Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi


Doğal Artış (Doğumlar ve Ölümler)



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə193/980
tarix09.01.2022
ölçüsü8,43 Mb.
#92016
1   ...   189   190   191   192   193   194   195   196   ...   980
Doğal Artış (Doğumlar ve Ölümler)

İstanbul doğal nüfus artışının öğeleri olan doğum ve ölüm oranları ve hızı hakkında elde güvenilir ve kesin tahminler bulunmamaktadır. Gerek Behar ve Duben'in İstanbul nüfusu ile ilgili çalışmalarından, gerekse Shorter'ın yaptığı çalışmalardan, İstanbul'da 19. yy'ın-ve 20. yy'ın ilk yansında doğurganlık düzeyinin oldukça düşük olduğu anlaşılmaktadır. Toplam doğurganlık hızının 3-4 çocuk civarında olduğu bu

dönemde, ölümler de Türkiye ortalamalarından daha düşüktür. Dolayısıyla, Cumhuriyet'in ilk yıllarında İstanbul'da gözlenen düşük nüfus artış hızının, doğum ve ölüm oranlarının görece düşük olmasından; Türkiye'de ise, yine düşük nüfus artış hızının doğum ve ölüm hızlarının görece yüksek olmasından ileri geldiği söylenebilir.

1950'lerde Türkiye'de 15-49 yaşları arasındaki her kadına ortalama 6-7 çocuk düşerken (6,85 çocuk), İstanbul'da bu ortalama 2-3 çocuk civarında idi (2,65 çocuk). Bu ölçüye demografide "toplam doğurganlık hızı" adı verilmektedir. 1993'te yapılan son Türkiye doğurganlık araştırmasına göre, Türkiye'de toplam doğurganlık hızı, 3 çocuğun altına düşmüştür. İstanbul için yapılan tahminler bu sayının biraz altındadır. Aradaki fark çok azalmıştır.

1950 sonrası, İstanbul'un yerli nüfusu, toplam İstanbul nüfusu içinde oransal olarak azalmaya; dolayısıyla, kentin doğum ve ölüm düzeyi yeni gelenlerin doğurganlık ve ölümlülük düzeylerinden etkilenerek artmaya başlamıştır. Böylece göçlerin İstanbul nüfusu üzerinde iki yönlü bir etkisi olmuştur. Ancak, göçlerin doğal nüfus artışını artırma yönündeki etkisini çok abartmamak gerekir. Zira, göç edenler genellikle doğurganlıkları bulundukları bölgeye göre daha düşük olanlardır. Ayrıca genç yaşlarda göç etme, göç süreci sırasında ailenin bir araya gelme süresinin uzaması vb nedenlerle, göç edenlerin doğurganlıkları, İstanbul'da geldikleri bölgede-kinden daha düşük olabilmektedir. Bütün bunlara rağmen, göçlerle İstanbul nüfusunun doğum ve ölüm oranlarının göç nedeniyle artma eğilimi göstermesi beklenir. Zira, doğurganlığın yüksek olmamasına karşın, İstanbul'da doğurma çağındaki kadın nüfus oranının göçler nedeni ile şişkin olması, yıllık doğum hızını ve dolayısıyla nüfus artış hızını artırmaktadır.

Türkiye ile karşılaştırıldığında, İstanbul'un doğurganlık ve ölümlülük eğilimlerinin tamamen ters yönde olduğu gözlenmektedir. Yani, bir süre Türkiye'de doğum ve ölüm oranları düşerken, İstanbul'da doğum ve ölüm oranları artmıştır. Ancak 1975'ten sonra ve özellikle 1980'lerde, İstanbul'da bu oranların yeniden düştüğü ileri sürülebilir. 1950'den 1970'lere kadar, özellikle doğumlarda hafif bir artış, sonra yine bir azalma olmuştur. Bugün Türkiye ve İstanbul arasında, hâlâ doğurganlık ve ölümlülük oranları farkları gözlenmektedir. Ama fark, daha önce belirtildiği gibi, 1950' lerdeki kadar büyük değildir.

Yüzyılın başında doğurganlığın düşük olmasının başlıca nedenleri, Duben ve Be-har'a göre evlenmelerin görece geç olması ve ailelerin doğum kontrolü yöntemlerini kullanmaları idi. Bugün de çiftlerin en az dörtte üçünün gebeliği önleyici yöntem kullandıkları tahmin edilmektedir.

Türkiye, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında evlenenlerin fazla oluşu ile dikkati çekmektedir. Evlenme oranları İstanbul'da da oldukça yüksektir. 1990'da, Türkiye'de 35-39 yaş grubundaki kadınların yüzde

93'ü evlidir. Bu yaş grubunda İstanbul'da evli olanların oranı ise yüzde 92'dir. Aynı yıl İstanbul'da, toplam nüfus içinde, 12 yaşın üstündeki kadınların yüzde 62'si, erkeklerin ise yüzde 58'i evlidir. Evlilerin oranı zaman içinde hafifçe artmaktadır. Bu, evlilik çağındaki nüfusun göçler nedeni ile artmasına da bağlanabilir.

Evlilik oranlarındaki esas farklılığı, hiç evlenmemişlerde görmek mümkündür. 1970-1990 arasında 12 yaşın üzerinde hiç evlenmemiş kadınların oranı yüzde 24'ten yüzde 28'e çıkmıştır (DİE, 1990). Erken yaşlarda göç edenlerin bu sayıyı yükseltmiş olabileceği düşünülse bile, yine de bu artış, kadınlar arasında evlenme yaşının yükseldiğini göstermektedir.

İstanbul, uzun yıllar savaşlara sahne olmuş ve savaştan kaçanların sığındıkları bir kent özelliği göstermişti. Duben ve Behar yüzyılın başında İstanbul'da dul kadınların oranının bir hayli yüksek olduğuna işaret etmişlerdir. II. Dünya Savaşı'nın hemen ertesinde, 1945'te 15 yaşın üstündeki her 5 kadından birinin (yüzde 21) dul olduğu saptanmıştır. Zamanla bu oran düşmüştür. 1990'da, 15 yaşın üzerindeki dulların oranı yüzde 8'dir. Erkekler arasında dullar çok daha düşük bir orandadır (yüzde 1). Ölçme hatalarının dışında, bunun başlıca iki nedeni bulunmaktadır. Birincisi, genel olarak erkekler kadınlardan erken ölmektedir. İkinci neden ise, yemden evlenmelerde gözlenen farklılıklardan kaynaklanmaktadır: Erkekler kadınlara göre daha sık yeniden evlenmekte ve sonraki evliliklerinde de hiç evlenmemiş kadınları tercih etmektedirler.

Türkiye'de boşanma olayları diğer pek çok ülkeye kıyasla, oldukça düşüktür. İstanbul da bu konuda istisna değildir. 1990 sayımında boşanmış erkeklerin oranı yüzde 0,77, boşanmış kadınların oranı ise yüzde 1,60 olarak gösterilmektedir. İnsanlar genel olarak, boşandıklarını söylemekten kaçındıklarından, boşanma istatistikleri fazla güvenilir değildir. Boşanmış erkeklerin kendilerine "bekâr" demeleri çok yaygındır. Dolayısıyla, bunlar istatistiklerde hiç evlenmemişler gibi gözükmektedir. Boşanmış kadınların da bir kısmı, sorulduğunda "dul" olduklarını ifade etmektedirler. Yine de bu hata kaynaklarının büyük farklılıklar yaratmayacağı düşünülebilir.

Bir toplumun ölüm düzeyi, "doğuştaki hayat ümidi" adı verilen bir tahminle belirlenmektedir. Kabaca, doğanların ortalama yaşam sürelerim ifade eden bu tahmin, özellikle Kuzey Avrupa, Japonya gibi gelişmiş kapitalist ülkelerde 80 yılın üzerindedir. Buna karşılık, doğuştaki hayat ümidi, bazı bölgelerde 30 yaş civanndadır. Daha önce belirtildiği gibi, Türkiye'de, özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra ölümlerde önemli azalmalar olmuş ve ortalama yaşam süresi uzamıştır. Shorter, 1935-1940 arasında Türkiye'de doğuştaki hayat ümidini 35,4 yıl olarak hesaplamıştır. 1967'de bu ortalama, kadınlarda 55'e, erkeklerde 51'e yükselmiştir. 1994'te doğuşta yaşanması beklenen yıl sayısının, kabaca 67 civarında olduğu tahmin edilmek-

tedir. Bu tahmin, yine kadınlar için 1-2 yıl daha fazla, erkekler için 1-2 yıl daha azdır.

İstanbul nüfusunda, doğuşta beklenen ömür süresi Türkiye'ye kıyasla daha yüksektir. Ancak yeterli veri bulunmadığı için, yapılan dolaylı tahminler kaba bir fikir verebilmektedir. Buna göre, İstanbul'da doğuştaki hayat ümidi, toplam 70 yıl civarındadır. Bu ortalama erkeklerde 67, kadınlarda ise 72'ye ulaşmaktadır.

Türkiye'de ölüm düzeyini etkileyen en önemli faktör yüksek bebek ve çocuk ölümleridir. Diğer bir deyişle, yetişkin ölümleri ile bebek ölümleri arasında her ülkede rastlanmayan bir karşıtlık vardır: 5 yaşın üstündekilerin yaşama olasılığı oldukça yüksek olmakla birlikte, özellikle ilk yaşını doldurmayan bebeklerin yaşama olasılıkları daha düşüktür. Bebek ve yetişkin ölümleri arasında gözlenen bu farklılık zamanla azalmakta, bebek ölümlerinde bir iyileşme gözlenmektedir. Bu durum İstanbul için de geçerlidir.




Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   189   190   191   192   193   194   195   196   ...   980




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin