Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə75/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   71   72   73   74   75   76   77   78   ...   147

Bibi. Chronographie. (yay. haz. E. Renauld), 2 c., Paris, 1926-1928; Ch. Zervos, MichelPsellos, Paris, 1920; A. Rambaud, Michel Psellos, Etudes sur l'histoire byzantine, Paris, 1912, s. 111-171; J. Hussey, "Michael Psellus, The Byzantine Historian", Speculum, S. 10 (1935), s. 81-90; L. Benakis. "Michael Psellos Kritik an Aristoteles", Byzantinische Zeitschrift, S. 56 (1963), s. 213-227; P. Gautier, "Collections in-connues ou peu connues de textes pselliens", Rivista di studi bizantini e slavi, S. l (1981), s. 39-69; C. Chamberlain, "The Theory and Practice of Imperial Panegyric in Michael Psellus", Byzantion, S. 56 (1986), s. 16-27; N. F. Wilson, Scholars of Byzantium, Londra, 1983, s. 156-166.

AYŞE HÜR


PSEUDO-KODİNOS

1347-1368 arasında yazıldığı tahmin edilen, saray ve kilise makamları hakkındaki bir patrianın (Bizans'ta kent topografyasına ilişkin eser), adı bilinmeyen yazarına verilen ad.

Yanlışlıkla "kuropalates" (çok şerefli bir unvan) Georgios Kodinos'la karıştırıldığı için Pseudo (sözde, güya)-Kodinos diye

anılan yazara mal edilen eser, geç Bizans döneminde, saray seremonilerini, imparatorun taç giyme törenlerini, kilise ve devlet hiyerarşisinin (taxis) listesini, tek tek memur ve makam sahiplerinin görevlerini ve taşıdıkları işaretleri de belirterek sıralamıştır ki, bu yönüyle VII. Konstanti-nos'un (hd 913-959) yazdığı De Ceremoni-ts(->) ve Filoteos'un 899'da yazdığı Kleto-rologion adlı kitaplar orta Bizans dönemi için ne kadar önemliyse, Pseudo-Kodi-nos'un eseri de geç dönem için o kadar önemlidir. Kilise unvanlarına ayrılan bölüm, 16. yy'da Andreos Darmarios tarafından çeşitli kaynaklardan derlenen bilgilerle tamamlanmıştır. Tarihçi imparator VI. İoannes Kantakuzenos'un(->) (hd 1347-1354) eserinde bu kitaptakilere benzer bölümlerin bulunması, üç yazarın da genel kaynaklardan yararlandığını düşündürmektedir. Patria Konstantinopoleos(_-^) olarak tanınan bir eser de, 1453'e kadar, kronik bir yanlış olarak Pseudo-Kodinos'a atfedilmiştir.



Bibi. A. Grabar, "Pseudo-Codinos et leş ce-remonies de la Cour byzantine au XIVe siec-\e",Artet societe â Byzance sous leş Paleologu-es, Venedik, 1971, s. 193-221; J. Verpeaux, "Hi-erarchie et presences sous leş Paleologues", Travaux et memoires, S. l (1965), s. 421-437; Ostrogorsky, Bizans, 439.

AYŞE HÜR


PTT

Osmanlı'da posta örgütlenmesi ve posta hizmetleri menzilhaneler arasında haber taşıyan tatarlar veya ulaklarla yürütülüyordu. Bizans'ta, Roma haberleşme sisteminin devamı olarak benzeri bir örgütlenme bulunduğu, Osmanlıların, Bizans, Selçuklu, Arap haberleşme sistemlerinden de yararlanarak kendi haberleşme ağlarını kurdukları biliniyor (bak. haberleşme).

Günümüzdeki anlamıyla bir posta örgütünün kurulması düşüncesi ise ilk defa

PULGHER, D.

290

291

PULHERİA

II. Mahmud döneminde (1808-1839) gündeme gelmiş ve o zamana kadar devlet ha-berleşmesiyle kısıtlı olan posta hizmetlerinden halkın da yararlanabilmesi, postanın özel kişilere de hizmet vermesi fikri gelişmiştir. "Posta" sözcüğü henüz kullanılmaya başlanmamış; II. Mahmud, posta hizmetlerinden söz ederken "Dersaadet'im-den taşraya gönderilen ve taşradan Der-saadet'ime gelen mekatip" ifadesini kullanmıştır. II. Mahmud'un posta örgütlenmesinin esaslarını belirten 1832 tarihli hatt-ı hümayununu izleyen günlerde Hassa Müşiri Ahmed Fevzi Paşa'nın Üsküdar-İzmit arasında bir posta hattı oluşturmaya çalıştığı; bu yol üzerinde posta istasyonları yaptırdığı; 1834'te, bu güzergâhta atlı arabalarla posta taşımacılığına başlandığı biliniyor. Yine 1834'te İstanbul-Edirne arasında bir posta hattı kurulmuştur. Aynı yıl Serasker Hüsrev Mehmed Paşa, menzil sisteminin modern posta sistemine dönüştürülmesi için başvurmuş, başvuru olumlu karşılanmışsa da, posta örgütünün kurulması hemen başarılamamıştır.

PTT'nin de (Posta-Telgraf-Telefon) ilk adımı ve başlangıcı sayılabilecek düzenleme, ancak 1840'ta yapılabilmiş; bir süre hazırlıktan sonra 26 Şaban 1256-23 Ekim 1840'ta Posta Nezareti resmen kurulmuş; kuruluşun başına, ilk posta nazırı olarak Ahmed Şükrü Bey getirilmiştir. Kuruluşunda, Eminönü'nde Yeni Cami avlusundaki Postahane-i Âmire binasının üst katında bulunan Posta Nezareti, mali yönden Maliye Nezareti'ne, idari yönden Ticaret Ne-zareti'ne bağlı olmayı 1870 başlarına kadar sürdürmüş, Şubat 1870'te Nafıa Nezareti'ne bağlanmıştır.

Bütün bu dönem boyunca, Osmanlı posta sistemi içinde, özellikle de payitaht İstanbul'da yabancı postalar önemli bir sorun olmuştur, istanbul ile çeşitli denizaşırı merkezler arasında, daha Bizans döneminden itibaren haberleşmeyi de sürdürmüş olan, başta Venedikliler olmak üzere

Posta ve Telgraf Nezareti'ne ait bir telgraf örneği. Sertaç Kaysenlioğlu koleksiyonu

çeşitli yabancılara. 1718'de Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması hükümlerinden yararlanarak Avusturya katılmış; istanbul ile Viyana arasında, başlangıçta düzenli olmayan, daha sonra örgütlenen ve genişleyen diplomatik posta seferleri başlamıştır. Daha sonra Rusya, Yunan gemi şirketleri, 1812'de Fransa, 1832'de İngiltere, 1834'te Yunanistan Osmanlı Devleti sınırları içinde posta hizmeti görme hakkı elde etmişler; 1840'ta Posta Nezareti'nin kuruluşundan sonra yabancı postaların kaldırılması için çeşitli defalar girişimde bulunulmuşsa da, bu girişimler başarıya u-laşamamıştır. 1880'de ingiltere'den uzman getirilerek, Galata'da, uluslararası haberleşmeyi sağlayacak bir merkez kurulmuş; bu merkeze bağlı dört şube açılmış; ancak bu da yeterli olmamıştır. Yabancı postalar 1914'te I. Dünya Savaşı başlayınca yasaklanabilmiş, 1920'de Sevr Anlaşması hükümlerine göre İtilaf devletlerine kendi postalarını yeniden açma hakkı tanınmış; ulusal bağımsızlığın ihlali anlamına gelen yabancı postalar konusu ancak Lozan Antlaşması ile çözüme bağlanabilmiştir.

Posta Nezareti'nin kurulduğu sıralarda posta hizmeti olarak sadece mektup, evrak, gazete taşınırken 1841 başından itibaren emanet akçe ve sadece örnek olarak ticari eşya da taşınmaya başlamış; 18ö2'de ilk posta havalesi kabul edilmiş; evrak ve yük postaları ayrılmış; Ocak 1863'ten itibaren, damga yanında, ilk defa pul kullanılmaya başlanmıştır.

Posta Nezareti kuruluşundan itibaren posta tekelini elinde tutmak için çabalamış, bir yandan yabancı postaların kapatılması için çeşitli girişimlerde bulunulurken öte yandan halkın kendi haberleşmesini sağlayabilmek için öteden beri kullandığı sâ'i, katırcı, emanetçi, peyk gibi özel haberci veya mektup taşıyıcıların rekabetine son vermeye çalışmıştır.

1871'de Posta Nezareti'nin görevleri arasına telgraf(->) hizmetleri de eklenmiş ve

kuruluş "Posta ve Telgraf Nezareti" adını almıştır. 1855'te, oldukça erken bir tarihte başlayan telgraf haberleşmesi o zamana kadar bir müdürlük tarafından yönetilirken, Telgraf Müdürlüğü, Posta Telgraf Nezareti ile birleştikten sonra Posta ve Telgraf Nezareti, Dahiliye Nezareti'ne bağlanmıştır. İstanbul'a ilk telefon(->) 1880'lerde gelmiş, özel telefonların da takılmaya ve kullanılmaya başlaması 1908-1909'u bulmuştur. Çeşitli yabancı şirketlere telefon tesisi kurma ve işletme ayrıcalığı verilmiş, bu şirketler arasında kurulan konsorsiyuma ayrıcalık tanınarak telefon idaresi de Posta ve Telgraf Nezareti'ne bağlanmış, nezaret 5 Temmuz 1911'den itibaren telefonu da içererek "Posta ve Telgraf ve Telefon Nezareti" (PTT) adım almıştır.

Osmanlı posta örgütlenmesinde, sadece İstanbul'da şehir içi postası genel postanın dışında ayrı bir örgütlenme olarak görülür. Posta Nezareti şehirler arası posta hizmetlerini görürken, şehir içi mektup ve diğer evrak naklinde özel imkânlardan ve kişilerden yararlanma uzun yıllar sürmüştür. İlk şehir postası, 1865'te, Yanyalı Li-anos Efendi'nin teklifi uygun bulunarak iltizamla bu kişiye verilmiştir. İstanbullulardan büyük ilgi ve rağbet gören şehir postası 1867'de belirsiz bir nedenle çalışmalarına son vermiş; 1869 sonunda bu defa doğrudan Posta Nezareti'ne bağlı olmak üzere ikinci şehir postası kurulmuş, bunu 1875'te şehir postasının yeniden düzenlenmesi izlemiştir.

Cumhuriyet döneminde PTT'ye ilişkin ilk teşkilat yasası l Haziran 1933 tarihlidir. Bu yasayla PTT Bayındırlık Bakanlı-ğı'na bağlı özel bütçeli bir genel müdürlük haline getirilmiştir. Daha sonraki dönemlerde yeni teşkilat yasalarıyla belli değişiklikler geçiren posta sistemi 1953'te bir kamu iktisadi kuruluşu (KiT) haline gelmiştir. 1990'larda, diğer KiT'ler gibi PTT' nin de özelleştirilmesi yasalaştırılmaya, öncelikle de telefon, özel bir kuruluşa satılmaya çalışılmaktadır.

istanbul, her çeşit PTT hizmeti açısından Türkiye'nin en hareketli kentidir. 1980' de istanbul'da 112'si merkez, 97'si şube olmak üzere 209 PTT işyeri ve 209 acente vardı. 1985'e kadar İstanbul PTT Bölge Müdürlüğü Kocaeli ve Sakarya illerini de kapsarken, bu tarihte bu iki il ayrılmıştır. 1986 itibariyle İstanbul'da 102'si merkez, 152'si şube, löl'i acente olmak üzere 415 PTT işyeri vardı. 1994'te acenteler hariç, merkez ve şubelerin sayısı 272'dir.

İstanbul aynı zamanda PTT hizmetlerinde yeniliklerin en çabuk uygulandığı yer1 dir. Örneğin "Acele Posta Servisi" (APS) önce ve en hızla istanbul'da gelişmiştir. Yine telefon, teleks, tele-fax gibi sistemlerde İstanbul nitel ve nicel açıdan öncülüğünü korumaktadır.

İSTANBUL

PULGHER, D.

(19. yy) Avusturyalı mimar.

Hayatı hakkında yeterli bilgi edinmek mümkün olmamıştır. Bilindiği kadarı ile, 19. yy'ın ikinci yarısında İstanbul'da bu-

lunan Pulgher, Beyoğlu'nda 1869-1870 yıllarında İsveç Elçiliği olan binanın mimarıdır. Bundan başka faaliyeti bilinmez. Bu satırların yazarı, 19ö5'te İtalya'da Raven-na'da verdiği bir konferansta kısaca Pulg-her'den bahsettiğinde yaşlı bir dinleyici, bu unutulmuş mimarın hatırlanmasına teşekkür ederek, kendisini tanıdığını ve mezarının I. Dünya Savaşı'na kadar Avusturya'ya ait olan Trieste'de olduğunu söylemişti. Mimarlığı dışında Pulgher ilmi bir çalışma olarak, istanbul'daki eski Bizans kiliselerine dair bir kitap yayımlamıştır. Bu şehirde uzun yıllarını geçirdiğim, kitabının önsözünde açıklayan mimar, buradaki eski Bizans kiliselerini,"... mümkün olduğu derecede en doğru biçimde incelemeye ve rölövelerini çıkarmaya..." özen gösterdiğini bildirir.

Pulgher'in İstanbul'un üç istisna ile camiye çevrilmiş Bizans kiliselerine dair kitabı, bu konudaki ilk çalışma olup, aynı tarihlerde yayımlanan A. G. Paspatis'in(->) eserini, Batı'da daha yaygın bir dilde tamamlar. "İstanbul'un eski Bizans kiliseleri" (Leş anciennes eglises byzantines de Cons-tantinople, [Viyana, 1878]) başlığı ile yayımlanan bu eser, IV+44 sahifelik bir metin ile, büyük boyda 30 levhadan meydana gelen bir albümden oluşur. Levhaların bulunduğu cilt, metin gibi yine Viyana'da 1880'de Lehmann-Wentzel Kitabevi tarafından basılmıştır.

Metin fasikülü, levhalara nispetle çok daha ufak ölçüde olup, resimler cildin içindeki bir cebe konulmuştur. Bu fasikülde D. Pulgher kısa bir önsözden sonra, Bizans kilise mimarisini üç ana döneme ayırarak, temel özelliklerini özetlemiştir (s. 1-9). Bunun arkasından levhalar cildinde resimleri olan eski Bizans kiliselerinin o yıllardaki durumlarına göre tasvirleri ve böylece levhaların açıklamaları gelir (s. 13-44). Burada İmrahor, Küçük Ayasofya, Ayasof-

ya, Vefa Kilise, Zeyrek Kilise, Fenarî İsa, Bodrum, Eski İmaret, Atik Mustafa Paşa, Koca Mustafa Paşa ve Kariye camilerine dönüştürülen kiliselere dair kısa notlar yer almaktadır. Pulgher, resim ve rölövelerini vermeksizin, Ortodoksların elinde olan Panayia Muhliotissa, Fethiye, Kefeli camileri ile Ermenilere ait esası Bizans dönemine inen Sulu Manastır hakkında da kısa bilgiler verir. Metin fasikülünün sonunda ise 5-6 satırda Aya İrini Kilisesi'nden bahsedilmiştir.

Bu vesile ile bir hususa işaret etmek yerinde olacaktır. Pulgher'in kitabında metin kısmının bazı baskılarında, s. 43'te metin sona erer. Halbuki bazı baskılarda s. 43 ve 44'te Pulgher Kariye Camii'ndeki bir Bizans kitabesinin metni ve açıklaması hususunda bu uzun epigramın Venedik'te G. Veludo tarafından daha doğru okunuşunu vermektedir. Bu ek, bazı baskılarda yoktur. Atlas başlığı altında, adlan geçen bu eski Bizans kiliselerinin plan, kesit ve rölöveleri (levha I-XV) yer aldıktan sonra Pulgher, Kariye Camii'nin mimarisi ve iç ayrıntıları üzerinde durmaktadır. Böylece 30 levhadan geri kalan yarısı (levha XVI-XXX) Kariye Camii'ne ayrılmıştır. Levhalardan 7 tanesi renkli olup bunlardan yalnız biri Vefa Kilise Camii'ne aittir. Pulgher'in bu kitabı, artık eskimiş olmasına rağmen, İstanbul'da Doğan Kardeş Basımevi tarafından 1974'te tıpkıbasım olarak yayımlanmıştır. Metin ile levhalar tek cilt içine toplanmış olup, kitabın ölçüleri de eskisine nispetle çok küçültülmüştür.

Pulgher'in çizimlerinde, yapıların plan ve kesitleri fazla hassas olmamakla beraber, mimari organların desenleri hayli başarılıdır. Planlarda ölçüleri alırken büyük dikkat göstermeyerek, binaların son derecede muntazam olduklarını kabul etmiştir. Ayrıca metin kısmında, "Imbrohor Dza-missi", "Mefa Dzamissi", "Ecclessia Dza-

Pulgher'in

çizimiyle

Kariye

Camii'nin



cephesi.

Semavi Eyice

koleksiyonu

missi" gibi Rum şivesine uygun adların bulunması, yazarın İstanbullu bir Rumun rehberliğinden faydalandığına işaret sayılabilir.

İstanbul'daki eski Bizans kiliselerine dair bu yayın, 20. yy'ın başlarında C. Gurlitt, J. Ebersolt ve A. Thiers, A. van Millingen'in aynı konulara dair eserleri çıkıncaya kadar ilk ve tek kaynak olarak 30 yıl hizmet vermiştir.

Bibi. B. O. H. johansson, Svenskapalatset ı Konstantinopel, Stockholm, 1968, s. 88-92, 122 (ingilizce özet); O. Aslanapa, Türkiye'de Avusturyalı Sanat Tarihçileri ve Sanatkârlar, ist., 1993, s. 23-29.

SEMAVİ EYİCE



PULHERİA

(19 Ocak 399, Konstantinopolis - Temmuz 453, Konstantinopolis) Bizans impara-toriçesi.

II. Teodosios'un(-0 (hd 408-450) kız kardeşi olan Pulheria, 4l4'ten itibaren "agusta" unvanı ile Bizans tahtına ortak oldu. Aynı zamanda bir azize olan Pulhe-ria'nın yortu günü, 10 Eylül ya da 11 Tem-muz'dur.

imparator Arkadios(->) (hd 395-408) ile Eudoksia'nın kızı olan Pulheria, babasının ölümünde henüz 9 yaşında olmasına rağmen, tahta geçen 7 yaşındaki kardeşi II. Teodosios üzerinde büyük etkiye sahipti. Kendisi ile evlenerek tahtı ele geçirmek isteyen hırslı politikacıları görmezlikten gelerek bekâret andı içti ve kendini dine adadı. Kız kardeşleri Arkadia ve Marina'yı da böyle davranmaya teşvik etti. Dönemin tarihçisi Sozomenos'a göre, o dönemde sarayda mistik bir hava hâkim olup, her yerden ilahi sesleri yükselirdi. Bekâretini ve kardeşinin iktidarını simgelemek üzere Ayasofya'ya bir sunak yaptıran ve sarayda dinsel bir komün kuran Pulheria'nın bu tavırları halk arasında büyük hayranlık uyandırmıştı. Onun zamanında israfa ve debdebeli yaşama son verilmiş, saray faziletin timsali olmuştu.

Genç yaşına rağmen kayda değer siyasi yetenekleri ile sivrilen Pulheria, 4l4'te Bizans Imparatorluğu'nun fiili hâkimi olan Konstantinopolis Valisi Antemios'u(->), Perslere karşı kışkırtıcı politika izlediği gerekçesi ile görevden alarak yerine Aureli-os'u atadı. Fakat bu azlin gerçek nedeni, Antemios'un dinsel toleransı ve dünyevi kültüre olan yakınlığının koyu dindar Pulheria'nın hoşuna gitmemesi olmalıdır. Aynı tarihte Doğu eyaletleri valiliğine atanan Antemios'un adına bu tarihten sonra bir daha rastlanmamasını, 4 Temmuz 4l4'te "agusta" unvanı ile iktidarını pekiştiren Pulheria'nın komplosuna bağlayan kaynaklar vardır. 420-422 arasında basılan Bizans sikkelerinde Pulheria'nın portresinin alışılagelmişin dışında âdeta bir "imparator" edası ile tasvir edilmesi, Pulheria'nın gücüne işaret etmektedir. Nitekim aynı yıl, yeni vali Aurelianos, Konstantinopolis Senato Evi'nde bulunan Batı Roma İmparatoru Honorius ve II. Teodosios heykellerinin yanına Pulheria'nın da bir büstünü koydurtmuştu.



PULLARDA İSTANBUL

292

293

RADYO

Pulheria'mn tasvirini taşıyan sikkenin ön ve arka yüzü.

H. G. Goodacre, A Handbookfor the Coinage of Byzantine Empire, Londra, 1928-1933

Pulheria'mn en büyük rakipleri, Teodo-sios'un 421'de evlendiği Atenais-Eudo-kia(->) ile Konstantinopolis Patriği Nestori-os idi. Eudokia'mn imparator üzerinde giderek artan etkisi Pulheria'mn konumunu sarsarken, Nestorios da Pulheria'ya muhtemelen 15 Nisan 428'de verilen "azizlerin azizi" unvanını kabul etmemişti. Hz İsa'nın tanrısal ve insani doğalarının birbirinden bağımsızlığını savunan Nasturiliğin de te-orisyeni olan Nestorios, Pulheria ile Alek-sandria (iskenderiye) Patriği Krillos arasında kurulan bir ittifak sonucu, 431 tarihli Ephesus (Efes) Konsili'nde yenilgiye uğradı ve sürgüne gönderildi.

Imparatoriçe Atenais-Eudokia'nın hac için gittiği Kudüs'ten dönmesinden (439) sonra Pulheria'mn gücü azaldıysa da, Atenais-Eudokia'nın müttefiki olan yeni Konstantinopolis valisi Kiros'un(-») görevden alınmasında parmağı olduğu sanılmaktadır. Pulheria 441'de Eudokia taraftarı hadım Hrisafios'un sarayda yükselmesini takiben 449'da toplanan ve tarihe "haydut" Ephesus Konsili diye geçen sinodda uğradığı yenilgiden sonra iktidarı tümüyle kaybedince Papa I. Leon ile ittifak kurmaya çalıştı.

II. Teodosios'un 450'de aniden ve evlat bırakmadan ölümüyle Pulheria'mn şansı yeniden açıldı. Roma'nın da desteği ile tahtı ele geçirmek için, bekâret yeminine ve ilerlemiş yaşına rağmen kahraman asker Markianos (hd 450-457) ile evlenmekten kaçınmadı. (Nitekim bu evlilik halk ve kilise nezdinde kâğıt üzerinde kabul edildi ve Pulheria daima "bakire" olarak anıldı.) Pulheria 451'de Ortodoks düşüncenin yeniden formüle edildiği Halkedon Konsi-li'nin(->) toplanmasına öncülük etti ve konsile bizzat katılarak sonuç bildirgesinin şekillenmesinde belirleyici rol oynadı.

Pulheria son yıllarında, yüzyıllar boyunca Ayasofya'dan sonra başkentin en büyük ve önemli kilisesi olan Blahernai Ki-lisesi'nin(-») inşası işine girişti; fakat kilise ancak ölümünden sonra kocası Markianos tarafından tamamlanabildi. 5. yy'ın ilk çeyreğinde yazılmış Notita urbis Contanti-nopolitanae'~ye(->^) göre Pulheria, kentin III. ve XI. bölgelerinde iki konağa sahipti. Ayrıca XI. bölgede Pulherianae adıyla anılan bir de mahalle kurmuş; burada bir saray ile biri Ayios Laurentios'a, diğeri ise İsaios'a adanmış 2 kilise yaptırmıştı.

Bibi. K. G. Holüm, Theodosian Empresses, Berkeley, 1982, s. 79-111, 147-228; ay, "Pulc-heraia's Crusade A.D. 421-422 and the Ide-ology of Imperail Victory", Greek, Roman and Byzantine Studies, c. 18, 1977, s. 153-172; Dtc-tionary ofByzantium, 1757; Janin, Constanti-nople byzantine, 123, 137, 139, 151, 415.

AYŞE HÜR


PULLARDA İSTANBUL

istanbul pullara da konu olmuş, Osmanlı döneminden başlamak üzere, Anadolu dönemi pulları ve Türkiye Cumhuriyeti dönemi pullarını günümüze dek güzel görüntüleriyle süslemiştir.

Boğaziçi, Kız Kulesi, hisarlar, Dolma-bahçe Sarayı, camiler, Taksim Meydanı, Beyazıt Meydanı, III. Ahmed Çeşmesi, Şa-le Köşkü, Kandilli, Fenerbahçe, Arnavut-köy, Yeşilköy, Boğaziçi Köprüsü gibi yerlerin görüntüleri pullarda ve ilk gün zarflarında yerlerini almışlardır.

istanbul temalı çeşitli pullar.



Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu

1863'te basılmaya başlanan Osmanlı pullarında, İstanbul, ilk kez, 1913'te yeni postane görüntüsü (Yeni Postahane pulları serisi) ile yer almıştır. İstanbul görüntülerinin yer aldığı diğer Osmanlı dönemi pullan I. Londra baskısı pullan serisi (1914), Dolmabahçe serisi (1916), Viyana baskısı posta pulları serisi (1917) ve cülus hatıra pulları serisidir (1918).

Anadolu dönemi pullarında Ankara 3 kuruşluk sürsarjlı seri (1920), Feke Kuva-yı Milliye serisi (1921), L Adana serisinde (1921) görülmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti pullarında İstanbul ise Uluslararası XII. Kadınlar Kongresi serisi (1935), Atatürk-İnönü posta pulları serisi (1943), uçak serisi (1949-1950), Viyana baskısı posta pullan serisi (1952), İstanbul'un fethi 500. anma serisi (1953), Kalkınma Bankası, para fonu serisi (1955), memleket serisi (1959), İstanbul 1963 pul sergisi serisi (1963), Boğaziçi Köprüsü serisi (1970), İstanbul 87 pul sergisi serisi (1985), milli saraylar serisi (1985-1988), Expo 90 serisi (1990), Avrupa turizm yılı serisinde (1990) yer almaktadır.

Ayrıca Kızılay Derneği, Çocuk Esirgeme Kurumu, Türk Hava Kurumu ve Verem Savaş Derneği, hattâ yabancı ülke pullarında bile İstanbul görüntülerine zaman zaman yer verildiği görülmektedir.

R. SERTAÇ KAYSERİLİOĞLU



PURKUYU MESCİDİ

bak. PARMAKKAPI MESCİDİ



RABDOS MAHALLESİ

Konstantinopolis'i çevreleyen I. Constanti-nus'un(-») (hd 324-337) yaptırdığı kara surlarının güney ucunda, bugünkü Samat-ya'da ve büyük olasılıkla denize doğru uzanan 82. kulenin yakınlarındaki Bizans mahallesi.

Rabdos adının kökeni konusunda açık bilgi yoktur. Konstantinopolis topografyası hakkında önemli bir kaynak olan 10. yy'dan kalma Patria Konstantinopoleos'2. (-») göre, kentin kurucusu I. Constantinus, Hz Musa'nın kutsal asasını (Yunanca: Rabdos) Eksokionion (bak. Altımermer) Kapı-sı'ndan geçerek şehre getirmiş ve bu kutsal emaneti imparatorluk sarayına nakletmeden önce, bir süre civardaki Meryem Ana Kilisesi'nde muhafaza etmişti. Pat-ria 'da aynı tarihte çevredeki Ayios Aimi-lianos Kilisesi'nin onarımından da söz edilmesi, hikâyenin tümüyle hayal ürünü olduğunu düşündürmektedir. Çünkü Ayios Aimilianos, I. Constantinus döneminde değil, İulianus(->) döneminde (hd 361-363) şehit olmuştu ve kilisesi de bu tarihten sonra yapılmıştı. 630'larda, Constantinus surları üzerinde bir kapı açılarak Ayios Aimilianos Kapısı denmesine bakılırsa, kilise 630'larda ayakta olmalıdır.

Rabdos Mahallesi'ndeki bu iki kilise, I. Basileios(-0 döneminde (867-886) onarım görmüş, fakat 10. yy'dan sonra adlarına bir daha rastlanmamıştır.



Bibi. Dirimtekin, Marmara Surları, 45-46; Janin, Constantinople byzantine, 27, 419-420; Janin, Egliseset monesteres, I, 3, 12-13, 219-220; A. Berger, Untersuchungen zu den Patria Kons-tantinupoleos, Bonn, 1988, s. 607-608.

ALBRECHT BERGER



RADYO

İstanbul'da deneme niteliğindeki ilk radyo yayını 1921 veya 1922'de yapılmış olmalıdır. Bu konuda çeşitli kişilerin yayımlan-'mış anılarında (Ruşen Ferit Kam, Şevket Süreyya Aydemir, Nedim Veysel İlkin), 1920'lerin başlarında Darülfünun konferans salonunda öğrencilere bir müzik yayını dinlettirildiği yazılıdır. Bu yayın kimilerine göre bir Fransız savaş gemisinden naklen, kimilerine göre ise biraz ötedeki Yüksek Muallim Mektebi'nden yapılmaktadır. Şevket Süreyya, ilk radyo yayın de-

nemesini, hem de kendi kurduğu bir cihazla yapanın, Mesleki ve Teknik Öğretim umum müdürlerinden, eğitimci Rüştü Uzel olduğunu; bu yayını İstanbul Yüksek Muallim Mektebi'nde hoca iken gerçekleştirdiğini ve konserin Darülfünun'dan izlenebildiğini yazar.

İstanbul'da ilk programlı radyo yayını 6 Mayıs 1927'de başlamıştır. Ancak İstanbul Radyosu'nün kuruluş çalışmaları bir yıl öncesine gider. Eylül 1926'da, radyo telsiz imtiyazı, İş Bankası ile Anadolu Ajansı'nın ortaklığı olan Türk Telsiz Telefon Anonim Şirketi'ne verilmiştir. Yapımına 1925 sonlarında başlanmış olan Osmaniye vericisi 1926 sonlarında yayın yapabilecek hale gelmiş ve hem deneme, hem de gösteri olarak İstanbul halkına ilk yayın 1927 Mart'inin ilk günlerinde gerçekleştirilmiştir. Sirkeci'de, Büyük Postane'nin kapısının önüne yerleştirilen bir radyo alıcısından, oradan gelip geçenlere müzik dinlettirilmiş; mart ayı sonlarında da Osmaniye telsizi yanında kurulmuş geçici stüdyodan Türk sanatçılarının hazırlayıp sundukları bir müzik yayını yapılmıştır.

İlk programlı yayınına 6 Mayıs 1927'de başlayan, böylece de resmen kurulmuş ve çalışmaya başlamış olan İstanbul Radyo-su'nun bu ilk dönemdeki stüdyosu, Sirke-ci'deki Büyük Postane'nin çatı kalındaydı. İlk yayınlar Osmaniye'deki 5 kvv'lık vericiden 185 KHz üzerinden yapılıyordu.

İlk gün, saat 17.00'de "Türk inkılabı hakkında konferans'la başlayan yayın, alaturka saz heyetinin konseri, Anadolu Ajansı'nın haberleri, alaturka ve ağırlıklı olarak alafranga müzikle saat 22.00'ye kadar sürmüştür.

İstanbul Radyosu'nun ilk müdürü, aynı zamanda kuruculardan da olan Sedat Nuri'dir.

İstanbul Radyosu, o zamanki daha yaygın deyimle İstanbul Telsizi, 3 Aralık 1927' de yayınlarını durdurmuş, önce Osmaniye telsizinde bir bozukluk olduğu samlmışsa da bu durumun şirketin mali bunalımından ileri geldiği anlaşılmış; İstanbul Radyosu bu yüzden 1936'ya kadar giden dönemde yayınını sık sık kesmek zorunda kalmış, süreklilik kazanamamıştır.

1934'te, İstanbul Radyosu'nun stüdyosu önce Beyoğlu'nda Ambasadör Kahve ve .Oteli'nin üstündeki iki kata taşınmıştır. 1936 sonlarına kadar süren uzun bir dönem boyunca, İstanbul Radyosu'nun yayına devamı, birtakım mali ve hukuki sorunlarla karşılaşmış, 4 Eylül 1936'da İstanbul PTT Başmüdürlüğü Nafıa Vekâleti'nin emriyle İstanbul Radyosu'na el koymuş ve PTT yönetimine geçen radyo kendi hazırladığı ilk programı 9 Eylül 1936 akşamı yayımlamıştır.

İlk yayından 1936'ya kadar geçen süre boyunca, İstanbul Radyosu'nun programında müzik yayınları yüzde 85'e varan bir yer kaplamıştır. 1935'e kadar sözlü yayınların programda kapladığı süre yüzde 18'i geçmezken, giderek sözlü yayın oranı artmış, "Sesli Radyo Gazetesi" adıyla bir haber programına yer verilmeye başlanmıştır. Eğitici yayınların tüm sözlü yayın-

lara oranı bu dönem boyunca yüzde 30 ile yüzde 50 arasında değişmiştir. Çocuk programı Şubat 1935'te başlamış, ilk futbol maçı naklen yayımı 20 Temmuz 1934'te, İstanbul'da Fenerbahçe-Avusturya WAC maçı olmuştur.

1937-1943 arasında İstanbul Radyosu gerileme ve suskunluk dönemine girmiştir. 1938'e kadar yayınlarını oldukça büyük zorluklarla sürdüren, bu tarihten sonra Ankara Radyosu'yla rekabete yenilen İstanbul Radyosu, 1938 sonrasında fiilen devreden çıkmış, zaman zaman yapılan yayın girişimleri süreklilik kazanmamıştır.

1943'te Basın Yayın Genel Müdürlüğü' ne bağlı olarak yeniden kurulan İstanbul Radyosu, bu defa Beyoğlu'ndaki Galatasaray Postanesi'nin(->) üstündeki stüdyosuna taşınmış, ancak yine çok yetersiz olan bu stüdyodan yapılan deneme yayınlan da başarılı olamamış, Mart 1944'te deneme yayınlarına son verilmiş ve İstanbul Radyosu'nun kuruluş dönemi böylece kapanmıştır. Bu durum, 1949'da yeni orta dalga vericisi hizmete girene kadar sürecektir.

Bugün de İstanbul Radyoevi olarak kullanılmakta olan Harbiye'deki bina, 1945'te açılan proje yarışması sonucunda Doğan Erginbaş, Ömer Güney ve İsmail Utkular'ın ortak projesinin seçilmesiyle ve Kasım 1945'te binanın temellerinin atılmasıyla kuruluş aşamasına gelmiş; 19 Kasım 1949 günü, dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün açış konuşmasıyla hizmete girmiştir. Böylece İstanbul Radyosu ilk kez elverişli stüdyo koşullarına kavuşmuş; l Haziran 1949'da 150 kw'lık bir güçle deneme yayınlarına başlamıştır.

İstanbul Radyoevi binası 4 katlıdır. Bodrum katta binanın elektrik beslemesini sağlayan transformatör merkezi, ana tevzi tablosu, ısıtma ve havalandırma tesisleri, atölye ve depolar bulunmaktadır. Zemin kat ve birinci kat, stüdyolara, plak ve film alma üniteleriyle program servis bürolarına ayrılmıştır. Diğer katlarda, ana kumanda ve kontrol daireleri ile teknik ve idari servis büroları vardır. Radyoevinde toplam 5.030 m3 hacminde, 100 kişilik büyük senfonik orkestralara bile yetecek, elverişli teknik olanaklara sahip 13 stüdyo bulunmaktadır.

Orta dalga, 701 KHz üzerinden yayın yapan, 150 kw'lık İstanbul Radyosu 1964' te radyoların özerk kurum olan TRT'ye

Harbiye'deki Radyoevi. AH Hikmet Varlık, 1994


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   71   72   73   74   75   76   77   78   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin