Hukuk kavrami


Birinci Derece Kan Hısımları: Annemiz, babamız ve çocuklarımız birinci derecede kan bağımız olan akrabalarımızdır



Yüklə 0,76 Mb.
səhifə9/9
tarix19.12.2017
ölçüsü0,76 Mb.
#35336
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Birinci Derece Kan Hısımları: Annemiz, babamız ve çocuklarımız birinci derecede kan bağımız olan akrabalarımızdır.

İkinci Derecede Kan Hısımları, Kan Bağı Akrabalığı: Kardeşlerimiz, torunlarımız, dedemiz ve ninemiz (babaanne, anneanne) ikinci derece kan bağı olan akrabalarımızdır.

Üçüncü Derece Kan Hısımlarımız: Kardeşlerimizin çocukları yani yeğenler, amca, hala, dayı, teyze üçüncü derecekan bağı olan akrabalarımızdır.

Dördüncü Derece Kan Hısımlarımız: Üçüncü derece akrabalarımızın çocukları dördüncü derece akrabamız olur.

Eşlerden her biri ile diğerinin kan hısımları arasında oluşan hısımlığa sıhri hısımlık (dünür ya da kayın) hısımlığı denilir. Evlenme sonucu meydana gelir. Evlilik sona erse bile devam eder.


Birinci Derecede Sıhri Hısımlar: Kayınvalide, kayınpeder. Yani kişinin eşinin annesi ve babası

İkinci Derece Sıhri (Kayın) Akrabalar: Kişinin eşinin kardeşleri (kayın, baldız, görümce) ve eşimizin dedesi, eşimizin ninesi

Üçüncü Derecede Kayın Hısımlar: Eşimizin kardeşinin çocukları yani eşimizin yeğenleri. Diğer bir ifadeyle, kayınbirader, baldız ve görümce çocukları ve
eşin dayısı, amcası, halası, teyzesi.

Evlat edinen ile evlatlık arasında oluşan hısımlık evlat edinme işlemine dayanır ve birinci dereceden altsoy-üstsoy hısımlığı niteliğindedir. Evlatlık bağı kalkınca bu hısımlık da ortadan kalkar.



BORÇ KAVRAMI

Borç: Borç, borçluyu alacaklıya bir edimi yerine getirme, yani bir şeyi verme, yapma veya yapmama yükümlülüğü altına sokan, alacaklıya da bunu talep etme yetkisi veren hukuki bir bağdır. Bu açıdan bakıldığında top oynarken bir cam kırdığınızda ya da trafikte bir kimseye hakaret ettiğinizde (haksız fil), birinin evini kiraladığınızda ya da evinizi kiraya verdiğinizde, bir mal sattığınızda ya da mal aldığınızda (sözleşme) hep bir borç altına girmiş olursunuz. Dar anlamda borç sadece para borcunu ifade eder. Geniş anlamda ise, alacaklı ve borçlu olarak isimlendirilen iki taraf arasında doğan hukuki bir bağı ifade eder. Bu hukuki bağa, borç ilişkisi denilir.
Borç ilişkisinin 3 unsuru vardır:

1) Alacaklı

2) Borçlu (Bu iki unsur borç ilişkisinin taraflarını teşkil eder)

3) Edim
Borç ilişkisi, iki taraf arasında doğan ve bunlardan birini (borçlu) diğerine (alacaklı) karşı belli bir davranışta (edim) bulunmakla yükümlü kılan hukuki bir bağdır.


Alacaklı, bir borç ilişkisinde karşı tarafı bir şeyi yapmaya, vermeye ya da bir şeyi yapmaktan kaçınmaya zorlama hakkına sahip olan kişidir. Borçlu ise, alacaklıya karşı bir edimde bulunma yükümlülüğü altında olan kişidir.
Edim ne demektir? Borçlunun borcunun konusuna edim adı verilir. Borçlunun yerine getirmekle yükümlü olduğu davranıştır.
Bu davranış,

- vermek,

- yapmak ya da

- yapmamak



şeklinde karşımıza çıkar.
Örneğin, satım sözleşmesinde satıcının malı alıcıya teslim etmek edimi (vermek), hizmet sözleşmesinde işçinin işini yapmak edimi (yapmak) veya rekabet yasağı sözleşmesinde rekabet etmemek edimi (yapmamak) gibi.
Edimin konusunun kanuna, ahlâka ve adaba aykırı olmaması ve imkansız olmaması gerekir. Edimin konusunun belli olması ya da en azından belli edilebilir olması gerekir.
2) Borç İlişkisi (Geniş anlamda): Taraflar arasında çeşitli borçların kaynağını teşkil eden hukuki ilişkiyi ifade eder.
Geniş anlamda bir borç ilişkisinde bir tek borcun yer alması mümkün ise de (örneğin haksız fiilden doğan tazminat alacağı), çoğu zaman birden çok borç yer alır. Örneğin alım satım sözleşmesinde bir tarafın borcu malı teslim ve mülkiyeti geçirmek, diğer tarafın borcu ise bedel ödemektir.
Geniş anlamı ile borç ilişkisinin, özellikle de bir sözleşmenin nitelendirilmesini sağlayan borçlara asli borçlar denilir. Satım sözleşmesinden malın teslimi ve bedelin ödenmesi borçları; kira sözleşmesinde malın kullandırılması ve karşılığında kira bedelinin ödenmesi borçları.
Geniş anlamı ile borç ilişkisinde bu asli borçlardan başka bazı yan borçlar da yer alabilir. Mesela alım satım sözleşmesinde ambalaj yapılması borcu, doktorun uygulayacağı tedavi konusunda hastasını bilgilendirmesi borcu vb.
Borç ilişkisinde borçlardan başka yenilik doğuran haklar, def’iler ve yetkiler de yer alabilir. Kira sözleşmesinde kiracının fesih hakkı yenilik doğuran haklara bir örnektir.
3) Edim:
Borçlunun borcunun konusuna edim adı verilir ve edim borçlunun yerine getirmekle yükümlü olduğu davranışı ifade eder. Bu davranış, verme, yapma veya yapmama tarzında karşımıza çıkabilir. Alacaklıya maddi veya manevi yarar sağlayacak her davranış edim teşkil edebilir. Ancak edimin konusu ahlaka, kanunun emredici hükümlerine, kamu düzenine ya da kişilik haklarına aykırı olamaz ve ifasının imkansız olmaması da gerekir.
Edimin konusunun belli olması ya da en azından belli edilebilir olması gerekir. Edim başlangıçta belli edilmiş olabileceği gibi sonradan belli edilebilmesi de mümkündür.
Edimleri gruplandırırsak:
a) Olumsuz edimler - Olumlu edimler
Borçlunun yükümlü olduğu davranış bir şeyi verme veya yapma ise olumlu davranış söz konusu olur. Bir şeyi yapmama ise olumsuz edim olur. Kaçınma veya katlanma tarzında karşımıza çıkar. Örneğin, rekabet etmeme, kiralayanın malının kullanılmasına katlanma edimi.
b) Kişisel Edim - Maddi Edim
Kişisel edim: Bizzat borçlunun kendi bedeni ya da fikri gücü ve becerisiyle yerine getirilebilen edimler. Örneğin bir ressam bizim yağlıboya resmimizi yapmayı taahhüt etmiş ise. Kişisel edimlerin bizzat borçlu tarafından yerine getirilmesi gerekir. Bu edimleri borçlu adına üçüncü kişilerin yerine getirmesi mümkün değildir. Ayrıca borçlunun ölümü halinde ortadan kalkarlar ve mirasçılara geçmezler.
Maddi edim: Borçlunun malvarlığından ifa edilirler ve bunların üçüncü kişiler tarafından ifa edilmeleri ve mirasçılara geçmesi mümkündür. Örneğin, para borçları, bir malın teslimi.
c) Nevi (Cins) Borcu - Parça Borcu
Geçerli bir borçtan söz edebilmek için edimin belirlenmiş ya da belirlenebilir olması gerekmektedir. Belirleme yetkisinin bir üçüncü kişiye bırakılması da mümkündür. Ancak bu yetki hakkaniyete uygun biçimde kullanılmalıdır. Bu açıdan nevi borçları ve seçimlik borçlar önem taşır.
Verme borcunun konusunu teşkil eden edim taraflarca bireysel nitelik ve özellikleri ile yeteri kadar belirlenmiş ise parça borcundan, borcun konusu bu şekilde ferden tayin edilmemiş, sadece cinsi belirlenmek suretiyle miktar olarak tayin edilmiş ise cins (nevi) borcundan söz edilir.
Örneğin, ikinci el araba alırken genelde parça borcu söz konusu olur. 34 AA 001 plakalı araç şeklinde bir belirleme vardır. Sıfır araba alırken genelde cins borcu söz konusu olur. Bir adet 2005 model mavi renkli BMW 3.20 alırsanız yeterli bir belirleme yoktur. Bu tanıma giren birden fazla araç mevcuttur. Herhangi birini size verebilirler.
Sınırlı nev’i borcu ne demektir? Bir cinsten olmakla beraber belirli bir stoktan olması gerektiği kararlaştırılmış ise sınırlı nev’i borcu söz konusu olur.
100 kilo elma nasıl bir borç? Nevi borcu

100 kilo Amasya elması nasıl bir borç? Nev’i borcu

Kendi bahçemden 100 kilo elma nasıl bir borç? Sınırlı nevi borcu

Şu çuvaldaki 100 kilo elma nasıl bir borç? Parça borcu


Seçimlik Borç: Borcun konusunu birden çok edim teşkil edip de, bunlardan sadece seçilecek olan bir tanesi ifa edilecekse. Borcun konusunu birden fazla edim teşkil eder, ancak ifanın konusu bunlardan sadece bir tanesi olacaktır. Bu belirleme seçim hakkının kullanılması ile olur. Seçimlik borç edimi değiştirme yetkisinden farklıdır. Edimi değiştirme yetkisinde borcun konusunu sadece tek bir edim teşkil etmektedir.
d) İfa süresi bakımından
Ani edimler - Sürekli edimler - Aralıklı veya dönemli edimler
Ani edim: Bir anda yerine getirilen edimler. Alım satım akdi.
Sürekli edimler: Borçlunun borcunu zaman içinde devamlı ve aralıksız yani sürekli bir davranışla ifa edebildiği hallerde. Yapmama borçları genelde böyledir. Bir borç ilişkisinde asli edimlerden biri sürekli edim ise o borç ilişkisi sürekli borç ilişkisi olarak adlandırılır. Kira sözleşmesi, hizmet sözleşmesi böyledir.
Aralıklı veya dönemsel edimler: Borçlunun belirli aralıklarla borcunu ifa etmesi gereken hallerde. Aralıkların düzenli olması halinde dönemsel edim söz konusu olur. Kira bedelini ödeme borcu gibi.
Borç ilişkisinden alacaklının elde ettiği hakka “alacak hakkı” denilir ve bu hak, alacaklıya borçludan edimini yerine getirmesini isteme yetkisini verir ve bu yetkiye de “talep hakkı” denir. Borçlu edimini kendi isteğiyle yerine getirmediği takdirde, alacaklı bu talep hakkını yargı organları vasıtasıyla kullanır; buna da “dava hakkı” diyoruz. Mahkemece verilen eda ilamının devlet eliyle zorla yerine getirilmesi ise cebri icradır.
Sorumluluk:
Borçlu üstlendiği edimi yerine getirmez ise hukuk düzeni borçlunun malvarlığına el koyabilir. Borçlunun hangi mallarına el konulabileceği, yani sorumlu olunan malvarlığı miktarı, “ile sorumluluk” olarak nitelendirilir. Sorumlu olunan borcun kaynağı ise “den sorumluluk” olarak ifade edilmektedir. Kısaca, sorumluluk, alacaklının alacağını alabilmesi için borçluya ait malvarlığına cebri icra yoluyla el koyabilme yetkisi ve borçlunun da buna katlanmak zorunda olması demektir.

SORUMLULUĞUN TÜRLERİ

KİŞİ (ŞAHIS) İLE MAL İLE SORUMLULUK

SORUMLULUK


SINIRSIZ SINIRLI

SORUMLULUK SORUMLULUK


BELLİ MALLARLA

BELLİ MİKTARLA

Kişi (şahıs) ile sorumluluk, alacaklığının alacağını elde edebilmek için doğrudan doğruya borçlunun kişiliğine el atabilmesi demektir. Eski çağlarda alacaklılar borcun ifa edilmemesi halinde borçlunun şahsına el atabiliyorlar, örneğin borçluyu öldürmek hakkına sahip bulunuyorlardı. Zamanla, borçlunun alacaklı tarafından borcu bitene kadar çalıştırılması, yani alacaklının kölesi olmasına dönüştü bu sorumluluk. Bir süre sonra, borçlunun borcu için hapsedilmesi usulü uygulanmaya başlandı. Bugün artık bu tip sorumluluk yoktur.
Modern hukuk sistemlerinde, borçlu borcun ifa edilmemesinden bizzat kendi şahsı ile değil malvarlığı ile sorumludur. Başka bir deyişle, borcun ifa edilmemesi halinde, alacaklı, İİK hükümlerine göre borçlunun mallarına devlet gücünü kullanarak el koymak suretiyle alacağını alabilir.

Mal ile sorumluluğun iki türü vardır:


Sınırsız sorumluluk, borçlunun borcundan dolayı tüm mallarıyla sorumlu olması demektir. Borç ödenmediği takdirde, alacaklı, borçlunun malvarlığının aktif kısmındaki tüm mal ve haklara cebri icra yoluyla el koyabilir, bunları haczettirerek satabilir ve alacağını tahsil edebilir. Sınırsız sorumluluk, İİK’nda kuraldır. Ancak borçlunun hayatını ve mesleğini devam ettirebilmesi için zorunlu olan malları bu sorumluluğun dışında tutulmuştur. Bunlara “haczi kabil olmayan mallar” denilir.
Kural borçlunun sınırsız sorumluluğu olmakla birlikte, bazı durumlarda mal ile sorumluluk konu ve miktar bakımından sınırlandırılabilir. Buna sınırlı sorumluluk diyoruz.
Belli mallarla sınırlı sorumluluk: Bu durumda, borçlu bütün mallarıyla değil sadece belli bir kısmıyla sorumlu tutulur. Örneğin, devlet (hazine), en son yasal mirasçı sıfatıyla murisin borçlarından sadece kendisine geçen mallarla sorumludur. Donatan bazı durumlarda üçüncü şahısların alacağından dolayı ancak gemi ve navlunla sorumludur.
Belli miktarla sınırlı sorumluluk: Bu durumda, borçlunun sorumluluğu belli bir miktarla sınırlı tutulmuştur. Örneğin, otelciler, yolcuların eşyalarının zarara uğramasından veya çalınmasından, kusurları olmadıkça en çok 100 liraya kadar sorumludurlar. Kusurlu iseler sorumlulukları sınırsızdır.

BORÇLAR HUKUKUNA HÂKİM OLAN İLKELER

İrade (Sözleşme) Serbestisi
Borçlar Hukukunda irade serbestisi ilkesi hakimdir. Borçlar Hukukunda emredici kurallardan çok, tamamlayıcı ve yorumlayıcı hukuk kuralları vardır. İrade serbestisinin somutlaşma biçimleri şunlardır:
a) Sözleşme yapma serbestisi: Kural olarak bir kimse dilediği kimse ile dilediği sözleşmeyi yapmakta serbest olduğu gibi, istemediği bir akdi yapmaya da zorunlu değildir. Kanundan doğan veya kişinin kendi önceki taahhüdünden doğan istisnaları vardır.
b) Sözleşmenin konusunu belirleme serbestisi: Bir sözleşme yapmak isteyen taraflar, bu sözleşmenin konusunu diledikleri gibi belirleyebilirler. Kanundaki tiplere uymaları zorunlu değildir. Kanunda düzenlenmemiş yeni bir sözleşme yapmaları dahi mümkündür. İstisnaları var.
c) Şekil serbestisi: Sözleşmeyi diledikleri şekilde, sözlü yazılı vs. yapabilirler. İstisnaları var.
Genel İşlem Şartları: Sözleşme serbestisi, sözleşmenin hükümlerinin taraflarca müzakere edilip birlikte serbestçe tayin edileceğini farz etmekte ise de, günümüzde genellikle bu şekilde gerçekleşmemektedir. Çoğu zaman taraflardan biri sözleşme şartlarını tek taraflı olarak belirlemekte, diğer taraf sadece söz konusu sözleşmeyi yapıp yapmama serbestisi kalmaktadır. Taşıma sözleşmelerinde, kredi kartı ya da banka sözleşmelerinde olduğu gibi.
Genel işlem şartları bir emredici hukuk kuralına aykırı olamayacağı gibi, kullanılması hakkın kötüye kullanılması da teşkil edemez. Bunun dışında en önemli sınırlama Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da kabul edilmiştir. TKHK.m.6: iyi niyet kurallarına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhinde dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şart sayılmakta ve tüketici için bağlayıcı olmamaktadır. Somut olayda tarafların durumu bakımından makul olmayan ve adalet duygusunu rahatsız eden koşullar geçersiz olacaktır.
Borç ilişkisinin nispiliği prensibi:
Borç ilişkisi sadece alacaklı ile borçlu arasında bir bağ teşkil eder ve üçüncü kişileri etkilemez.

BORÇLARIN KAYNAKLARI

Borçların kaynakları, hukuki işlemler (özellikle sözleşmeler), haksız fiiller ve sebepsiz zenginleşmedir.


Hukuki işlem: Hukukun işlemi yapanın arzusuna uygun hukuki sonuç bağladığı irade beyanıdır. Bir kimsenin hukuki bir sonuç elde etmek amacıyla iradesini açıklamasıdır. Tek tarafın irade beyanından oluşan bir hukuki işlemden de borç doğabilir. Vasiyetname buna örnektir. Ancak borç doğuran hukuki işlemler genellikle sözleşmeler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sözleşme: İki tarafın karşılıklı ve birbirlerine uygun irade beyanı ile oluşan hukuki işlemdir. Tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler (örneğin, bağışlama) ve iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler (örneğin, satım, kira ve eser sözleşmeleri) olarak ikiye ayrılır.
Borç doğuran sözleşmeler: Tarafların sözleşme yapmakla arzuladıkları hukuki sonuç bir borcun doğumu ise, bu tip sözleşmelere borç doğuran sözleşmeler denilir.
Diğer sözleşmeler: Bir sözleşme mevcut bir borç ilişkisinde değişiklik yapmak, bir borcu sona erdirmek, bir alacağı devretmek için de yapılır. Tüm bunlar Borçlar Hukukunun konusuna girmektedir. Bir de Medeni Kanunun diğer alanlarının konusuna giren sözleşmeler vardır. Evlilik sözleşmesi, miras sözleşmesi gibi.

SÖZLEŞMELERİN KURULMASI
Sözleşmenin kurulması için 3 unsurun bir araya gelmesi gerekmektedir.
1) İcap

2) Kabul


3) İrade beyanlarının birbirine uygunluğu
Bu 3 unsurdan birinin eksikliği sözleşmenin yokluğu anlamına gelecektir. Ancak bu 3 unsurun varlığı, yani karşılıklı irade beyanlarının birbirine uygun olması bir sözleşmenin varlığına işaret edecek ise de, geçerliliği için yeterli değildir. Ayrıca sözleşmelerin geçerlilik şartlarının da mevcut olması gerekmektedir. Aksi takdirde sözleşmenin butlanından, yani geçersizliğinden söz ederiz.
1) İCAP:
Tanım: Biz kişinin sözleşmeyi kurmak amacıyla yaptığı teklifi içeren ve karşı tarafa yöneltilen bir irade beyanıdır. Sözleşmenin kurulması için gerekli olan irade beyanlarından zaman olarak önce yapılanıdır. İcabı sözleşmenin her iki tarafının da yapması mümkündür. Bir irade beyanının icap mı yoksa kabul mü olduğunu tayinde önemli olan icabı yapan kişinin şahsı değil, zaman itibariyle hangisinin önce yapıldığıdır.
Özellikleri:
a. İcap yöneltilmesi gereken bir irade beyanıdır: İcap kural olarak belirli bir kişiye yöneltilirse de bu zorunlu değildir. İcabın umuma yöneltilmesi de mümkündür. Örnek: Köpeğimi bulana 1000 TL ödül vereceğim.
b. İcabı yapanın sözleşmeyi karşı tarafın kabulü ile kurmak arzusunda olduğu anlaşılabilmelidir: İrade beyanı sadece bir müzakereye girişmek amacını açıklıyorsa icaba davettir.
İcaba davet: Bağlanmak arzusu olmadan, sadece bir müzakereye girişmek amacının açıklandığı hallerde icaba davet söz konusudur. Örneğin, son sözü söylemek hakkımızı saklı tutuyorsak.
c. İcap yapılacak sözleşmenin esaslı noktalarını içermelidir: Sözleşmenin kurulması için sözleşmenin esaslı noktalarında anlaşılması şart. İcap karşı tarafın “kabul ediyorum” demesi ile sözleşmeyi kuracak nitelikte bir irade beyanı olduğuna göre bu durumda sözleşmenin zorunlu noktalarını (Örn: Alım satımda malın kendisi ve bedel, yani semen) içermek zorunda. Aksi takdirde bunun bir icaba davet olduğu sonucuna ulaşmak gerekir.
2) KABUL
Tanım: Yapılan bir icaba karşılık muhatap tarafından icabı yapana yöneltilen ve sözleşmeyi icaba uygun olarak meydana getirme arzusunu kesin olarak ifade eden irade beyanıdır.
Özellikleri:
a) Kabul kendisine karşı irade beyanı yöneltilen kimse tarafından beyandır: Kendisine irade beyanı yöneltilmemiş kimsenin beyanı kabul beyanı sayılmaz. Başkası için yapılmış bir icaba ben kabul ediyorum dersek kabul olmaz, yeni bir icap olur.
b) İcabı yapana yöneltilmesi gerekir.
c) İcaba uygun olarak sözleşmeyi kurma arzusu kesin olarak ifade edilmelidir: Bazı şartlar ileri sürülürse bu icabın reddi ve yeni bir icabın yapılması anlamına gelir.
d) Kabul açık veya zımnen (örtülü olarak) yapılabilir: Gönderilen malların tüketilmesi ve kullanılması. Susma kural olarak bir irade beyanı sayılmaz ve bu nedenle bir kabul teşkil etmez ise de, kanunen öngörülen bazı istisnai hallerde (BK m.6 ve 387) susma kabul sayılır ve sözleşme kurulmuş olur.
3) Karşılıklı İrade Beyanlarının Birbirine Uygunluğu
Ancak icaba uygun bir cevap sözleşmeyi kuracaktır. İki tarafın irade beyanlarının birbirine uygun olup olmadığı konusunda uyuşmazlık olursa irade beyanlarının yorumu ile sonuca ulaşılır.
Uyuşma neleri kapsamalı:
1) Sözleşmenin objektif esaslı noktaları: Sözleşmenin meydana gelmesi için gerekli asgari unsurlar. Sözleşmede mutlaka yer alması gereken noktalar. Sözleşmenin asli edimleri.
2) Sözleşmenin sübjektif esaslı noktaları: Sözleşmenin kurulması için tarafların objektif esaslı noktalar üzerinde anlaşmış olmaları yeterli, sözleşmenin ikinci derecede noktalarının üzerinde hiç müzakere edilememiş olması veya bu noktalarda anlaşmanın ileriye bırakılmış olması sözleşmenin kurulmasına engel değil. Ancak bu noktalar müzakere edilmiş ise, bu noktalarda da anlaşmaya varılmadığı sürece sözleşme kurulmuş olmaz.

HAKSIZ FİİLLER
Haksız fiil, bir kimsenin aralarında hukuki bir ilişki olmaksızın hukuka aykırı bir fiille başka bir kimseye verdiği zarardır. Haksız fiilin işlenmesi ile birlikte zarar gören ile zarar veren arasında bir borç ilişkisi doğar. Zarar veren zarar görenin zararını tazmin borcu altına girmiştir. Haksız fiil, hukuk düzeninin uygun bulmadığı zarar verici fiillerdir.
Bir kimsenin başka bir kimseye verdiği zararı tazmin etme borcunu ifade eden hukuki sorumluluk kavramı, akdi sorumluluk (akit içi sorumluluk) ve haksız fiil sorumluluğu (akit dışı sorumluluk) olmak üzere ikiye ayrılır.
Haksız fiil sorumluluğunun şartları:
1. Hukuka aykırı fiil:
Hukuka aykırılık fiilin bir hukuk kuralına aykırı olmasını ifade eder. Kişilerin başkasının şahıs varlığına veya malvarlığına zarar vermeme şeklinde genel bir yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülüğün ihlali bir hukuka uygunluk sebebi bulunmadıkça hukuka aykırı bir fiil teşkil edecektir.
Örnek: Başkasının arabasına çarptık ve arabasına zarar verdik ya da bir kimsenin kolunu kırdık. Bazı haller, fiilin hukuka aykırılığını kaldırır. Bunlara hukuka uygunluk sebepleri denilir.
- Mağdurun rızası

- Kanundan doğan bir yetkinin kullanılması

- Özel hukuka dayanan bir yetkinin kullanılması

- Meşru müdafaa

- Üstün kamu yararı

- Üstün özel yarar



- Hakkını korumak için kuvvet kullanma
Ancak yukarıda kısaca sayılmakla yetinilen söz konusu haller için aranan özel şartların gerçekleşmiş olması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
2. Kusur:
Kusur, kast ve ihmal şeklinde iki şekilde karşımıza çıkabilir. Kast hukuka aykırı sonucu önceden görerek bu sonucun gerçekleşmesini istemektir. İhmal ise hukuka aykırı sonucun doğmasını istememekle beraber bu sonucun doğmaması için gerekli dikkat ve özeni göstermemektir.
3. Zarar:
Bir kimsenin malvarlığında kendi rızası olmaksızın meydana gelen eksilmedir. Maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür.
Maddi zarar, bir kimsenin malvarlığında meydana gelen ve parayla ölçülebilen bir eksilmedir. Bilfiil uğranılan zarar ve yoksun kalınan kar olarak ortaya çıkabilir. Manevi zarar ise bir kimsenin kişilik haklarına yapılan haksız saldırı sonucunda duyulan acı ve elemdir.
Örnek: Bize gazetelerde hakaret edilirse bundan büyük üzüntü duyarız. Bu bir manevi zarardır. Ayrıca gazetelerde yapılan bu saldırı nedeniyle işimizde bir azalma olur ise bu bir maddi zarardır. Parayla ölçülebilir.
4. Uygun İlliyet bağı:
Hukuka aykırı fiil ile zarar arasında meydana gelen neden sonuç ilişkisi. Bu fiil olmasaydı, zarar hiç gerçekleşmeyecek idiyse illiyet bağı mevcuttur. Ancak bu yeterli değildir. Uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Hayat deneyimlerine ve hayatın olağan akışına göre, söz konusu hukuka aykırı fiil neticesinde o zararın ortaya çıkması mümkün müdür, değil midir, buna bakılır.
Örnek: Birinin ayağına bastığınızda, hayatın normal akışında o kişi ölmez. Ama hemofili hastası olduğu için kanaması durmaz ve ölür ise, ölüm ile (zarar) ayağa basma fiili (hukuka aykırı fiil) arasına uygun illiyet bağı yoktur. Bir kimsenin üzerine ateş ederseniz ise uygun illiyet bağı vardır.
Sonuçları:
Tazminat, haksız fiil sonucunda mağdurun uğradığı maddi veya manevi zararın fail tarafından giderilmesi anlamına gelir. Haksız fiil sonucu zarar gören maddi ve manevi zararlarının tazminini talep edebilir. Tazminatın miktarını ve şeklini haklim takdir eder. Hakim, zararın doğmasında mağdurun da ortak kusurunun bulunması halinde, tazminat miktarını indirebileceği gibi, tamamen de kaldırabilir.
Haksız fiil sebebiyle dava açma hakkı, zararın öğrenilmesinden itibaren bir yıl ve her halükarda haksız fiilin işlenmesinden itibaren 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Kusursuz Sorumluluk:
Haksız fiil sorumluluğunun gerçekleşmesi için kural olarak haksız fiilde bulunan kişinin kusurlu olması şarttır. Yani hukukumuzda kural olarak “kusur sorumluluğu” esası geçerlidir.
Ancak zaman içinde bu durumun uygulamada haksız ve adaletsiz sonuçlara yol açtığı anlaşılmıştır. Zira haksız fiil failinin kusurlu olmaması durumunda ortaya çıkan zarara mağdur olan kimse katlanmak zorunda kalacaktır. İşte bu nedenlerle bazı hallerde haksız fiil işleyen kimsenin kusuru bulunmasa dahi sorumlu tutulması ilkesi benimsenmiştir. “Kusursuz sorumluluk” hali “objektif sorumluluk” olarak da adlandırılmaktadır.
Kusursuz sorumluluk hallerinin başlıca tehlike esasına ve hakkaniyet esasına dayandığı Kabul edilmektedir. Buna göre niteliği itibariyle tehlike yaratan bir girişimde bulunan kimse, kusurlu olmasa dahi ortaya çıkan zarardan sorumlu olmalıdır (tehlike esası). Karayolları Trafik Kanunu uyarınca araç işletenlerin (aracın maliklerinin) sorumluluğu, hava taşıtlarından sorumluluk ve çevre kirlenmesine yol açanların sorumluluğu bu esasa dayanmaktadır. Bazı hallerde ise hakkaniyet bir kimsenin kusurlu olmasa bile doğmuş olan zarardan sorumlu tutulmasını gerektirir (hakkaniyet esası).
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME
Borçlar Kanunumuzun düzenlemiş olduğu borç ilişkisinin kaynaklarından 3. ve sonuncusu sebepsiz zenginleşmedir. Bu ilişki borçlu “zenginleşen”, alacaklı ise “fakirleşen” kişidir. Sebepsiz zenginleşme bir kimsenin malvarlığının diğer bir kimsenin malvarlığının aleyhine ortada geçerli bir sebep bulunmamasına karşın çoğalması demektir. Bu anlamda bağışlama bir sebepsiz zenginleşme teşkil etmeyecektir. Zira ortada hukuken geçerli bir sebep vardır: Bağışlama sözleşmesi. Ancak bu kimse usulüne uygun bir şekilde bağışlamadan dönerse (rücu ederse), artık ortada geçerli bir sebep kalmamış olacağı için, verilmiş olan şey sebepsiz zenginleşme teşkil edecektir.
Aynı şekilde bir sözleşmenin hata/hile/ikrah sebebiyle iptal edilmesi durumunda veya borcun ödenmemesi nedeniyle sözleşmeden dönülmesi halinde de, karşı tarafa verilmiş olan şeylerin verilme sebebi ortadan kalkmış olur ve bunlar bir sebepsiz zenginleşme teşkil eder.
Aynı şekilde mevcut borcumuzu 2 kere ödersek de ikinci ödemenin geçerli bir sebebi mevcut olmayacak ve bu şartlarının gerçekleşmesi halinde bir sebepsiz zenginleşme teşkil edecektir.
Şartları:
1. Zenginleşme
Bir tarafın malvarlığında bir zenginleşme meydana gelmiş olmalıdır.
2. Fakirleşme
Diğer tarafın malvarlığında da bu oranda bir fakirleşme gerçekleşmiş olmalıdır.
3. İlliyet Bağı
Bir tarafın malvarlığında artışın meydana gelmesi ile diğer tarafın malvarlığında azalma meydana gelmesi arasında bir nedensellik bağı bulunmalı, yani malvarlığındaki eksilme, diğer tarafın malvarlığındaki artıştan kaynaklanmalıdır.
4. Geçerli bir sebebin bulunmaması
Sebepsiz zenginleşme,

- geçerli olmayan bir sebepten (Galata Kulesini satın aldık. Parasını verdik. İmkansızlık, emredici hükümlere aykırılık ve kamu düzenine aykırılık sebepleriyle sözleşme geçersiz. Parayı vermemizin geçerli bir sebebi yok. Paramızı sebepsiz zenginleşme uyarınca geri isteriz.)


- gerçekleşmemiş bir sebepten (geciktirici şarta bağlı satım sözleşmesi yaptık ve parasını verdik. Şart gerçekleşmedi.)
- veya sona ermiş bir sebepten (hata/hile/ikrah sebebiyle sözleşmeyi iptal ettik)
kaynaklanabilir.
Sonuçları:
1. Geri verme borcu:
Sebepsiz zenginleşme sonucunda, zenginleşenin geri verme borcu doğmaktadır. Geri verme borcunun kapsamı sebepsiz zenginleşen kimsenin iyi niyetli olup olmamasına göre değişir. İyi niyetli ise geri verme anında elinde kalmış olan miktarı (geri verilmesi gereken şey bir miktar

para ise bu husus geçerli değil) iade etmek zorunda iken, zenginleşmesinin sebepsiz olduğunu



bilen ya da bilmesi gereken, yani iyi niyetli olmayan kimse, malvarlığında ortaya çıkan çoğalmanın tamamını iade etmekle yükümlüdür.
2. Masrafların ödenmesi
Her ne kadar zenginleşen aldığını geri vermekle yükümlü ise de, geri vermekle yükümlü olduğu eşyaya yapmış olduğu masrafları talep edebilir. Ancak hangi masrafların istenebileceği, masrafın niteliğine (zorunlu, faydalı veya lüks masraf) ve kişinin iyi niyetli olup olmadığına göre değişmektedir.
Örnek: Size bir at satıldı ve teslim edildi. Sonradan borcunuzu ödeyemediniz ve karşı taraf sözleşmeden döndü. Aldığınız atı sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri vermekle yükümlüsünüz. Ama at için yapmış olduğunuz bazı masrafları isteyebilirsiniz. Örneğin atın yaşaması için vermiş olduğunuz yemler (zorunlu masraflar) ve atın tımarı için yapmış olduğunuz masraflar (faydalı masraf). Buna karşılık ata yeni bir eyer almış iseniz bunu kural olarak isteyemezsiniz (lüks masraf). Ama bunu da mümkün ise söküp alma hakkınız var.


1 Hukuka Giriş, Rona Aybay ve Aydın Aybay,İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2008, s. 4

2 Ansiklopedik Sözlük-Dictionnaire Larousse, Milliyet Yayınları, 1993, 1994 cilt II.

3 Prof. Dr. C.C. Aktan, Ahlâk ve Ahlâk Felsefesi, İstanbul, ARI Düşünce ve Toplumsal Gelişim Derneği Yayını, 1999

4 Devlet Memurları Kanunu (Kanun n. 657, Kabul Tarihi: 14 Temmuz 1965, RG 23 Temmuz 1965), madde 10/II: “Âmir, maiyetindeki memurlara hakkaniyet ve eşitlik içinde davranır.”

5 Prof. Dr. M. Kerem Doksat, Homo Mysticus’un Din, Bilim ve Evrim Macerası, Sufizm ve İnsan isimli websitesi.

6 Avukat Gürsel Devrim İyim, İstanbul Barosu Hukuk Felsefesi ve Sosyoloji Komisyonu Sekreteri


Yüklə 0,76 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin