Turan Dursun, kitabının 216. sayfasında Hz. Peygamber'in, bazı hastalara okuyup üflediği hakkındaki rivayetlerle alay ediyor ve:
"Üfürükçülük denen yöntemin fslâmda geçerli ve yaygın olmasında, Kur'ân'm Tanrısının dilinde üfürmenin çok önemli oluşu rol oynuyor, denilebilir" diyor.
Hz. Muhammed, doktora gitmeyi yasaklayıp, sadece okuyup üflemeyi öğütlcmiş olsa, belki Dursun'un bu yargısına hak verilebilir. Ama mes'ele öyle değil. Hz. Muhammed, doktora gitmeyi emrediyor. Her derdin mutlaka bir devasının da yaratılmış olduğunu belirtiyor:
"Bedevi Araplar,:
- Ey Allah'ın Elçisi, tedavi olmayalım mı? diye sordular. Hz. Muhammed buyurdu ki:
- Ey Allah'ın kullan, tedavi olunuz. Allah, verdiği her derdin devasını da koymuştur. Yalnız bir tek derdin devası yoktur.
- Nedir o, ey Allah'ın Elçisi, demişler, -ihtiyarlık! demiş." (Tirmizî, Tıb: 2; Buhârî, Tıb: 1)
Evet, hadis kitaplarında, bugünkü tıb anlayışına aykırı, Peygamber'in de düşünce yapısına ters rivayetler yok değildir. Fakat çelişkilerle dolu bu rivayetleri, Peygamber sözü olarak değerlendirmek yanlıştır. Sadece tek rivayet ile yetinen ve bununla bir yargıya varan yanılir. Hadis kitaplarını taradığında, bilime, gerçeğe ters düşen o rivayetlerin tam tersim söyleyen rivayetler de bulunduğunu görecek ve bu tür rivayetlerin Peygamber'e yakıştmldığını, ona isnâdedildiğini anlayacaktır. Biraz Önce hastalığın bulaşmayacağını bildiren rivayetin değerini gördük. Aynı şekilde afsun yapmadan, yarayı ateşle dağlamaktan söz eden hadisler de var ama bunların yanında Peygamber'in:
"Ümmeti içinde yetmiş bin kişinin, hesapsız cennete gireceğini, onların: şûm tutmayan, dağ vurmayan, afsun yapmayan ve yalnız Allah'a tevekkül eden kimseler olduğunu." (Buhârî, Tıb: 42)
"Dağ vuran, afsun yaptıran, tevekkülden uzak olmuştur." (Tirmizî, Tıb: \A) dediğini anlatan hadîsler de vardır.
Imrân ibn Husayn: "Allah'ın Elçisi (s.a.v.) dağlamaktan menetti. Hastalandık, dağlandık. Ne iflah olduk, ne şifâ bulduk." demiştir (Tirmizî, Tıb: 10)
"Muska asan, ona bırakılır (Allah ondan elini çeker)." (Tirmizî, Tıb: 24)
Afsunu tavsiye eden hadîsler yanında bir de bu hadislere bakılırsa bilim dışı rivayetlerin, Peygamber'e isnâdedilmiş olduğu, gerçekte bunların Peygamber'in sözü olmadığı anlaşılır. Peygamber (s.a.v.)in: "Ilastacı, yani hasla develeri olan, develerini, sağlam develerin yanına götürmesin." demesi. (Buhârî, Tıb: 53) hastalığın bulaşıcı olduğunu bildiğini ve sirayeti Önlemek İçin tedbir aldığını göstermiyor mu?
Gerçek şu ki Peygamber (s.a.v.), arkadaşlarına tedâvî olmalarını öğüüüyordu. Her hastalığın bir ilâcının bulunduğu gibi sözleriyle de insanları tedâvî çarelerini araştırmağa yöneltiyordu. Kendisinin zamanında erkeklerin yanında kadınlar da tedâvî ile meşgul oluyorlardı. Hauâ savaşlarda doktorluk işini daha çok kadınlar üstlenmişti. Rubey-yi' binti Muâz binti Afra' der ki: "Biz, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte savaşlara katılırdık. Askerlere su taşırdık, hizmet ederdik. Ölü ve yaralıları Medine'ye naklederdik." (Buhârî, Tıb: 2)
Rufcyde veya Rcfîde isimli bir hanım sahâbiyye, Medine'de kurduğu bir çadırda hastaları tedâvî e<,erdi Islâmda bu hanım> ük olarak bilinmektedir.
Peygamber (sav.), tedâvî yanlnda hastalara moraj verilmesini de öğütlcmiştir: "Hastayı sormaya gitiiğiniz zaman onu yaşamağa teşvik ediniz, rahatlatıcı, teselli edici sâzter söyleyiniz. Çünkü bu, kaderi değiştirmez ama hastanın gönlünü t^ eder- (Tirmizîı Tıb: 35; Fey, zu'1-Kadir: 1/340)
Duanın önemi:
Dediğimiz gibi Hz. Mtınamm^ doktora gitmeyiı tedâvî olmayij hastalığın ilâcım bulmayı emrediyor ama bunun yanında duâya da önem veriyor. Kendisi de hem ken bu savunma sistemini tam kapasite i,e işlcr duruma sokabiıir
Bunun alay edilecek bir yanı Voklur Psikologlarj psikiyatristlcr duanın moral gücü üzerindeki olumlu etkisini
Normal insan beyninin, ancak Vüzde on kadar bir kapasjtcsi kulanılmakıadır. Yüzde doksan, kullanmamakladır. En zekî insanlarda bile kapasite kullanımı, yüzde oniki^)nbcşi gcçmcz Be!ki pcygambcr. ierde ve velîlerde daha yüksek kaptlsite kuiIanııinca kaib g02Ü açıl. makta, keşifler olmakla, kalbe gizli Kjigjicr doğmaktadır.
Sanıyorum ki bedendeki savun,lıa sisteminin dc mıamı kvA]mtl-mış olsa, insan vücudu, her hasialıft, yenebilir. İşte duanın, savunma sistemi kapasitesini artırmada büyük ro]u vardır166
Xxvı- Yine Çarpıtma, Tahrif
175. sayfada: "Kur'âri'da Tanrının herşeyi bildiği yazılı. Ne var ki kimi sözlerine yorumsuz bakıldığında, Tanrının birtakım konuları sonradan bilip anladığının anlatıldığı da açıkça görülür" diyor.
Âyete: "Tanrı, insanların cinsel ilişkiden uzak kalmaya dayanamayacaklarını anladı" şeklinde mânâ veriyor. Bu, Bakara, 187. âyetin mealidir. Ayetin asıl anlamı şöyledir: "Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin elbisenizdir. Siz de onların elbisessiniz. Allah sizin, kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul buyurup sizi affetti."
Âyetle: "Anladı" sözü geçmiyor. Anlamak, sonradan olan bir olgudur. Fakat "bildi", kulların yaptığı eylemi bildi, demektir. Turan Dursun, kasden "Bildi" yerine "anladı" deyimini koyarak âyeti tahrif ediyor ve "Allah'ın bazı şeyleri sonradan bilip anladığı yorumunu yapıyor. O'nun sonradan öğrendiği bir şey yoktur. Herşeyi ezelden bilir. Vukubulan her olayı da vukua başlandığı andan itibaren bilir.
"Rabbim gizlileri bilendir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca bir şey O'ndan gizli kalmaz. Ne bundan küçük, ne de bundan büyük hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta (lesbit edilmiş) olmasın." (Scber: 3)
"Allah, her dişinin karnında neyi taşıdığını ve rahimlerin neyi eksiltip neyi artırdığını bilir. Onun yanında herşey bir miktar iledir. O, gizliyi ve açığı bilendir. Büyüktür, uludur. Aranızdan sözü gizleyen de, onu açık söyleyen de, gecenin karanlığında gizlenen de, gündüzün ışığında görünen de O(nca) birdir." (Ra'd: 8-10) "Allah gönülde dolaşan düşünceleri bilir........Allah, yaptığınız şeyleri bilmektedir." (Mâidc: 7, 8)
Dursun, Bakara Sûresinin 235. âyetinde geçen (alime: bildi) fi'lini de kasden (fehime: anladı) biçiminde teroeme etmiştir. Şöyle diyor: "Yani Tanrı bilip anladı ki siz o kadınları kafanızda taşımaktan, içinizden geçirmekten edemeyeceksiniz. Onun için buna yol verildi." Oysa âyetin gerçek çevirisi şöyledir: "Böyle (iddetini bekleyen) kadınlara evlenme isteğinizi, üstü kapalı biçimde bildirmenizden, yahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir günâh yoktur. Allah, sizin, onları anacağınızı zaten bilmektedir."
Bu misaller, Turan Dursun'un, âyetleri nasıl tahrif edip onlara istediği anlamı verdiğini göstermeğe yeter. 167
Dostları ilə paylaş: |